Ramuz El Ehadis, Hadisler Deryası Tercümesi, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Abdülaziz Bekkine, Arapça Türkçe, 2 Cilt Toplam 1312 Sayfa

Ramuz El Ehadis, Hadisler Deryası Tercümesi, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Abdülaziz Bekkine, Arapça Türkçe, 2 Cilt Toplam 1312 Sayfa

Kategori
Yayınevi
Barkod
ramuzul ehadis kitabı, gonca yayınları
Vitrin Katagorisi
3.755,00 ₺
Aynı gün kargo
Ramuz El Ehadis Hadisler Deryası, Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevi k.s, Tercüme: Abdülaziz Bekkine ks. Arapça Türkçe
Hazırlayanlar: Lütfi Doğan, Prof. Dr. Cevat Akşit, Prof Dr. Osman Nuri Çataklı
17x24 cm Ebat, Sert Kapak Ciltli, 1. Hamur Kağıt, 2 Cilt Toplam 1312 Sayfa
ÖNSÖZ: Önce, böyle bir eseri tamamlamak imkânını bizlere nasib eden  Allah Teâlaya sonsuz hamd-ü sena sonra da, bu hadis-i şeriflerin sahibi olan Peygamberimiz  Hz.Muhammed-i  Mustafa (S.A.V.)'e,   Âline ve Ashabına binlerce  Selât-ü Selâm  ederiz.  Ayrıca bu mübarek sözlerin zamanımıza kadar gelmesine  vesile olanlara da  Allahdan rahmet dileriz.Ramuz el Ehadis  eserini tasnif eden Ahmed Ziyauddin-i Gümüşhanevi hazretlerine ve eserin hazırlandığı 1875'lerden sonra, hazretten aldıkları feyiz ve "icazetle", kendilerinin makamında, bu eseri sırası ile okutmuş olan; Hasan Hilmi, İsmail Necati, Ömer Ziyauddin, Mustafa Feyzi ve hususen sohbet ve derslerinden feyz almış olduğumuz, Abdullah Hasib Yardımcı, Abdülaziz Bekkine ve Mehmed Zahid Kotku ef. hazretlerine ve cümlesinin talebe ve mühibbanına ve bütün müslümanlara Allah'dan rahmet ve mağfiret dileriz.
Hadis ilminin, bir sünneti öğretmenin, öğrenmenin ve onunla amel etmenin, dinimizdeki kıymeti ve ehemmiyeti izahtan vareste olup, herkesçe bilinen bir gerçektir.
Allah Tealânın Habibi, son Peygamberi ve en yüksek ahlâk üzere yaratmış olduğu Efendimiz (S.A.V.)'in söz ve fiillerinde; Kur'ânın tefsirini ahlâkın zirvesini, insanlığın idealini, dünya ve ahiret saadetinin tamamını ve insanlık tarihinin gelmiş gelecek büyük hakikat ve ikazlarını buluruz. İnsan, elinde olmadan akıp giden şu hayatın her saniyesinde, iyi ile kötü, doğru ile yanlış ve mutluluk ile mutsuzluk arasında bocalayıp durur.
İşte Allah Tealânın kulları için, büyük bir lütuf olarak göndermiş olduğu Peygamberimiz (S.A.V)'in mübarek söz ve fiillerinin türkçe meallerinin doğru olarak bilinmesi de, Türk okuyucular için bu bakımdan büyük bir önem taşır. Bu eser hadisi şerifler vadisinde mümtaz bir mevkie sahip olup cem'an 7103 hadis-i şerif ihtiva eder. Bunun 6402 kadarı Peygamber (S.A.V.)'in söz ve fiillerine, 701 kadarı da nüye ve şemailine aittir. Eser hakkında kıymetli kimselerce yazılmış takrizlerin asılları da metnin sonuna eklenmiştir.
 Bu Ramuz el Ehadis kitabının, Musannif Ahmed Ziyauddin Hz.den sonra da, halefleri tarafından istanbul'da ve icazet verdiği diğer talebeleri tarafından da Anadolunun muhtelif merkezlerinde günümüze kadar munta­zaman okutula gelmiş olduğu bilinmektedir.
Gümüşhaneli Hz.den sonra senelerce bu yolda büyük emek vermiş bu muhterem kimselerin hayatları ve şahsiyetleri hakkında da az çok bir bilgi vermek, bir kadirşinaslık gereği olacak ve eserin değerinin anlaşılmasında okuyucuya yardımcı olacaktır.
Bu bakımdan Gümüşhaneli Ahmed Ziyauddin Hz.nin ve Halefleri olan zatların hayat hikâyelerini kısaca sunmayı uygun gördük. Bu meyanda özel durumu dolayısı ile Mütercim Abdülaziz Ef. Hz.ne daha fazla bir yer ayrılmıştır.
Elimizdeki tercüme; Abdülaziz Bekkine (R.Aleyh) hoca ef. Hz.'nin kendileri Zeyrek Çivicizade Ümmü Gülsüm Camii imamı bulundukları sırada, Ramuz el Ehadis kitabını 1950-51 senelerinde, okuturken yaptığı tercümelerin tutulmuş notlarından hazırlanmıştır. Merhum Hoca Ef. Hz. bu tercümeyi yapmakta her yönden tam selâhiyeti hâizdir. Zira kitabın musannifi Ahmed Ziyaüddin Ef. Hz.'nin makamına halef olmuş olan Tekirdağ'lı Mustafa Feyzi Ef. Hz. den irşad ve bu kitabı okutmak hususunda maddeten ve manen tam icazet ve selâhiyet almış bir kimsedir. Üstelikte eseri hemen her sene hatmetmek üzere otuz seneye yakın bir zaman, okumuş, okutmuş ve açıklamıştır.
Bu notların neşri hususu ortaya çıkınca, her bir hadis tercümesi, büyük bir titizlikle, esas metin ve şerhinden teker teker yeniden gözden geçirilmiş, ancak bu yapılırken mütercim hz.nin üslûbu ve kullandığı kelimeler aynen1 muhafazaya çalışılmıştır.
Müdekkik okuyucuya kolaylık sağlamak bakımından, esas metin ile Türkçesi, sahife ve sahife karşılıklı olarak konulmuş ve hadisler her sahife için yeniden numaralanmıştır. Esasda kitab, hadislerin baş harflerine göre tasnif edilmiş olduğundan, aranılan bir hadisi şerifi bulabilmek için geniş bir indeks ilâvesi zaruri görülmüştür. Bu indekste ilk sayı sahife numarasını 2'cisi ise o sahifedeki hadis sırasını göstermektedir.
Ayrıca, genç okuyuculara faydalı olur düşüncesi ile eserin sonuna yedi yüz kelimelik bir "Lügatçe" ilâve edilmiştir.
Sözümüze son verirken bu eserin hazırlanması ve basılmasında emeği geçen herkese teşekkür eder ve bütün okuyan ve okutanlara da Allah'dan hayırlar diler, eserin Sünneti Seniye vadisinde Ümmeti Muhammed'e feyizli ve faydalı olmasını temenni ederiz.
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Kulu bir işe yönelten de, muvaffak eyleyen de ancak O'dur.
 
"İlim taleb etmeye koşun. Sadık bir kimseden işitilecek bir hadis-i şerif, dünya ve onun üzerindeki altın ve gümüşten daha hayırlıdır". ( S. 295-2)   Hz Cabir r.a dan )
Eseri Neşre Hazırlayanlar
        Musannif Hazretlerinin Önsözü
Bismillâhirrahmanirrahim
Hadis ilmi üzerine bazı bilgiler:
Hadis ilmi Rivayet ve Dirayet olmak üzere iki kısımdır:
Rivayet ilmi; Şemail, takrir, fiil ve kavil olarak, üç devirde (Sahabe, tabiin ve tebaatabiin olarak) sahih senedle Resulullah (s.a.v.)'e isnad ve izafe edilen hadislere şamildir.
Bu ilmin mevzuu; Peygamber olması itibarile bizzat Efendimiz (s.a.v.)'in zatıdır. Gayesi ise, dünya ve ahiret saadetini elde etmeye vesile olmaktır.
Dirayet ilmi ise; Ravi ve Hadisin sıhhati ile alâkalı bilgilerdir. Bunun da gayesi kabul ve red edilecek şeyleri ortaya çıkarmaktır.
Hadis ilmi, Şer'i hükümlerden bir farzı kifayedir. Farz ve vaciblerin dışındaki diğer ibadetlerden daha faziletlidir. Sufyanı Sevri (ran, a.) hazretleri buyurmuştur ki. "Ben Allahın rızasını murad eden  bir kimse için Hadis ilminden daha faziletli bir ilim bilmiyorum. Çünkü insanlar yeme ye içmeye varıncaya kadar bütün işlerinde ona muhtaçdır." Hadis ehlinin fazileti yüksektir. Zira Resulullah (s.a.v.) onlar hakkında: "Bizden birşey işitipde, onu işittiği şekilde başkasına ulaştıran kimsenin, Allah yüzünü ak etsin. Nice tebliğ edilen vardır ki, işitenden daha gayretli olur."
 
Diğer bir Hadisi Şerifte ise şöyle buyrulmuştur:
 
"Kıyamet gününde, Bana en yakın olanlar, Bana en çok selâvat getirenlerdir." Bu ümmet içinde Hadis ehlinden daha çok Resulullah (s.a.v.)'e salâvat getiren yoktur.
 
Hadisler, Kudsi Hadisle birlikte, örf ve ıstılahlar yönünden, genel olarak şu kısımlara ayrılır: Merfu, Mürsel, Maktu, Muttasıl, Müsnet, Ma'ruf, Racih. Mercuh" Mat'un, Muallel, Sahih li Zatini, Sahih li Gayrini, Hasen li Zatini, Hasen li Gayrini, Mevzu, Muhtelâk, Metruk, Mülhem, Garib, Aziz, Meşhur, Zaif, Kavi. Muhkem, Müteşabih, Umum, Has , Zahir, Nass,' Müfesser. Mücmel. Hafi, Müşkil, Nasih, Mensuh, Ahad, Müftera,' Sarih, Mevsul Mariz. Mevzu, Makhul, Meçhul, Müselsel, Muhtasar, Müstaksa.
 
Tabir vönünden de: Eser, Sünnet ve Haber kısımlarına ayrılır.
 
Memba yönünden de: Resulullah (s.a.v.)'in Kavli, Fiili, Takriri ve Şemaili olarak dörde ayrılır. ( Bunlar ve diğer hususlarla ilgili daha geniş bilgiler "Hadis İlimleri" Kitablarında bulunmaktadır.)
 
           Kitapla ilgili bazı bilgiler:
Bu Ramuz-el-Ehadis kitabı ki "Hadisler Deryası" demektir, ismi müsammasına uygundur. Zira Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)'den zuhur eden Hadis-i Şerifler; incelikler, nükteler, hakikatler, kerametler, müjdeler ve mucizeleri, emir, nehiy, tevasil, başlangıç ve sonu, mahşeri, haşri, Cennet ve Cehennemi ve içindeki durumları, Şeriat, Tarikat, Hakikat, Marifet, Mülk, Melekut, Ceberut ve lâhut ahvallerinin tafsilâtım camidir ve hükümlere dair hadisleri de ihtiva etmektedir.
Bu hadisler Hicri 600 senesinden evvelki büyük Hadis alimlerinin kütüphanelerdeki muteber kitaplarından seçilip alınmıştır. Kitap ve Ravi isimleri ayrılarak, mehazlarını dahi tashih ederek ve toplandıktan sonra defalarca, Arabistan uleması ve bazı Hadis âlimleri ile müzakere edilip mercilerine inilerek gerekli ihtimam gösterilmiştir.
 Evliyaullahın sözlerinin insanlar için tesirli ve faydalı olduğu açıkken, Nebilerin sultanı olan Resulullah (s.a.v.)'in mübarek ağızlarından çıkan Hadisi Şeriflerin, kalbleri ihya edeceği, Dine ve nizamı âleme nice faydaları ve güzellikleri sağlayacağı muhakkak ki güneşten daha zahirdir.
Nitekim Cenabı Hak, Kuranı Keriminde Resulullah (s.a.v.)'e ittiba hususunda, pek çok âyetin de, insanlara ikaz ve emirlerde bulunmuştur.
(Ahzab S.21. a.) de şu mealde Duyurulmaktadır: "And olsunki, Resu­lullah da, sizin için, Allahı ve ahiret gününü ummakta olanlar, Allahı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır."
Gene (Haşr S.7.a.) de: "De ki, eğer Allahı seviyorsanız hemen Bana uyunki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı örtsün."
(Nisa S.69.a.) de: "Kim Allahn ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allahın kendilerine nimetler verdiği Peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve salihlerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştır."
(Enfal S.24.a.) de ise: "Ey iman edenler, Allaha ve Resuluna icabet edin, sizi davet ettiğinde. O şeye ki sizi ihya eder" buyrulmaktadır.
Resulullah (s.a.v.) de bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Şüphesiz bu Kur'an ondan hoşlanmıyan kimseler için zordur, fakat ona tabi olanlar için kolaydır.
Benim hadislerimde hoşlanmıyanlar için zor, onlara tabi olanlar için ise kolaydır. Kim Benim hadisimi işitir, onu ezberler ve onunla amel ederse, Kıyamet gününde Kur'anla birlikte gelir. Kimde Benim hadisime karşı gevşeklik gösterir ve ona önem vermezse, Kur'ana karşı da ilgisizlik göstermiş olur. Kim de Kur'ana ilgisizlik gösterirse dünya ve ahirette perişşan olur."
(Buharide rivayet edilen) Diğer bir hadisi şerifte ise: "Cibril (a.s.) Resulullah (s.a.v.)'e Sünneti, Kuranı indirdiği gibi indirir ve Kur'anı talim ettiği gibi sünneti ona talim ederdi." buyrulmaktadır
Bir çok Ayeti Kerime ve binlerce Hadisi Şerif ortaya koydu ki. Sultanı Enbiyanın bütün fiil, söz, hal ve evsafına ittiba ve iktida etmekle, "Ümmetlik" mefhumu ortaya çıkar. (Yani Peygamberimiz (s.a.v.)'e her hususta uymak sureti ile hakiki Ümmet olunmuş olur.)
Binaenaleyh Resulullah (s.a.v.)'in hadisi şeriflerini bilmeden ona uymak nasıl mümkün olur. Nice Evliya ve Ulema beyan ettiler ve Kitablarında yazdılar ki; Mürşidi Kâmilin şart ve alâmeti dahi, hadis ilminde sağlam ve bilgili olmaktır. Hadisler ki; Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sözleri, fiilleri, tasvipleri ve vasıflarından ibarettir, bunların bulunmadığı yerde, bereket, saadet, güzellik, rahmet ve yardımın hiçbiri bulunmaz. Buna mukabil ise, keder, kalb eğriliği, gam, musibet, beldelerin fesadı, ihtilaf, sıkıntı, azab, fakirlik ve korku vardır.
Demek ki, Allah ve Peygambere, Rahmete ulaşmak, ancak hadisle mümkün olur. Çünkü Hadisi Şerifler, Allah Kelâmının ezeli sırlarının ve ilâhi muradın tefsir ve açıklamalarıdır ve nice yüzbinlerce hassaları vardır. Dünyada onlarla amel, kıraat, öğrenme ve öğretme nice saadetlere, ahirette ise nice tehlike ve felâketlerden muhafazaya vesile olduğu gibi, insana ebediyen şefaatçi ve yardımcı da olur.
Bu kitabla meşgul olma ve onu mütalâa, bin kitabla meşgul olmaktan daha hayırlıdır.
Özellikle, Hadisi Şerif mütalâa ve rivayet eden kimsenin de son derece dikkat ve basiret üzere olması lâzımdır. Ne bir harf ziyade ve nede bir harf noksan yapmalıdır. Hususi ile kasdi hiç bir husus olmamalı ve hele de bu gibi hususlar ahkâmla ilgili olmamalıdır. (Aynı husus özellikle tercümeler için de geçerlidir). Zira mütevatir bir hadisde Resulullaah (s.a.v.): "Kim kasden Bana yalan isnad ederse, Cehennemdeki yerine hazırlansın." Buyurmaktadır. Yine sahih bir hadiste: "Sana bir hadis söylersem Benim söylediğime bir şey ilave etme" buyrulmaktadır.
(Bu bilgiler kitabın başındaki malumattan hülâsa olarak çıkarılmıştır. Allah Teâla "cümlemize bu kitabı okumak, okutmak ve mucibi ile amel etmek nasib eylesin" Amin.)
Gümüşhaneli Ahmed Ziyauddin (K.S.) Ef. Hz. Hayatı:
Musannif Ahmed Ziyauddin ef.hz.i (Hicri 1228) 1813 yılında Gümüşhane de doğmuştur. Henüz dört - dört buçuk yaşlarında iken Kur'anı Kerimi tecvid üzere oku maya başlamış ve sekiz yaşına geldiği zaman ise hafız-ı Kur'an olmakla beraber, bir çok dualar, zikirler ve hatta Delâil -i Şerifi okumaya mezun kılınmıştı. On yaşlarında iken babası Mustafa ef. ile birlikte Trabzonda yerleşmişlerdir.O sıralarda bir taraftan babasına dükkânında yardım ederken, diğer taraftan da sarf ve nahiv ilimlerini ikmal etmiştir.
Kendilerindeki bu Allah vergisi öğrenme ve bilme aşkı, ondört yaşlarında iken, amcası ile birlikte alış veriş için geldikleri istanbulda kalmalarına sebep olmuştur. Sene o sırada 1827'dir.
Önce Beyazıt ve daha sonra Mahmud Paşa medreselerinde, zamanın meşhur Hoca efendilerinden, akli ve nakli ilimlerin, tamamını öğrenmiş, icazet almış ve genç yaşında Beyazıt medresesinde müderris olarak vazife görmeye başlamıştır.
Yüzlerce ve binlerce talebe yetiştirip, bildiklerini eserlerinde toplamaya başladığı sırada ise maddi ve manevi ilimler kutbu, büyük mürşid Mevlâna Halid-i Bağdadi hazretlerinin, kendilerini irşad maksadı ile îstanbula gönderdikleri Trablus Şam müftüsü Ahmed Ziyauddin Ervadi hazretlerini karşılarında bulurlar. Hazret istanbula sadece bu maksadla Gümüşhaneli hz.ni irşad maksadı ile gönderilmiştir. Bir nevi Şems ve Mevlâna misalidir bu. Bu ledün ilmi alış verişi 16 yıl sürer. Kendileri artık manevi ilimlerinde bir kutbu olmuştur.
 Bu suretle irşad vazifesi de almış ve pek çok talebesini irşadla şereflen­dirmistir.
Sene (H.1280) 1863 olmuştur. Zamanın Padişahının emirlerine tahsis ettiği bir vapurla ve birinci halefi ve bir çok talebesi ile birlikte Hacca giderler.
İskenderiye de üç gün. Kahirede otuz gün kalırlar. "Küçük Âşık*  ünvanlı selâhiyetli bir talebesini Mısır da irşad ve ders okutmak için bırakırlar, yola devam ederler. Hac vazifesini ifa ettikten sonra, Medine-i Münevverede kaldıkları on bir gün içinde gece gündüz Peygamberimiz (s.a.v.)in kabri şerifleri yanında, Ravzada kalırlar.
 Rivayete göre işte bu kitabın tanzim ve planlanmasını orada düşünürler.
İstanbul'a döndükten sonra yetiştirme görevlerine devam ederken, (H.1281 ile 1291) 1865 - 1875 tarihleri arasında şu elimizdeki Ramuz el Ehadis (Hadisler Deryası) isimli eserin tasnifini tamamlamışlardır.
Camileri ve dergâhları Babıâlide vilayetin karşısında bugün ismi Gü­müşhaneli Sokağı diye anılan mahalde idi.
 
Sene 1877 olmuştur ve 93 harbi diye maruf Rus harbi patlak vermiştir. Hazreti bu harbde talebeleri ile birlikte Kafkas cephesinde bizzat muharebe saflarında görürüz.
 Daha sonra ikinci haclarına gitmişler ve bu arada Medine-i Münevvere muhafızı Emin Paşanın kerimeleri Seher hanımla evlenmişlerdir.
 
Bu defa dönüşte Mısırda üç yıl kalıp binlerce talebe yetiştirmişlerdir. Mısırdan îstanbula döndükten sonra da tedris ve irşad görevlerine devam etmişlerdir. Ta ki Hicri 1311 yılı Zilkade ayının 7 ci pazar günü sabahına kadar. (25 Mayıs 1893) o zaman Allah Tealânın "Dön" emri gelir ve Rahmeti Rahmana kavuşurlar. Hazretin son sözleri "Hepsini isterin ya Kibriya" olur. Kabirleri Süleymaniye Camisi naziresinde Kanuni Süleymanın türbesine bitişik durumdadır. Yanlarındaki kabirde de Zevceleri Seher H. yatmakta­dır. Allah Rahmet Eyleye..
 
Şahsiyeti ve eserleri:
 
 Rivayet edildiğine göre; Gümüşhaneli Ahmed Ziyauddin hz.i hakikaten bir insanı kâmil ve tam manası ile Resûlıülah (s.a.v.) in izinde ve yolunda bir mürşid idiler. Takvası ve sünnete ittibaı eşsizdi. Kendilerinin 18 yıl yatsı abdesti ile sabah namazını kıldıkları söylenilir. Hemen her gün oruçlu olurlardı.
 
Yetiştirdiği irşad selâhiyetini haiz 116 talebesi dışında, binlerce talebeye de maddi ve manevi ilimlerini aktarmış ve 60'a yakın basılı eser vermiştir. Bu eserler arasında şu elimizdeki " Hadisler Deryası " mânâsındaki  Ramuz el Ehadis ve onun"Levamielukul" isimli 5 ciltlik şerhi yanında. Camiel-Usûl. Garaib el-Ehâdis, Mecmuat el-Ahzâb, Necat el-Gaf ilin. Hadis-i Erbain, Deva el-Müslimin, Fezail el-Cihad, Levami el-Fusul ve Ehli Sünnet itikadı isimli eserlerini zikredebiliriz.
 
Kitaplarını parasız olarak dağıtırlardı. Kütüphanesinde 18 bin ciltlik eser mevcuttu.
 
Kendilerine Allahdan Rahmet diler ve Şefaatlerine nail olmayı Umud ederiz.
 
Hasan Hilmi (K.S.) Ef.Hz. Hayatı:
 
Hasan Hilmi Ef.Hz.i Kastamonu'nun Daday İlçesine bağlı Azdavay nahiyesinde (H.1240) 1825 yılında dünyaya gelmişlerdir. Babalan Abdullah Ümmü Ef., dedeleri ise Hasan Ef. didir. Kur'ân-ı Kerim ve ilk dini bilgileri memleketinin âlimlerinden aldıktan sonra, pederleri kendisini ilim tahsili için İstanbul'a göndermişdir. Orada zamanın ilimlerini, büyük ve küçük Ahmed Hazım Ef. diye tanınan âlimlerden öğrendikten sonra, hadis ilmi ve Manevi ilimleri ise Mürşidleri Ahmed Ziyauddin Ef. Hz.den almışlardır. Ahmed İbni Süleyman Ervadi Hz.nin 1844'de Ayasofya Camiinde verdikleri hadis derslerinde de Gümüşhaneli Hz. ile beraber bulunmuşlardır.
 
Babıâlideki Fatma Sultan Camiinin müezzinliğini gönüllü olarak yapı­yorlardı.
 
1863'de Gümüşhaneli Hz. ile beraber Hac farizasını eda etmişlerdir. Daha sonra Hazretin Mısırda kaldıkları üç sene içinde, kendilerine vekâleten İstanbul'da görev yapmışlardır. Esasen kendileri Gümüşhaneli Hz.nin yetiştirdiği ve irşad selâhiyeti verdiği 116 talebesinden birincisidir.
 
Gümüşhaneli Hz. nin 1893'de vefatından sonra görevi Hasan Hilmi Ef. Hz. deruhte'etmiş ve 18 yıllık irşad ve tedris görevi esnasında 55 talebesine; "irşad selâhiyeti"  verdiği gibi, binlerce talebesine de maddi ilimler yanında irfan, edeb, ahlâk ve ruh terbiyesi vermek suretiyle memlekete büyük hizmette bulunmuştur.
 
Şahsiyeti :
 
Kendileri Hz. Ebûbekir (R.A.) yaradılışlı, ismi ile müsemma, hilim sahibi, nurlu yüzlü, ak sakallı, çekme burunlu, elâ gözlü bir zat idi. Büyük bir takva ve hilmiyet numunesi idi.
 
24 Sefer 1329 Hicri veya 1911 Miladi senesinde vefat etmişlerdir. Kabirleri Süleymaniye Camisi naziresinde bulunmaktadır. Allah Rahmet eylesin ve şefaatlerine bizleri de nail eylesin.
 
Hazretin vefatında Katip Mustafa Fevzi Ef.'nin düşürdüğü tarih beyti şöyledir:
 
Ah Cenabı Hümi-i Kutb-u Zaman
 
Oldu bugün mûcib-i davet-i Rahman."
 
 İsmail Necati (K.S.) Ef. Hz.Hayatı:
 
 Safranbolu'nun Oğulveren kariyesinden Ömeroğlu ailesinden Hacı Mehmed Ef .'nin oğludur. Doğum tarihi katiyetle tesbit edilememiş olmakla beraber (Hicri 1255) 1839 civarında olduğu tahmin edilir. Tahsiline Safran­bolu'da Müfti Mehmed Hilmi Ef. nin rahle-i tedrisinde başlayıp, bilahare İstanbul'a yerleşmiş ve orada ikmal ettikten sonra dersiam olarak Beyazıt Camisinde tedrise başlamıştır. Huzur derslerine (H. 1315-1327) 1897-1909 senelerinde muhatap ve (H. 1327-28) 1909-1910 senelerinde de mukarrir olarak iştirak etmiştir. Ayrıca ulûmu batma ve tasavvufta da temayüz etmiştir.
 
Vefatı (Hicri 15 Cemaziyel evvel 1338) 1921 tarihinde olup, Süleymaniye Camii naziresinde medfundur.
 
Huzur dersleri muhataplarından Safranbolulu Hafız Muhammed Fehmi Efendi kendilerinin oğlu ve İstanbul Üniversitesi îktisad Fakültesi Dekanlı­ğında bulunmuş olan Prof. Dr.Sabri Ülgener de torunlarıdır.
 
Hal tercümesi, torunu Prof .Dr. Sabri Ülgener tarafından bildirilmiştir. (Bu bilgiler Ord.Prof.Ebül'ulâ Mardin'in Huzur dersleri Cilt II-III. kitabın­dan alınmıştır.)
 
 Şahsiyeti:
 
İsmail Necati Ef.Hz. Gümüshaneli Ahmed  Ziyauddin Hz.nin Hasan Hilmi Ef.den sonra ikinci halefleri olup. (H.1329) 1911'den (H.1338) 1920'ye kadar 10 yıl Hazretin makamında bulunmuş ve bu müddet içinde bir çok alim
 
ve talebe yetiştirdiği gibi bu Ramuz el-Ehadis kitabını da senelerce okutmuştur.
 
Gür ve beyaz sakalı, celâl ve heybeti ile Gümüşhaneli Hz.nin adeta bir benzeri olup ilmi zahir ve batında yekta idiler. 82 yaşlarında Rahmeti Rahmana kavuşmuşlardır.
 
Ömer Ziyauddin (K.S.) Ef.Hz. Hayatı:
 
Ömer Ziyauddin ef.hz. (H.1266) 1849 yılında Dagıstanda Çerkay'a bağlı Miatlı Köyünde doğmuştur. Babası ulemadan Abdullah ef. olup Avar Türklerindendir.
 
Ömer Ziyauddin hz. gençlik yıllarında Şeyh Şamil ve onun oğlu Gazi Mehmed paşanın maiyetinde, Ruslara karşı yıllarca savaşmıştır. Daha sonra İstanbula gelmiş ve tahsiline burada devam etmiştir.
 
Bu sırada Gümüşhaneli Ahmed Ziyauddin hz. ile tanışmış ve onun irşad halkalanna dahil olarak kendisinden manevi ilimlerde de "irşad selâhiyeti" 've Ramûz el-Ehadis'i okutma "icazeti" almışlardır.
 
Mürşidinin kendisine "Hafız Ömer" hitabı üzerine, kendi kendine çalışarak 6 ayda hıfzını tamamlamıştır. Altı saatte hatim ile teravih namazı kıldırdıkları gibi, iki rik'atlık namazda dahi Kur'anı hatm ettikleri olurdu. Kur'anı Fatiha okur gibi okurdu.
 
Kendilerinin Hadis hafızlığı da vardı. Zübdetül Buhari ve diğer bazı Hadis kitaplarını ezber bilirlerdi.
 
Ömer Ziyauddin hz. dini ilimlerde icazet aldıktan sonra (15 Muharrem. 1297) 1880 de, alay Müf tisi olarak Edirnede 16 ay görev yapmış, daha sonra 13 yıl da Malkara Kaza Kadılığında bulunmuştur. Burada Nazif e hanımla evlenmiş ve kendisinden 8 çocuğu olmuştur. Daha sonra 2.5 yıl daTekirdağ kadılığında görev yapmıştır.
 
Meşrutiyetin ilânından sonra tekrar istanbula gelmiş, bir müddet sonrada Medineye gitmiştir. Orada Mısır Hidivi Abbas Halim paşa ile tanışıp, kendisinin daveti üzerine Mısır'a gitmiştir. O sırada birinci dünya harbi devam etmekte idi. Bir ara Mısırda ingilizler taraf ından hapse de atılmıştır.
 
Mısırdan İstanbula döndükten sonra, "Darül Hilafe - Medrese - tül Mütehassisın'de Mezhepler ve Hadis ilmi" derslerini okutmuştur.
 
İsmail Necati ef.hz.nin vefatı üzerine ise, Gümüşhaneli hz.nin üçüncü halefi olarak irşad görevini üstlenmiştir. Bu arada Ramuz el-Ehadis kitabını da okutmaya devam etmişlerdir.
 
Sultan Vahdettinin bizzat gelip yaptıkları "Şeyhülislâmlık" teklifini ise, "işgal altında bulunan bir memlekette Fetva makamı işgal edilmez" diyerek kabul etmemiştir.
 
Hazret (H.18 Rebiulvvel 1339) 1921 tarihinde bir Cuma gecesi 72 yaşla­rında iken vefat etmişler ve Süleymaniye Camisi haziresindeki makberelerine defn olunmuşlardır.
 
 Şahsiyeti ve eserleri:
 
Kendileri uzunca boylu, beyaz yüzlü, beyaz sakallı, vakur ve son derece cömert idiler. Arapça, Farsça, Rusça'dan başka, Orta Asya Türkçeleri diyalekleri uzmanı idiler.
 
Eserleri arasında: Zübdetül Buhari tercümesi, Lezgi dili ile mevlüd (10001 beyitlik), Lezgi dili ile Kısası Enbiya, Buhari Şerif den Süneni Ekvali Nebeviyye (4541 Hadis), Kıraati aşare, Miftahül Kur'an ve daha bir çokları vardır.
 
(Bu bilgilerin çoğunluğu "Zübde-tül Buhari tercümesi" adlı kitabdan alınmıştır.) Kendilerine Allahdan Rahmet dileriz.
 
 Mustafa Feyzi (K.S.) Ef.Hz. Hayatı:
 
Kendileri (H. 1267) 1851 senesinde Tekirdağ'ın Kılıçlar Köyünde dünyaya gelmişlerdir. Babası çiftçilerden Emrullah ağadır. Başlangıç ilimlerini memleketinde tahsil ettikten sonra (H. 1285) 1869 senesinde istanbula gelerek büyük kardeşi, Beyazıt Camii şerifi dersiâmlarından Tekirdağlı Muhammed Tahir Efendinin ders halkasına dahil olup, (H. 1300) 1883 senesinde ulûmu aliyyeden icazetname almıştır. 1301 cemaziyel aharında icra kılınan "rüûs" imtihanında ehliyetini isbat ederek tedrise mezuniyyetini müş'ir 5 Recep 1031 tarihli Ders Vekaleti vesikası mucibince Beyazıt Camii şerifinde derse çıkmış ve 1316 tarihinde talebesine icazetname vermiştir. Usulüne göre 5 Sefer 1305 de kendisine İstanbul Müderrisliği tevcih olunmuştur. (H. 1328-1329) seneleri arasında Huzur derslerinde muhatap olarak bulun­muştur. .
 
Bu hal tercümesi kendilerinin Meşihatı islâmiyye Sicilli Ahval Dairesin­de verdiği 22 Mayıs 1326 tarihli hal tercümesi varakasından alınmıştır.
 
Bu bilgiler Ord. Prof. Ebûl ula Mardin'in Huzur Dersleri Cilt II-III kitabından alınmıştır.)
 
Şahsiyeti:
 
 Kendileri ilmi Zahir ve Batanda bir derya olup, mahviyeti kamile sahibi ve ahlakı hamidesi ile mümtaz idi.
 
Orta boylu, dolgunca ve mübarek sakallarının beyazı siyahına galip idi. Nur yüzlü yuvarlak çehreli idiler. Devamlı oruç tutarlar, çok namaz kılar ve zikrederlerdi.
 
Gümüşhaneli Hz. nin dördüncü halefleri olarak 5 sene kadar makamla­-rında kalmışlar, pek çok talebe, 10'a yakın "irşad selâhiyetli" âlim yetiştir­-mişler ve her sene bir kere hatim etmek üzere Ramuz el ehadis kitabını daokutmuşlardır.         Vefatları (Hicri 23 Muharrem 1345) 1926 senesinde olup kabirleri Süleymaniye camii haziresindedir.
 
Allah Rahmet eylesin.
 
Abdullah Hasib Yardımcı (K.S.) Ef. Hz. Hayatı:
 
1863 (H. 1280) yılında Serezde dünyaya gelmiştir. Babaları "Muavin" namı ile maruf Halis Ef. oğlu Ali Efendidir. Bu zat Serez'de Cami-i Atik imamı, aynı zamanda Serez Rüştiyesinde öğretmen ve müdür muavini idi. Hasib ef. Orta tahsilini bu mektebde tamamladıktan sonra, İstanbul'a gönderilmiş ve tahsiline Çarşamba semtindeki Mahmud Ağa medresesinde devam etmiştir. Orada on sene kadar kaldıktan sonra (H. 1310) 1893'de Tokatlı Hacı Şakir Efendi'den "Müderrislik icazeti" almıştır. Gümüşhaneli Ahmed Ziyaüddin Ef. Hz.'de bu icazet merasiminde hazır bulunmuşlardır. Bü arada Sandıklılı Hasan Hamdi Ef. Hz. ne de intisabları vardır.
 
Ayrıca Arab hocadan "Tashihi huruf" ve Hacı Nuri Ef .'den "ilmi Kıraat" dersleri alarak kendisine "Kıraat İcazeti" verilmiştir.
 
Daha sonra Serez'e dönüp babalarının imamlık yaptığı Cami-i Atik'de görev almışlardır. Orada Buhari dersleri okutmuşlar, pek çok talebe ve hafız yetiştirmişlerdir. 1924'de ''mübadele" de tekrar îstanbula gelip Eyüp semtin­de yerleşmişlerdir. Abdülaziz ve Mehmed Zahid Ef.ler vasıtası ile Mustafa Feyzi Ef. Hz. ile tanışmışlar ve kendilerinin derslerine devam etmişlerdir. Bu dersleri takip için Eyup'den Babıalideki Fatma Sultan Camiine kadar her sabah yaya olarak gelirlerdi. Dana sonra ise aynı camide görev alıp camiin meşrutasına yerleşmişlerdir.
 
 Bilâhare Şehzadebaşı Damat İbrahim Paşa Camiinde İmam - hatiplik yapmışlar ve Mahmud Paşa semtinde bir ev alarak oraya taşınmışlardır.
 
Son zamanlarında ise Kapalı Çarşı Camiinde hatiplik görevi yapmakta idiler.
 
Dört hanımından on yedi çocukları olmuş yalnız bir tanesi hayatta kalmıştır. Dört defa hacca gitmişlerdir. Pederleri Ali Ef. Cidde de medfun­dur.
 
Kendilerinin vefatı 15 Mayıs 1949'da Cumartesiyi Pazar'a bağlayan gece yaz saati ile 12 ye 2 dakika kala vuku bulmuştur. Kabirleri Edirnekapı Sakız ağacı şehidliğindedir.
 
(Bu bilgiler oğlu muhterem Sami Yardımcı beyden alınmıştır.)
 
Şahsiyeti:
 
  Haa hasib Ef. Hz. uzunca boylu, beyaz sakallı, nur yüzlü, çok yumuşak ve hilim sahibi mübarek bir kimse idiler.     
 
Hz. Peygamber (s.a.v;) e karşı çok "büyük sevgileri vardı ve bu hususta çok duygulu idiler. Hutbelerinde Hz. Peygamberden bahsederken her "Efdalül beşer" deyişlerinde göz yaşlarını tutamazlardı.
 
Halvette iken söyledikleri şu mısralarda bunun açık ifadeleridir:
 
Bana evvelce gösterdin Senin ol gül cemalini.
 
Kulağıma işittirdin dahi şirin mekalini,
 
Sonunda perdeyi çektin esirgedin visalini,
 
Hasibin maksadı, ancak teşerrüftür Cemalinle,
 
Senin didarına geldi, şefaat Ya Resulallah.
 
Allah aşkı ile yanan kalbinden kalemine dökülen sözler ise şöyledir:
 
Giderse Cennete ahbabı yaranım,
 
 Beni nara sokarsa cürmü isyanım,
 
Dökülür yaşlarım hake, çıkar eflake ef ganım
 
Hasibin başlı arzusu Cemalullahı görmektir,
 
Sana yalvarmaya geldi, Şefaat Ya Resulallah.
 
Nakledildiğine göre.
 
Hacı Hasib Ef. Hz. zahiri ve batını ilimlerde üstad olduğu gibi, manevi ilimlerde de zamanın kutbu olduğunda ittifak vardı. Kendi mahalli şivesi ile yaptıkları konuşmalar çok tatlı olurdu.
 
Büyük bir takva sahibi idiler. Kırk sene (tutulması haram günler hariç) her gün oruçlu olduktan sonra şöyle buyurmuşlardı:
 
"Artık ihtiyarladık ta savmu Davuda çevirdik."
 
Bu Ramûz el-Ehadis kitabını, uzun müddet Beyazıt Camiinde, Çarşamba günleri öğle namazından sonra, ders olarak okutmuşlardır.
 
Hoca Ef. Hz. nin görünüşü çok yumuşak olmakla beraber dini mese­lelerde çok sertti.
 
Bir gün muhiplerinden birisi faiz konusunda kaçamak aramaya çalışı­yordu. "Şöyle olsa olmaz mı, böyle olsa olmaz mı?" derken, Hoca Ef. Hz. cevaben: "Olur, olur, olur be yahu, ama haram olur" buyurmuşlardır.
 
Son zamanda kendileri prostat ameliyatı olmuşlardı. Hasta yatıyorlardı ve ızdırapları dayanılmaz şekilde ağırdı.
 
Son sözleri "Ya Rabbi, al emanetini artık etrafımı rahatsız eder halde­yim, " olmuş ve Rahmeti Rahmana kavuşmuşlardır.
 
Tarih 15 Mayıs 1949.
 
Abdülaziz Bekkine (K.S.) Ef.Hz.Hayat Hikayesi:
 
(H.1313)1895'de istanbulda Mercandaki evlerinde doğmuştur. Babası tüccardan Kazanlı Haris Ef. idi .Okul öncesi Kaptan Paşa Camii imamı Halil Ef.den arabça ve din dersleri almış, daha sonra Darüttedris mektebini bitirmiştir.
 
 Bir süre babasının yanında çalıştıktan sonra 1910'larda ailesi ile birlikte Kazana gitmişlerdir. Esasen babası Kazanlı olup, orada bina ve arazileri mevcuttu. Otuz odalı bir de evleri vardı ki, çoğu odasında ilim tahsil eden talebeler barınırdı. Kendisi, Kazanda bir müddet kaldıktan sonra, Buharaya geçerek, orada 5 sene kadar ilim tahsil etmiştir. Babasının vefatını müteakip, kardeşlerini de alarak 1921'lerde îstanbula dönmüşlerdir. îki anneden 12'si kız olmak üzere 16 kardeştiler. Kısa bir müddet erkek kar­deşleri ile beraber asma altında bir dükkân açıp çalıştırmışsada sonra dükkanı kapatıp, bir müddet Çarşıkapıdaki Beyazıt medresesine devam etmişlerdir.
 
İmamlıkta ilk hizmeti Beykozda, daha sonra ise Aksarayda bir camide olmuştur. Bundan sonra sırası ile;  Yazıcı Baba, Kefeli ve Zeyrek Çivicizade Ümmü Gülsüm camiinde imam - hatiplik hizmetinde bulunmuşlardır. Zeyrekteki bu hizmeti 13 sene kadar sürmüştür.
 
Bu cami Unkapanından Saraçhaneye çıkarken Bulvarın sağında biraz içerdedir. Fakat içinde çok feyizli sohbetlerin yapıldığı ahşap meşrutası istimlâke uğramıştır. (Bu bilgiler mahdumları sayın Mahmud Bekkine'den alınmıştır.)
 
Hoca Ef.Hz. Kazandan îstanbula döndükten biraz sonra medrese arkadaşı Mehmed Zahid Ef. vasıtasiyle Tekirdağlı Mustafa Feyzi Ef.Hz. ile tanışmışlardır. Bu suretle, küçüklükten beri kalbinde yanan manevi aşk ateşini o hazretin himmetile kemale erdirmişler ve henüz 27 yaşlarında iken (1926)'lerde manevi ilimlerde "irşad selahiyeti" (Hilâfet) mertebesine ulaşmışlar ve " Ramuz el Ehâdis " kitabını da okutma "İcazeti" almışlardır.
 
Bütün hayatı boyunca binlerce talebeye, maddi ve manevi sahada, ilim,irfan ve insanlık öğrettikleri gibi bu eseri de defalarca okutmuşlar ve tercümelerini takrir etmişlerdir.
 
ikinci haclarından döndükten sonra yakalandıkları hastalıktan kurtulamayarak daha genç denilecek bir yaşta 57 yasında. Rahmeti Rahmana kavuşmuşlardır.
 
Tarih 2 Kasım 1952. gün Pazartesi vakit öğle civarıdır.
 
Kabirleri Edirnekapı Sakız ağacı Şehidliğindedir.
 
Hoca Ef.Hz.nin çeşitli hal ve sıfatları:
 
Hoca Ef. büyücek başlı, sivrice çeneli, mavi gözlü, yüzleri sarıya çalar buğday renkli idi. Tenleri beyazdı. Sakalları Sarı, uzunca ve seyrekçe idi. Pazuları kuvvetli idi. Bir koyunu rahatça yatırır, keser ve yüzerlerdi. Orta boyluydu, öne doğru eğik olarak, elleri arkasında bağlı kendilerine has bir yürüyüşü vardı. Genellikle vasıtaya binmezler ve gidecekleri yere yürüyerek giderlerdi.
 
Allah vergisi olarak, kendileri "deha" mertebesinde bir zekâya sahipti. Hangi meslekten, tahsil ve kademeden olursa olsun, onunla konuşup sohbetinde bulunan herkes, kendilerinin zekâ ve ilmine hayran kalır ve o zamana kadar böyle bir kimseye rastlamadıklarını kabul ve itiraf ederlerdi.
 
Kendisinin medrese ve yol arkadaşı. Bursalı Mehmed Zahid Ef.Hz.de bir sohbetinde: "Aziz Ef. talebeliği zamanında arkadaşları arasında ayrıca zekâsı ile de temayüz etmişti,'' şeklinde buyurmuşlardır.
 
Esasen veciz hitabeti, ince sual ve cevapları bunun açık işaretleri olduğu gibi; kendileri, "Mü'minin ferasetinden çekinin, çünkü o Allahın nuru ile bakar" hadisi şerifine tam manası ile uyan ve insanın iç ve dışını okuyan bir bakışa sahipti. Hiç görmediği bir kimsenin karakterini sadece fotoğrafına bakarak söyleyebilirdi. însan her gün, her saat kendisi ile beraber bulunsa, gene de ona ve sohbetlerine doyamaz ve ayrıldıktan sonra da bir an önce yanlarına dönmek için can atardı. Sohbetler genellikle sualli cevaplı ve ilgi çekici olur ve katılan insan oradan maddi ve manevi büyük bir zevk alırdı. Bu hususta tahsilli, tahsilsiz, zengin, fakir, yaşlı, genç fark etmezdi.
 
Sohbetlerinde zaman da mevzubahis değildi. Genellikle yatsı namazın­dan sonra oturulur ve icabında sabahlanırdı da. Bir kimse dışardan sohbet odasının ışığını yanar görmüşse, gecenin hangi saatinde olursa olsun çekinmeden kapının zilini çalıp içeri girebilirdi.
 
Sohbetlerinin bu doyulmazlığı hakkında şu iki misalle iktifa edelim,Felsefe mevzuundaki doktorasını Pariste "Sorbon" da yapmış olan Rahmetli Doç. Dr. Nureddin Topçu bey bir gece Hoca Ef. Hz.nin sohbetinde bulunduktan sonra saat 02-03 sıralarında arkadaşı ile yanından ayrılırlar, henüz dış kapıdan yeni çıkmışlardır ki, Nureddin bey bir an duraklar ve arkadaşı Sırrı beye "Yahu Sırrı, tekrar içeri girsek ayıb olur mu?" demekten kendini alamaz.
 
 Diğer bir hadise de şöyledir; Hoca Ef.Hz. ilk haccına giderlerken hudut köylerini yaya geçmek ve köylerde gecelemek durumunda kalır. Gece kaldığı köylerde, akşamki sohbete doyamamış bir çok kişi, sabah kendisi ayrılırlar­ken. "Keşke sizi hiç tanımasaydık Hocam" dedikleri vaki idi.
 
Hoca Ef.Hz.nin konuşmaları kısa, manalı ve veciz olurdu. İsterse bir mevzuu, zamanın en kültürlü ve münevver sayılan beş kişisinin yanında, öyle konuşurdu ki, anlattıklarını içlerinden yalnız birisinin anlayacağı şekilde söyler diğer dördü ise konuşulanlardan bir şey anlamazdı. Sonra aynı mevzuyu bu defa öyle anlatırdı ki, bu sefer sadece diğer birisi anlar, geri kalan dördü ise gene bir şey anlamazdı.
 
Bir talebesi şöyle nakletti: "Bir gün Hoca Ef.Hz.nin yanında idim, birisi ile bir mevzu konuşuyordu. O kadar dikkatle dinlediğim ve de "Türkçe konuştukları halde, hangi mevzuda konuştuklarını bile anlayamadım.
 
Esasen sohbetlerinin doyulmazlığı da bir derecede kendilerinin hitabet tarzlarından gelmekteydi.
 
Sabır mevzuunda şöyle söylediği nakledilmiştir:
 
Bir gece sohbetinde. Hoca Ef.: "Bir gün gelir danışacak hocalarınız da bulunmaz, öyle bir günde seçeceğiniz insanda arayacağınız vasıf nedir?" diye bir sual sordular. Herkes bir şeyler söyledi ise de tatmin olmadılar. Sonra kendileri şöyle buyurdu: "O kimsenin sabrını kontrol edersiniz. İnsanlarda riyanın karışamıyacağı anlaşılabilir hakiki tek vasıf, sabırdır. Sabır, musibet geldiği an (ilk darbede) hiç şikayet edilmeden sineye çekebilme halidir. Şayet ilk anda feveran ederde sonra sineye çekerse, ona sabırlı değil, mütehammil insan denir."
 
Tevekkül hususunda da şöyle buyurdukları nakledilir: "Bir kimse mütevekkil oldu mu, kendisinden istikbal endişesi alınır."
 
Mü'minin dünyaya bakışı hakkında da şu görüşü nakledilir: Bir gün şu suali sordular : "Mü'min dünyaya nasıl bakar?" Herkes bir sey söyledi. Neticede sualin cevabını gene kendileri verdiler: "Mü 'minin nazarı öyledir ki; dünyadaki zevkü sefaya bakar, arkasında cehennemi görür. Meşakkate hizmete bakar, arkasında Cenneti görür."  Sonra şöyle devam ettiler: " Yani Mü'minin nazarı bu dünyaya takılmaz."
 
Bir de "nefis" mevzuundaki sözlerine bakalım. Bir talebesi  şöyle anlatı­yor: Hoca Ef.Hz.ni görüp, sohbetlerine devama başladıktan sonra, içimden gelen bir hisle, dargın olduğum arkadaş ve akrabalarımla barışmayı düşündüm ve gidip özür dileyip onlarla barıştım. Diğer taraftan da "İzzeti nefsimi ayaklar altına mı alıyorum?" diye de bir düşünceye kapıldım. Hoca Ef.ye bu durumu anlattığımda: gülümsiyerek: "Senin nefsinin izzeti var mı?" dediler. Ben de "Evet Hocam, izzeti nefsimiz yok mudur?" dedim. Aynı suali tekrar sordular, ben de "İzzeti nefisimiz vardır." dedim. Onun üzerine: "hiç  nefsin izzeti olur mu? Nefis bir hayvandır, onun izzeti olmaz. Ancak vasfın izzeti olur. Meselâ öğretmenlik, babalık ve hocalık gibi ve kimki vasıflıdır o izzetlidir." buyurdular.
 
Bir Cuma hutbelerinden bir kaç cümle: "Allah (z.c.hz.) sana nasıl ihsan etti ise sende öyle ihsan et"  mealindeki ayette geçen ihsanı şöyle anlatmışlar­dır:
 
Bu ihsanın iki manası vardır; Biri ubudiyette ihsan, diğeri umumiyette ihsan.
 
Ubudiyette ihsan : Allah (z.c.hz.) seni nasıl kayırdı, seni nasıl gözetti ise sen de rabbine karşı öyle kulluğunu yap, öylece haddini bil, kulluğunu bil.
 
Umumiyette ihsan ise: Allah (z.c.hz.) sana nasıl varlık verdi ise, sen de -onu ihtiyacı olanlara öylece dağıt demektir.
 
 Veciz sözlerinden diğer bazı örnekler:
 
Bu işin (ahiret yolculuğunun) mihveri Allahın Muhabbetidir.
 
Hüsni niyetin ardı arkası yoktur.
 
Dinin temeli fedakârlık üzerine kaimdir.
 
Seni Mevlândan alıkoydu ise, dünya bir çöp de olsa, dünyadır.
Gönül zenginliği ve afiflik, nefisle mücadeleden olur.
Cefa, yaklaşmasını isterken uzaklaşmaktır.
"Peki" demesini öğrenmek lazımdır.
Cenabı Hakka ihtiyacımız olmadığı an veya cephe yoktur; Gafletten hissedemiyoruz.
Cahil için geçen her dakika zarardır.
 
Aklın görevi ihtimalleri hesaplamaktır.
İslâm baştan başa mes'uliyet ve mükellefiyettir, ondan kaçamayız.
Talib başkasının yükünü yüklenip, kimseye yük olmayan kişidir.
Aynayı tanı ayna ile hemhal ol, aynalaş,
Bildiğinden fedakârlık etme, dikine de gitme, ama rezalet olacak, bir derece dikil.
Vefatından sonra, bir zatın dediği "Hoca Ef. canına cömertti," söze onun cömertliğini gayet iyi anlatır. O hakikaten öyle idi ve öyle oldu. Kendini  talebelerinin ve toplumun yetişmesi yolunda feda etti.
Gündüz demedi, gece demedi, sabanlara kadar oturup, anlattı, izah etti, karşısındakini ikna edip hidayetine ve doğru yola gelmesine vesile olmak için didindi durdu.
Hoca Ef .Hz.nin maddi manadaki cömertliği ise anlatılmakla bitirilemez.
O zamanların 30-40 liralık imamlık maaşının tamamını, icabında olduğu gibi muhtaçlara yollar, babasından kendi hissesine düşen geliri hemşerilerine verir ve gerekirse ihtiyacı olan bir kimseye toplu yardımlar da yapardı.
Hanımı nakletmiştir: 18 senelik evlilik hayatımızda hiç bir geceyi uyuyarak geçirdiğini görmedim. Daima ibadetle meşgul olurlardı.
— Rahmetli Hasib Ef.Hz.nin de kendileri için "Aziz Ef geceleri hiç uyumaz. Onun işi Allahladır" buyurmuş oldukları nakledilmiştir.
Ancak öğleden biraz evvel (vakit bulurlarsa) "kaylüle" uykusu uyurlardı.
Nakledilmiştir ki: Hoca Ef .Hz. her şekilde sünnet üzere hareket eder ve ondan santim ayrılmamaya çalışırdı.
Esnedikleri ve uyukladıkları hiç vaki değildir.
Düşünceli olduklarında sakalını sağ elle tutar ve ucuna bakarlardı ki, Resulullah (s.a.v.)'in sünneti de bu veçhiledir.
Vücudları normal olarak ateş gibi yanardı. Sıkışık bir oturuşta bedenine değilse birkaç dakikadan fazla durulamazdı.
Netice olarak şu söylenebilir ki bu eserin mütercimi olan Hoca Abdulaziz Ef.Hz, zekası, hitabeti, takvası, cömertliği, talebelerine karşı olan sevgi ve muhabbeti ve fedâkârlıkları ile eşine nadir rastlanır mübarek bir zat idiler.
Genç denilecek bir yaşta (57 yaşında) Rahmeti Rahmana kavuşmuşlar­dır. Allah şefaatlerinden mahrum etmesin. (Amin)
 
Mehmed Zahid Kotku (K.S.) Ef. Hz.Hayatı:
 Kendileri (H. 1315) 1897 yılında Bursada Pınarbaşı semtinde Filiboz mahallesi Türkmenzade Çıkmazındaki 19 no. lu baba evinde dünyaya geldiler. Ailesi, peder ve valide tarafı Kafkasya'dan Dağıstan'dan (1297) 1879'da Bursa'ya göç etmişlerdir. Babası Abdurrahman oğlu ibrahim Ef. Bursaya geldiğinde 16 yaşlarında olup, Bursa'da Hamza Bey Medresesinde tahsil görmüştür. Molla Gürani mescidinde de imamlıkları vardır. Kendileri Seyyidlerdendir. Son olarak vazife gördükleri Bursa civarındaki îzvat köyünde 76 yaşlarında iken (1929)'da vefat etmişler ve oraya defnolunmuşlardır.
 
Hoca Ef. Hz.'nin valideleri Sabire hanım ise, Hoca Ef. 3-3,5 yaşında iken lohusa durumunda vefat etmişler ve Bursa Pınarbaşı mezarlığına defno-lunmuşlardır.2 anneden 5'i erkek. 3'ü kız 8 kardeş idiler, iki kardeşi henüz küçükken vefat etmişlerdir. Hoca Ef. Hz. ilk hanımı olan Nigâr hanımla 1929'da izdivaç eylemişler, Sabriye adlı bir kız çocukları olmuşsa da fazla yaşamamış ve Nigâr hanım da 1931'de vefat etmişdir.
 
Daha sonra aynı sene şimdiki hanımları, Rabia Edibe hanımla evlen­mişler ve ondan da iki kız çocukları olmuştur.
Hoca Ef. Hz. ilk tahsillerini Bursa Oruç Bey mahalle mektebinde ikmal ettikten sonra, îdadiye'ye devam etmiş, sonra da Bursa San'at mektebine girmiştir. Bu esnada takriben 18 yaşlarında iken Birinci Cihan Harbi dolayısı ile askere celb olunup istanbul'a gelmiştir.
 
Askerlikten sonra orada kalmış, çeşitli cami ve medreselerde tahsile devam etmiş, Ömer Ziyaüddin Ef. Hz.'ne intisab ederek manevi ilimlerde de yol almıştır. Hazretin 18 Rebiülevvel 1339'da vefatından sonra Mustafa Feyzi Ef. Hz.'den feyz almışlar, hafız olmuşlar, iki defa 40'ar gün halvet görerek 27 yaşlarında "îrşad selâhiyeti" aldıkları gibi, " Ramuz el Ehadis, Kasidei Bürde ve Delail-i Hayrat' okutma icazetlerini de almışlardır. Ayrıca Hacı Hasib Ef.'den de, Kuran ilmi ve fıkıh icazetleri almışlardır.
 
Daha sonra tekrar Bursaya dönmüşler, 1929'da babalarının vefatı üzerine îzvat köyünde imamlık vazifesine başlamışlardır. 15-16 sene kadar bu görevde kaldıktan sonra, Bursa'da önce Veled-Veziri Camiinde fahri hatiplik yapmışlar, sonra da baba evlerine yakın olan Üftade Camiinde imam-hatiplik görevine başlamışlardır.
Abdülaziz Ef. Hz.'nin vefatı üzerine. Aralık 1952'de naklen Zeyrek Çivici Zade Camiine gelmişlerdir. Daha sonra da Zeyrek Camiinin istimlâk' meselesi ortaya çıkınca, Fatih İskender Paşa Camiinde vazife görmeye başlamışlardır. (1958).
Yirmi beş kadar hacları vardır.
1980 Mart'ında geçirdikleri bir mide ameliyatından sonra 1980 Haccını da eda etmişler ve dönüşlerinde 13 Kasım 1980 (5 Muharrem. 1401 Hicri) günü saat 11.50'de Rahmet-i Rahmana kavuşmuşlardır.
 Hoca Ef. Hz. nin Şemaili ve Şahsiyeti:
 Merhum Hoca Ef. Hz. uzun boylu, mehabetli, çok sevimli, beyaz tenli, dolgun pembe yanaklı, uzunca ak sakallı, geniş ve açık alınlı, aralıklı gür kaşlı, rengi koyu kestane gibi olan, fakat dikkatle bakılması imkânsız, esrarengiz ve derin manalı gözlü, büyücek başlı, güler yüzlü ve insanda sevgi ve saygı uyandıran bir zat idi. Gözünde kırmızılık, sırtında ve karnında ise avuç içi kadar bir ben vardı. Hafızası kuvvetli, konuşması tatlı, dinlemesi güzel, sohbeti hoştu.
Hutbeleri ise fevkalâde celalli, celâdetti idi. Hutbe esnasında, o yumuşak hali kalkardı.
Özel hayatında lâtifeci, dini hususlarda çok ciddi davranırdı. Kimseye doğrudan söylemez, ima ve işaret, telmih ve remizle dolaylı yoldan arzusunu sezdirir, anlaşılmaz ve yapılmazsa da kızmazdı. Fevkalâde mütevazi idi. Mürşidlik ve hocalık tavrı takınmaz, talebesini kardeş gibi görür, kendini çok aciz ve nâçiz bir kimse makamına kor, kemalini gizlerdi. Büyüklerine, Ustadlarına fevkalâde bağlı idi.
Tuttuğu işi sonuna kadar götüren fevkalâde azim ve sebat sahibi bir kimseydi. Bir hadisin izahı üzerinde haftalarca, aylarca durduğu, konuştuğu olurdu. Dostlarına vefası eşsizdi Akrabalarını ziyarette kusur etmez, onlara her türlü yardımı esirgemezdi.
Çok açık elli ve cömertti. Verdiği zaman doyurucu ve şaşılacak miktarda verirdi. Sofrasında ekseriya misafir bulunurdu. Hizmet edenlerine maddi manevi karşılığını bir vesile ile denkleştirirdi Çevresinde bulunanlar, ona gelip gidenler kendisinden maddi yönden de istifade ederlerdi. Bereket gittiği yere yağar, bolluk onunla beraber gezer, en umulmayan kıtlık yerde fevkalâde nimetler görülürdü.
(Bu bilgiler damatları, Muhammed Esad beyden alınmıştır.)
Tevazu ve Hilmiyeti:
  O kadar tevazu sahibi ve kendisini gizlemekte o kadar mahir idi ki, en iyi bildiği bir mevzuu, muhatabı, tevazuuna aldanarak bilmiyor zannı ile, uzun uzun izah ederken, hiç sesini çıkarmaz sonuna kadar dinlerdi.
Herşeye "peki" derdi. Hatta bir gün bir yolculukta "Peki demeyi öğrenesiniz diye, sizin olur olmaz tekliflerinize de peki diyorum" buyurmuşlardır.
Gene bir hac yolculuğunda, bir mevzuda ayrı ayrı üç teklife de "Peki" dediler. Yanında bulunan bir talebesi, "Hocam üç ayrı teklife de peki dediniz, bu işin altından nasıl kalkarız" dediğinde, "Sen sabret, zaten onun ikisi olacak iş değil"  buyurdular. Hakikaten de iki teklifin sahibi biraz sonra eli boş döndüler.
Hiç kimsenin gönlünü kırmama işine çok büyük bir önem verdiği gibi, gönülden geçen bir şey de, hemen kendisine malûm olurdu.
Birçok kimsenin sualini, kendisine sorulmadan cevaplandırırdı.
Her hususta sünnete uygun hareket ederlerdi. Ve büyük bir takva sahibi idiler.
Hiç bir sene Ramazan ayı itikafını terk etmemişler ve belirli günler oruçlarını bırakılmışlardır. Her pazar ikindiden sonra Ramûz-el - Ehadis derslerine de devam etmişlerdir. Bu dersler izahlı olurdu.
O kadar tatlı ve yumuşak idiler ki kendilerine "Pamuk baba" diyenler de olurdu.
Basılı eserleri arasında beş ciltlik Tasavvufi Ahlâk, Dua Mecmuası, Cennet Yolları ve Mü'minlere Vaazlar isimli kitaplarını sayabiliriz. Basıl­maya hazırlanmış daha başka kitapları da vardır.
Evet 13 Kasım Perşembe günü saat onikiye yaklaşıyor. Hoca Efe. hastadır yataktadır. Talebe düşünüyor: Şu çalar saatte fazla gürültü yapıyor; Şuna on ikiyi vurdurmasak nasıl olur diye. Evet saat ne 12'yi çalıyor ve ne de Hoca Efe.Hz. bundan rahatsız oluyor. Zira hem Hoca ef.Hz.nin dünya hayatı, hem de saat. 11,50'de durmuştur.
Cenaze namazı Cuma namazından sonra Süleymaniye Camiinde büyük bir toplulukla kılınmış ve aynı caminin hazinesinde Hocalarının yanlarındaki kabirlerine defn olunmuşlardır.
Vefatında düşürülen tarih şöyledir: "Na'imi cennet olsun makberi, Seyyid Mehmet Zahid'in" (H.1401)
Allah Rahmet eyleye ve Bizleri şefaatlerine nail eyleye. (Amin)  
 
Yazar: Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi ks.
Tercüme: Hacı Abdülaziz Bekkine r.a
Neşre Hazırlayan: Lütfi Doğan, Prof. Dr. Cevat Akşit, Prof. Dr. Osman Nuri Çataklı
Katagori: Hadis-i Şerifler
Sayfa Sayısı: 1312
Boyut: 17x24 cm 
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi:  2014
Kapak Türü: Ciltli Sert Kapak
Kağıt Türü: 1. Hamur Kağıt
Dili: Türkçe, Arapça
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
  
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Tavsiye Ürünler
Ramuz El Ehadis, Hadisler Deryası Tercümesi, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Abdülaziz Bekkine, Arapça Türkçe, 2 Cilt Toplam 1312 Sayfa Ramuz El Ehadis, Hadisler Deryası Tercümesi, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Abdülaziz Bekkine, Arapça Türkçe, 2 Cilt Toplam 1312 Sayfa, Ramuz El Ehadis Kitabı Hadisler Deryası, Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevi Mütercim: Abdülaziz Bekkine gonca server kotku yayınları satış sipariş, Gonca Yayınevi, Hadis Sünnet ramuzul ehadis kitabı, gonca yayınları
Ramuz El Ehadis, Hadisler Deryası Tercümesi, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Abdülaziz Bekkine, Arapça Türkçe, 2 Cilt Toplam 1312 Sayfa

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.