Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek, İlber Ortaylı

Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek, İlber Ortaylı

Kategori
Yayınevi
Barkod
timaş - osmanlıyı yeniden 1
Vitrin Katagorisi
Aynı gün kargo
Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek - Prof. Dr. İlber Ortaylı
"Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun 700. yıl kutlamaları Türkiye’de umulmaz bir ilgi uyandırdı ve Türk toplumu yedi asırlık tarihine ilgi duymaya başladı. Bu ilgi, kuru bir hamaset çizgisini geçti, anlaşılan toplumsal düşüncenin ve yorumlamaların tekâmül etmesi dolayısıyla "Osmanlı İmparatorluğu nedir? Bu imparatorluğun kurumları nedir? Yaşam şekli nedir? Bizim için anlamı nedir?” gibi sorulara cevap aranmaya başlandı. Ve bu meyanda, çalışmalar, hazırlıklar yapmak ve yaptıklarımgeniş kitleye tanıtmak gibi bir ihtiyaç hâsıl oldu. Şüphesiz ki elinizdeki bu kitap da bunlardan birisidir ve o iddiadadır.”
İlber Ortaylı
Geçmişten geleceğe tarihî gelişmelere ışık tutarken, tarihin bıraktığı izleri irdeleyen İlber Ortaylı bu sefer okuru Osmanlı′yı; padişahları, sarayları, yönetim şekli, semtleri ve abidevî eserleriyle kısacası kendine özgü kimliğiyle yeniden keşfetmeye davet ediyor... 

Yazar: Prof. Dr. İlber Ortaylı
Editör: Adem Koçal
Katagori: Tarih - Osmanlı Tarihi
Sayfa Sayısı: 191
Boyut: 14 x 21 cm 
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi:  2015
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: Kitap Kağıdı
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Yüzyılllar boyu Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün fermanlarında ve kayıtlarında şehrin adı Konstantıniyye (korunmuş makam) olarak geçmekteydi.Bu resmi ad sadece resmi işlerle kullanılan ad değil,basılan bazı kitaplarda ilk sayfada ‘konstantıniyye … matbaası’ künyesi bulunmaktaydı. Konstantin ismi  Türkleri rahatsız eder;çünkü işgal kuvvetleri  içinde yer alan Yunanlılar Küçük Yunanistan’ın Kralı Konstantin’le  tarihteki büyük Konstantin’in ismini  birbirinin yerine koymak istemektedirler. .Bu şehrin başka adları da vardı.Bunlardan biri İstanbul ‘du.4.asırda  İstanbul kurulduğundan beri  onun kadar  büyükşehir ancak İtalyadaki İstanbul’du.Romayı geride bıraktı Eski Roma geride kaldıkça bizimki büyümüş,nüfusu artmıştı.İstanbul kadar parlak bir şehir yoktu.İstanbul’un mimarisini görmek için birçok insan  uzun yolları göze alıp gelmek istemişlerdi.Osmanlı İstanbul’u mutandandı,görkemliydi,bütün doğulu ve batılı milletlerin gözü o şehrin üzerindeydi.Surları vardı,almak isteyenler vardı ama surlar ve modern çağın silahları bizi korudu, eski kiliseleri camilere çevirerek şehri günümüze taşıdı.Birçok şark adetleri vardı:sünnet düğünleri,düğünler,Cuma selamlığı,Kılıç Alayı,bayram törenleri vs.Bunların önemi günden güne daha da anlaşılmaktaydı.Bundan dolayı İstanbul’daki bu olayların geçtiği yerleri çok iyi korumak gerekir.Nereleri olabilir?Sultanahmet, Divanyolu yani Sultanahmet’ten Aksaray’a uzanan cadde ,Beyazıt,Süleymaniye civarı vs.Buraların olduğu bu uzun tarih bizim sorumluluğumuz altındadır ve buraları muhafaza etmek bizim boynumuzun borcudur ve bunları  keyifle koruyup bizden sonraki nesillere taşımamız gerektiğini düşünüyorum.Genel olarak sadece korumak değil gezip,görüp öğrenmemiz gerekir bu miraslarımızı.Bu konuda yazarımıza katılıyorum ve bunları eksik görüp düşüncelerimle geliştirip ifade etmek istedim.

MİMAR SİNAN

Merkezi mimaride bir dahi olarak bilinen kişi Mimar  Koca Sinan Ağa’dır.Devşirme olarak bilinmektedir.Ordunun istihdam sınıfına ve Hassa Mimarları Ocağı dediğimiz mimar olacak çocuklar diğer devşirmelerden daha geç yaşlarda gelebilmekteydi.Çünkü onlar bir sanatı bilen,öğrenen adamlardı.Mimar Sinan,Osmanlı İmparatorluğunun mimarı ve bir Osmanlı’dır.Aynı zamanda Hassa Mimar Ocağı mimarı ve askeri,zabitidir.İmparatorluğun  dört tarafını gezme sebebi de buraya bağlıdır.Çünkü uzun seferlerde gerekli onarımlar yapılır köprülerde,su kaynaklarında.Orduların kaldığı hangarlar,depolar ayrıca camiler yapılır,onarılır o zamanki zamanda basit inşaatlar yoktur,otorite vardır. Binaların boyu,sokaklara bir balkonun taşıp taşmaması,yıkıp yıkmama hepsi mimarın elindeydi.bu mimarlar  o zamanın şartlarında birçok imkan ve eğitime sahipti.Mimar Sinan gibi insanların kendine has üslupları vardı ve esere bakan kişiler bunu kolaylıkla Mimar Sinan gibi üstadların eseri olduğunu tanımak zor olmamaktaydı.Örneğin Osman Şah Cami,Halepteki Camiler,İstanbul daki Mimar Sinan eserleri gibi.Süleymaniye Mimar Sinanın yaratmış olduğu üslubu beraberliğinde orjinal zirvedir kimliğimiz ve nüfus kağıdımızdır.Kısaca,Mimar Sinan  imparatorluk coğrafyasına ,imparatorluğun sanatına kendi üslubunu ve merkezi bir Osmanlı havası veren dahidir.

OSMANLIDA DEVŞİRME
 SİTE: www.kitaptakipcileri.com
-Devşirme Kapıkulu Ocakları olan sipahilerle,yeniçerilerin yenilenmesini temin etmek için ortaya çıkmıştır.Genellikle Yahudi çocukları devşirme alınır.Bunun nedeni onların şehir toplumu olmasıdır.Bazen Türklerden de devşirme alınabilir;ama istisnadır.Birkaç yılda bir, ihtiyaca göre birkaç bin çocuk alınırdı.Sadece Balkanlardan değil Orta Anadolu’dan alınmıştır.Mimar Koca Sinan’ın bu çevreden Hassa Mimarlar Ocağı için devşirildiği bilinmektedir.Devşirme emini ve katibleri belirli bölgelere giderler devşirme toplamak için.Bunlar bilhassa köylerden toplanılır sebebi de onların dil din bakımından değişime açık olan 9-12 yaşları arasından seçilirdi genellikle devşirmeler;ama istihdam birliği,bayındırlık birliği diyebileceğimiz Hassa Mimar Ocağı ve Lağımcılar için.Tek çocuklu ailelerden devşirilmez.Orta Anadolu’da Karamanlı dediğimiz Türk ama dini hristiyan olan çocuklar devşirilir.Çünkü dil ve dini değiştirilir.Bazıları da fakir ailelerin çocuklarından alınır.Çünkü  istikbali kurtulsun istenir.Bunlar toplandıktan sonra yürütülürlerdi sonra belirli merkezlere getirilir,sünnet edilirler,sonra ayrılırlardı.Çok zeki ve güzel olanlar enderun mekteplerine alınırlar.Önemli hizmet görevlerine getirilirlerdi.Örneğin Sokullu Mehmet Paşa,Mahmut Paşa gibi.Haremdeki kızlarda Enderun’a katılmaktadır.Bazıları padişahın beğenisine sunulur, bazıları ise bizana çıkan kişilerle evlendirilir, kan aristokrasisi sağlanırdı.Böylece seçkin sınıf ortaya çıkardı ama 18.asıra doğru  devşirmelerin sayısı da azalmıştır.

OSMANLIDA AİLE KURUMU

Osmanlı ailesi içinde Müslüman ve Müslüman’ın içindeki Sünni,diğer mezhepler,hristiyanlar,Museviler vardır .Aile toplumun temelidir.Kitabın bu kısmında da öncelikli olarak Osmanlı’nın büyüklüğü vurgulanmaktadır.Bu önemli özelliklerle belirtilmektedir.Örneğin Osmanlı İmparatorluğunun gerçek anlamda  geleneksel imparatorlukların sonucusu olduğunu vurgulamaktadır.Bu büyük devletin her köşesinde n her noktasında yaşayanların ortak yönleri olduğu bu ortak yönlerde başta gelenlerden birininde çile yapısı olduğu vurgulanmaktadır.Osmanlı ailesi dini işlemler üzerine kurulur.İmam nikahı şarttır.Bir ailede ölüm halinde de mirası dini şartlara göre dağıtılır.Bunun istisnaları vardır,onlarda gayrimüslimlerdir.Kuşkusuz Osmanlı toplumunda da en önemli unsur aile için kadındır.Osmanlı’da kadın ikinci durumdadır.Sosyal’dir.Dışarıya çıkabilirler.Ayrılma durumlarında çocuk kadına verilir.Özellikle kız çocukları  için böyledir.Bizler aileyi muhafazakar bir kurum olarak görülmekteyiz.Öyle de görmeye devam edilecektir.Bunun böyle olduğunu gelişen olaylarda göstermektedir.
 
BAB-I ALİ
Yazar,bu bölümde yitirdiğimiz  bir unvandan bahsetmektedir.Bu unvan başlıktan da anlaşılacağı üzere "Bab-ı Ali” dir.Peki,bu terim ne anlama gelmektedir?Osmanlıdaki önemi ve yeri nedir?Bab-ı Ali deyimi,geçtiğimiz yüzyılda doğrudan doğruya Osmanlı hükümetini ifade ederdi.Örneğin diğer büyük ülkelerin raporlarında Osmanlı Hükümeti yazmaz da Bab-ı Ali şunu istiyor,Bab-ı Ali böyle hareket ediyor,Bab-ı Ali tereddütte gibi Osmanlı Devletinin bu kelimeyle özdeşleştiği görülmektedir.Bab-ı Ali bugün halen Sirkeci’den Gülhane Park’ına doğru giderken devlet güvenlik mahkemesinin karşısında yer alan  ahşap kapı’dır.İşte o ahşap kapı bir zamanların ünlü Bab-ı Ali’sidir.Kapının hemen arkasında bahçe içerisinde Başbakanlık arşiv dairesi yer almaktadır.1911’de esaslı bir yangın geçirmiş nice belgeleri kül olmuştur.Birkaç yıl öncede defterdarlık tutuşunca gene yangın tehlikesi atlatan arşivden bahsedilmektedir.Ancak Bab-ı Ali yangınlara alışkın olup,Osmanlı tarihinde çok önemli kişilere yuva olmaktaydı.Kitap bu kısmında detaylarıyla  bu konuyu anlatmaktadır.

BAROK İSTANBUL’DA
18.yy daki Osmanlı İmparatorluğu altındaki Türk medeniyetinin Batı Avrupa’yla kültürel etkileşime girdiği Osmanlı’nın önde gelen yerleşkelerinde görülmektedir.Bu kültürel etkileşim  en çokta kendisini mimari açıdan göstermektedir.Bunun en önemli örneklerinden biri de İstanbuldaki Nur-u Osmaniye Camii’dir.Tophane’deki Nusretiye  Camii de bu alanda iyi bir örnek’tir.Bu örneklerle Barok İstanbul’u anlatmaktadır yazarımız.Barok demişken barok nedir?nasıl bir şey’dir? Yazarımızın ağzından biraz da bunu inceleyelim.Barok,birçok kişinin bildiği gibi sadece mimari ye has bir sanat değildir,diyonisyen sanatlarda vardır.Yani tiyatro bilhassa da müzikal gösteriler daha da ilginci barok düşünce,barok edebiyattan da bahsediliyor.Biraz bunlarında üstünde durmak gerekir.Hiç şüphesiz ki bu bilgileri 18.yy Osmanlı dünyasına aktarma,uygulamak kolay değil;ama hiç de boş olamayacak değişiklerde var bu dönemde o takdirde bizimde yeni bir boyut ve görüşle bakmamız gerekir bu döneme.

FATİH SULTAN MEHMET

Sultan II.Murad’ın  30 Mart 1432’de bir oğlu dünyaya geldi.Birçok olay ve ağabey’in ölümü dolayısıyla başlangıçta veliaht olacağı bile  şüpheli olan bu çocuk çok küçük yaşta iki kere tahta çıkmak zorunda kalır.Artık bir imparatorluk sayılan Osmanlı tahtının başındaydı.İlk kezinde bu tahtı babasına terk ederek Manisa Saruhan sancak beyliğine çekilmiştir.Sonuç olarak iki kez bir gencin tahta geçmesi olayı ilk ve tek’tir;ama 21 yaşına geldiğinde bu genç Osmanlı’nın ve dünyanın geleceğini,gündemini değiştirerek O zamanın dünyasındaki metropolü sayılan  ve kendisine sadece polis yani şehir diye bahsedilen bir başkenti kuşatmış ve büyük bir zafer kazanmıştır.Avrupa kıtasının tümünde o kuşatılan şehir kadar şehir  sayılacak, bir şehir daha yoktur.Bahsettiğimiz o yer o tarihteki adıyla Konstantinopolis’tir.Fatih o şehri feth etmek adına Rumeli Hisarını dört ay gibi kısa bir sürede inşa ettirmiştir.Bu fetih büyük bir olaydır dünyadaki döneminin Rönesans tipi savaşın doruğundaki olaydır.Fetihten sonraki geçen kısa zamanda yeni yapılan ve bazı dönüşümler şehirde oturmaya başlamış yapılan camiler ve onların etrafına kurulan çarşı hangah ve dergah kendi görünümünü yakalamıştır.Her yerleşim bölgesi o bölgedeki camiyi,hanı,hamamı yaptıran kişinin adıyla anılmıştır.o yüzden İstanbul a paşalar şehri denir.

FATİH VE FETİH

Hiç kuşkusuz İstanbul’un fethinin büyük etkileri arasında,ölmekte olan bir dünya başkentinin yükselmesi ve balkanlara yerleşen bir Müslüman imparatorluğun biçimlenmesi vardır.Bu olay beklense,korkulsa,tahmin edilse bile ilk anda kolay hazmedilecek gibi değildi.Ayrıca bunun hazmının sadece Batı Hristıyan dünyası için değil,Doğulular  için de mesele olduğunu unutmamalıyız.Fatih çok büyük bir hükümdardır ve kültür adamı, politikacıdır .Tarihçilerin değerlendirmesiyle büyük adamlar illa zamanında büyüklükleri anlaşılan  ve buna göre sevgi gören kimseler değildir,olmayabilir ve bu vakıa bunun tipik örneğidir.Çünkü fatih bir imparatorluk inşa etmiştir ama şunu da ifade edelim ki altı asırlık imparatorlukta tarihi içinde sadece anavatanımız Anadolu’yu değil Türkiye’nin dışındaki Osmanlı ülkelerinin içtimai dini kültürel yapısını en çok değiştiren hükümdardır.Fatih bir Rönesans senyörüydü.Rumca bilmekteydi.Latince Arapça,Farsça ,o hanenin bazı  üyeleri gibi de şairdir.Coğrafya ve tarihe meraklıdır, troyayla ilgilenmiştir.Dünya bölgelerini ezbere bilirdi.Ölmezse fethedeceği yerleri de..İtalya’yı iyi bilirdi bir yandan bütün olumlu şeylere rağmen belki de Fatih en korkulan,nefret edilen yöneticiydi.Çünkü batıya kompleksi olmayan bir doğuluydu.Böyle olabilen günümüzdeki insanlara kadar baktığımızda çok az bulunur.Bundan dolayı kültürü günümüze taşımıştır.Ayrıca tarihte imparatorluğun ideolojisini de göstermiştir Fatih Sultan Mehmet .Yani yeni düzen,yeni bakış açısı,yeni yaşam biçimi getirmiştir.Fatih saray protokolünü tespit etmektedir,vezirleriyle yemek yemezdi,babası gibi divana başkanlık yapmıyordu,kafeste izliyordu.Fatih artık İstanbulu fethettiği için Rum imparatorudur.Fatih bir evrensellik,bir bütünlük,tek devlet olmasını istemiştir.Bu doğu ve batıda kolay olmasa da,millet sözle kabul etmese de zihnen kabul etmiştir.Bu kısımda dünyayı aydınlatan  bir zamanlar en azından üç asır ilmi ve kültürel sahada dünyayı aydınlatan bir devletin trajik macerası anlatılmıştır.

OSMANLI MUTFAĞI

Geçmişte nasıl besleniyorduk? Osmanlı-Türk mutfağı denen müessese nedir?Evet,Osmanlı –Türk mutfağı bir müessesedir,bir ananeler toplamıdır.Bu konuyu tam olarak tetkikat zayıftır.Çünkü hanım ninenlerimizin yaptığı yemekleri hazırladığı tatlıları Osmanlı –Türk mutfağı olarak adlandırılması doğru olmamaktadır.Tam olarak Türk mutfağı günümüze gelmemiştir.O dönemde her türlü ,çok çeşitli yemekler vardır.Her türlü kaynağa sınırsızca sahipti.Zeytinyağlı vs.Ara sıra meydana gelen zeytinyağlı kuyruğu dışında  da her isteneni bulabilirlerdi.Bugün bu sorun da yok ve beslenme alanında Avrupa’nın en ucuz geçilebilen ülkesiyiz.

OSMANLI SARAYLARI-TOPKAPI SARAYI
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Osmanlı İmparatorluğunun sarayları ve şaşaası  çok  şey söylenir.Okul kitaplarında da "maliyenin iflası ve saraylar " olarak okutulur.Ama günümüze kadar son 10 yılda Avrupa’nın ve Rusya’nın başkentlerini gezmeye başlayıp saray ve kasırları gördükten sonra Osmanlının devlet tüketimi diğer devletlerle karşılaştırılamıyacak kadar mütevazi olduğu anlaşılıyor.Osmanlı İmparatorluğu büyük devletlerin başındadır.Buna bağlı olarak protokolü vardır.Bunun önemli sebeplerinden biri büyük elçi teati  yani karşılıklı alıp vermeler olmasıdır.Yani orta elçiler ve büyükelçiler vardır ve birbirinde farklıdır.Büyükelçiler bulundukları devletin  saray protokolüne girerlerdi.Bunların oturdukları yerlerde saraylardı.Bu elçiler ayrı bir itibar görürdü.Örneğin sefaret yolunun açılması ev sahibi hükümetin göreviydi.O sefaret yollarının yanında ne meyhane ne de İstanbul’da açılabilirdi.O sefirinin kayığı,arabası tanılırdı.Önceliği vardı.Birçok  sarayımız vardı.Bunlar:Dolmabahçe sarayı,Çırağan,Han yıldız sarayı vs.Dolmabahçe sarayında Büyük Muayede Salonu ile Süfera Odası  önemliydi.Tahta çıkış ,tören ve bayramlaşmalar burada yapılır. Boğaz Manzarası dışında hiçbir lüksü yoktu.Kanuni Sultan Süleyman görkemli Süleymaniye’yi yaptırmasına rağmen Topkapı sarayından çıkmak aklına gelmemiştir.Süslü mimariler yaptırmamışlardır.Önemli vezirlerin yada haleflerinin konağı sarayı yoktur.Toplu halde yerleştikleri için ayrı oturma durumu yoktur.Çünkü akrabalardır.Yani ihtişam ve lüks konusunda büyük bir tevazüye sahiptik diğer ülkelere göre.Topkapı sarayı ihtişamından çok has karakteri,has çizgileri ve ananeleriyle dikkat çekmektedir.Topkapı sarayı Osmanlı imparatorluğu için baba ocağı ve ananevidir.Padişahlar burada oturmasalar da öldüklerinde buraya defredilir.Sünnetleri de burada yapılır.Topkapı sarayı bir ananedir ve buradaki yaşam bilmemiz gereken bir çizgidir.Ayrıca Osmanlı devlet anlayışı bu sarayın her bölüm ve köşesinde göze çarpmaktaydı.Topkapı Sarayburnundaydı.Devletin eviydi.Sarayın içinde Enderun müessesesi buna okul deniyor.Bu yetiştirme tarzıydı ve protokolü devletti.Sarayın içinde hazine dairesi,mutfak,iç ve dış koğuş ve bugün demiryolunun kapladığı denize kadar olan sahadaki bostanlar,bahçeler vardı.İstanbul sahilinin sorumluğu saraya bağlı olan bostanlar ocağına aitti.Sarayın ve İstanbul’un  güvenliğinden kapıkulu süvarileri,sipahiler sorumluydu.B u saray Osmanlı medeniyetini bütün şatafatıyla nakleder.Devletin kapısı Bab-ı Hümayun’du.Adı da kapısında bulunan toplardan dolayı halk tarafından Topkapı sarayı olarak konulmuştur.Tüm saraylarda tıpkı insanlar ve cemiyetler gibi işlevlerini başka kurumlara devrederler.Klasik Osmanlı sarayı bizim Topkapı Sarayı olan Saray-ı Amire  büyük bir devletin  klasik evi olarak işlevini tamamlamış yerini devretmek zorunda kalmıştır.

İSTANBULDA ULEMA SEMTLERİ

İstanbul’un merkez semtleri olan Süleymaniye,Vefa,hemen yanındaki Vezneciler,Zeyrek,Fatih ve Fatih Çarşambası ulema semtleri olarak bilinir.Nedeni de şudur:Fatih sultan Mehmet han,Fatih Camii çevresinde "sahn-ı seman” Avrupa dillerinde  sekiz auditorium anlamındaki en yüksek tahsil kurumunu meydana getirmiştir.Bu bölümde bu yerleri geniş bir şekilde açıklayıp anlatmıştır.

OSMANLI PADİŞAHLARI

Topkapı sarayında Saray arşivine baktığımız sayısız kaynak belge bulunur.Bu belgeler çok kapsamlıdır.Padişahın önünden geçen gündelik 50-60 çeşit yemeğinden başlayarak günlük saray harcamaları,saraydaki hiyerarşi ve padişahın günlük hayatlarına onların etrafındaki vakayinamelerlerde yer alan parçalara kadar her şey bulunmaktadır. En azından yedi asırlık ömrü kesin bilinmektedir.Padişahları Oğuz Han,Osman bey,Gündüz Alp(Ertuğrul gazi olduğuda söylenmekte),Beyazıd,Uzun Hasan,ll.Beyazıd çocukları,Yavuz Selim Han,Kanuni Sultan Süleyman,lll.Murad,l.Ahmed,l. İbrahim,lV.mehmed,lV.Murad,ll.Abdülhamid,Abdülmecid bunları genel olarak tanımlamıştır.

OSMANLI PAŞALARI

Osmanlı devletini paşalar yönetirler. Bu paşa kelimesi tartışmalıdır.Farsçası Pa-i Şah’dır.Bu paşa kelimesi tartışmalıdır.Paşalar Mirliva rütbesinden başlar.Türk cemiyetinin askeri komutanlarıdır.Mirliva dediğimiz bugünkü tuğgenerale eşit sancak  beyi rütbesinden askerlerdir.Bunlar bugünkü Türkiye’de aşağı yukarı küçük boylu vilayetlere tekabül eden sancakları yöneten komutanlardır.Askeri sınıftandır ve askerdirler.Bunların tabii mülki görevleri de vardır.Cerrah Mehmet Paşa,Sokullu Mehmet Paşa,Lütfi Paşa,Pargalı İbrahim Paşa,Kemankeş Kara Mustafa Paşa,Köprülü Mehmet Paşa,Fazıl Ahmet Paşa,Ahmet Cevdet Paşa,Çorumlu Hacı Hasan Paşa,Tahir Paşa,Abdülezel Paşa,Kasımpaşa,Kaptan Paşa,Gazi Ethem Paşa,Gazi Ahmet Muhtar Paşa,Mahmut Şevket Paşa,Enver Paşa,Mustafa Kemal Paşa,Kazım Paşa-Kara Bekir,Fevzi Paşa,Ali Fuat Paşa,Şükrü Paşa bu paşalardan az ve öz şekilde bahsetmektedir.Geçmişimizdeki önemlerini ve nasıl kendilerini günümüze örnek olarak taşıdılar.

OSMANLI KADISI

Kadı,hem Osmanlı’nın hem de bütün İslam ülkelerinin çok önemli bir kurumudur.Adı üzerinde Arapça’da "kaf”,”dad”harfleri ile meydana gelen "kaza” yargılamadan türer,yargıç demektir.Özgün müessese olduğu malumdur.Şehirleri yönetir.Osmanlı kadısı mahkeme yargıcı olduğu gibi,aynı zamanda  bir noter,şehirdeki vakıfların müfettişi ve tabii ki belediye reisidir.Şehrin asayişini yürütmekle görevli zabitleri,subaşıları,asesbaşıları o denetler ve onların amiridir.Kadıları teftiş için başka kadılar görevlendirilir. Bunlara mehayif müfettişi denir.kadıların reisi de kadıy-ı leşker dir.Osmanlı da kadılar çok önemlidir.Çünkü  bu devletin  içinde yaşayış biçimiyle,servet biçimiyle,kültür bakımından da önde gelen,Osmanlı kültürünü geliştirip götüren bir zümreydi.Bu sınıfı onun için çok iyi bilmemiz gerekir.Bilhassa İstanbul’daki büyük mezarlıklardaki ulema hanedanlarına ve kadılara ait taşları tarihi belge olarak korumakta çok titiz davranmamız  gerekir.Maalesef ki her gün bir ulema ailesi mezarı blok halde yok edilmektedir..

DİVAN-U HÜMAYUN

Divan-ı Hümayun İmparatorluk kurulu olarak bilinmektedir.Nedir bu kurum?Bu kurul,imparatorluğun yönetildiği bir kurumdur.II.Murat devrinde,idare ve devlet,yönetilenle çok fazla yüz göz olmaya başlamıştır.Bu durumdan dolayı,kurul halkın yanından çekilir.Daha sonrasında  Topkapı’daki divanın aksi sadası öyle önemlidir ki,divanında konuşulanlar kapıda duyulur.Bundan dolayı Fatih Sultan Mehmet’ten  ve sonrasında padişahların Divan-ı Hümayun ‘a başkanlık etmedikleri görülmüştür.Onlar,toplantı salonu üzerine kafesle ayrılan bir hücrede oturarak müzakereleri takip etmeye başlamıştır.Nadir olarak,sesla yada kafese asayla vurarak toplantıyı dağıtmıştır.Dağıldıktan sonra vezir-i azam  ve ilgili kurul üyeleri öbür kapıyı geçerek,Babüssade’yi geçerek arz odasına gelir.Padişah hepsini dinler ve özetini alır.Vezir özel bir şey söylecekse susar, diğer üyeler anlar ve çıkar,sonra padişaha özel söyler.Vezir.baş vezir veya vezir-i azam’ın padişaha yazılı olarak verdiği evrak arz tezkiresi,sonraki yıllarda ise telhis’tir.padişah ise hatt-ı hümayunla vezire bildirir.Divan-u Humayun üyeleri ise Vezir-i Azam,1.,2.,3.,4.vezir ler gelir,Anadolu ve Rumeli Kazaskeri Efendiler,Yeniçeri Ağası(general),Kaptan-ı Derya,Nişancı,Anadolu ve Rumeli Beylerbeyi vs.Bunlardan ve bunların görevlerinden bahsetmektedir bu kısımda ayrıca Divan-ı Hümayun yanı başında Harem-i Hümayun bulunur.Burdan bierden bire kendi hususi hayatına geçebilir.Orası padişahın evidir.Bu kısım bu kitapta en ilgimi çeken bölüm oldu gerçekten ilginç geliyor  kafesten izleme ve haremin yanında olması.Değişik bir düşünce o zamanın şartlarında.

SULTANAHMET

Sultanahmet ,dünyanın başlangıçnoktası olan bir meydandır.Ayasofya,million taşı denen taşı ve Yerebatan sarnıcını bağlayan noktalardan biridir.Bu imparatorluğun dört bir tarafına uzanan yolların başlangıç noktasıdır.Hala krizler,fakirleşme olumsuz yönler olmasına rağmen asırlardan beri dünya ve kültür başkenti olma vasfını sürdürmeye devam etmektedir.Yapı ve mimari bakımından tehlikede olan bu yerin  her metrekaresinin değerlendirilmesi,gözlenmesi gerekn bir yerdir.Sultanahmet2in sınırları aşağıda Cağaloğlu’ndan başlar denizde kadar uzanır.Batı tarafında Divanyolu Beyazıd’a kadar devam eder.Bu çevrede kötü yapılaşmayı ,yoğun trafiği doğuracak bir takım  işyerlerinin  bulunması,bu eşsiz ve emsalsiz adeta Avrupa kıtasının en güzel açık hava salonu için bir tehlikedir.Bunu önlemek lazım gelmektedri.Çünkü ne Avrupa’daki  Venedik’te,Paris’te ne de Roma’da bu meydan kadar orijinal ve 1500 yıllık tarihin en iyi örneklerini barındıran bir mimari ve mahal olamaz.

ASAR-I ATİKA

Asar-ı Atika eserler ve harabeler anlamına gelmektedir.Ülkemiz en çok eser ve harabe bulunduran ülkelerden biridir.Eserlerimizin tarihi bilmemizde Osman Hamdi Bey’in önemi vurgulanmaktadır.Söylenmek istenen şudur ki:Türkiye mirasına sahip çıkmaktadır ;ama bunun için gerekli organizasyon  ve insanlarımızı bir araya toplama yani işbirliği yeterli değildir.Yazarımız bunu belirtmekte ve gerekli çözümü yakın zamanda yapılması gerektiğini vurgulamaktadır.

ENDERUN

Enderun la ilgili olarak bilgiyi yukarda  Osmanlı’da devşirme konusunda aktarmıştım.Burada detaylı bir şekilde daha ayrıntılı anlatmıştır tekrarı şeklinde de Osmanlı sarayları-Topkapı Sarayı konusunda da kısa bir geçiş hatırlatma yapmıştır.

SON ROMA İMPARATORLUĞU

Osmanlı imparatorluğu, tarihin  son Roma İmparatorluğu’dur.Bu açık bir şekilde bize bir şey gösterir o da bizim tarih ve siyaset düşüncemizde imparatorluk,Roma zihniyeti ve Roma yapısı iyi anlaşılamaktadır.Oysaki ecdadımız böyle değildir.Roma,cihanşümul bir imparatorluk demekti.Bu bir misyon olmaktaydı.Bu bir misyondu ve bu siyasi yükümlülükten çekinenler veya taşınamayanlar yerini yeni gelene bırakılır. Bizim ecdadımız için Roma ve hakimiyeti,Diyar-ı Rum’a İklim-i Rum’a sahip olmaktı ve bu misyonu yüklenecek olan Selçuklu’ydu yani Osmanlı’ydı.Yeni Roma İstanbul’du ,onu almak lazımdı ve hedefi gerçekleştirdiler.Türklerin hükümdarı hem Türk hakanıdır hem Müslümanlar’ın halifesidir  ve Kayzer-i Rum’dur yani Roma Kayzeri’dir.18.yüzyıla ait bir efsanedir.Yavuz sultan selim,kanuni ,II.Abdülhamid,Sultan Abdülaziz  bu ünvanları kullanmıştır.Roma İmparatorluğu  Müslüman Türk’e dayanmaktadır.Ordu dili Türkçe’dir.Komuta dili de Türkçedir.Türklerden oluşur.Devşirmeler alınmaktadır.Türk Devletinin ana unsuru  askerlik’tir.İmparatorlukta kançılarya dili Türkçedir Bunlar dışında Arapça,Farsçada,Osmanlıca’da bilmeleri önemlidir devlet için.Çünkü İran’da hükmeden büyük Selçuklu devletinin kançılaryada farsça kullanılır.Türkler yanında başka unsurlarda bir arada olmuştur.Kültürel hayta farklılıklar vardır.Folklörde,sosyolojide almanca kullanılır.Hristiyan,Yahudi ve Müslümanlar birbirine karışmıştır kültürel anlamda.Osmanlı tarihi genel olarak biz Türklerin tarihidir;ama aynı zamanda etrafımızdaki yirmi küsur devlette yaşayan onu aşkın milletin,çok dinli,çok dilli kavimlerin tarihidir.O yüzden her dilden kaynaklar vardır.Genel olarak türk tarihini yansıtmasından dolayı Türkçe kaynağa,Türkçe arşive  daha çok sahiptir.

Osmanlı kaynakları bilinmezliğe sahiptir.Bu imparatorluğun 14.yy başlarında ortaya çıktığı malumdur.Hemen hemen 150 sene boyu,biz imparatorluğun  hikayesini  çağdaş Türklerden dinleyemiyoruz.yani Aşık Paşazade,Oruç Bey,Mehmed Neşri ilk devir kroniklerin  hepsi 15.asrın  ortalarından sonlarına  doğru ortaya çıkmıştır.Tam olarak hangi kaynaklardan,nasıl dünya görüşüyle  kullanıldığı merak konusudur.Çağdaş tarih güvenilir bir dal değildir.Ve eldeki kaynaklar karışmaktadır.Artık aradığımızı bulmakta güçleşmektedir.Dolayısıyla  biz ortada varlığıyla  objektif olarak bulunan büyük bir bölgenin ,cihanşümul bir imparatorluğun karanlık tarihini keşfetmek ve anlamak zorundayız;ama yazarlar  hem de halk olarak bunu ters anlaşıldığını,yorumlanıldığını ve tersine inanılmaktadır.Telafi edilmesi dilenmektedir.

Sonuç olarak, bu kitapta Türk toplumu yedi asırlık tarihini "Osmanlı İmparatorluğu nedir? Bu imparatorluğun kurumları nedir? Yaşam şekli nedir? Bizim için anlamı nedir?” gibi soruları cevaplamıştır. Geçmişten geleceğe tarihi gelişmelere ışık tutup , tarihin bıraktığı izleri irdelemektedir. Osmanlı’yı; padişahları, sarayları, yönetim şekli, semtleri ve abidevi eserleriyle kısacası kendine özgü kimliğiyle yeniden keşfetmemizi sağlıyor bu kitapta… 
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek, İlber Ortaylı Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek, İlber Ortaylı, Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek Kitabı, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Timaş yayınları, satın al sipariş ver, osmanlı tarihi, türkler, ''Osmanlı Devleti’nin kuruluşu, elif kitabevi konya, özeti tamamı yeni baskısı, Timaş Yayınları, Tarih timaş - osmanlıyı yeniden 1
Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek, İlber Ortaylı

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.