Cinlerin Esrarı İmamı Şibli, Muhammed Ferşat, 1995 Yılı Baskısı 450 Sayfa

Cinlerin Esrarı İmamı Şibli, Muhammed Ferşat, 1995 Yılı Baskısı 450 Sayfa

Kategori
Barkod
cinlerin esrarı kitabı, tercümesi muhammed ferşat
Vitrin Katagorisi
Aynı gün kargo
Cinlerin Esrarı İmam-ı Şibli Türkçe Tercümesi Muhammed Ferşad, 450 Sayfa
"Kitabın Orjinal Adı: Ahkami-l Mercan Fi Ahkami-l Can"
Bu Kitap Cin Hakkında varit olan haberleri ve onlara taalluk eden hüküm ve eserleri bir araya toplayıp zikretmektedir. Kitabın orjinal adı "Ahkami-l Mercan Fi Ahkami-l Can"dır.
Cinlerin Esrarı, İmam-ı Şibli'nin en ünlü eseri. Arapça orijinali 880 yılında yazıldı. Mısır, Kahire İskenderiye Kütüphanesi'nde bulunan el yazması kitabın mikrofilmleri, araştırmacı Muhammet Fersat tarafından çekilerek Tercüme edildi. Kitabın tercüme edilmiş ilk Türkçe baskısı 1979 yılında İstanbul'da yayınlandı. İmam-ı Şibli, Cinlerin Esrarı isimli orijinali Arapça olan kitabında "Müslüman ve gayrı müslim cinler, cinlerden korunmak için neler yapmalı, cinlerin tehlikeleri, zararsız cinler, cinlerle evlenmek mümkünmü" gibi parapsikolojik olayları yazdı. Kitap Kahire El Ezher Üniversitesi mensubu Türk asıllı mütercim Muhammet Ferşat tarafından tercüme edilerek 1979 yılında Türkiye'de Türkçe olarak yayınlandığında tartışmalara neden oldu. 
Kitabın Yazarı İmam-ı Şibli Hakkında..
İmam-ı Şibli d. 861 (Hicri 247) Bağdat, Samarra ö. 945 (H. 334) Adı Câfer, babasının adı Yunus'tur. Künyesi Ebû Bekr'dir. Tam adı Ebu Bekr-i Şiblî'dir.
İslam Alimi olarak bilinen Ebû Bekr-i Şiblî'nin adı'nın Cafer, baba adının ise Yunus olduğu söylenir. Orjinali Arapça olan bir çok tercüme eserde Samarra'da doğduğu ve Bağdat'a yerleştiği anlatılır. Tarihte adına çok sık rastlanan Cüneyd-i Bağdadi'nin talebesi olduğu şeklinde kayıtlara rastlanır. Yine bir çok kaynakta Maliki mezhebinin fıkıh alimlerinden olduğu şeklide bilgilere ulaşılmıştır. Maliki Ehl-i Sünnet mezhebinin kurucusu Mâlik bin Enes'in eseri olan El Muvatta'yı tamamen ezbere bildiği şeklinde ifadelere rastlanır. Ebu Bekr-i Şiblî 'nin vefatı da 945 (H.334) yılında Bağdat'ta talebelerinin yanında olduğu bilgileri günümüze kadar ulaştı. 
Biz insanları Allah yarattı. Yüce Rabbimiz, yarattı, can ver­di, yaşatıyor. Akıl verdi. Düşünün dedi. Ve insanlar düşündü. Rablerinin izni nisbetince düşünerek onun izni nisbetince ilim öğrendiler. O'nun bilinmesini istediğini bildiler. Yeni şeyler keş­fettiler. Yeni şeyler buldular. Düşünce ufukları asırlarla beraber genişledi. Gittikçe daha iyiyi ve başka olanı, esrarlı olanı buldu­lar. Çünkü yaradan öyle istemişti. Onun emri böyle idi. Bütün bu ilim çok azdı. Milyonlarca yıldız milyarlarca beyin düşündü, an­cak bugünküler biliniyor. Bu gerçek ilimle kıyas bile götürmeye­cek kadar küçük. Zerrelerden de zerre. Allah derki: "size ilimden ancak çok az bir şey verdik" ve yine o yüce yaratıcı der ki:
"Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsa, denizler mü­rekkep olsa idi, daha yedi denizde ona eklenseydi Allah'ın keli­meleri asla tükenmezdi". Sen ne büyüksün Rabbim. Bizde senin büyüklüğün nisbetinde küçük, küçüklüğümüz nisbetinde aciz kullarınız.
İnsan yapısı itibariyle meraklıdır. Arar, bulmak için mücade­le eder. Bütün bu görülen medeniyet, ilim ve fen merakın netice­sidir. Bu arayışın içinde bulduğumuz şeyler gerekten çok azdır. Bu kitabın konusuda insanın arayışında bir türlü açıklığa kavuş­turamadığı konulardan biri.Cin ve şeytan. Dünyada en ürkütücü kelimenin ne olduğunu sorduğunuz her yüz kişiden doksandokuzu size cevap olarak bu iki korku dolu kelimeyi fısıldayacaktır.
 Ölüm bile bu kadar ürkütücü, korku ve dehşet verici değil­dir. Çünkü birinde dünyayı terk, vatan değiştirme var, diğerinde ise ne olduğunu kimse bilmiyor. Bu kitap söz ettiğimiz mefhumları açıklığa kavuşturmak kasdıyla asırlarca evvel İmam-ı Şibli hazretleri tarafından kaleme alındı. Sizlerin istifadelerinize su­nuldu. Böyle derin bir kitaba bu ilâvede neden diyeceksiniz. Haklısınızda. Lâkin bu kitabın yazılış tarihi epey eski. Bu gün o gün olmayan şeyler mevcut. Onun için yeni olaylara bakarak, bi­ze gelen mektuplara dayanarak bazı açıklayıcı bilgiler koymak istedik. Bir çok kısımlara ilâveler yaptık. Bu ilâveleri kitabın orjinaline karıştırmadan dipnotlar halinde belirttik. Kaynakları koy­duk. Ayrıca aşağıda okuyacağınız bilgileri ilâve etmeyide gerek­li gördük.
 Cinler bu âlemde bizim bilemediğimiz milyonlarca varlıktan sadece biri. Bu kelimeyi birçok kaynaklar birçok şekillerde belirt­mişlerdir. Mesela Fransızların meşhur ansiklopedisi Laroussede cinlere ilâhi bir sıfat yakıştırılmış, insanüstü, tabiatüstü bir varlık denilmiştir. Fransızcada "genle" denilen cin diğer batı eserlerinde de hemen hemen böyle anlatılıyor. Laroussede "Gnume" yani Yahudi tılsımlarınca arzın sinesinde bulunan defineleri beklediği iddia olunan cinler... (Hak Dini Kur'an Dili "Cinn Suresi" Tefsiri)
 Buradan Fransızların cin hakkındaki fikirlerini azda olsa an­ladık. Birçok Avrupa ülkesinde de aynı fikir kabul olunuyordu. Bu gösterir ki Garplı cini çok yükseltmiş ona ilahilik sıfatını bile ya­kıştırmıştı. Hayatının herdemine hakim olduğunu söylemiştir. Bundan daha kısa bir müddet önce Yunanlılar, Romalılar, batı memleketlerinin halkı cin peri şeytan ve benzeri yaratıkların var­lığını kabul ediyor, kimisi onlara tapıyor, kimisi de faydalanmak kasdıyla büyü yapıyordu. Daha evvelki tarihlerde İslamiyet cahiliye devri Araplarının hayatlarını nurlandırmadan evvel İslâm nu­runu henüz almamış Araplarda aynı şekilde bu tür esrarengiz varlıklara inanıyor, tılsımlar yapıyorlardı.
Cin kelimesi gizlilikle örtülülükle ilgilidir. Merhum Hamdi Yazır Cin Süresinin tefsirinde cin hakkında kelime manasıyla ilgili olarak şöyle diyor:
 "Ehli lügatin ve müfessirinin beyan ettiği üzere cin kelimesi,bu maddenin bütün iştikakında aslı bir şey'i histen setretmek manasını ifade, "cennehu ve ecennehu" onu örttü, gizledi gece üzerini örttü bürüdü, cünne; kalkan yani siper, cenin; henüz doğ­mamış, rahimde mestur çocuk, yâhud kabir, cenan; bâtındaki kalb; cennet zemini örtmüş bağ ve bostan, yâhud da histen gizli bağ, cünun; nefs ile akl arasına hâil olmuş delilik, bütün bu keli­melerde ve manâların da histen bir gizlilik manâsı vardır."
 Hak dini Kur'an Dili tefsirinde zikrediliyor ki: Cinlerindahil ol­dukları varlık grubu hakkında iki görüş vardır. Birisine göre cin­ler insanların haricindeki bütün ruhani varlıklardır. Melek ve şey­tan dahi bunlardandır. Buna göre her melek cindir, her cin melek değildir. Bir başka görüş derki ruhani varlıklar üç kısımdır. Bun­lardan birincisi hepsi hayırlı olanlardır. Meleklerdir. Yanlış iş yap­mazlar. İnsanları aldatmazlar. Allah'ın emrinden çıkmazlar. İkin­ci grubun hepsi şerlidir. Bunlar şeytanlardır. İnsanları aldatır, şerre ve fenalığa çalışırlar. Üçüncüsü ise bunların ortasıdır.hayırlısı da vardır, şerlisi de. Bunlar cin taifesidir. Bunların cemaat­lerine cine denir. Hrıstiyanların İncilerinde cin çıkarmaktan bah­seden birçok bölümler vardır. Cin suresinde çilerle ilgili nükteler vardır.
Hamdi Yazır cinler hakkındaki malumatı şöyle sürdürüyor:
 "Müşrikler eskiden Cinleri ilâhlık derecesine çıkararak onla­rı ilâh kabul ediyorlardı. Dev, peri, melek, Şeytan, cinnnamlariyle anılan hayırlı şerli esrarengiz ruhani mahlûkat veya hayal ürünleri türlü-türlü ilâh tanıyarak onlara tapan ve suretlerini tas­vir eden ve onların havaslarına göre tılsımlar, sihirler yapan Sa­biler, Süryaniler, Gildaniler, Yunaniler, Romalılar ve cahiliye arabları gibi sair müşrikler bütün bunları cinn namı umumisi ile ilâh ediyor âyetler ile beyan olunduğu üzere Allah'a ortak edip ona oğullar, kızlar uyduruyorlardı. Sonrakiler de meharet, işgü­zarlık ve beşerin erebileceği en yüksek derece diye cini, jeniyi, cin fikirlilik, deha veya dâhiy manasiyle söylemişlerdir, ki arabçada deha, hakkından gelinmez belâ manasındadır.
 Yahudilerin kabala denilen tılsımcıları ve sahirleri, kâhinleri bunları ilâh kabul etmemekle beraber Sabililer gibi tılsım ve sih­ir için esrarlı vasıtalar olmak üzere takib etmişlerdi. Bunlar ta Hazreti Nuh'a, Hazreti İbrahim'e Hazreti Musa'ya karşı gelenler tarafından takip oluna gelmiş Şeytanetli şeyler olup Hazreti Sü­leyman'a karşı da yapılmış ve mülkünde o suretle fitne çıkarıl­mıştı. Fakat Kuranda geçtiği üzere neticede Allah'ın inayetiyle Süleyman aleyhisselâma o şeytanetli cin soylular esir edilmiş çifte çifte pınarlara bağlanarak işleri de çalıştırılmışlardı, onun vefatı üzerine o esaretten kurtulmuş olan o şeytanlar, "Süley­man, mülkünü bu ilimlerle idare ederdi, cinleri, şeytanları bunun­la esir eylerdi." diye bir takım tılsımve sihir kitapları yazmışlar­dı. Sûrei Bakarada beyan olunduğu veçhile sonraki Yahudiler Allah'ın kitabı olan tevratı arkalarına atıp bir taraftan Süleyman Aleyhisselam'ın mülküne devletini sureti idaresi dair diye onu yalandan birtakım küfriyyat isnad ederek, o Şeytanların ilim küf­re ile uyardıkları eserleri bir taraftanda sihir ve tılsımlı uğraşa ge­len Babilîlerden kalma Hârut ve Mârut hikâyeleri gibi şeylerin ar­kalarına düşerek karıyı kocasından ayıracak sihir ve tılsım arka­sına düşmüşlerdi. Dini ve mucizeyi bir sihirbazlık addedenler de bunlara aldananlardı. Hıristiyanlarda kötü ruhlu cinnîleri çıkar­mak için cinlere ehemmiyet vermişlerdi, Cahiliye Arabları da bü­tün bunların arasında çalkalanarak kendilerine sâhirlere, kâhin­lere, cinlere kaptırmışlardı ve bir yere, tenha vadîye vardıkları vakit oranın cinlerine sığınırlar ve bu suretle onların istilâlalarını artırırlardı. Hazreti Muhammed (sav)'in gelişi ile o cinlerin jenilerin hadleri bildirilmiş, Nuri Muhammedi ile tarafı haktan tepeleri­ne indirilen ateşli alevler ve âyetler onları yakmaya başlamıştı."
Yukarıda yazılanlardan da anlaşılacağı gibi İslamiyet'in inti­şarından önce bütün insanlık cehalet içinde cinlere bel bağla­mış, onlardan medet ummuştu. Ne zamanki İslâmın kirleri pak­layan nuru gönüllerde dolmuş, dayanılacak bir noktanın yüce Rahman olacağı anlatılmış, işte o zaman bu saçmalıklar yavaş-yavaş silinmeye başlamıştı. Hıristiyan milletler bile İslâm dininin bu inancının tesiri altında kalmış cin ve şeytan fikirlerinde birçok değişiklikler yapmışlardı. Fikirlerinde dönmeler olmuştu. Fakat işin asıl üzüntü duyulacak tarafı cinler hakkında kafi malumat
bulunmamasından dolayı birçoklarının onları inkar yoluna gitmesiydi. Baştan da belirttiği gibi insan idrakinden yoksun olan her şeye inkar damgasını vuruyordu. Ve cinlerde aynı şekilde inkar ediliyordu. Cinlerdetabiî ki bu unutuluşun inkarın memnuniyeti içinde idiler.
 Öyle ki bugün memleketimizin halk dilinde "Sosyete" dediği dini inançtan uzak yerlerde cin inancı yavaş yavaş silinmeye yüz tutmuş, onun yerine bizim inançlarımızla taban tabana zıt olan bir ruhçuluk "Spiritizm" yer almıştır. Bu gün bahsettiğimiz çevre­nin işsiz güçsüz hanımefendileri ruh çağırma seansları düzenle­mektedir. Avrupa'nın her yanlış adetlerinde olduğu gibi buda hızla çevre bulmaktadır.
 Aslında burada ruh seansı adı verilen davetlerde gelen gö­rüntüler ruh değildir. Zira hem mantıki olarak düşünürsek bunun böyle olmadığına karar veririz, hem de İslam inançlarına bu ay­kırıdır. Burada gelenler cinlerden başkası değildir. Cinlerin in­sanları aldatma usûllerinden biri olan bu ruh kandırmacasına maalesef dünyanın her yerinde milyonlarca insan kapılmakta, güya ruhlarla konuştuğunu sanmakta. Aslında konuşulan kati­yetle ruh değildir.
 Bu yollarla cinler insanları emirlerine itaat ettirebilmektedir. Cinlertarafından verilen haberlere gelince, bu onların gaybı bil­mesinden değildir. Cin suresinin açıklanmasından da anlaşıla­cağı gibi onlar gaibi açıklama kabiliyetine sahip değillerdir. On­lar sadece geçmişte olanlardan haber verirler. Gelecekten haber veremezler.
 Diyeceksiniz ki cinler nasıl çağırılır, nasıl davet edilir. Elimiz­den geldiğince açıklamaya çalışalım. Önce birçoklarımızın şahit olduğu vakalardan örnek verelim. Çevremizde görürüz. Bazı in­sanlar vardır. Rind hayatı yaşarlar. Derviştirler. Devamlı zikir ya­parlar. Bazen bir kelimeyi, kutsal manası olan bir kelimeyi defa­larca tekrar ederler. Bunun neticesinde de akıllarını yitirirler. Bu­rada gerçek o zatın cinlerin esareti altına girmesidir. Zira bazı kelimelerin belirli şekillerde ve belirli aralıklarla, belirli makamlar­da tekrarlanması cinleri celbeder. Artık o kişi cinlerin esareti al­tına girmiştir. Hemen hastaneye kaldırırlar. Lâkin artık tıbbın yapacağı hiçbir şey yoktur o artık "delidir". Ne elektroşoklar fayda getiricidir, nede piskolojik müdahaleler.
Falcıların ve sözde ruhçuların cin çağırması da bu yolla olmaktadır. Bu şekilde cin çağırabildiğindendir ki tesbih çekenler ikaz edilir. Eğer mürşit-i kâ­mili yoksa tesbih çekmemesi söylenilir. Zira ne kadar kelimenin ne kadar ve ne şekilde tesir yapacağını ancak o olgun zatlar bi­lebilir. Allah'ın belirli isimlerini belirli zamanlarda ve belirli miktar­larda söylemek cinleriçağırdığı gibi onların insanlara musallat olmasını da önleyebilir. Buna "okuma" denir. Bilhassa Anadolu da bu işten anlayanlar hastaya okurlar ve ondan cinin çıkması­nı sağlarlar. Bu kısmen netice verir. Cinler hakkında ve çağırılmaları ile ilgili bu kısa malumatı verdikten sonra maddeler hak­kında cinlerin bazı özelliklerin sayalım:
Cinler esrarengiz yaratıklardır. Varlıkları birçok hadiselerle Kuran-ı kerimle ve peygamberimizin sözleriyle sabittir. Kelime arapçadır. Cam kelimesi ile de ilgilidir. Cinle alakalı olana cinni denir. Semavi ilâhi kitapların hepsinde de adından bahsedilmiş, sebep olduğu olaylar anlatılmıştır. Eski ve yeni milletlerde, umu­munda zikredilegelmiştir. Latinler buna genius, Frenkler ise genie derler. Türkçeye de Arapçadan geçmiştir. Kur'anı kerimde bununla ilgili bir sure ve ayrıca bir çok âyet mevcuttur.
 Cinler insanları etkileri altına alırlar. İyileri ve kötüleri vardır. Kötüleri, kafirleri insanlara günah ve kötü işler öğretirler iyi olan­ları yani Müslümanları iyiliğe sevk ederler. İyileri bazen veli de­recesinde olur, insan suretinde görünüp dini nasihatler verebilir. Kötüleri de aynı şekilde hareket edebilirler. Kötü cinler bir mümi­ni aldatmaktan aciz kalınca başka birine, başka bir insana gide­rek aldatamadıkları mümini onun vasıtasıyla aldatırlar. Aldatma­ya çalışırlar. 
Yazar: İmam-ı Şiblî
Tercüme: Muhammed Ferşad /El Ezher Üniversitesi Mensubu
Sayfa Sayısı: 450
Boyut: 14 x 21 cm 
Basım Yeri: İstanbul 
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: Kitap Kağıdı
Basım Tarihi: 1995
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
okudum
aradığım kitaptı cinlerle ilgili her şey var
A... B... | 23/03/2017
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Tavsiye Ürünler
Cinlerin Esrarı İmamı Şibli, Muhammed Ferşat, 1995 Yılı Baskısı 450 Sayfa Cinlerin Esrarı İmamı Şibli, Muhammed Ferşat, 1995 Yılı Baskısı 450 Sayfa, imam-ı şibli cinlerin esrarı kitabı muhammed ferşad türkçe tercümesi orjinal eski çeviri baskı saray yayınları konya havas vefk korunma satış, Ferşat Yayınları, Dua Havas cinlerin esrarı kitabı, tercümesi muhammed ferşat
Cinlerin Esrarı İmamı Şibli, Muhammed Ferşat, 1995 Yılı Baskısı 450 Sayfa

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.