Muvatta Tercemesi, Hadisi Şerifler, Malik Bin Enes, Abdullah Parlıyan

Muvatta Tercemesi, Hadisi Şerifler, Malik Bin Enes, Abdullah Parlıyan

Kategori
Barkod
Muvatta Hadis Kitabı Tercümesi
Vitrin Katagorisi
Aynı gün kargo
Muvatta Hadis-i Şerifler Tercümesi - Malik Bin Enes r.a - Abdullah Parlıyan
-Büyük Boy 17x24 cm Ebat - Şamua Kağıt - Ciltli - 814 Sayfa
"Bu kitapta hadis-i şeriflerin arapçası ve altında türkçe anlamı yer almaktadır..."

Yazar: Malik Bin Enes r.a
Hazırlayan: Abdullah Parlıyan
Katagori: Konularına Göre Hadis-i Şerifler - Peygamberimiz s.a.v Sözleri
Sayfa Sayısı: 814 Sayfa
Boyut: 17 x 24 cm 
Basım Yeri: Konya
Basım Tarihi:  2014
Kapak Türü: Ciltli Sert Kapak
Kağıt Türü: Şamua Kağıt
Dili: Türkçe - Arapça
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
  ÖNSÖZ
 Eksiksiz tüm övgüler; âlemlerin Rabbi olan, hakkı batıldan ayırt ettiren, kitabı indir en Allah'a, salat ve selâm da o indir ilen Kur'an'ı bizzat yaşayarak kendi hayatında gösteren, sınır koyma yetkisi kendisine verilen O'nun Rasûlüne, soy ve sopuna olsun.
 Allah'ın lütfü ve yardımıyla ömrümüzün son yirmi yılını Kur'an ve hadis öğrenimi ve öğretimiyle geçirmiş olmamız sebebiyle şu kanaatimizi daima önde tuttuk ve her zaman ve her yerde tekrarladık; Günümüz insanının hiç bilmediği veya çok az bildiği Kur'an ve hadis bilgisi mutlaka öğrenilmeli ve hayata hakim kılınmalıdır. Dinimizin iki temel kaynağından biri olan, Kur'an'ı anlamaya yönelik ÖZLÜ TEFSİR "Tefsirlerin Özü" isimli eserimizin yanı sıra hadisleri anlama, öğrenme, yaşama konusunda da yani Kur'an'ı evrensel planda yaşama diyebileceğimiz Peygamberimiz (s.a.v.)'in yaşama tarzı olan Sünnet=Hadis bilgisi de günümüz insanı tarafından mutlaka öğrenilip anlaşılmaya çalışılmalıdır. Çünkü Rabbimiz, yüce kitabımızda: 4 Nisa 59, 65, 80 ve 59 Haşr 7 ve 3 Al-i İmran 31 ayetleriyle; 42 Şura 52 ve 24 Nur 63 ve 33 Ahzab 21 ayetlerinde kimin ne görevle gönderildiği ve kime uyulması gerektiği ve anlaşmazlığa düşüldüğünde kime müracaat edilmesi gerektiği bildirmektedir.
 SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
Ayrıca, "Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." (Buhari, Nikah 1; Müslim, Nikah 5) ve "Dinin kaybolması, sünneti terketmekle başlar. Halat, nasıl ki lif lif parçalanırsa din de sünnetin birer birer terk edilmesi ile (ve her birinin yerine bir bid'at geçirilip İslâm'ın dışındaki hayat tarzlarından ve kültürlerinden değişik bir modelin yerleştirilmesiyle) ortadan kalkar." (Darimi, Mukaddime 16)
 
Yukarıdaki ayetler ve bu iki hadis-i şerifıyle Peygamberimiz (s.a.v.) müslümanım diyenlerin hem Allah'ın kitabı olan Kur'an'a hem de sünnete sanlmak suretiyle müslüman kimliklerini koruyabileceklerini ifade etmektedir.
 
İslâm toplumu diyebileceğimiz "ÜMMET" kavramı kitap ve sünnet kültürü dediğimiz bu iki kaynakla meydana gelebilir.
 
Kitap ve sünnet ayrı ayrı düşünülemez.... İkisi birlikte olur. Sadece birisiyle Müslüman olunmaz, müslümanca hayat da ortaya konularak ÜMMET= İslâm cemaatı ortaya çıkamaz.
 SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
Sünnetsiz İslâm anlayışı dünyanın her bölgesinde bulunagelmiştır. Memleketimizde de bu anlayışa sahip kimseler çıkabilir. Bunlar İslâmi şuurlanmayı temelinden yaralayacak tehlikeli bir akımdır.
 
Biz Sünnet=Hadis'lerdeki yorumuyla birlikte Kur'an'ı ve İslâmı anlayıp yaşayabileceğimize ve böylece iyi bir Müslüman olacağımıza inanıyor, bu sebeple de tüm sahih hadis kitaplarından istifade edilmesini ve böylece iyi bir Müslüman olunabileceğini kabul ediyoruz.
 
Bu güne kadar Tirmîzî'nin Şemâil-i şerifi ve Sünenini sizlere takdim ettik. Ayrıca hadis literatürümüzde Kur'an'dan sonra tüm İslâm ülkelerin de en çok okunan ve başucu kitabı olan Nevevi nin Riyazüs Salihin isimli eserini ve 40 hadisini de sizlere ulaştırmıştık. Kütübü Sitte dediğimiz altı hadis kitabından Sünen-i Nesâî ve Sünen-i Ebu Davud da üçer cilt halinde, İbn-i Mâce'nin sünenini ise iki cilt olarak sizlere takdim etmiştik. Şimdi ise İslâm âleminde ve şarkıyatçılarca şahinliği onaylanmış Maliki Mezhebi imamı Malik'in Muvatta 'sını da tek cilt halinde sizlere takdim edilmiş olunmaktadır.
 
Yusuf sûresi 76. ayeti sonunda Rabbimiz: "... Her bilgi sahibinin üzerinde, her şeyi bilen Allah vardır" buyurmaktadır. Bu sebeple bu çalışmamızda da mutlaka hata ve eksiklerimiz olacaktır. İnsanız, beşeriz şaşabiliriz. Hatalar bizim doğrular Allah ve Rasûlüne aittir. Hatalarımız tarafımıza bildirilirse düzelteceğimizi bildirir, Hz. Ömer'in şu sözünü hatırlatırım: "En sevdiğim insan bana kusurlarımı hatırlatandır." "En çok hoşuma giden insan da haksız bir iş teklif edildiğinde kendi menfaatine bile olsa tüm gücü ile HAYIR diyebilen kimsedir."
 
Elinizdeki Muvatta hadis kitabı ve müellifi hakkında biraz malumat verdikten sonra sizi kitapla baş başa bırakacağım. Kütübü Sitte dediğimiz altı hadis kitabının tamamı değişik zamanlarda değişik şahıs ve kurumlarca Türkçe'ye kazandırılmış durumdadır. Kitapsız ve bilgisiz hiçbir dava yürümez. Böyle olunca Kitap ve Sünnete ait olan bu sağlam kaynakları oku mak onlara zaman ayırmak, üzerinde düşünmek, problemleri bu esaslar çerçevesinde halletme ihtiyacı duymak ve bu sahadaki bilgili kimselerle istişarelerde bulunmak artık günlük hayatımıza dahil edilmelidir. İslâm ümmeti olarak ancak böyle bir gayretle ilerleme kaydedebilir, böylelikle Muhammed sûresi 7. ayetinde belirtilen: "Ey İman edenler, eğer siz Allah'ın davasına yardım ederseniz, Allah'ta size yardım eder, ayaklarınızı İslâm'ın hakkını koruma yolunda sağlam tutar" gerçeğine ulaşabiliriz. Böylece İslâm dışı bidat ve hurafelerle doldurulan kafa ve kalblerimiz ancak böyle bir disiplinli hareketle temizlenmiş olur ve tevhid akidesine girmiş oluruz.SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
 Kitabımızın müellifi Malik b. Enes b. Amir 93-179 (712-795) Medine'de doğup yine Medine'de vefat etmiştir. Önceden dedeleri Yemen'den gelip Medine'ye yerleşmişlerdi.
 
Kendisi hadis, rivayet, fıkıh ve rey ilimleri tahsil etmiş olup, Nafı'Abdurrahman b. Hürmüz, İbn-i Şihâb ez Zührî, Yahya b. Said gibi alimlerden ders almıştır. Abdullah b. Ömer'in azadlı kölesi Nafi'den, İbn-i Ömer'in rivayetlerini, sahabilerin amellerini ve Hz. Ömer'in tatbikatını öğrenmiştir. .  
İlk zamanlarda Mescid-i Nebevî de ders okutuyor ve fetva veriyordu. Sonraları idrarını tutamamaktan dolayı evine çekildi ve orada ders vermeye devam etti. Hem camide hem de evindeki derslerinde talebeleriyle tartışma ve fikir alışverişinde bulunmaksızın sadece bilgi verme ve anlatım yolunu tercih etti. Dolayısıyla kendisiyle bir talebesinin ihtilaflı olduğu bir konu kaydedilmemiştir. Fakat vefatından sonra bazı talebelerinin onun görüşlerine muhalif görüşleri nakledilmiştir.SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
 İmam Malik hayatı boyunca yedi Emevi, beş Abbasi halifesi ve otuz kadar da Medine valisi görmüştür.
 
İmam-ı Malik, yaşadığı dönemdeki siyasi hayat konusunda nemelazımcı ve çekimser değildi, gerektiğinde muhalefet ederek tavrını ortaya koyardı.
 
Mesela Harun Reşid'e bir mektup yazarak ona öğüt vermesi ve Allah'ın öfkesinden sakındırması, adaletten ayrılmamasını tavsiye etmesi bunun örneklerindendir.
 
İmam-ı Malik, ehli hadis ve Hicaz'ın reisi olarak tanınmış olup, Allah'ın kendisine verdiği ilmi herkese verebilmek için büyük gayret göstermiştir. Harun Reşid hacca geldiği sırada çocukları Emin ile Me'mun'a ders vermesi için Malik 'i huzuruna çağırtması üzerine verdiği cevap meşhurdur: "İlim gelmez, ilme gidilir." Elli yıl kadar süren hocalık hayatında hadis dersleri ile birlikte olmuş, olaylarla ilgili konulara fetva vermesi şeklinde iki yönlü ilmi faaliyetini sürdürmüştür.
 İmamı Malik, ictihad ve hüküm çıkarmaya dair metodları Muvatta içerisindeki sözleriyle ve Müdevvene adlı kitaptaki nakledilen içtihatları, onun metodunu belirleme imkanı vermiştir. Buna göre İmam-ı Malik 'in usulü şöyledir:
 
1 -      Kur' an' a başvurmak
2-      Sünnete başvurmak
3-      İcma (Muvatta' da el emrul muctemeu aleyhi) diyerek bunun da bir delil olduğunu kabul etmiştir.
4-      Rey   (kendi   görüşü)   hadisçi   olmasına   rağmen   hüküm   bulunmayan konularda hüküm çıkarmaya da kendi görüşüne de yer vermiştir.
5-      Medine   halkının   tatbikatı   vahye   muhatap   olan   Medine   halkının uygulamaları da Malik'in yanında belli bir önem arzeder.
 
Kitap içerisinde geçen "el emrul muctemeu aleyh = bizdeki ittifak edilen hüküm, "El emru ındena = Bizim yanımızdaki hüküm, "El emrü bi belediha = Bölgemizdeki (Medine'deki) hüküm, "Ba'zu ehlil ilim = Bazı alimlerin görüşlerinden kendisinin beğenip tercih ettiği görüşleridir. İçtihad metodu hakkında Malik (ra) şöyle der: "Rasûlullah (s.a.v.) hariç herkesin sözü kabul ve reddedilir." Kendi imamını taklitten dolayı sahabe sözünü terk eden kimseye tevbe teklif edilir." Ben de bir insanım hata da eder, isabette ederim, görüş ve içtihadlarımı inceleyin, Kur'an ve sünnete uyanları alın, gerisini terk edin." İmam Malik hac görevi dışında Medine'den hiç ayrılmamıştır. Ondan ilim alanlar onu hep Medine'de bulup ilim tahsil etmişlerdir. Mısırlı, Tunuslu, Iraklı birçok talebesi vardı. Malik, talebelerine ders ve fetvalarım ne yazmalarını emretmiş ne de bu işten onları engellemiştir. Onun fetvaları talebeleri tarafından günümüze aktarılmıştır. Kendisi bizzat meydana gelen olaylara cevap vermek ister, fakat olmamış teorik meseleler hakkında cevap vermekten hoşlanmazdı.SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
 
Eserleri:
 1 -     Elinizdeki Muvatta'
2-      Kitabüs Sünen
3-      Kitabül Menasik
4-      Kitabül Mücâlesat
5-      Kitabül Akdiye
6-      Risale fil Fetva
7-      Risale
8-      El Müdevvenet-ül Kübra
 
Bu eserlerden Muvatta'ı okuduğunuzda anlayacağınız gibi fıkıh konularını, Medine halkının uygulamasını, sahabe ve tabiin fetvalarını ve kendi içtihatlarını muhteva eder. Muvatta'da 1720 hadis olup 600'ü müsned 222'si mürsel 613'ü mevkuf 285'i maktu'dur. Kitapta Hz. Ömer ve oğlunun görüşleri belirginlik arzeder 250'yi geçen eser ve fetva Ömer ve oğluna aittir. Muvatta'ın pek çok rivayeti olup bunlardan ikisi meşhurdur.
 
1- Yahya b. Yahya el Leysî (ölümü 234)
2-  Muhammed b. Hasen eş Şeybâni (132-189)
 
Pek çok şerhi de yapılmış olan Muvatta ve müellifi hakkında pek çok alim incelemede bulunmuş ve değerli çalışmalar yapmışlardır. Sizleri kitapla baş başa bırakmadan önce tercümemizde takip ettiğimiz usulü de açıklayalım.
 
Kitap başlıkları, Kitab-üt Tahara = Temizlik bölümleri diye tercüme edilmiş, bab başlıklarına bölüm adı verilmek suretiyle bazen soru şeklinde bazen de hadis metnindeki içeriğe göre bir başlık verilmiş ve kelime kelime tercüme edilmemiştir. Rasûlullah (s.a.v.) denildiğinde mutlaka (s.a.v) denilmiş. Hadisin senedindeki ilk ravi de (r.a) denilmiş, her sahabe ve tabiin ismi geçtiğinden dile ağırlık olacağı için (r.a) denmemiştir. Her hadisin altına o hadisin başka nerede bulunabileceği yer (tahriç) de verilmiş, Kütüb-ü sitte ve Dârimi süneninin kitab adı ve bab numarası verilmiş ve okuyucuya o hadisi başka nerde bulabileceği kolaylığı sağlanmıştır."
 SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
Bu çalışma yapılırken; Ahmet Muhtar Büyükçınar, Yaşar Erol, Ahmet Arpa, Durak Pusmaz ve Abdullah Yücel tarafından terceme edilen ve 1982 yılında Altuğ yayınları tarafından basılan iki ciltlik baskı ile bu baskıya Ali Osman Koçkuzu danışmanlığında Muhiddin Uysal ve Mehmet Akyüz tarafından yapılan yüksek lisans semineri (kitabın tenkid ve tahlili) ve aynı kitabın ikinci baskısı olarak dört cilt olarak Beyan yayınları tarafından Doç Dr. Vecdi Akyüz redaksiyonuyla düzenlenen nüsha elimizin altında bulundurulmuştur.
 Hadis okuyucularına faydalı olması için Kütübü Sitte ile birlikte Darimi ve Muvatta isimli hadis kitaplarının kitab ve bölümleri birer çizelge olarak sunulmuştur, Ayrıca Usulü hadis bilgileri de özet olarak verilmiş bir de ayet ve hadislerde geçen ölçü birimlerinin bu günkü değerlere uyarlanmış şekilde çizelgeler verilmiştir ki böylece kişi hadislerde geçen ölçü biriminin bu günkü değerini öğrenmiş olacaktır.
 Bu çalışmamızda müslümanlara faydalı olmuş isek bu fayda Allah'ın yardımı sebebiyledir. Tüm hata, kusur ve yanlışlar bize, doğrular ise Allah ve Rasûlullah (s.a.v.)'e aittir,
 Çalışma, gayret ve samimiyet bizden, faydasını bol kılıp hidayet vermesi ALLAH'tandır. (cc)
 "Başarım sadece Allah'ın yardımı iledir. Sadece O'na dayanıp güvenir ve O'na yönelirim." (11 Hûd 88)
 "... Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalblerimizi bu gerçekten bir daha saptırma..." (3 Al-i İmran 8)
 "... Ey Rabbim! Benim canımı müslüman olarak al ve beni dürüst, erdemli insanlar araşma kat." (12 Yusuf 101)
 SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
İMAM MÂLİK B. ENES VE MUVATTA KİTABI
Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebi Âmir el-Asbahî. Mâliki Mezhebinin imamı, Muhaddis ve mutlak müctehid.

İmam Mâlik, Medine´de doğmuştur. Onun doğum tarihi hakkında, Hicrî 90´dan 98´e kadar değişen farklı rivayetler vardır. Ancak, yaygınlıkla kabul edileni 93 (711-712) tarihinde doğmuş olduğudur.

İmam Mâlik´in ailesi aslen Yemenli olup, dedesi Zû Asbah kabilesine mensup olan Mâlik b. Ebu Amir el-Asbahî, Yemen valisinden gördüğü zulüm üzerine Medine´ye gelip yerleşmiştir. Annesi de, yine Yemenli Ezd kabilesinden, Aliye binti Şüreyk el-Ezdî´dir.

İmam Mâlik´in dedesi Medine´ye yerleştikten sonra, Kureyşe mensup Benû Teym b. Murra kabilesi ile hısımlık kurarak, bu kabile mensuplarıyla dostluk (velâ) akdetmiş ve gerektiğinde onlardan yardım görmüştür.
İmam Mâlik´in ailesi, Medine´ye yerleştikten sonra ilimle meşgul olmuş, özellikle hadisleri toplamaya ve Ashab´ın fetvalarını öğrenmeye büyük önem vermişlerdi. Dedesi Mâlik b. Ebu Amir, Tâbiînin büyüklerinden olup, Hz. Ömer (r.a), Osman (r.a), Talha (r.a) ve Aişe (r.anh)´dan hadis rivayet etmiştir.

İmam Mâlik, babasından sadece bir hadis rivayet etmiştir. Bu da, babasının hadisle fazlaca meşgul olmadığını göstermektedir. Ancak amcası Süheyl hadis âlimlerinden olup, İsmail b. Cafer´in hocasıdır. Ayrıca, ez-Zuhrî de ondan ders okumuştur. Onun Nadr ismindeki kardeşi de hadis tahsil etmişti. İmam Mâlik, hadis derslerine başladığı zaman, bu kardeşinin şöhretine binaen Ahu´n-Nadr (Nadr´ın kardeşi) diye çağrılmakta idi. Daha sonra, İmam Mâlik, hadiste onu geçmiş ve kardeşi ona nisbet edilmeye başlanmıştır.

Hulefâ-ı Râşidîn devrinde Medine, Ashab´ın ileri gelen âlimlerinin bir arada bulunduğu ve ilim tahsilinin zirvesine ulaştığı bir merkez konumundaydı. Emevîler devrinde ise Medine, çoğalan fitnelerden ve idarecilerin zulmünden kaçan bir takım âlimlere sığınılacak bir yer görevi görmeye başlamıştı. Ayrıca, Tabii´nin çoğu Medine´de oturmakta, Ashab´ın rivayet ve fıkhını, etraflarını halkalayan ilme susamış talebelere aktarmakta idiler.
İmam Mâlik, kendini tamamen ilme vermiş bir aile muhitinde büyümüş ve çok canlı bir ilmî hareketliliğin yaşandığı Medine´de ilim tahsil etmeye başlamıştı. Böyle bir çevrede bulunması ona, çağın en ileri seviyesindeki alimlerden ders okuma imkânını vermişti.

İmam Mâlik önce, Kur´an-ı Kerîm´i hıfz etmiş, peşinden de hadisleri ezberlemeye başlamış ve bilhassa annesinin teşvik ve yönlendirmeleri ile Medine´nin büyük ve meşhur âlimlerinden Rabia b. Abdurrahman´ın ders halkalarına katılmıştı.

Daha sonra o, bir şeyler öğrenebileceği bütün âlimlerin yanına gitmeye ve onlardan hadis, sahabelerin fetvaları ve fıkıh konularında istifade etmeye başlamıştı.

Yüze yakın âlimden yararlanan İmam Mâlik´in yetişmesinde, fikrî ve ilmî yapısının oturmasında, başta Abdurrahman ibn Hürmüz, Rabîa, Şıhab ez-Zührî, Ebu Zinad, Yahya b. Sa´id el-Ensârî ve Hz. Ömer (r.a)´ın azadlısı Nâfi´in büyük katkıları olmuştur.

İbn Hürmüz, hadis ve şer´î ilimlerde söz sahibi bir âlim olup, ayrıca zamanın bütün fikrî, siyasî gelişmelerini takip eden ve onların iç gerçeklerine nüfûz eden bir kültür genişliğine sahipti. O, İmam Mâlik´e çok şey öğretir ancak, maslahata uygun görmediği için bunlardan çok azını açıklamasına müsaade ederdi. İbn Hürmüz, sorumluluğundan korktuğu için, Mâlik´ten, hadislerin senedinde kendi adını zikretmemesini istemişti.
İmam Mâlik, Hz. Ömer (r.a) ile Abdullah b. Ömer´in fıkhını ve fetvalarını, Nafi´den öğrenmişti. Ebu Davud, Malik´in Nâfi´den, onun da İbn Ömer´den rivayetini senet yönünden en sağlam olanı kabul eder.
İmam Mâlik, yetişip olgunlaştıktan sonra, fıkıhta hocası olan Rabia’nın bazı görüşlerini tenkit etmeye başladı. Bundan sonra o, Rabia’nın derslerini bırakıp, Zührî´nin hadis derslerine devam etti. Ancak, onun fıkhî görüşlerinde, Rabia´nın büyük tesiri vardır.

Bundan sonra o, Zühri´nin dersi dışında evine kapanıyor, o zamana kadar kağıtlara kaydettiklerini derleyip toparlamaya çalışıyordu.
Ayrıca İmam Mâlik, Cafer-i Sadık´ın derslerini hiç bir zaman kaçırmazdı. Onun ilmine, zühd ve takvasına hayranlık duymakta idi. İmam Mâlik onun hakkında; "Abdesti olmadan hadis rivayet etmez, Hz. Peygamberin adı anılınca yüzü sararırdı" demektedir.
O, Medine´nin ilmini tamamen öğrendiğine iyice kanaat getirmeden ders vermeye başlamadı. Medine´de bulunan âlimlerin çoğunun kendisini ders verme hususunda yeterli görmesini açıklamalarından sonra güvenilir ravilerden aldığı hadisleri insanlara öğretmek, fetva soranların problemlerini halletmek ve etrafında toplaşan öğrencilere dersler vermek zorunluluğunu hissetmiştir. İmam Mâlik bu konuda şöyle söylemektedir: "Her aklına esen mescitte oturup ders veremez. Âlimlerden yetmiş kişinin beni yeterli görmesine kadar ben, ders ve fetva vermekten kaçındım". İmam Mâlik ayrıca, hocaları Zührî ve Rabia´ya, ders verip veremeyeceğini sorup olumlu cevap aldıktan sonra bu işe başlamıştır.
İmam Mâlik, derslerini Mescid-i Nebî´de vermeye başlamıştı. Ancak sonraları idrarını tutamama (prostat) hastalığına yakalanınca mescite gelmez olmuş ve derslerine evinde devam etmeye başlamıştır. O, Mescid-i Nebî´de ders okuttuğu zaman, Hz. Ömer (r.a)´in ders okuturken oturduğu yere oturmaya özen göstermiştir. Burası Resulullah (s.a.s)´in mescitte oturduğu yerdir. Ayrıca Medine´de Abdullah b. Mesud´un oturduğu evde ikamet ederek, onların hatırasını zihninde canlı tutmayı arzulamış ve Ashab´ın yaşadığı manevî atmosferi hissetmeye çalışmıştır.

İmam Mâlik´in dersleri, hadis ve fıkhî meselelerle verdiği fetvalar şeklinde cereyan ederdi. O, vuku bulmuş olaylara fetva verir ve değerlendirmelerde bulunurdu. Vuku bulmamış, farazî olaylar için kesinlikle bir görüş beyan etmezdi. Bu da İslâm hukukunun en önemli özelliğidir.
Hastalığının ilk dönemlerinde, mescite namaza gelir, sonra evine dönerdi. Bir zaman sonra namazlara gelemez olmuş, daha sonra cuma namazı için de evinden çıkamaz hale gelmişti. Bu durumunu soranlara hastalığını, ta ölüm döşeğine yatana kadar söylememiştir.
İmam Mâlik, ilimde olgunlaşıp dersler vermeye başladıktan sonra, bilgilerini daha da derinleştirmek ve farklı fıkhî görüşleri, incelikleriyle kavrayabilmek için âlimler ile ilişkisini yoğun bir şekilde sürdürmüştür. Hacca gelen âlimlerle görüşüp, onlarla ilim alışverişinde bulunurdu. O, büyük fakih Ebu Hanife ile de görüşür, onunla münazaralarda bulunurdu. Onların bu görüşmeleri gayet nezih bir şekilde cereyan eder ve herbiri diğerinin fıkıhtaki üstünlüğünü överdi. Bunun gibi o, Keys, Evza´î, Ebu Yusuf, Muhammed b. Hasan, Hammad vb. çağın seçkin âlimleri ile ilmî sohbetlerde birlikte olur, onlarla bir araya gelme fırsatı bulduğunda bunu hiç bir zaman kaçırmazdı. İmam Mâlik’in yaşadığı dönem, Medine´nin ilim, inceleme ve araştırmaların odağı olduğu bir dönemdi. Bunun sebebi, Resulullah (s.a.s)´in mescidinin ve kabrinin burada bulunması dolayısıyla İslam coğrafyasının her tarafından, farklı fıkhî ekollere mensup âlimlerin, her hac mevsiminde buraya akın akın gelmeleri idi.

İmam Mâlik ayrıca, ilmini yenilemek ve asrının diğer fakihlerinin görüşlerini öğrenmek için mektuplaşma yolunu da kullanıyordu. O, görüşme imkânı olmayan uzak şehirlerdeki âlimlere mektuplar yazar, değişik konulardaki görüşlerini sorar ve kendi değerlendirmelerini onlara iletirdi.SİTE: www.kitaptakipcileri.com 

İmam Mâlik keskin bir zekâ ve kuvvetli bir hafızaya sahipti. Bu da ona, dinlediği hadisleri kolayca ezberleme ve fıkhî konulara rahatça nüfuz edebilme imkanını sağlıyordu. Hadisleri sağlam ravilerden kusursuz olarak bellemiş olduğu halde, bir maslahat görmedikçe hadis rivayet etmezdi. Hadis nakletmenin sorumluluğu onu sıkıntıya sokar ve naklettiği her hadisi için; "Onları nakletmektense herbiri için bir kırbaç yemeyi yeğlerdim" demekte idi.
Sadece Allah Teâlâ´nın rızasını kazanmak için ilim tahsil etmiş, hayatı boyunca takva yolunu terketmemiştir. Ona göre ilim bir nurdur ve ancak huşu ve takva sahibi bir kalpte yerleşebilir. Fetva verirken yavaş hareket eder, iyice düşünür, soran kimseyi göndererek meseleyi tetkik ve tesbit ettikten sonra cevap verirdi. O fetva konusunda hiç bir şeyin kolay olamayacağı görüşünde olup, helâl ve haram ile ilgili her meselenin zor olduğunu söylerdi. Din konusunda kimseyle tartışmaya girmez, insanlar arasında kin tohumları ekeceği için bunu çok kötü bir davranış olarak değerlendirirdi.

İmam Mâlik, bedenen heybetli bir yapıya sahipti. İlim ve büründüğü takva elbisesi onun bu heybetine manevî bir yön katıyordu. Onun bakışlarından herkes etkilenir, insanlara büyüklük taslayan idareciler, valiler onun yanında küçülür ve ona saygı gösterirlerdi.

İmam Mâlik´in babası ok imalatçısı idi. Ancak, İmam Mâlik´in bu mesleği icra ettiğine dair herhangi bir bilgi mevcut değildir. Kardeşi hem hadis okur, hem de ticaretle uğraşırdı. İmam Mâlik´in de bir miktar sermayesi kardeşi tarafından çalıştırılmakta idi. Buna rağmen onun, öğrencilik yıllarında biraz maddî sıkıntı çektiği anlaşılmaktadır.

İmam Mâlik´in yaşadığı dönem fikrî ve siyasî fitnelerin zirvesine ulaştığı bir dönemdir. O, hem Emeviler, hem de Abbasiler döneminde yaşamıştır. Ömer b. Abdülaziz´i takdir eder ve onu ümmetin işlerini hakkıyla yerine getirmeye çalışan adil bir halife olarak görürdü. Ancak o, ne tahtlarını korumak isteyen hükümdarlara taraf olmuş, ne de ayaklanmalarına meşru zemin oluşturmak isteyen isyancı gruplara destek vermiştir. Her zaman gerçekleri yaymaya gayret göstermekle birlikte, anarşinin, müslüman kitleleri perişan ederek fitne ve fesadın yaygınlaşmasına sebeb olacağını düşündüğü için o, isyanları tasvip etmemiştir. Bununla birlikte gayrimeşru bir şekilde ümmetin başına gelen yöneticileri de onaylamamıştır. Bu yüzdendir ki o, bir defasında takibata uğramış ve Abbasiler´in ikinci halifesi Ebu Cafer el-Mansur´un Medine valisi tarafından kendisine işkence yapılmıştır. Buna sebeb olarak da, zorlama ile yapılan bey´atın geçersizliğine fetva vermiş olması gösterilir. Bu işkenceler sırasında, o kırbaçlanmış ve kolu çekilmek sûretiyle sakatlanmıştır.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
Ancak daha sonra Mansur, bu olaydan haberi olmadığını ve bu işi yapan valisini cezalandırdığını söyleyerek ondan özür dilemiş, İmam Mâlik de onu bağışlamıştır.

O, halife ve idarecilere, Hac için Medine´ye geldikleri zaman, halkın menfaatı ve selâmetini gözetip hak ve adalet üzere yürümelerini öğütler, ayrıca yüz yüze görüşme imkânı olmayanlara da mektuplar göndererek onları ıslah etmeye çalışırdı. Bununla beraber o, emir ve hükümdarlardan daima uzak durmuştur. Fakat, samimiyetine inandığı idarecileri derslerine kabul etmiştir. Harun er-Reşid bunlardan biridir. Harun er-Reşid´in İmam Mâlik´in evindeki dersler esnasında sultanların tavrıyla davranmaya kalktığında İmam Malik ona, ilmin her türlü dünya makamından üstün olduğunu ve yücelmenin ancak ilme saygıyla mümkün olabileceğini anlattığında tahtından inmiş ve öteki öğrencilerin arasında onun derslerini dinlemeye devam etmiştir.

İmam Malik´in hastalığı ağırlaşıp, vefat edeceğini anladığında o zamana kadar gizlediği hastalığını ve gizleme sebebini dostlarına şöyle açıklıyordu: "Eğer hayatımın son günleri olmasaydı size bildirmeyecektim. Benim hastalığım idrarımı tutamamamdır. Peygamberin mescitine tam abdestli olmaksızın gelmek istemedim. Rabbime şikayet olmasın diye de hastalığımı kimseye söylemedim"[15] İmam Malik, Hicri 179 yılında Rabiulevvel ayının on dördüncü günü vefat etmiştir. Safer ayında öldüğüne dair rivayetler de vardır. Cennetu´l-Bakî mezarlığına defnedilmiştir.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
O, hem bir hadis âlimi hem de büyük bir fakihti. Onun devrinde ortaya çıkan siyasî ve itikadî fitneler halkın akaidini tehdit eder hale gelmişti. İmam Malik böyle bir ortamda, Sünnet çizgisine sımsıkı sarılarak, insanları sapıtıp delâlete düşmekten kurtarmak için var gücüyle çalışmıştır. Ona göre İslam´ı yaşamak, Resulullah´ın sünnetine ve peşinden gelen Raşid Halifelerin uygulamalarına tabi olmakla mümkündür. Medinelilerin ameli onun için uyulmaya, ahad haberden daha lâyıktır. Çünkü Resulullah (s.a.s), Medine´de yaşamış ve Medineliler, yaşayışını ona uydurmuşlardı. Dolayısı ile Medineliler´in yaşayışı Sünnetin amelî şekilde rivayetidir. Bu, onun fıkıh usulünde de açıkça görülür. Kitap ve Sünnet´ten sonra delil olarak Medineliler´in amelini alır.

İmam Malik, imanın kalben tasdik, dil ile ikrar ve amel olduğunu söylerdi. Bu söylediklerini Kur´an´a ve hadislere dayandırırdı. Yine hakkında ayet bulunduğu için imanın artabileceğini söyler, eksilmesi hakkında susardı. Kader, büyük günah, Kur´an-ı Kerim´in mahluk olup olmadığı ve ru´yetullah konularında sahih Ehli sünnet ulemâsı ile aynı görüşleri paylaşmaktadır. Yalnız, o, Ebu Bekir (r.a), Ömer (r.a) ve Osman (r.a)´ın fazilet sıralamasındaki üstünlüklerini kabul ettiği halde, Hz. Ali (r.a) hakkında, diğer âlimlere muhalefet etmiş, onu Hulefâ-i Râşidînden saymamıştır. Buna sebeb olarak da, hilâfeti isteyenle istemeyenin bir olamayacağını gösterirdi.

İmam Malik´in fıkhı, öğrencileri tarafından hazmedilip daha onun sağlığında Mısır başta olmak üzere Kuzey Afrika´da yayılmaya başlamış, oradan da Endülüs’e ulaşmıştır.
İmam Malik´in ilimdeki büyüklüğü hakkında onun önünde diz çökmüş ve ilminden feyz almış büyük fakîh İmam Şafiî şöyle demektedir: "Malik, Allah Teâlâ´nın, Tabiinden sonra kullarına karşı hüccet olarak gönderdiği bir insandır"

Hayatı boyunca Medine´den başka bir yere gitmeyen İmam Malik, Resulullah (s.a.s)´e olan aşırı sevgi ve saygısından dolayı, Medine´de bir defa olsun at sırtında dolaşmamıştır.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
O bir çok kitap tedvin etmiş olup, bunlar arasında en önemlisi Muvatta adlı eseridir. İmam Malik bu kitaba Hicaz´ın en sağlam ravilerinin hadislerini almaya özen gösterdi. Ayrıca sahabe sözlerine ve Tabiin fetvalarına da yer vermiştir.

Hadis külliyatı içerisinde ilk tedvin edileni Muvatta´dır. İstisnaları olmakla birlikte, bu zamana kadar çeşitli sebeplerden dolayı hadislerin yazılması tasvib edilmiyordu. Hadisler, kendilerini bu yola adamış muhaddislerin hafızalarında muhafaza ediliyordu. Ancak bir zaman sonra, bir takım insanlar, menfaatlerini veya fırkalarının haklılığını ispatlamak vb. sebeblerden dolayı hadis uydurmaya başlayınca, sahih hadislerin yazılarak tesbit edilmesi zarureti ortaya çıktı. Bu durumu Şıhab ez-Zuhri; "Doğu tarafından, duymadığımız hadisler gelmeye başlamasaydı ne bir hadis yazar, ne de yazılmasına izin verirdim" sözüyle açıklığa kavuşturmaktadır.

Ömer b. Abdülaziz, muhtemelen âlimlerle istişare ederek, hadislerin tedvin edilmesini, valilerine gönderdiği talimatlarla resmen emretmişti. O, âlimlerin ölümleriyle ilmin ve hadislerin kaybolmasından endişe etmekteydi. İlk olarak böyle bir işe girişip, Halifenin isteğini yerine getiren, İmam Malik´in hocası Şihab ez-Zûhrî olmuştur. Fakat, Ömer b. Abdulaziz, arzuladığı tedvin işinin sonuçlarını göremeden vefat etmişti.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
Mansur işbaşına geçince, o da Ömer b. Abdulaziz gibi, Medine ilminin toplanıp tedvin edilerek, yazıyla muhafaza altına alınması için çalışmalar yapılmasını istedi. Ancak o, selefi Ömer b. Abdulaziz gibi bütün eyaletlerdeki ilimlerin derlenip toparlanmasını düşünmemiş, sadece Medine´deki hadislerin ve fıkhî görüşlerin tedvinini istemişti. Mansur´un böyle bir işe girişmesinin sebebi âlimlerin ölümleriyle ilmin zayi olması endişesinden kaynaklanıyordu. Onun düşüncesi tamamen idarî maksatlara yönelik olup, ülkenin her tarafındaki mahkemeleri ve yargıyı birleştirerek tevhid-i kaza´yı gerçekleştirmek istiyordu. İmam Malik onun, Medine´nin ilmini tedvin etme isteğini yerine getirdiğinde ortaya Muvatta adlı eseri çıkmıştı. Ancak İmam Malik, Mansûr´un, ülkenin her tarafındaki insanların Muvatta´a uymalarını sağlamak isteğine kesin bir tavırla karşı çıkmıştı. Bu da gösteriyor ki, onun Muvatta´ı kaleme almasının yegâne sebebi, Mansur´un bu yoldaki arzusu değildir. O, Medine´deki sahih hadisleri, sahabe sözlerini ve Tabii´nin fetvalarından tercih ettiklerini toplayarak onların unutulup gitmesini önlemek ve sonraki nesillere sağlıklı bir şekilde intikal etmesini sağlamak istemiştir. Mansûr´un isteği bu konuda ancak teşvik edici bir rol oynamış olabilir. Zira o, daha sonra gelen Mehdi´nin ve Harun er-Reşid´in, Mansur´un isteğine benzer taleplerini de aynı şekilde reddetmiştir.

İmam Malik onlara şöyle diyordu:
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
"Ashab-ı kiram fer´î meselelerde ihtilâf ettiler ve onlar bu ihtilâflarıyla birlikte her tarafa dağıldılar. Herkes kendine göre isabetlidir. Ulemânın ihtilâfı ümmet için bir çeşit rahmettir. Her biri kendince sahih olana uyuyor. Hepsi hidayet üzere olup, sadece Allah Teâlâ´nın rızasını istemektedirler"

İmam Malik, hadisleri çok titiz bir tenkit süzgecinden geçirdikten sonra rivayet ederdi. Rivayet ettiği hadisleri sürekli araştırır; ravide bir kusur bulur veya hadis şaz çıkarsa onu hemen terkederdi. Muvatta´ı ilk yazdığında on bine yakın hadisi rivayet etmiş olmasına rağmen, her sene onu tetkik ederek bir kısım hadisleri çıkarmış, neticede Muvatta oldukça küçülmüştü. Onun bu durumunu bazı öğrencileri şöyle dile getirirlerdi; "Herkesin ilmi çoğalıp artıyor; Malik´in ilmi ise noksanlaşıp eksiliyor" Bu, onun ilmi naklederken ne kadar titiz davrandığını göstermektedir.

Görüldüğü gibi Muvatta´da bulunan hadisler çok sayıda hadis arasından süzülerek seçilmiştir. Bu yüzden hadis tenkidcileri ondaki hadisleri istisnalar hariç sahih kabul etmektedirler.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
Muvatta´ı, Kütüb-i Sitte´nin altıncısı olarak kabul edenlere göre derece itibarıyla Sahihayn´dan sonra gelmektedir.

Ancak, bir kısım muhaddisler, ondaki mürsel hadislerin ve Tabiin fetvaları ve fıkhî görüşlerin çokluğunu ileri sürerek Muvatta´ın daha çok bir fıkıh kitabı olduğunu söylemişlerdir.

İmam Malik´in, Peygamber (s.a.s), Ashab ve Tabiinden yaptığı rivayetlerin sayısı bin yedi yüz yirmi kadardır. İbn Hacer, Muvatta´ı sahih kabul eder. İbn Hazm, Muvatta´daki beş yüz hadisin müsned, üç yüz hadisin de mürsel olduğunu ve yetmiş civarında da Malik´in bizzat onlarla amel etmeyi terketmiş olduğu, hadis âlimlerinin zayıf olarak değerlendirdiği diğer bazı hadislerin bulunduğunu söylemektedir.SİTE: www.kitaptakipcileri.com 

Âlimler arasında, Muvatta´daki hadislerin sıhhat dereceleri hakkında muhtelif görüşlerin bulunmasına rağmen, Malikîler Muvatta´ın tamamının sahih olduğunu kabul etmektedirler. Zira onlar Muvatta`daki mürsel, mu´dal ve munkatı´ hadisleri, muttasıl senetlere bağlamak için gayret göstermişler; senedi, Malik´in rivayetinden muttasıl olmayanları da başka sika ravilerle muttasıl olarak tesbit etmişlerdir. Onların hiç bir yolla muttasıl senet bulamadıkları hadisler sadece dört tanedir. Bu durum, İmam Malik´in mürsel, mu´dal ve munkatı, olarak naklettiği hadislerin başka tariklerle müsned olarak nakledildiklerini ve dolayısıyla Muvatta´ın sahih hadis kitaplarından biri olduğunu ortaya koymaktadır.

İmam Malik, Muvatta da beş yüz doksan kadar kimseden rivayet etmektedir. Ashabdan rivayet ettikleri, yüz seksen beşi erkek, yirmi üçü kadın olmak üzere iki yüz sekiz; Tabiinden olanlar ise, kırk sekiz kişidir.

Muvatta´ı rivayet edenler, İmam Malik´in talebeleri olup, Kadı İyad bunların altmış kişi olduklarını tesbit etmiştir

Bu gün elde bulunan Muvatta biri Ebu Hanife´nin talebesi İmam Muhammed´in rivayeti, diğeri de Malik´in talebesi, Endülüs’lü Yahya b. Leysî el-Berberî´nin rivayet ettikleri nüshalara göre basılmıştır.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
Muvatta, Malikî fıkhının temel kaynağı olup, İmam Malik´in fıkıhta takip ettiği usul ondaki tertipden açıkça anlaşılmaktadır. O, Muvatta´da fıkhî bir konuyla alâkalı hadisi alır, sonra Medineliler´in o konudaki uygulamalarına temas eder, peşinden de Tabiin ve diğer fukahanın görüşlerini zikreder. Eğer bunlarda bir açıklama bulamazsa o zaman sahih olarak bildiği hadislerin ve sair fetvaların ışığı altında kendi reyiyle ictihad eder, meseleyi çözüme kavuştururdu. İmam Malik, aynı zamanda hadis ravilerini araştırıp, onların adalet, hıfz ve zabttaki durumlarını inceleyerek bir tedkik ve tenkit süzgecinden geçiren ilk kimse olma ünvanına da sahibtir.
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Muvatta Tercemesi, Hadisi Şerifler, Malik Bin Enes, Abdullah Parlıyan Muvatta Tercemesi, Hadisi Şerifler, Malik Bin Enes, Abdullah Parlıyan, Muvatta Kitabı, Hadis-i Şerifler Tercümesi - Malik Bin Enes r.a - Abdullah Parlıyan Kitapları, Konya Kitapçılık,-Büyük Boy 17x24 cm Ebat - Şamua Kağıt - Ciltli - 814 Sayfa ''Bu kitapta hadis-i şeriflerin arapçası ve altında türkçe anlamı yer almaktadır...''İMAM MÂLİK B. ENES VE MUVATTA KİTABI,Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebi Âmir el-Asbahî. Mâliki Mezhebinin imamı, Muhaddis ve mutlak müctehid.İmam Mâlik, Medine´de doğmuştur. Onun doğum tarihi hakkında, Hicrî 90´dan 98´e kadar değişen farklı rivayetler vardır. Ancak, yaygınlıkla kabul edileni 93 (711-712) tarihinde doğmuş olduğudur.Elif Ktiabevi Konya, Kitapçılar,Malik Bin Enes,İmamı Malik,Abdullah Parlayan,Konya Kitapçılık, Kitapları satışı, Konya Kitapçılık, Hadis Sünnet Muvatta Hadis Kitabı Tercümesi
Muvatta Tercemesi, Hadisi Şerifler, Malik Bin Enes, Abdullah Parlıyan

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.