Tıbyan Tefsiri Ve Kuranı Kerim Türkçe Meali, Ayıntabi Mehmed Efendi, Şamua Kağıt 4 Cilt Toplam 1863 Sayfa

Tıbyan Tefsiri Ve Kuranı Kerim Türkçe Meali, Ayıntabi Mehmed Efendi, Şamua Kağıt 4 Cilt Toplam 1863 Sayfa

Yayınevi
Barkod
tibyan tefsiri abdullah yücel durak pusmaz, huzur yayınları
Vitrin Katagorisi
2.950,00 ₺
Aynı gün kargo
Tibyan Tefsiri Ve Kuranı Kerim Meali, Ayıntabi Mehmed Efendi 4 Cilt Takım
17x24 cm Ebat, Sert Kapak Ciltli, Şamua Kağıt, 4 Cilt Toplam 1863 Sayfa
Bu eser, Tefsir ilmiyle çok meşgul olduğu için Tefsîrî Mehmed Efendi diye şöhret bulan ehil bir alim tarafından yazılmıştır.
Bu Tefsir, Osmanlı Padişahı IV.Mehmed’in isteği üzerine yazılmış bir eserdir.
Tefsir, gereksiz dil ve gramer konularına girilmeden herkesin okuyup anlayabileceği bir üslupla kaleme alınmıştır.
Aynı zamanda bu kitab, Osmanlıca Türkçesi ile basılan ilk tefsir olma özelliğine sahiptir.
Yeni neslin daha rahat anlayabilmesi için günümüz Türkçesine sadeleştirilmiştir.
Tercüme Heyeti; Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Haseki (İhtisas) Eğitim Merkezi Öğretim Görevlilerinden
Abdullah Yücel (Sadeleştiren)
Doç.Dr.Durak Pusmaz (Takriz)
  TAKDİM
 Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd, Efendimiz Resulullah (s.a.v.)'e salat ve selam olsun.
 Merhum Süleyman Fahir tarafından 1956 yılında sadeleştirilmiş olan bu eseri, merhum Ahmet Davutoğlu'na tetkik ettirip 1980'li yıllarda yayınla­mıştık. Türkçemiz'in geçirmekte olduğu hızlı değişimler neticesinde daha önce sadeleştirilmiş olmasına rağmen yine de günümüz nesli tarafından anlaşılmasında birtakım zorluklar bulunmaktaydı. Bu eserin daha iyi anla­şılmasını sağlamak amacıyla değerli ilim adamı Sayın Abdullah Yücel Bey'e yeniden sadeleştirmesi için müracaat ettik. Lütfettiler, ricamızı kabul etti­ler. Kendilerine teşekkür ederken, Cenab-ı Hak'tan sıhhat, afiyet niyaz eder, çalışmalarının devamını dilerim.
Tibyan Tefsiri, Kur'an-ı Kerim'in hem mealini, hem de kısa ve özlü tef­sirini ihtiva etmektedir. Tefsirde teknik olarak;
 1-Arapça metinler, Yayınevimiz'in yayınlamış olduğu bilgisayar hatlı Kur'an-ı Kerim'den alınmıştır.
 2-Ayetlerin mealleri düz siyah harflerle yazılmıştır.
 3-Başka ayetlerden alıntı yapılan mealler ile bazı Arapça ibarelerin oku­nuşları siyah italik, Hadis-i şerifler ise genel olarak italik yazılmıştır.
 Bu Tefsirin müellifi Ayıntabî Mehmet Efendi başta olmak üzere, ilk sa­deleştirmeyi yapan Süleyman Fahir ve 1980'li yıllarda bu kitabı yayınlayan babamız Alaaddin Sağlam'a Allah'tan rahmet diliyorum. Yeniden sadeleştiren Muhterem hocamız Abdullah Yücel'e, eser için takrizleriyle katkıda bulunan Doç. Dr. Durak Pusmaz Hocamız'a ve diğer emeği geçen kardeşle­rimize sağlık ve afiyetler dilerim.
 Bizlere bu eseri yeniden yayımlama imkanını veren Cenab-ı Hakk'a hamd ederken, bu çalışmanın rızasına uygun olmasını dilerim.                   
        TAKRİZ 
İnsanı yoktan var eden, akıl, fikir, muhakeme gücü ve düşündüklerini ifade edebilme kabiliyeti gibi üstün meziyetlerle donatan, ayrıca ona iyiyi-kötüyü, doğruyu-eğriyi, hakkı-batılı bildirmek için kitaplar ve peygamberler gönderen Yüce Rabbimiz'e hamd ü senalar ediyoruz.
 Yüce Rabbimiz'in insanlara göndermiş olduğu son ilâhî mesaj olan yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'i onlara tebliğ eden, içerisindeki hükümleri yaşayışı ve sözleriyle açıklayan sevgili Peygamberimiz'e salat ü selam ediyoruz.
 Kur'ân-ı Kerîm; Yüce Allah'ın Hz. Peygamber (s.a.v.) vasıtasıyla insanlığa göndermiş olduğu son ilâhî mesajdır. Yüce Allah bu son mesajıyla insanlara bir kez daha kendi rızasına uygun kul­lukta bulunmalarının yolunu göstermiştir. Yüce Allah'ın rızasına uygun yaşamak ve davranışlar sergileyebilmek için O'nun mesajlarının çok iyi bir şekilde anlaşılması ve bilinmesi gerekmektedir.
 Bilindiği gibi Kur'ân-ı Kerîm'in dili Arapçadır. Fakat Kur'an'ın muhatapları sadece Araplardan ibaret olmayıp bütün insanlardır. Öyleyse Kur'an'a inanan bütün insanların onu öğrenmeleri, an­lamaları ve içerisindeki hükümler doğrultusunda hayatlarını düzenlemeleri gerekmektedir. Ana­dili Arapça olmayan bütün Müslümanların Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup anlayabilmeleri için Arapça öğ­renmeleri mümkün olmadığına göre Kur'ân-ı Kerîm'in kendi dillerine çevrilmesi gerekmektedir. Bu nedenle daha asr-ı saadetten itibaren Arap olmayan müslümanlar Kur'ân-ı Kerîm'i kendi dillerine çevirmeye başlamışlardır. Nitekim islâmiyet'i kabul eden iran asıllı ilk sahâbî olan Selmân-i Fâ­risî (r.a.), Peygamber Efendimiz hayatta iken onun izniyle Fatiha suresini Farsçaya çevirdiği bilin­mektedir.[1] Daha sonra islam'a giren diğer milletler de Kur'ân-ı Kerîm'i kendi dillerine çevirmişler­dir. Bu güzel faaliyet günümüzde de devam etmekte olup yüce kitabımız yaşayan dünya dillerinin pek çoğuna; 139 dile çevrildiği bilinmektedir.[2]
 Asırlarca İslam'a büyük hizmetler eden yüce milletimiz de islam'a girdikten sonra onun temel kaynağı olan yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'i anlayıp yaşayabilmeleri için kendi dillerine tercüme ve tefsir etmeye başlamışlar ve bu sahada değerli eserler meydana getirmişlerdir. İşte bu tefsir­lerden biri de Osmanlılar döneminde yazılmış olan "Tibyan Tefsiri"dir. Tibyan Tefsiri, XVII. Yüz­yılda yaşamış olup (1111/1699) tarihinde vefat etmiş olan Ayıntâbî Mehmed Efendi tarafından ya­zılmıştır. Tefsir yazıldığı tarihten itibaren Osmanlı aydınları ve toplumu tarafından büyük rağbet görmüş, hatta bu rağbet Cumhuriyetin ilk yıllarında da devam etmiştir.
Tefsirin Bazı Özellikleri
Elinizdeki Tibyan Tefsiri'nin bazı özellikleri ve güzellikleri vardır:
Bu tefsirin, tefsir ilmiyle çok meşgul olduğu için Tefsîrî Mehmet Efendi diye şöhret bulan ehil bir âlim tarafından yazılmış olması, 
Zamanın Osmanlı Padişahı IV. Mehmed'in isteğiyle yazılması,
 Kur'ân-ı Kerîm'in ilk Türkçe matbu tefsiri olması onun bu özelliklerinin başında gelmektedir.
 Tibyan Tefsiri'nin milletimiz tarafından çok rağbet görmesinin sebeplerinden biri, dilinin sade ve akıcı olmasıdır. Söz konusu tefsir, yazıldığı dönemde gayet güzel ve akıcı bir Türkçe ile yazıl­mış olmasına rağmen zamanla dili eskimiş; halkımız, özellikle yeni nesil tarafından anlaşılması güç hale gelmiştir, işte söz konusu güçlüğü giderip bu kıymetli tefsiri halkımızla tekrar buluşturmak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan Huzur Yayınevi Sahibi Faruk SAĞLAM Bey'i ve böyle değerli bir eseri sade, anlaşılabilir günümüz Türkçesiyle din kardeşlerimizin istifadesine sunan değerli ilim adamı kardeşim Abdullah Yücel Bey'i tebrik ediyor, daha nice yararlı eserler meydana getirmeleri hususunda Yüce Rabbimiz'in kendilerini muvaffak kılmalarını diliyorum .
 [1] Bkz. M. H, Aziz Kur'an (çev. A. Hatib - M. Kanık), Beyan Yayınları, İst. ts, s.78
[1] Mustafa Özkan, "Eski Anadolu Türkçesi Döneminde Yapılmış olan Kur'an Tercümeleri", Tarihten Günümüze Kur'an'a Yaklaşımlar, İlim Yayma Vakfı Kur'an ve Tefsir Akademisi yay. İst. 2010, s. 518
Doç. Dr. Faruk Pusmaz
 
   ÖNSÖZ
Allahu Teâlâ'ya hamd, Resulüne salat ve selâm olsun. Allah insanları yaratmış, yeryüzünde yaşamalarını takdir buyurmuştur. Bununla birlikte onları kendi halle­rine bırakmamış, doğru yolu gösterecek peygamberler göndermiştir. Bu peygam­berlere dekendilerine ve ümmetlerine rehberlik edecek kitaplar indirmiştir. Bu ki­tapların en mükemmeli ve sonuncusu hiç şüphesiz Kur'an-ı Kerim'dir.
Kur'an-ı Kerim, yirmi üç yıllık bir zaman süreci içinde Hz. Muhammed (s.a.y)'e vahiy yoluyla indirilen, mushaflarda yazılı bulunan, mütevatir olarak bize kadar nakledilegelen ve okunuşuyla ibadet edilen mucize bir kelamdır.
Kur'an, üslup bakımından hiçbir esere benzemez. O, Allah Taâlâ'nın, kulları­nın işlerini düzene koymak ve yeryüzünün nizamını sağlamak için insanlık âle­mine gönderdiği ebedi ve değişmez kanunudur.
Kur'an-ı Kerim, dinin esası ve mukaddes kitabıdır ki, İslam dini, itikad, ibadet, edep, ahlak, hüküm, hikmet, öğüt, ilim, irfan, kısaca tüm konularda ona dayan­maktadır. Çünkü Kur'an her şeyi beyan için indirilmiştir.
Kur'an-ı Kerim, Allah'a kulluk yapmayı, ana ve babaya iyilikte bulunmayı, in­sanlarla kardeş olmayı emreder. İnsanların dünya ve âhirette mutlu olmaları için gerekli esasları bildirir. Geçmişte meydana gelen olaylara temas etmesi yanında gelecekte gerçekleşecek olan bazı hakikatleri de haber verir.
Kur'an-ı Kerim, lâfzı, tertibi, üslûbu, rehberliği, etkisi ve içerdiği çeşitli ilim­lerle insanlar için bir mucizedir. O tüm edipleri, hatipleri, şairleri, bilginleri sus-turmuştur. Benzerini getirmeleri konusunda tüm insanlara ve cinlere meydan okuduğu halde hiç kimse bir benzerini getirme gücünü kendisinde bulamamıştır.
Kur'an-ı Kerim, dil itibariyle Arapça olarak gönderilmiştir, ama bütün insan­lık âlemine hitap etmektedir. Bütün insanların Arapça'yı anlaması imkânsız oldu­ğundan Kur'an-ı Kerim'in başka dillere çevrilmesi de zorunlu olmuştur. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim, dünyanın birçok dillerine çevrilmiş ve tefsiri yapılmıştır. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in gösterdiği hedeflere erişebilmek, onu okuyup anlamaya bağlı­dır. Fakat Kur'an-ı Kerim ne ölçüde tercüme edilebilir? Bu konu üzerinde ciddi­yetle durmak gerekir.
Tercüme, bir sözün mânâsını diğer bir dile dengi bir ifade ile aynen olduğu gibi aktarmaktır. Tercümenin, aslın mânâsına tam anlamıyla uygun olabilmesi, her yönüyle onun tarzına uygun olmasına bağlıdır. Oysa Kur'an-ı Kerim'in hiçbir dile kendi anlatım tarzı ile ve bütün yönleriyle tercümesi mümkün değildir. Çünkü her dilin kendine mahsus özellikleri, incelikleri, nükteleri, işaretleri vardır. İnsan­ların kendi eserlerinin başka dile tercümesinde bile aslı tam olarak muhafaza edi­lemezken, binlerce hakikati, işareti, mecazı, sayılamayacak nükteleri ve incelikleri içeren Kur'an nasıl tercüme edilebilir? Bu yüzden biz, Kur'an tercümeleri için di­limizde, bir şeyi eksiltmek, bir sözün mânâsını her yönüyle aynen değil de biraz noksanıyla ifade etmek anlamında "Meal" tabirini kullanıyoruz.
İşte bundan dolayı Kur'an hizmetinde bir ömür harcamış olan birçok İslam âlimi, onun yüce hikmetlerini anlama ve kavrama yolunda gayret göstermiş, kendi ilmi kudretleri ölçüsünde, çeşitli üsluplarda tefsir kitapları yazmışlar, bu alanda ellerinden gelen her imkanı sonuna kadar kullanmışlar ve insanlığın istifadesine sunmuşlardır.
Bu eserler içinde ilmî delillere başvurarak ilim erbabına hitap eden eserler ol­duğu gibi geniş halk topluluklarına hitap eden, herkesin okuyup anlayabileceği eserler de mevcuttur.
Elinizdeki bu tefsir de ilmî konulara girmeden, dil ve gramer özelliklerini in­celemeye dalmadan herkesin okuyup anlayabileceği bir üslupla kaleme alınmış­tır. Bu Elinizdeki bu eser de ilmî konulara girmeden, dil ve gramer özelliklerini in­celemeye dalmadan herkesin okuyup anlayabileceği bir üslupla kaleme alınmış­tır. Bu yüzden de geniş halk kitleleri tarafından çok rağbet edilen, aranan ve oku­nan bir tefsir olmuştur.
Bu tefsir aynı zamanda Osmanlı Türkçesiyle basılan ilk tefsir olma özelli­ğine de sahip bulunmaktadır. Tefsir-i Tibyan veya Terceme-i Tefsir-i Tibyan ad­larıyla anılmaktadır.
 
1324 İstanbul baskısının baş tarafında, tefsir tanıtılırken şu ifadelere yer veril­mektedir: "İşbu Türkçe tefsiri, Ayıntabî Mehmed Efendi 1110 tarihinde Türkçe'ye tercüme edip, o zamanın yazı dili üzere güzel bir tefsir meydana getirdi. Halisane bir niyetle telif edildiğinden o kadar makbul ve muteberdir ki, herkes bir nüsha­sına sahip olmayı ganimet sayar."
Tibyan Tefsiri, Hıdır b. Abdurahman el-Ezdî ed-Dimeşkî'nin "et-Tibyan fî Tefsi-ri'l-Kur'an" isimli Arapça tefsirinin Türkçe tercümesidir. Tefsirle çok meşgul olma­sından dolayı Tefsin Mehmed Efendi lakabıyla tanınan Ayıntabî Mehmed Efendi bu tefsiri yeniden düzenleyip biraz da genişleterek birtakım ilavelerle ve oldukça serbest bir yöntemle Türkçeye çevirmiştir.[3]
Bu eserin, Ezdî'nin adı geçen tefsirinin tercümesi olmadığını, Begavî, Beydavî ve Razî tefsirlerinin yanı sıra Süyutî'nin el-İtkanı, Ebu'l-Leys Semerkandî'ninTen-bihü'l-Gâfilîni, Gazzalî'nin İhyası, İbn-i Arabi'nin Fütuhat-ı Mekkiyyesi gibi eserler­den de yararlanılarak hazırlanmış bir telif eser olduğunu, ancak el-Ezdî'nin tefsi­rinden daha çok yararlanıldığı için "Tercüme-i Tibyan" diye anıldığını söyleyenler de vardır. 2
Bizim için tercüme veya telif olmasından çok okuyucu üzerinde bıraktığı etki ve sağladığı fayda önemlidir. Tibyan Tefsiri, Osmanlı Padişahı IV. Mehmed'in is­teği üzerine yazılmış bir eserdir. Sivas'ta uzun süre müderrislik ve müftülük gö­revlerinde bulunmuş olan Ayıntabî Mehmed Efendi'nin ilmî şöhreti Anadolu'ya yayılmıştı. Devrin Şeyhülislâmı Minkârîzade Yahya Efendi kendisini, padişahın huzurunda, devlet büyüklerinin katılımıyla gerçekleştirilen huzur dersleri için İs­tanbul'a çağırdı. Uzunca bir süre devam eden bu derslerin birinde Sultan IV. Meh­med kendisinden Kur'an-ı Kerim'i Türkçeye tercüme ve tefsir etmesini istedi. Bu­nun üzerine Ayıntabî, el-Ezdî'nin "et-Tibyan fî Tefsiri'l-Kur'an" isimli tefsirini esas alarak yeni bir eser hazırladı.
Tibyan Tefsiri, basılmış ilk Türkçe tefsir olması, üslubunun anlaşılır ve kolay ol­ması, kısa bir tefsir olması ve padişahın teşvikiyle yazılmış olması gibi sebeplerden dolayı Osmanlı toplumunda önemli bir yer tutmuştur. Halkın rağbet ve ilgisinin sonucu olarak, gerek Osmanlı döneminde ve gerekse Cumhuriyet döneminde de­falarca basılıp yayımlanmıştır.
2 (bkz: Recep Arpa, Tibyan Tefsiri mad. DİA, c. 41, s. 127-128)
3 (bkz: Orhan İyibilgin'in "Ayıntabi'nin Tercüme-i Tibyan Tefsirinin muhteva ve metot bakımından değerlendirilmesi" adlı doktora tezi. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt, XVI, sayı, 29,2014/1)
Ancak yazıldığı günden bu yana aradan uzun yıllar geçince, dilinin ağırlığı ve üslubu nedeniyle, bazı çevrelerce 'bugünün dilinden ve tercüme tekniğinden uzaklaşmış' diye eleştiri konusu edilmiştir. Eserin, anlaşılır bir ifadeye sahip bu­lunması esas olduğundan sadeleştirilme cihetine gidilmiş ve ilk defa 1956 yılında Süleyman Fahir tarafından birtakım kısaltma ve ilâvelerle birlikte sadeleştirilerek Latin harfleriyle basılmıştır. Daha sonra bu sadeleştirme Ahmet Davudoğlu tara­fından gözden geçirilerek 1980'li yıllarda basımı tekrarlanmıştır.
Üzerinde yüksek lisans ve doktora çalışmaları da yapılmış olan bu eser, altmış yıl kadar önce sadeleştirilmiş olsa bile yine de günümüz nesli tarafından anlaşıl­masında birtakım zorluklarla karşılaşılmaktaydı. İşte bu yüzden daha iyi anlaşıl­ması için biz de elimizden geldiği ölçüde eser üzerinde yeni bir çalışma yaptık. Eserin yeniden gözden geçirilip sadeleştirilmesi ve bugünkü dilde daha iyi anlaşı­lır hale getirilmesi amacıyla yapılan çalışma sırasında:
1-Aslında olup da sadeleştirmede bulunmayan önemli kısımlar ilave edilmiş, konunun daha iyi anlaşılması sağlanmıştır.
2-Bazı bilgilerin kaynağı verilmiş, bazıları için de daha geniş bilgi bulunabi­lecek yerler gösterilmiştir. Bu bilgiler için esere dipnotlar konulmuştur.
3-Eserin aslında olmadığı halde eski sadeleştirmede görülen bazı gereksiz ilâ­veler çıkarılmıştır. Faydalı olacağı düşünülen ilaveler ise aynen bırakılmış, ancak dipnotlarda başka kaynaklardan alındığına işaret edilmiştir. (Örnek olarak bkz: En'am Suresi, 93; Enfal Suresi, 11 ve 30; Sebe' Suresi, 1.)
4-Meali veya tercümesi verilmemiş olan bazı âyet ve ibarelerin mealleri veya tercümeleri de verilmiş, böylece eserden istifadenin kolaylaştırılması he­deflenmiştir.
5-Cümlelerin daha iyi anlaşılması için cümle içinde bazı ifade değişiklikleri yapılmış, bu sayede akıcılığın sağlanmasına çalışılmıştır.
 6-Bazı eski tabirler ve ıstılahlar günümüz Türkçesine uyarlanmış olmakla birlikte aynen olduğu gibi kalmasında fayda görülen tabirlere dokunulma­mış, gerekli yerlerde parantez içi açıklamalar getirilmiştir.
 7-Birtakım hatalı veya eksik çeviriler düzeltildiği gibi, eserin aslında olma­dığı halde başka kaynaklardan yapılan bilgi aktarımında, daha önceki sa­deleştirmede gözden kaçan hatalı aktarımlar da düzeltilmiştir. Mesela En'am suresinin 63. Ayeti, gerek asıl nüshada gerekse sadeleştirmede farklı kıraatlere göre: "...Eğer bizi bundan kurtarırsan sana şükredenlerden olu­ruz," şeklinde tercüme edilmişti. Biz bu cümleyi: "...Eğer Allah bizi bun­dan kurtarırsa şükredenlerden oluruz," diye düzeltip kaydettik. Asım kı­raatine göre Mushaflarda yaygın bir şekilde yazılı bulunduğu üzere ayet-i kerimedeki "lein encânâ..." ifadesi dikkate alındığında doğru tercümenin böyle olması gerektiği de açıkça görülecektir.
Böyle titiz bir çalışma ile yeniden hazırladığımız bu eserin, değerli okuyucu­larımıza faydalı olmasını diler, hatalarımızın, kusurlarımızın bağışlanmasını Ce­nab-ı Hak'tan niyaz ederiz.
Abdullah YÜCEL
Kuran-ı Kerim Mealini Hazırlayan Ayntabi Mehmed Efendi Kimdir Hakkında Bilgi:
Muhammed b. Hamza Ayıntâbî Osmanlı tarihçileri ve âlimleri arasında tefsirle çokca meşgul olmasından dolayı Tefsîrî Mehmed Efendi adıyla şöhret bulmuştur.[1] Genelde Arapça kaynaklarda ismi Muhammed olarak geçerken Osmanlı toplumunda bu isim Mehemmed ve Mehmed şeklinde kullanılır olduğundan Türkçe’ye de Mehmed Efendi olarak geçmiştir. Bergamalı Cevdet Bey kitabında ‘Ayıntâbî Ahmed Efendi’ olarak zikrediyorsa[2]da bu kullanım hatalıdır. Çünkü kaynakların hepsi isminin Muhammed (Mehmed) olduğunda ittifak halindedir.[3]Kaynaklarda doğduğu yere nispetle Ayıntâbî Mehmed olarak da anılır. Ayıntâbî 20 yaşından sonra Sivas’a gitmiş ve ömrünün kalan kısmını genellikle Sivas’ta geçirmiş olduğundan Sivâsî[4] nisbesiyle de anılır. Hanefi fakihi olması hasebiyle Hediyyetü’l-ârifîn müellifi Bağdatlı İsmail Paşa tarafından el-Hanefî nisbesi ile,[5] atalarının deri tabaklama işiyle uğraşmasından dolayı ed-Debbağ[6] gibi nisbelerle de anılır. Müellif de eserlerinde ismini ve birkaç nisbesini birlikte kullanarak "Sivasî Muhammed Efendi et-Tefsirî ed- Debbâğ” notunu düşer.[7]
2. Doğum Yeri ve Tarihi
 
Mehmed Efendi tefsirinin dîbacesinde de belirttiği üzere Ayıntab’da (Gazi Antep) doğmuştur.[8] Kitabü’l-Mecmu’ sahibi Âkifzâde onun mevliden Ayıntab muvattınen Sivâsî olduğunu söyler.[9]Doğum tarihi ile ilgili kaynaklarda hiçbir kayda rastlanamamıştır. XVII. yüzyılın ilk çeyreğinde doğmuş olması muhtemeldir. Tefsirinin şöhretinin aksine hayatı hakkında malumat çok azdır.
 
3. Tahsil Hayatı ve Şahsiyeti
Ayıntâbî Mehmed Efendi ilk tahsilini doğum yeri olan Ayıntab’da yaptı. Daha sonra Sivas’a giderek oraya yerleşti ve ilim tahsiline bir süre orada devam etti. Akli ilimleri Mesudiye Medresesi hocalarından Gürânî Ali Efendi ve Zeynelâbidin Efendilerden tahsil etti. Tefsir ve hadis-i şerifi de Kahire’de Şeyh Ebuzziya ve’n-nur Ali Şebrâmellisî’den okudu. Bunlardan başka Âkif Efendi’nin babası Bayram Efendi’den ve Âmîd’deki (Diyarbakır) Mesudiye Medresesi hocalarından dersler aldı, [10]yaklaşık kırk sene ilim kastıyla bir çok şehirleri dolaştı ve o şehirlerdeki büyük âlimlerden dersler okudu ve onların hizmetinde bulundu.[11]1066 (1656) yılında Âmid’den ayrıldı. Yirmi yaşından sonra Sivas’a yerleşti ve bir yandan tahsil hayatına devam etti, öte yandan da burada müderrislik yaptı.[12]Ayrıca Sivas’ta müftülük görevinde de bulunmuştur.[13]Bir ara Trablusşam ve Dimaşk’ta da ilim tahsili için bulunmuştur.[14]Bütün ilim dallarında kâmil ve mükemmel bir tahsil görmüş, özellikle çokça tefsirle meşgul olduğu ve bu vasfıyla ön plana çıktığı için Tefsiri Mehmed Efendi adıyla meşhur olmuş ve bu nisbeyle anılır olmuştur.[15]
Kur’ân-ı Kerim’e tam anlamıyla vukûfiyet kazanıp bu alanda söz sahibi olduktan sonra, dönemin Şeyhülislâmı Minkârizade Yahya Efendinin (1018- 1609/1088-1677)[16] yakın ilgisine mazhâr olmuş ve Yahya Efendi Padişah’a ondan övgüyle bahsetmiştir. IV. Mehmed zamanında haftada iki defa Padişah’ın huzurunda yapılan, devlet erkânının ve yüksek tabakaya mensup kişilerin katıldığı ‘huzur dersleri’[17]için İstanbul’a davet edilmiş, burada mukarrir ve dinleyici olarak bu derslere katılmış ve bu vesile ile kendisine ikramlarda bulunulmuştur. İstanbul’da 1073/1662 ile 1080/1669 yılları arasında[18]yaklaşık yedi sene ikamet etmiş, kendisinden İstanbul’da kalması istenmişse de o bunu kabul etmemiş, bunun üzerine Şifaiye Medresesine müderris olarak atanınca Sivas’a geri dönmüş ve hayatının geri kalan kısmını burada müderris olarak geçirmiştir.[19]
Ayıntâbî Mehmed Efendi, ulemâ arasında sözü dinlenen, âlim, sâlih ve fazıl bir şahıstı. Hanefi mezhebine ve Nakşibendi tarikatına mensuptu. Misafirlerine ikramda gâyet cömert idi. Talebesinden birini ders için bir yere gönderse harcırahını verirdi. Ramazanda talebesini iki kısma ayırarak evinde her gece bir kısmına iftar ettirirdi. Câmide itikâfa girmiş olan talebesini doyurmak gibi güzel adetleri vardı.[20]
4. Vefatı ve Kabri
 Sivas’ta Şifaiye Medresesi’nde müderrislik görevini ifa ettiği sırada h.1111 yılının Rebiü’levvel ayının 22. gecesi (Eylül 1699) vefat etmiştir.[21]Kabri önce Kabak Yazısı Mezarlığı’nda iken 1. Dünya Savaşı yıllarında Sivas mebusu Mütevellizâde Ziya Bey’in delaletleriyle Uryan-ı Müslim Mahallesindeki Ali Ağa Câmii haziresine nakledilmiştir.[22]Kabir kitabesi şöyledir:
 La İlahe İllallah Muhemmedun Resulullah
Haza merkadi Hazreti Müfessir Muhemmed Efendi rahimehullah.
Aleyhi rahmetun vasiatun.
Yazar: Ayntabi Mehmed Efendi
Sadeleştiren: Abdullah Yücel
Takriz: Doç. Dr. Durak Pusmaz
Katagori: Kuran-ı Kerim Meali Ve Tefsiri
Sayfa Sayısı: 1863
Boyut: 17x24 cm 
Basım Yeri: İstanbul
Kapak Türü: Ciltli Sert Kapak
Kağıt Türü: Şamua Kağıt
Dili: Türkçe
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Tavsiye Ürünler
Tıbyan Tefsiri Ve Kuranı Kerim Türkçe Meali, Ayıntabi Mehmed Efendi, Şamua Kağıt 4 Cilt Toplam 1863 Sayfa Tıbyan Tefsiri Ve Kuranı Kerim Türkçe Meali, Ayıntabi Mehmed Efendi, Şamua Kağıt 4 Cilt Toplam 1863 Sayfa, Ayıntabi Türkçe Meali Tibyan Tefsir Kitabı Ve Kuranı Kerim Meali, Ayıntabi Mehmed Efendi 4 Cilt Takım huzur yayınevi konya sipariş ve satış, Huzur Yayınevi, Türkçe Mealli Kuran-ı Kerimler tibyan tefsiri abdullah yücel durak pusmaz, huzur yayınları
Tıbyan Tefsiri Ve Kuranı Kerim Türkçe Meali, Ayıntabi Mehmed Efendi, Şamua Kağıt 4 Cilt Toplam 1863 Sayfa

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.