Mektubatı Geylani, El Mektubat, Onun Mektupları, Abdulkadir Geylani

Mektubatı Geylani, El Mektubat, Onun Mektupları, Abdulkadir Geylani

Kategori
Yayınevi
Barkod
mektubatı geylani kitabı, ehil
Vitrin Katagorisi
Aynı gün kargo
Mektubat-ı Geylani,El Mektubat Tercümesi, Onun Mektupları, Abdulkadir Geylani
Büyük veli Abdülkadir Geylânî Hazretleri'nin manevi yolun mensuplarına yazdığı 15 mektup, okuyanı mana deryasında yüzdürürken, kalbî hayatımızın gidişatına dair önemli ipuçları veriyor. Diğer eserlerinde olduğu gibi kendine has üslubuyla ayetlerden hikmet devşirici tarzda yorumlarını görebileceğimiz bu eserini titiz bir şekilde okumalı, adeta özümsenmeli...
Ey Aziz,
Cenab-ı Hakkm aziz kıldığı ve birçok ilahî nimetlere erme şerefine nail eylediği kimse…
Bilesin ki…
- "Allah-ü Teala, dilediğine hidayet eder ve zatı nuruna ulaştınr.” (24/35)
Yukandaki cümle bir Ayet-i Kerime mealidir. Bir f eyz kaynağıdır. O feyz bu-lutlarmdan; şahud şimşekleri çaktığı zamanı düşün… Neler olacağım tahmin eyle ve :
- "Allah rahmetim dilediğine tahsis eder.” (3/74)
Mealindeki yüce kelamın yapacağı inayet sayesinde, vuslat rüzgarlannın daima basında döndüğünü de düşün… Anlamaya çalış… Ve neler olabileceğim anlatacağız, dinle…
îşte o zaman; kalb sahasmda üns reyhanları kokmaya başlar… Ve o reyhanlar; bir cennet bahçedeki gibi, boylandık-ça boylanır ve etrafa kokular saçmaya başlar… Ve o bahçede :
- "Ey Yusüf’e olan hasretim.” (12/ 84)
Nağmeleri ile şevk bülbülleri ötme-ye başlar… Ve sırlar aleminde; iştiyak şuleleri panidamaya başlar…
Artık efkar kuşları? azamet fezasında kanatlanır… Ve çevikliğin son haddiyle uçmaya başlarlar…
Bunlara marifet hali ve marifet alemi adı verilir… Bu alem uçsuz bucaksız vadilerle doludur. Orada; üstün akla sahip olanlar dahi yolunu bulup, devam edemez… Şaşırır… Sonra orada öyle korkulu haller tecelli eder ki…
Bir bakarsın; yüce bir heybet eli kalkmış; basında bekliyor… Tepene ha indi; ha inecek… Bu manzara karşısmda; kavrayışın temelinden sarsılır…
Sonra bakarsın ki, başka bir alem başlamış… Perdelerin ötesinden sesler yükseliyor… Hem de heybetli sesler… Ona kulak mı dayanır ki?… Ve derin manası-m sezende yürek mi kalır ki?… Tahayyül et:
- Gerçek manasıyla Allah’ı takdir ödemediler…” (6/91)
Mealindeki yüce manaya hangi kulak dayanır? Bu yumuşatılmış man&, ya doğrudan doğruya, seni muhatab alsaydı; ne yapardm o zaman?… O anda can vermez miydin?…
Bu mana denizi çok engindir… Orada azimet sefineleri yüzer… îçinde ise; Hak yolcuları… Onlar için, ne dalganın önemi vardır; ne de çeşitli deniz tehlikelerinin… Sakın o yolcuları taşıyan sefineleri küçük sanmayasm…
îşte onun tarifi:
- "O sefineler; dağlar gibi. dalgalar arasından süzülür gider… O, yolcuları çeker; götürür.” (11/42)
Ve bu yüce manalar taşıyan cümle; aynı zamanda o yolcuların sefine yelidir… Yelkenlerim iter.
Düşün… Bir daha… bir daha düşün…
- "Onlar Allah’ı; Allah da onları sever…” (5/54)
Bu Ayet-i Kerimenin delalet ettiği derin manayı düşün… O mana engin bir denizdir… Ve bu denizin adı; aşk denizidir. Mahabbet, sevgi denizidir. Mahabbet ehli, bu denizde yelkenlisin! açar… Ötelere doğru yol almaya başlar… Yelkenli sefi-nelerinin; bir sağa, bir sola yatması, onları korkutmaz… Dalgalar onlan yoldan alamaz…
Dağlar gibi dalgalar gelir; onları altı-na almak ister… Fakat inayet-i Hak onları korur. Onlar da bunu bilir. Yine de yalvarmadan edemezler; herbiri:
- "Ya Rabbi, beni mübarek bir menzile indir. Çünkü menzil sahiplerinin hayırhsı sensin…” (21/101)
Diyerek yalvarmaya ‘başlar… Bu menzil ne olabilir ki?… Lika ve
Hazret-i Hakka yakınlıktan başka..,. Ne
var ki, her yerde olduğu gibi burada da
istidadlar konuşur…
Yalvarırlar… Yakanriar… Ama:
- "O kimseler ki, haklannda tarafımızdan iyilik fermanı çıkmıştır…” (21/ 101)
Cümlesindeki manadan o başka elde bir şey yoktur… O yolda kaybolan canları kim arar ki?… Kesilen başları kim sorabilir ki… Yalnız, kurtulması mukadder olanlar kurtulur… Çünkü ezelî istidad öyle gelmiştir…
Deniz kabarsın; dalgalar, o aşk yolcularım içine alsın isterse… Hak ezelde kur-tulmasını dilemişse; bir an içinde onlan:
- "Cudî…” (11/44)
Dağına salimen indirir…
Artık onlara Rahmanın cezbelerin-den bir cezbe gelmiştir… Ellermden tutmuş :
- "Doğruluk makamı…” (54/55) Tabir edilen yere çekmiştir…
Bu makam, ezelî istidada göre lütuf ve ihsanların yağdığı bir makamdır…
Makam bir değil, bir çoktur. Her makamı aşıp öbürüne geçmek için arada;
şahsa göre değişen bir veya birkaç durak olur… Aslında tek olarak bilinen ama aşılması oldukça zor bir durak var ki,
hepsinin mutlaka uğrayacağı bir duraktır… îşte o durak:
- "Ben, sizin Rabınız değil miyim?…” (7/172)
Mealindeki cümlede gizlidir… Bu durağı aşanın artık yolu, vuslat alemine doğru uzar… Buraya kadar gelebilen isti-dadlı olsa gerek… Bunu o yolcular da anlar; neşe ve şadlık içinde mest olurlar… Hayran olurlar…
Sonra onlara ilahî nimet sofraları serilir. O sofralardan bol bol nasib alırlar… Çünkü o nimetler:
- "O kimseleredir ki; onlar ihsan ettiler. .. Sonra bunlar için HÜSNA ve ZÎYADE’si vardır.” (10/26)
Ayet-i Kerimesiyle tarif edilmektedir… Burada, HÜSNA’yı tümden nimetler; ZÎYADE’yi ise, lika-i ilahî olarak anlatabiliriz…
Hakka vasıl olmak isteyen herkes, bahsi geçen dalgalı ve engin denizleri aşmak zorundadır. Onları aşıp, Hakka varmak için, bu yolda insana tek şey îazun-dır: AŞK… Bu olduktan sonra korkma… Her denizi, deryayı aşarsın… Ummanlar önünde bir hendek kadar uf alır… Dağlar ve ovalar sana bir adımlık yol olur…
Her yolcuyu bu yolda aşk yürütür… Aşk bu yolda Hak erlerine bir ateş… Bu ateş, onların herdem içim yakar kavurur… Yansın… Yanana su mu esirgenir; hastaya tabib mi gelmez ki?… Hele bir de; yanan Hak aşıkmın kalbi, hasta olan da onun gönlü olursa… îşte böyle olanların içi yandıkça, aşk şarabı imdatlarına yetişir… Aşk şarabmdan başka onların ateşim ne söndürebilirdi ki, zaten…
Onlara aşk şarabı getiren kadehin adı; KÜRBÎYET’tir… VÎSAL camıdır… Yakınlık camı ve visal kadehi… Ne güzel ve ne ulvî şey…
O anda onları, huri misal sakiler dolanır. .. Allah aşkıyla içi yananın özüne birşeyler boşaltır… Yani AŞK ŞARABI… Onlar, verene hiç bakmaz; içer, içer hiç kanmazlar… Nasıl kansınlar, çünkü:
- "Onlara; Rabları. pak şarabı içirdi…” (76/21)
O ne ŞARAB’dır… îçilirken visal olursa… Ve sakisi ALLAH… onun şanı, çoktan da çok yücedir…
Artık onlar, ereceklerine ermişlerdir… Bulacaklarım da bulmuşlardır. Bilmem daha ne bulmaları istenir ki… Onu bulmayan niçin durur ki. Onu bulan da neden mahrum olur ki…
Son yolculuk durağı orasıdır. Oraya vasılolduktan sonra, sonsuz ve ebedî mülk ve devleti bulurlar…
ıtşte onların erdiği alemi anlatan Ayet-i Kerime:
- "Baksan… Sonra dönüp yine baksan… Ne görebilirsin ki?… Nimet ve büyük bir saltanattan başka…” (76/20)
Bu varı yitirmek ne güzeldir… Çünkü bu yolda yitirilen varlığın karşılığı Hakkın visalidir… Cenab-ı Hak cümlemize bu varlıktan soyunmayı ve vuslatı nasib eylesin… Amin!…

Yazar: Seyyid Abdulkadir Geylani Hz.
Tercüme: Osman Yolcuoğlu
Katagori: Sohbet, Tasavvuf, Mektuplar, Naishatler
Sayfa Sayısı: 136
Boyut: 14 x 21 cm 
Basım Yeri: İstanbul
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: Kitap Kağıdı
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo

Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Tavsiye Ürünler
Mektubatı Geylani, El Mektubat, Onun Mektupları, Abdulkadir Geylani Mektubatı Geylani, El Mektubat, Onun Mektupları, Abdulkadir Geylani, Mektubat-ı Geylani Kitabı El Mektubat Tercümesi Onun Mektupları, Abdulkadir Geylani Hazretleri nursi akçiçek alperen ehil yayınları satış sipariş, Ehil Yayıncılık, Tasavvuf mektubatı geylani kitabı, ehil
Mektubatı Geylani, El Mektubat, Onun Mektupları, Abdulkadir Geylani

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.