Marifet Dergisi Şubat 2013 Rebiulevvel Sayısı Çıktı...
Dergide Bu Ay:
-Mahmud Ustaosmanoğlu Efendi Hazretlerinden Sohbetler Başlıklı Yazı...
Yazıdan Bir Bölüm:
 ŞERİAT VE TARİKAT, İLİM VE EDEPTİR.
MESCİDLERDE DÜNYA KELAMI KONUŞMANIN
CEZASI NEDİR?
YAHYA BIN EKSEM’IN HANIMINI
BOŞAMASININ KISSASI.
İNSANIN IKI ŞEYDEN YARATILDIĞI.
EZANI DINLEMENIN ÖNEMI.
   Şeriatı, Tarikatı bu kadar güzel tarif edeni görmedim. Bu beyti böyle ezberlemeli. Ve yeri geldiğinde
millete söylemeli. Şeriat nedir diye soranlara, bu beyti okursak cevap vermiş oluruz.
   Hemen ilm-ü edepdir bil Şeriat,
   Dahi ilm-ü edebdir hep Tarikat.
   "Bil ki Şeriat ancak ilim ve edeptir. Tarikat dahihep ilim ve edeptir.”
   İlim bilmek, edep yapmak, Şeriat ise bilmek ve yapmaktır.
   Ne kadar kolay. Meselâ, sakal bırakmanın sünnet olduğunu bilmek ilim, sakal bırakmak ise edeptir. İkisi birden Şeriattır. Sakal bırakmanın Şeriat olduğunu bilsen de bırakmasan Şeriat olmaz. Bildiğini yaparsan Şeriat olur. Şeytan da biliyordu ama bilmek ona fayda vermedi. Ancak bildiğini yapmak fayda verir.
   Camiye sağ ayakla girmeyi bilmek ilim, camiye sağ ayakla girmek edep, ikisi birden Şeriattır. Camiden sol ayakla çıkmayı bilmek ilim, sol ayakla çıkmak edep, ikisi birden Şeriattır.
-Dine Davet Binasından Haberler Başlıklı Efendi Hazretlerine Yurt dışı ve Yurtiçi'nden Ziyarete Gelenler ve Fotoğraflarla Anlatımı...
Yazıdan Bir Bölüm:
Başta peygamberler olmak üzere âlimler, şeyhler, cemaat önderleri, aşiret-kabile reisleri, komutanlar, devlet başkanları hülasa bütün liderler tebaalarına nisbetle sevgi alakada, koruyup gözetmekte baba yerindedirler.
   Toplumumuzda büyükler özellikle de tarikat meşayıhı (ruhu terbiye ettiklerinden) baba diye anılagelmişlerdir. Ebû Davut’ta Ebû Hüreyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlüllah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur;
   "Muhakkak ben sizin için baba yerindeyim ...” Bu münasebetle Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin hanımları da ana menzilesinde olmuşlardır. Nitekim Ahzab suresinin altıncı ayet-i kerimesinde Mevla Teâlâ Hazretleri şöyle buyurmuştur;
   O Nebî(yy-i zîşân), müminlere kendi (öz) canlarından evlâdır(; daha önde ve daha yakındır)! (Kendisi müminlerin babası makamında olduğu için,) eşleri de onların anneleri (yerinde)dir!

-Mahmud Ustaosmanoğlu Efendi Hazretlerinden Yakın Ay içerisinde Sadır Olan Sözleri
-Cübbeli Ahmet Hocaefendi'nin Mahmud Efendi Hazretlerini Ziyaretinde Aralarında Geçen Diyaloglar...
-Mesnevihan Murat Soydan Hocaefendi'nin Mevlanadan Esintiler - İlahi Çekim ve Mahlukatta Beraberlik Sırrı Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
Allâh-u Te’âlâ ve Tekaddes Hazretleri Kurân-ı Kerîm’de bildirmektedir ki;
"Bir fırka cennette (yerleşecek)dir, bir fırka ise çokça alevlendirilmiş o ateş
içerisindedir” (eş-Şûrâ Sûresi, 7)
   "Şüphesiz o (îmânlı ve) iyi kullar elbette büyük bir nimet içerisindedir!
   Gerçekten o (kâfir ve) fâcirlerse, elbette şiddetle tutuşturulmuş bir ateş içindedirler.” (elİnfitâr Sûresi, 13-14)
   Cennet ve cehennem ayrımında olan insanın iki yönü bulunmaktadır. İnsan, sadece madde bedenden ibâret bir varlık değildir, onun bir de mâna tarafı, rûhu vardır. İnsanda aşağılık nefs ile asîl yüce olan rûh bir araya getirilmiş, bu terkîbde rûh, asıl vatanı olan İlâhî âlemden, âlem-i Lâhûttan uzak, bu âlem-i mülkde beden kafesinde nefsin esâret ve hâkimiyeti altına düşmüştür. Birbirine zıt olarak, nefs serkeşlik yapmak ve aşağılara inmek, rûh ise itâatkar olmak ve yukarılara çıkmak ister. İşte biz şimdi bu fânîde Bâkîyi kazanmak için varız. Bu da fânîye meyilli nefisle değil, Bâkîye rağbetli rûh ile mümkündür.
-Hasan Erbay'dan "Rusya'yı Neden Sevmiyoruz?" Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
Son yıllarda Arap coğrafyasında gerçekleşen ve "Arap Baharı”olarak adlandırılan halk hareketlerine şahit olduk. Umûmen dünya kamuoyu, halklar ve devletler bazında bu hareketlere destek verirken sıra Suriye’ye gelince işler birden değişi verdi. Bazı ülkeler Suriye halkının yanında yer almaktansa Beşşar Esed ile özdeşleşmiş sistemin yanında yer almayı tercih ettiler. Bunların başında da Rusya gelmekteydi. Konuyu Suriye’nin seçkin âlimlerinden birisi olan Seyyid Muhammed Ebu’l-Hüdâ el-Yakûbî’ye sorduk...
 
  Benim Rusya’dan nefret etmemin hikâyesi, hayatımın ilk yıllarına dayanır. Henüz küçük bir çocuk iken babamın ziyaretçileriyle karşılaşır-dım. Babamın, Buhara, Taşkent ve civar beldelerin ahalisinden ziyaretçileri olurdu. Bunlar yaşlıca insanlar idiler, içlerinden 90-100 yaşına yakın olanlar vardı. Bunların bir kısmı Şam-ı Şerif’te ”el-harika” çarşılarının en sonunda bir sokakta bulunan Süleymaniye Medresesinde barınırlardı. Gümrük Hanı’nın arkasına düşen bu medrese "Afgan medresesi” diyede bilinir. Babamın bu medresede bir odası vardı. Oraya kütüphanesinin bir kısmını yerleştirmişti. Halvet ve sekinet arzuladığı zamanlarda oraya kapandığı olurdu.
 
  Bu yaşlı zatlara hayranlık ve saygı ile bakmaktan gözüm doymazdı. İlerlemiş yaşlarına rağmen duyuları sağlam ve dinlerine çok bağlı idiler. Yüz yaşına yaklaşmış adeta bir iskelete dönüşmüş olduğu halde cemaatle namazlara koştururlar, soğuk sularla abdest alırlardı.
 
  Bu zatlardan bazıları Babam (Rahmetullahi Aleyh)’in meclislerine gelir giderlerdi. Babamla bu zatların arasında geçen konuşmalara kulak misafiri olurdum. Buhara ve civarındaki Müslümanların durumundan, Sosyalist Sovyetler Bir-liği Devletinin işlediği, âlimlerin idam edilmesi, kütüphanelerin yakılması, mescitlerin yıkılması, milyonlarca Müslümanın öldürülmesi gibi insan havsala almayacağı birtakım cürümlerden bahsederlerdi. Ben daha o zamandan, henüz yedi yaşında bir çocukken onların, dinlerini, Bolşevik devriminden sonra kurulan Sosyalist Rus zulmünden kurtarmak için hicret ettiklerini öğrenmiş oluyordum. Duyduklarımın içeresinde, öldürülen ya da soğuktan veya hapishanelerde ölen milyonlarca Müslümanın acı hikâyeleri de vardı.
 
  Bunların yanı sıra babamın, kendi ailemizin (Yakûbî Ailesi’nin) fertlerinden naklettiği riva-yetlerinde üzerimde etkisi olmuştur.
 
  O küçük yaşımda babama refakat ederdim. Babam Süleymaniye Medresesi’ndeki inzivagâhına ya da Dervişiye Camii’ndeki odasına çekildiğinde bana, dedem Seyyid İsmail el-Yakûbî ile ni-nem Seyyide Aişe el-Yakûbî ve onların kardeşlerinin rivayetlerini anlatırdı. Bunlardan biride Rusların öldürerek şehit ettiği Seyyid Hasan bin Ömer el- Yakûbî’dir. Bu zat babamın dayısı, de-demin de amcaoğlu idi. Rüştiye Mektebimezunuydu. Bir müddet müderrislik yaptıktan sonra, Osmanlı ordusunda Allah yolunda cihada katıl-dı.1877-1878 tarihinde Osmanlılarla Ruslar arasında vuku bulan savaşta şehit olarak ölmüştür. II. Kırım harbi olarak bilinen bu savaş Rusların 
zaferiyle bitmişti.
 
  Çocukluğumun ilk yıllarından beri şahit olduğum bu olaylar Rusya’dan nefret etmem için yeterli bir sebep değil mi sizce de?
-Rasül Bölükbaşı Hocaefendi'nin" İslami Kurallara Alternatif Aramanın Hükmü" Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm: 
Din-i Mübin İslam, bir diğer adıyla "Şeriat” ilahi bir nizamdır. Menşei ve mesnedi yüce Allah Celle Celalühû ve onun sıfatlarıdır. Özellikle Cenâb-ı Hakk’ın ilmi ezeli ve kelamı ezelisine dayanmaktadır. Yüce Allah Celle Celalühû zatında ve sıfatlarında noksanlıktan münezzeh (arınmış) ve kemâlât ile muttasıf olduğunda asla şek ve şüphe yoktur. Öyleyse bu yüce sıfatların tecellisi ve tezâhürü olan Hazret-i Kur’ân ve onun ihtiva ettiği İslam nizamının kemâlâtında da, eksik ve hatanın olamayacağı kesin bir hakikattir. Zira kemâlâtdan kemâlât zuhur eder. Nitekim "Sübhânallah” deyip tesbih-u tenzih ettiğimiz Yüce Rabbimizin ve onun sıfatlarının tecellisi olan İslam nizamını da aynı derecede tenzih edip ona teslim olmamız gerekli ve beşeriyet için vazgeçilmez bir kural olduğunu bilmeliyiz. Yaratılışımızın hikmeti de budur. Yüce Rabbimiz;
"Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler (kul olsunlar) diye yarattım” buyurmaktadır. (Zariyat 56)
   Hal böyleyken Yüce Allah’ımızın bu eşsiz nizamına ,yüce dinine ve onun ahkâmına alternatif aramak şirk ve büyük zulümdür. Bu yola tevessül edenler ise Allah’a iftira eden müfteriler ve en büyük zalimlerdir. Zira Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine hak olarak verdiği ubudiyeti (kulluğu)bırakıp ulûhiyete (ilahlığa) talip oluyorlar. Böylece en büyük haksızlığı yapmış oluyorlar. Nitekim Lokman Aleyhisselam oğluna;
"Ey oğulcağızım! Allah’a eş koşma, zira ona eş koşmak en büyük zulüm (haksızlıktır)dür.” (Lokman 13)
-Abdulkerim Çevik Norşini Hocaefendi'nin " İslam Fıkhı ve Davet"Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
   İslam fıkhı ve davet incelendiğinde İslam fıkhı ve davetin iç içe geliştiği ve bir birini desteklediği görülmektedir. İslam fıkhındaki adalet, ahlak, doğruluk, hoşgörüye bakıldığında bu davetin ta kendisi olduğu anlaşılır. İslam fıkhı ve davetin beraber gelişmesini hem İslam toplumunda hem de diğer toplumlarda görmek mümkündür. Örneğin Kudüs’ün işgalinden sonra Selahattin Eyyubi’nin haçlı ordularını geri püskürtmesi ile haçlılar kendi aralarında hesaplaşma içine girerler ve şöyle derler: "Bu kadar kayıptan sonra biz ne elde ettik. Ortak kanaatları, biz İslam toplumundan temizlik, taharet ve ahlak gibi toplumumuzda bulunmayan İslami güzellikleri kendi toplumumuza kazandırdık.”
-Mahmud Düzlü El-Vani Hocaefendi'nin "Bediuzzaman Tarikata Karşı mıydı?" Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
 Bediüzzaman Hazretleri, tarikata karşı değildi. Gece gündüz devamlı zikrederdi. Zikirleri sesliydi. Barla’da, Emirdağ’da ona yakın oturanlar derlerdi ki; "Hoca Efendi gece gündüz zikrediyor, biz sesini duyuyoruz.”
   Her büyük Hak dostu gibi Üstad Bediüzzaman’da, Allah Rasûlü’nün (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "Az ama devamlı” olma ve "Başladığı ibadeti bırakmama” sünnetlerine azami şekilde ittiba etmiştir. 8,5 sene kadar kaldığı Barla’daki komşuları naklediyorlar:
   "Üstadı, geceleri, Dershane-i Nuriye’nin önündeki bir mübarek çınar ağacının dalları arasında bulunan kulübecikte, sabahlara kadar tesbihat ile ezkar ile terennüm eder görürdük. Hele bahar ve yaz mevsimlerinde bu muhteşem ağacın binlerce dalları ara-sında şevk ve cezbe içinde uçuşan kuşlar arasında Üstadın böyle sabahlara kadar çalışmasını gördükçe, ne zaman uyur, ne zaman kalkar bilemezdik.”
-Muhyiddin Bin Muhammed Avvame Hocaefendi'nin "Salat-u Selam" Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
Rahmân ve Rahîm olan Allah adıyla.
   Hamd, ismi mukaddes, şanı yüce, din gününün sahibi, âlemlerin rabbi, kendisinden başka ilâh olmayan, Rahmân ve Rahîm olan Allah’a olsun. Kâinata verilen rahmet vesilesi ve bahşedilen lütûf kaynağı, gözlerimizin nûru, Peygamberimiz Efendimiz Muhammed’e, ailesine, arkadaşlarına ve kıyâmet gününe kadar onların yollarını takip edip izlerinden gidenlere salât-ü selâm olsun.
   İmdi: Saygıdeğer ve Kadirşinas Okurlar, selâm, Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Bu yazıda pek önemli ve faziletli bir mesele üzerinde durmaya çalışacağız; âlemlerin Rabbinin sevgilisi, kâinatın efendisi, ziyakâr bir kandil gibi etrafa hidayet nûrları saçan, hem müjdeleyen, hem de korkutan Peygamberimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) salât-ü selâm getirmekle ilgili ko-nuya değineceğiz.
   "Ey Allah’ım! Rahmet hazinelerinin anahtarı Efendimiz Muhammed’e salât eyle! Ey Allah’ım!
-Kainatın Efendisi'nin Doğumuna Sevinmek Başlıklı Prof. Dr. Fehmi Ahmed Abdurrahman El-Kazzaz - İmam Azam Fakültesi Usuluddin Bölüm Başkanı - Ninova - Tercüme Murat Dinler-Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
 Allah-u Teâlâ’ya hamd, Rasûlüllah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e salât-ü selam olsun. Sahabe, Tabiin ve Rasûlüllah’a tabi olanlardan Allah razı olsun.
    İbn-i Faris dedi ki: Fe-ra-ha (ف ر ح) harflerinden meydana gelen" Ferah ”kelimesinin iki temel anlamı vardır .Bir tanesi ,üzüntünün zıt anlamı olan sevinci ifade eder. Diğeri ise, dünyaya bağlanıp kalmaktır. 1
    Burada kastedilen Ferah kelimesinin birinci anlamı olan sevinçtir. Sevinç; insanın hem dış görüntüsüyle, hem de kalbiyle mutlu olmasıdır. Ferah kelimesinin ikinci anlamı olan dünyaya bağlanıp kalmak, kötü bir davranış olarak nitelendirilen şımarıklık anlamını ifade eder. Ferah kelimesi, genelde Kuran-ı Kerim’de beğenilmeyen kötü bir davranış olarak bildirilirken, iki yerde övülmektedir:
    Birincisi; Allah’ın yardımı ile sevinmektir. Nitekim Allah-u Teâlâ, müminlerden haber verirken onların Allah’ın yardımıyla sevindiklerini şöyle bildirmektedir:
   "Elif Lâm Mîm. Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Önce de, sonra da emir Allah’ındır. O gün Allah’ın (Rumlara) yardım (edip zafer vermes)iyle mü’minler sevinecektir. Allah dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” (Rum Suresi 1-5)
-Furkan Kandemir'den" Mevlid-i Şerif'in İhyası" Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
Allah-u Teâlâ Hazretlerine Hamd-ü Senâ, Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Habibi, Nebiyy-i Zîşân Efendimize, Âl-u Ashâbına ve sevenlerine Salât-u Selâm olsun…
   Malumunuz üzere, Kâinatın Efendisi (Sallalla-hu Aleyhi ve Sellem)’in mübarek Mevlidi ile alakalı birçok eserler tasnif edilmiş, yazılar yazılmış ve halen yazılmaya devam etmektedir. Çünkü bu bir şereftir. İmam-ı Rabbâni Hazretleri’nin buyurdu-ğu gibi;
    ”Ben yazdıklarımla Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i (hakkıyla) methetmiş değilim. Aksine, ben O’nu methetmekle kendi yazımı değerlendirmiş ve güzelleştirmiş oldum.
-Mehmet Talu Hocaefendi'nin " Umre" Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
   23 Ocak 2013 Çarşamba günü akşamı, 12 Re-biulevvel 1434 Mevlid kandilidir. Mevlid kandilini umre ile ihya etmek isteyenler, Diyanet veya şirketler tarafından organize edilen programlara katılmaktadır. Bu sebeble kısaca umre hakkında bilgi vermek istiyorum.
   Umre:Belirli bir zamana bağlı olmaksı-zın, usûlüne göre ihramlandıktan; Mekke-i Mükerreme’de bulunan Kâbe-i Muazzamayı ta-vaf ve Safa-Merve arasında sa’y yaptıktan sonra tıraş olup ihramdan çıkılarak, hem mal hem de bedenle yapılan ve aynı zamanda bazı zorluklara katlanmayı gerektiren sünnet-i müekkede olan bir ibadettir.
   Umrenin hac ibadetinden farkı: Bir zamanla sınırlı olmaması, Arafat ve Müzdelife vakfesi ile kurban kesme ve şeytan taşlama görevlerinin bulunmamasıdır. Umrede, veda tavafı da bulunmamaktadır. Bu bakımdan hacca: "Hacc-ı ekber” yani büyük hac, umreye de: "Hacc-ı asgar” yani küçük hac denir.
-Hukuk Tarihi Öğretim Üyesi ve Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı. Dr. Ahmed Akgündüz'ün 2. Abdulhamid Devrinde Yapılan Hukuki Düzenlemeler ve Hukuk Devleti Anlayışı Başlıklı Abdulhamid'in Şahsiyeti ve Onun Zamanında Hukukunun Genel Karakteri Konulu Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
    II. Abdülhamid, I. Abdülmecid’in 4. Kadınefendisi olan Çerkez asıllı Tîr-i Müjgan Kadınefendi’den Çırağan Sarayında Eylül 1842 yılında dünyaya gelen oğludur. 10 yaşında annesini kaybeden Abdülhamid, manevi annesi Başikbal Perestû Hanımefendi’nin terbiyesi altında büyümüştür. 28 yıl II. Abdülhamid’in vâlide sultânlığını ifa etmiştir. Milletin Sultân Hamid dediği II. Sultân Abdülhamid, şehzâdeliğinin ilk günlerinde musiki dersleri almış; 1850’den itibaren devrinin âlimlerinden hat, Arapça, Farsça, Osmanlı Edebiyâtı ve diğer İslâmi İlimleri ders almıştır. Özellikle hadisden Buhari okuyan Abdülhamid, devrin Maârif Bakanından politika ve iktisad, Vak’anüvis Lütfi Efendi’den Osmanlı Tarihi derslerini dinlemiştir. Kendinden önceki padişahlardan farklı olarak, Şâzelî tarikatına intisap eden Abdülhamid, 1879’dan itibaren Kadiri tarikatının derslerini almaya başlamış ve ömrünün sonlarına doğru Nakşibendi tarikatına da intisap eylemiştir. Bu bir kaç satırlık bilgiden anlaşılacağı üzere, Abdülhamid, bütün hayatını tam bir İslâm âlimi ve siyâset ve devlet adamı olmaya vermiştir.
-Eroy Eryan'ın "Zemzem" Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
 Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
    Halilu’r-Rahman İbrahim (Aleyhisselam),Şam’a doğru yola koyulduğunda Hacer validemiz de kucağındaki emzikli bebeğiyle endişeli ve sık adımlarla peşinden yürüdü.
   "Ya İbrahim! Bizi bu vadide bırakıp nereye gidiyorsun? Burada ne bir canlının yaşam izi, ne de görüşecek bir insan var”[1]
 Hacer validemizin defalarca tekrarlayan soru-suna Hazreti İbrahim (Aleyhisselam)cevap vermedi.
   İbrahim (Aleyhisselam) sadece, Hacer validemizin "Bunu Allah mı emretti?”sorusuna "Evet”diyerek yoluna devam etti. Hacer validemiz de "O zaman Allah bizi zayi etmez, korur”deyip geri döndü.
   İbrahim (Aleyhisselam) Şam’a doğru yoluna devam edip, geride bıraktıklarını kendilerini 
görmeyecekleri bir yere kadar yürüdü. Seniyye mevkinde bir tepede yüzünü Beytullah’a dönüp kaldırarak; "Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kabe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.” (İbrahim 14/37)
-Adem Şener Hocaefendi'nin "Fahri Kainatın Muhteşem Hicreti" Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
   Medine’ye Hicretin Başlaması Peygamber Efendimiz(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile Medineli Müslümanlar arasında cereyan eden Akabe bîatları ve yapılan anlaşmalar, Müslümanlar önünde yepyeni emniyetli bir saha açıyordu. İnançlarını burada serbestçe söyleyebilecek, ibâdetlerini serbestçe ifa edebilecek, dinlerini korkmadan ve çekinmeden yayabileceklerdi. Çünkü Medine’nin iki güçlü kabilesi olan Evs ve Hazreç onlara kucaklarını açmış, her hâlükârda kendilerini koruyacaklarına ve yardımlarını esirgemeyeceklerine dair vaatte bulunmuşlardı. İslâm güneşinin Medine’de bütün haşmetiyle parlayacağı şimdiden gözüküyor gibiydi.
    Müşrikler, Müslümanların bu emniyetli yere göç edeceklerinden endişe duyarken, Rasûl-i Ekrem, hızla İslâmlaşan bu yeni yurdun bir an evvel İslâm merkezi haline gelmesi için her türlü gayreti gösteriyordu. Mekke’de oldukça nazik bir devre yaşanıyordu. Hazreti Rasûlüllahın Medinelilerle anlaşma akdettiğini duyan müşrikler, Müslümanlara karşı olan zulüm ve işkencelerini daha da arttırdılar. Mesele, âdeta bir ölüm kalım meselesi haline gelmişti. Müslümanlar bu sıkıntılı ve acı durumlarını Peygamber Efendimize(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) arz ettiler ve hicret için izin istediler. Rasûl-i Ekrem, ilk önce, kendisine böyle bir müsâadenin henüz verilmemiş olduğunu belirtti.
-Kübra Ülkü'nün " İzdivac-i Mübarek" Başlıklı Yazısı... Yazıdan Bir Bölüm:
   "Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzap Suresi: 21) buyurur, dolayısıyla Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dünyaya teşrifinden vefatına değin tüm hayat sürecinde alacağımız nasihatler, edineceğimiz örnek davranışlar vardır. Bizler bu yazı dizisinde onun izdivaç-ı mübarekesinin ilk devresini kısaca nakledip ondan nasihatler çıkarmaya gayret edeceğiz.
   Hazreti Hatice’nin (Radıyallahu Anha) Ailesi
   Hazreti Hatice Mekke’nin en güzel evinde büyümüştü, öyle ki Mekkeliler onun oturduğu eve güzelliği ve Kabe‘ye yakınlığı sebebi ile "Radiatü’l-Kabe” yani "Kabe’nin Süt Kardeşi” ismi vermişti. Babası Huveylid o dönemde uluslararası ithalat ve ihracat ile uğraşan bir tüccardı. Yemen ve Şam arasında sürekli ticari kervanlar götürür ve oradan da çeşitli mallar getirerek Mekke’nin panayırlarında satardı.
-Furkan Kandemir'den " Üzerine Güneş Doğan En Hayırlı Gün" Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
  "Ey iman etmiş olanlar! Cuma günü namaz için nidâ olunduğu zaman hemen Allah’ın zikrine gidin ve alışverişi bırakın. Bu, eğer bilir kimseler oldu iseniz sizin için çok hayırlıdır.”(Cuma 9)Buyuran âlemlerin Rabbi Allah-u Zü’l-Celâl Hazretlerine Hamd-ü Senâ
 "Cuma gününde bir saat vardır. Allah’ın kullarından bir Müslim, namazda ve kıyamda(yani ibadet halinde) iken Allah-u Teâlâ’dan niyaz ile bir şey isteyip (duası o saate tesadüf ederse) Allah-u Teâlâ Hazretleri o kimsenin dileğini verir.” (Buharî Deavât 61)Buyuran Habibi Muhammed Mustafa’ya (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Âl-u Ashâbına ve O’nun yolundan giden herkese had-siz Salât-u Selamlar olsun…
-Ahmed Şihabüddin Es- Senusi Hocaefendi'nin " Allah'a Giden Yol - Ahireti Seçmek" Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
 Hamd, dilediği zaman mümin kullarının kalplerine irade ateşini atıp onları kalplerinden bütün adet ve alametleri mahvederek iman, ibadet ve saadet yolunda sülük etmeye zorlayan (o yolu onlara kolay eden) Allah-u Teâlâ Hazretlerine mahsustur.
   Salat-u selam ve bereket rasullerin, peygamberlerin medarı iftiharı, efendiler efendisi Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)Efendimize ve onun her türlü hayırda önder ve örnek olan âl-u ashabına olsun.
   Söz söyleyenlerin en doğrusu olan Allah-u Azimüşşan şöyle buyurmaktadır.
  ”Her kim(in tüm hedefi dünyâya kilitlenip sa-dece)o (kazanılması da yitirilmesi de) çarçabuk olan (dünyây)ı istemekte bulunmuşsa, Biz orada ona, (herkese de değil)o dilediğimiz kimseye (peşinen vermeyi)dilediğimiz kadarını çabucak veririz, sonra da cehennemi ona tahsis ederiz ki, o oraya kınanmış ve kovulmuş bir halde girer.
   Her kim de âhiret (derecelerini elde etmey)i arzular ve kendisi (şirk bulaşmamış muteber bir imanla)mümin olarak onun (kazanılması) için ona yakışan gayretle çalışırsa, işte onlar ki, amelleri (Allâh nezdinde)kabûle elverişli olmuştur.” (İsrâ:18-19)
-Fatih Kalender Hocaefendi'nin " Vade Farkı ve Faiz İlişkisi" Başlıklı Yazısı...
Yazıdan Bir Bölüm:
   Bizleri yoktan var edip sayısız nimetleri veren Rabbimize hamd eder ve hakla batılı, helal ile haramı ayırmak için gönderilen Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e, âl ve ashabına selam ederiz.
   Bu ayki sayımızda mütedeyyin olan esnafı hayli huzursuz eden vade farkını ele alacağız. Kimileri böyle bir uygulamanın faiz olacağı endişesi ile ya bu tür muamelelere girmekten kaçınmakta, ya da ticari zorunluluktan dolayı girse bile huzursuz olmaktadır. Vadeli satışlarda vadeden dolayı alınan farkın İslam’ın haram kıldığı faizle ilişkisi öteden beri İslam Âlimlerinin gündemini meşgul etmiştir.
  ”Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kim-senin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, "Alış-veriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak)faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.)Kim tekrar (faize)dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır.”[1]
-Ve Daha Fazlası Marifet Dergisi Şubat 2013 Rebiulevvel Sayısında....
-Mahmud Ustaosmanoğlu Efendi Hz. Ks. nun Tefsir, Sohbet, Kitap ve Diğer Eserlerine kitaptakipcileri.com' Sitemizden %35 indirim ve MNG kargo güvencesinde hızlı bir şekilde sahip olabilirsiniz...
-Mukaddime
İnsana merâmını beyan etmeyi ve kalem ile yazmayı öğreten Allah’a nihayetsiz hamd-ü senalar, Kitab’ı ve hikmeti öğreten, nefisleri tezkiye eden Rasulullah(sallahü aleyhi vesellem) ve Din-i Mübin-i İslam’ı bize nakletmekte bütün gayretlerini sarfeden Âl-ü Ashabına ve kıyamete kadar onlara ihsan ile tabi olanlara salât-ü selâm olsun.
   Muhterem okuyucular!...
   Bizler Efendi Hazretlerimizin hizmet ekibi olarak şahsı ve davası adına yapmış olduğumuz hizmetlere bir yeni halka daha ekleyerek Marifet Dergisi’ni siz kıymetli okuyucularımızın hizmetine takdim ediyoruz. Mevlânâ Halid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhu)’nun Risale-i Halidiyye’sindeki "Ve herbir umûr(işleri) ve eşgalinde (meşguliyyetlerinde) mürşidinden istîzan eyleye(izin isteye) zira izn-i mürşitte bereket hasıldır.” kavli mucebince, biz de Efendi Hazretlerimizden izin almadan bir işe kalkışmıyor idik. Yurt içinde ve yurt dışındaki bazı muteber ehli sünnet ulemasının kıymetli ilimlerinden müslümanların istifade edebilmesine katkıda bulunmak, kendisinin (Efendi Hazretleri) mübarek nasihatlerinden ve aylık haberlerinden sevenlerini haberdar etmek maksadıyla bir mecmua (dergi) neşretmek istediğimizi Efendi Hazretlerimize arzettiğimizde; sürûr ve beşaşetle müsaade buyurdular. Bizler de kusur ve acziyetimizi itiraf ederek, noksan sıfatlardan münezzeh kemal sıfatlarıyla muttasıf olan Allah-u Zülcelal hazretlerinin inayetini meşayih-i kiramın ve hususiyetle Efendi Hazretlerinin himmet ve bereketlerini umarak bu işe başladık.
   Yüce Mevlâ’dan bu çalışmamızda bizlere ihlas ve tevfikini ihsan ederek kabul buyurmasını niyaz eder, okurlarımızın tam bir istifadeyle istifade etmesini dileriz.
Yüzüm yoktur Sana ey Zât-ı Yezdân / Kerem kıl fazlına geldim budur şân
Bize Sen eyle Tevfik-i tâmmın ihsân / Dahi hüsn-ü hitam eyle Sen ihsân
Seni dâim göre göre gidelim / Cemâli bâ kemâle seyredelim
*Muhammed KESKİN
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Marifet Dergisi Şubat 2013 Rebiülevvel Sayısı Marifet Dergisi Şubat 2013 Rebiülevvel Sayısı, marifet dergisi şubat 2013 sayısı ahıska,arifan, dergisi, cübbeli, mahmud ustaosmanoğlu efendi, ismailağa, info,konya, şubat, mart, nisan, mayıs, haziran, ağustos,Marifet Dergisi Aralık 2012,2011, Efendi Hazretlerinden Sohbetler,Şefik Hoca, Muhammed Keskin Hoca, Mehmet Talu Hoca, Ali Kara Hoca,Kübra Ülkü, mahmut ustaosmanoğlu sohbetleri mahmut ustaosmanoğlu video ismailağa mahmut ustaosmanoğlu hayatı mahmut ustaosmanoğlu videoları ,mahmut ustaosmanoğlu sözleri ,mahmut efendi,Duaları, Tefsir, Kitap, İstikamet,Arifan,Cübbeli, Mahkemesi, 2 Kasım,Aralık,Ocak,2012, 2013, 2010, Sayısı,Şubeleri, Satış Noktaları, Noktası, Şubesi, Abonelik,mahmut ,ustaosmanoğlu sohbetleri,mahmut ustaosmanoğlu video, ismailağa,mahmut efendi,cübbeli ahmet hoca ,sohbetleri, cübbeli ahmet hoca video,, Ahıska Yayınevi, Marifet Dergisi Sayıları Marifet Dergisi Şubat 2013
Marifet Dergisi Şubat 2013 Rebiülevvel Sayısı

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.