İslamda Adabı Muaşeret Görgü Kuralları, Abdülfettah Ebu Gudde

İslamda Adabı Muaşeret Görgü Kuralları, Abdülfettah Ebu Gudde

Yayınevi
Barkod
abdulfettah ebu gudde adab muallim
Vitrin Katagorisi
Aynı gün kargo
İslam'da Adab-ı Muâşeret Görgü Kuralları - Abdulfettah Ebu Gudde
"Aile içindeki edepler, Misafirlikteki edepler, Büyüklere Ana Babaya karşı edepler hasta ziyareti, taziye, sohbet konuşma adabı, Nikah Düğün merasimleri gibi başlıklarla İSLAM'a göre Hayatın İçinden Görgü ve Nezaket kuralları"
"İnsanoğlu kainat sahnesine sunulunca tüm hareket ve sekanatının bir süzgeci ve mikyası olma gereği hasıl oldu.Bu minvalde alemlerin sahibi ,Efendimizi ’Üsve-i Hasene’ olarak biz kullarına lütfetti. O’dur tüm ef’al ve ekvallerimizin süzgeci. Tam da bu asırda ne kadarda hasretiz O’nun yaşam şeklini öğrenmeye, uygulamaya ve hayatı O’nunla doldurmaya.
 İşte elinizdeki bu eser üstad Abdülfettah Ebu Gudde’nin kaleminde ’İslam’da Adab-ı Muaşeret’’ olarak tam da yukarıdaki manaları ihtiva eden günlük yaşantımızın sünneti seniyye süzgecinde geçirme fırsatını sunma ve her Müslümana gerekli olan bu ‘’edep ya hu’’sızıntılarına kanma imkanıdır. Rabbim isteklerini bu nimete nail etsin. Amin."
 
Yazar: Abdulfettah Ebu Gudde
Çeviren: Hasan Atalay
Katagori: İslam'da Âdab-ı Muaşeret Görgü Kuralları
Sayfa Sayısı: 128
Boyut: 14 x 21 cm 
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi:  2015
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: Kitap Kağıdı
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
 
Kitabın Yazar Abdulfettah Ebu Gudde'nin Hayatı Hakkında Bilgi:
Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi'nin hayatını ana hatlarıyla şöyle özetleyebiliriz:
- 1917'de Suriye'nin Halep şehrinden dünyaya geldi.
- İlk öğrenimini Halep'te gördü. Orta öğrenimini Hüsrev Paşa Medresesi'nde tamamladı 
- 1944 yılında Mısır el-Ezher Üniversitesi'ne kaydoldu. 
- 1948 yılında el-Ezber'in Şeria Fakültesi'ni bitirdi. 
- El-Ezher'in Arap Dili ve Edebiyatı Fakültesi'nde "Eğitim Metodolojisi" üzerine ihtisas yaptı. 
- 1950 yılında Haleb'e döndü. Liselerde öğretmenlik yaptı. 
- On ayrı dersin ortaokul ve lise kitaplarını hazırladı. 
- Aynı zamanda Hüsreviyye ve Şa'baniyye Medresesi'nde islâmî ilimlerin tedrîsi ile meşgul oldu. 
- 1961 yılında Şam Üniversitesi Şeria Fakültesi'nde öğretim üyeliğine başladı. Fıkıh Ansiklopedisi Müdürlüğü yaptı. 
- 1963 yılında Halep milletvekili olarak Suriye Parlamentosu'na girdi. 
- 1965 yılında Suudi Arabistan Riyad Üniversitesi Şeria Fakültesi'ne intikal etti. 

- 1966 yılında Suriye'ye döndüğünde Baasçılar tarafından birçok ilim ve fikir adamıyla birlikte hapsedildi. Bir yıl hapiste kaldı. 
- 1967 yılında tekrar Riyad'a döndü. Bir yıl Yüksek Hukuk Enstitüsü'nde (el-Ma'hedü'l-A'la li'l-Kada) ders verdi. 

- Ardından Riyad üniversitesi Şeria Fakültesi'nde, on yıl Profesör ünvanıyla Hadis, Hadis Usûlü ve Fıkıh Usûlü dersleri verdi. 

- Daha sonra Usûlüd-din Fakültesi'ne geçti. 1988 yılına kadar tedrise devam etti.


- Bu arada pekçok yüksek lisans ve doktora tezine danışmanlık yaptı.

- Öğretim üyeliği yanında Hadis, Hadis Usûlü, Kuran ilimleri, Fıkıh, Fıkıh Usûlü, Akaid, Tasavvuf, Arap Dili ve edebiyatı, Tarih, Teracim (Bibiliyografya) Eğitim ve Öğretim

Metodlarıyla ilgili 70'den fazla te'lif veya tahkik eseri neşretti. Uluslararası pekçok konferansa katıldı. İlmi tebliğler sundu.

- 1996 Haziran ve Eylül aylarında Konya'da yapılan iki ayrı uluslararası konferansa tebliğ sundu.

- 16 Şubat 1997'de Riyad'da vefat etti.

- Medine-i Münevvere'deki Cennetü'l-Bakî' kabristanına defnedildi.

İLMİ ŞAHSİYETİ

Günümüzde islâmî ilimlerle meşgul olanların ve özellikle Hadis erbabının kütüphanelerindeki değerli eserleriyle gayet iyi tanıdığı bu büyük zatın ilim ehli ve ilim talebeleri için örnek olacak sîret ve evsafından sözetmek istiyorum.

1. TAKVA SAHİBİ BİR ÂLİM İDİ:

Günümüzde şuurlu ve idealist müslüman gençlik özellikle İslâmî ilimlerin talibi olan gençlerimiz tarihte olduğu gibi her yönüyle mükemmel olan İslam alimi arıyor, karşılarında dört dörtlük "hakikî âlim" görmek istiyorlar. Hem fetvası hem takvası ile önder olan, hem ilmi hem de şahsiyeti ile rehber olan her yönden güvenilir, gerçek İslâm alimlerini tanımak istiyorlar. Gençlerimiz haksız da değiller.

Zamanımızda böyle mükemmel islâm alimleri yok değil ama sayıları az.

Muhterem M. Emin Saraç hocamızın derslerinde sık sık tekrar ettiği bir cümle vadır:

"Siz talihsiz bir zamanda dünyaya geldiniz. Siz herşeyi nümûne olan hakikî âlimlere yetişemediniz. Şeyhül islâm Mustafa Sabri Efendi, Muhamed Zahid el-Kevserî Efendi, Ali Haydar Efendi, Ömer Nasuhî Efendi, Gümilcine'li Mustafa Efendi, Bekir Hakkî Efendi, Mahmud Sami Efendi, Ali Yekta Efendi, Fuat Efendi... ve diğerleri ne mübârek zatlardı!..." (Rahmetüllahi aleyhim ecmaîn)

İşte Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi kendisinde ilimle takvayı birleştiren bu değerli zatlar gibi mübarek bir âlimdi. Onda kendini rahleye adamış, hocalarına karşı son derece hürmetkâr ve vefakâr olan, talebelerine gözbebeği gibi bakan, oğullarından önce talebelerine dua eden eski âlimlerimizin sabır ve sebâtı, ihlas ve samimiyeti ile çağımızdaki ilmî tenkit ve ciddî araştırma ruhu birleşmişti. Bu mânâda o tarihten zamanımıza intikal eden bir selef âlimi gibiydi. Hem müttakî bir âlim, hem de ciddî bir akademisyen ve titiz bir araştırmacı idi.

Değerli İslâm Âlimi Ebu'l-Hasen en-Nedvi onun hakkında: "ilimlerdeki çeşitliliği, ilmî dirayeti, isabetli görüşleri ve himmetinin yüceliği ile selef âlimlerinin hatırası olan, rabbani, mürebbi âlim" ifadelerini kullanmaktadır.(2)

2. HADİS, FIKIH, EDEBİYAT VE TAHKİK ÜSTÂDI İDİ

Abdülfetah Ebu Gudde Hocaefendi mütenevvi, mütefennin, çok yönlü bir İslâm âlimi idi. İslâmi ilimlerin hemen her birinde (Hadis, Hadis Usûlü, Kuran ilimleri, Fıkıh, Fıkıh Usûlü, Akaid, Tasavvuf, Arap dili ve Edebiyatı vs.) söz sahibi idi. Ancak onun asıl ihtisas alanı "Hadis ve Hadis Usûlü" idi. Eserlerinin çoğu Hadis, Hadis Usulü, Cerh ve Ta'dil,Teracim gibi hadis ilimlerinde idi.

O kelimenin tam anlamıyla "Muhaddis" idi. Hem de dünyada şu anda benzeri pek az bulunan muhaddislerden biriydi. Türkiye, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır, Irak, Fas, Yemen, Pakistan ve Hindistan'da kendisinden ders ve icazet aldığı yüzü aşkın hocaları arasında Muhammed Zahid el-Kevserî, Ahmed Muhammed Şakir, Abdülvehhab Buhayrî, Ahmed b. Sıddîk el-Gumarî, Muhammed Ragıb et-Tabbah gibi muhaddisler çoğunluktaydı.

Ancak Üstad Ebu Gudde hadisle fıkhı birleştirmişti. Ahkam hadislerini şerh etmedeki üstün melekesi bunun açık delili idi. Hem Hanefi, hem Şafii fıkhını tahsil etmişti. Fıkıh'ta hocaları arasında Ahmed Fehmi Ebu Sünne, Mustafa Ahmed ez-Zerka, Mahmud Şeltut, İsa el-Beyanuni, Muhammed Hıdır Huseyn, Yusuf ed-Dicvi gibi meşhur âlimler bulunuyordu. Hocası Mustafa ez-Zerka Ebu Gudde'nin Fıkıh istâdadını keşfetmiş ve onu Suriye'de Fıkıh Ansiklopedisi hazırlamakla görevlendirmişti.(3)

Tahkik ettiği eserler arasında fıkhî eserler önemli bir yer tutuyordu. O aynı zamanda değerli bir fıkıh ve fıkıh usûlü âlimi idi. Aliyyü'l-Kari' (öl. 1014)nin Fethu Babi'l-İnaye kitabı ile imam Karafi (öl. 684)nin el-İhkam kitabının tahkiki, üstadın fıkıhtaki üstün melekesini açıkça ortaya koymaktadır.

Üstad Ebu Gudde (37 yıl hizmetinde bulunan seçkin talebesi Muhammed Avvame'nin ifadesiyle): Arap dili ve Edebiyatı'nda "hüccet" (otorite) idi. Sarf, Nahiv, Belagat ilimlerinde mutehassıs idi. Derin ilimle edebî kabiliyeti birarada toplaması ile bize İmam Evzai'yi hatırlatıyordu. Kelimeleri bir edîb ve şair edasıyla yerli yerinde kullanırdı. İlmi vukufiyet ve edebi inceliklerle dolu tatlı bir hitabet üslûbu vardı.

En önemli hususiyeti tahkik ettiği (yayına hazırladığı, tenkitli basımını yaptığı) eserlerde gösterdiği dikkat, itina ve titizlik idi. Ebu Gudde ilmî tenkid ve tahkik üstâdı idi. Her konuyu bütün yönleriyle araştırır, isabetli tercihler yapardı. İlmi emanete son derece riayet eder, yaptığı nakillerde çok hassas davranırdı. Bundan dolayı ilim erbabının itimad ve güvenini kazanmıştı.

Matbaaya vereceği kitabı defalarca gözden geçirir, tashihlerini bizzat kendisi yapar, sayfa dizaynı ve harflerin puntolarına varıncaya kadar herşeyle ilgilenir, matbaa hatalarının asgariye inmesi için titiz bir çalışma sergiler, bir kitap için aylarca hatta yıllarca emek sarfederdi. Bu sebeple üzerinde çalışıp tahkik ettiği kitap yeni te'lif edilmiş eser gibi kabul edilir, eserleri ilim ehli tarafından takdirle karşılanırdı.

3. ÂLİMLERE SON DERECE HÜRMETKÂR İDİ:

Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi İslâm âlimlerine karşı son derce hürmetkâr, vefakâr, sonsuz takdir ve minnet duyan bir kimse idi. Zarif ilmî tenkitler dışında âlimlere hata nisbet etmekten, âlimler hakkında basit ve aşağılayıcı ifadeler kullanmaktan son derece sakınırdı.

Kendisine bir defasında imam-ı Azam'a nisbet edilen "Darü'l-Harbde faiz alınabilir" şeklindeki ictihad hakkındaki görüşü sorulmuştu. Bu babda imameynin kavlinin tercih edildiğini söylemiş, "Bu ictihad İmam Ebû Hanîfe rahmetullahi aleyh'in bir ecir kazandığı ictihadlardandır" şeklinde latif ve mânâlı bir ifade ile cevap vermiş, müctehidlerin hata ettiklerinde bir ecre nail olacakları gerçeğine işaret etmişti.

Ebu Gudde Hocaefendi herşeyde kusur arayan, her söze şüpheci nazarlarla bakan, en muteber kaynakları bile istihfaf ve istihkar ifadeleriyle basite alan, asırlar boyunca müslümanların iman, ibadet, ahlâk ve muamelatta önder kabul ettiği "imam"lara bile dil uzatmaktan çekinmeyen, İslâm âliminden ziyade bir oryantalist gibi davranan, tek arzusu bazı entellektüel çevrelere şirin görünmek olan reformist ve modernist bir kimse değildi. Böyle tipleri hiç sevmezdi.

Bununla birlikte sadece eski kitapları okumakla yetinen, ilim dünyasına yeni hiçbir katkıda bulunmayan, yeni gelişen olaylara ve güncel problemlere çözüm getirmeyen, klasik mânâda, sıradan bir kişi de değildi. Ne modernist idi, ne de klasik bir tipti. O eskilerin sarsılmaz azmi ve ihlâsı ile modern akademik araştırma üslûbunu mezceden eşine az raslanan bir tahkik üstadı idi.

Üstad Ebu Gudde'nin ilmî şahsiyetinin oluşumunda büyük tesiri olan Osmanlı Devleti'nin son Şeyhülislâmı Tokat'lı Mustafa Sabri Efendi ile yine büyük âlimlerden Şeyhulislâm vekili Düzce'li Muhammed Zahid el-Kevserî Efendi'den ders alması sebebiyle, kendisini Osmanlı Fatih Medreseleri mensuplarından sayardı. Osmanlı âlimlerinin vakar ve edebine, takva ve ihlasına hayrandı. Osmanlı ulemâsını takdir ve minnetle yâdederdi.

Bilhassa Muhammed Zahid el-Kevserî hazretlerine olan sonsuz muhabbeti ve hürmeti vardı. Kevserî'nin ismini anarken gözleri yaşla dolardı. Üstad Ebu Gudde: "Kendilerinden ders aldığım bütün hocalarım hakkında kendi kendime: Bunun gibi olabirim, derdim. Nihayet İmam Kevserî'yi görünce kendi kendime: ?Hayır, asla bunun gibi olamam' dedim", derdi. Bu gönül bağlılığı sebebiyle Ebu Gudde eserlerinde sık sık Kevserî'nin ismini ve tavsiyelerini zikreder, kitaplarını ona ithaf ederdi. Hatta hocasına olan sevgisinden dolayı bir oğluna "Muhammed Zahid" ismini vermişti.

Kevserî'nin hayatta kalan son talebesi M. Emin Saraç hocamızın ifade ettiği gibi, Kevserî de talebesi Ebu Gudde'yi çok severdi. Kevseri, daha ilk görüşmelerinde M. Emin Saraç hocaya Ebu Gudde'den takdir ve sitayişle sözetmiş mutlaka görüşmelerini tavsiye etmişti.

Ebu Gudde Hocaefendi, İmam Zeylai'nin Nasbu'r-Raye kitabından adı geçen bir ravi hakkında çeşitli kaynaklardan yararlanarak bir not düşmüş, bu notu hazırlamada göstediği ilmi gayret ve hassasiyet sebebiyle Kevserî bu notun altına kalemiyle: "Ey aziz kardeş!... kitabında beni titreten bir coşku gördüm," diye yazarak takdirlerini ifade etmiştir.

4. KİTAP VE KÜTAPHANE ÂŞIKI İDİ:

Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi çok okuyan bir zat idi. Halep'te iken 10.000 cilt kitabı büyük bir titizlikle tetkik etmişti. Kitapları dipnotlarına varıncaya kadar gayet dikkatle okurdu. "Müellifin sırrına nail olmak için, dipnotları dahil, kitapta bulunan her harf okunmalıdır" anlayışını taşırdı. Kitaba çok değer verir, çok kitap satın alırdı. "Âlimin hayatında kitabın yeri, cesede göre ruhun yeri gibidir" derdi.(4)

Uzun müddet vatanından ayrı kalması sonucu Halep'te yağmalanan büyük kütüphanesi gibi, Riyad'daki evinde de 25.000 ciltlik büyük bir kütüphane kurmuştu.

Osmanlı ve Türkiye hayranı olan Ebu Gudde Hocaefendi Türkiye'ye davet edildiğinde İstanbul, Konya, Edirne ve Bursa'yı, bu şehirlerde bulunan eski el yazması nadir eserleriyle ünlü kütüplaneleri ziyaret eder, önceden yaptığı hazırlık sebebiyle bu kütüphanelerden azamî istifade ederdi. Özellikle İstanbul'daki Süleymaniye, Köprülü ve Topkapı Sarayı Kütüphanesi'ndeki el yazması nadir eserleri öve öve bitiremezdi. Bu değerli hazinelerin en iyi şekilde korunması ve değerlendirilmesi gereği üzerinde dururdu.

Üstad Ebu Gudde Türkiye'yi çok seviyordu. Aşırı meşguliyetine ve sağlık durumu müsait olmamasına rağmen sadece Selimiye'yi görmek için Edirne'ye gitmiş, Selimiye'ye hayran kalmıştı. Son gelişinde "Konya'yı çok sevdim. Türkiye'ye tekrar gelmek ve bu beldede ikamet emek isterim" demişti. Türkiye'deki ilim camiası da kendisini çok sevmişti. Eylül 1996'da Konya S.Ü. İlâhiyat Fakültesi'ndeki konferansları ve İstanbul'da İLAM (İlmî araştırmalar Merkezi)'da verdiği konferans unutulmayacak konferanslarındandı.

5. FAZİLET VE ZERAFET TİMSALİ İDİ:

Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi bir edeb, zerafet, ahlâk ve fazilet abidesi idi. Güzel ahlâkı, tatlı uslûbu, nazik ifadeleri ve zarif giyinişiyle sevilen ve takdir edilen bir zat idi.

Yüzünde gerçekten Peygamberimiz (s.a)'in "Benim sözümü işiten, iyice kavrayan, ezberleyen ve bunu başkalarına tebliğ eden kimsenin yüzünü Allah nurlandırsın." (5) duasına mazhar olan bir âlimin nûraniyeti vardı. Daima mütebessim bir çehre... Sevgi ve muhabbet dolu bakışlar...Tatlı ve sevecen üslûbu... Engin müsamahası ile o bize ilim ve âlim sevgisi aşılıyordu.

Üstad Ebu Gudde gayet mütevazi bir âlimdi. Konuşmalarında kendisinden sözederken "hadis talebesi" ifadesini kullanırdı. Sorulan hiçbir soruyu basit görmez, soruları nükteli özlü ifadelerle cevaplandırırdı. Bazen soruları bile tatlı kelimelerle düzeltir, "herhalde böyle demek istediniz" derdi.

Konuşmaları gayet ilmî ve kitabî olduğu gibi, aynı zamanda gayet edebî ve nazik idi. Tevriye, mecaz ve kinayelerle yüklü ama gayet açık, anlaşılır ve zarif ifadeler kullanırdı. Asla usanç vermeyen, zevkle dinlenen tatlı bir üslûbu vardı. Şiir ve edebiyat alanındaki derin malûmatı konuşmalarına yansıyordu.

Giyim kuşamından konuşmalarına, muamelelerinden mektuplarına varıncaya kadar her şeyde ince bir zevk, rikkat ve hassasiyet sahibiydi. Son derece temiz, itinalı ve güzel giyinirdi. Nezaket ve zerafet timsali idi her haliyle...

Hayatı düzenli ve programlıydı. Sabah evinden çıkarken gideceği kütüphaneler, kitapçılar, görüşeceği kişiler ve yapacağı işler not defterinde yazılı olurdu. Vaktin kıymetini takdir eder, vaktini güzel bir şekilde değerlendirirdi. Zamanın en güzel şekilde değerlendilmesi konusunda kendisine has prensipleri vardı. Yaz aylarında Türkiye'ye geldiğinde onu ya kütüphanede, ya konferansta, ya da te'lif masasında görürdünüz. Ülkemizin iklim şartlarına hayran kalmıştı. "Ben burada elhamdülillah günde 16 saat çalışma imkânı buluyorum" demişti.

6. MÜSTESNA BİR EĞİTİMCİ İDİ:

Abdülfettah Ebu Gudde Hocaefendi "İslâm Âlimi" olan kişinin her yönden örnek ve numûne bir şahsiyet olması, "kudve" (örnek lider) konumunda olması gerektiğini ifade ederdi. Kendisi de gerçekten ilim erbâbı ve talebeleri için güzel bir örnek, mükemmel bir eğitimci idi. Talebelerini kesinlikle kırmaz, gönüllerini incitici ifadeler kullanmazdı.

Üstad Ebu Gudde, öğretim kadar eğitiminde önemli olduğu konusu üzerinde çok durur, "Hoca talebelerine Emanet, Takva, Sabır, Uyanıklık, Dikkat, Metânet ve Ciddiyet dersi vermelidir" derdi.(6)

Onunla birlikte olduğunuzda ilme, âlimlere, kitaba olan sevginiz, araştırma ve inceleme arzunuz artardı. O'nu dinlerken ilim talebesi olmanın değerini anlar, üzerinizdeki ilmî mes'uliyetin ağırlığını idrak ederdiniz.

Ebu Gudde Hocaefendi talebelere çok değer verirdi. Özellikle hocası Muhammed Zahid El Kevserî'nin ülkesinden geldikleri için Türkiye'li talebeler onun nazarında çok değerliydi. Cuma sabahları Mekke'de tahsil gören Türkiye'li talebeler olarak yaptığımız "Mişkâtü'l-Mesabîh" hadis dersine kendisini davet ettiğimizde davetimizi memnuniyetle kabul etmiş, derslerimizi defalarca şereflendirmiş, hadis şerhi ve hadis ilimleri konusunda bizleri aydınlatmıştı.

Üstad Ebu Gudde, değerli talebesi Muhammed Avvame'nin cerh ve ta'dîl âlimleri için gerekli gördüğü "ihlaslı, insaflı, dikkatli, teennîli, geniş tetebbu sahibi ve araştırmacı olmak" (7) vasıflarını hakkıyla taşıyan tenkid ehli, muhakkik ve müdekkik bir muhaddis idi.

Görüşleri ılımlı, ifadeleri mutedil bir âlimdi. Sivri ve şazz fikirlerden kaçınırdı. Hanefî idi; Hanefi mezhebi âlimlerini rahmet, takdir ve muhabbetle anardı, ancak mutaasıp değildi. Fıkhi konularda delilleri titizlikle inceler, zaman zaman tercihler yapardı. Fıkhî meseleleri delilleriyle değerlendirirdi. Delilsiz, isnadsız, kaynaksız bir şey konuşmazdı.

Katı tutum sahibi değildi. Ama katı tutumlu "mütesellif"lerin (selefî olmadığı halde selefîlik iddia eden bazı kişilerin) kıskançlıkları sebebiyle olsa gerek, boy hedefi idi. Zaman zaman: "Allahım!.. Hem rıza hem de gadap halinde iken itidalli olmayı bizlere ihsan eyle." (8) diye dua ederdi.

7. ÇİLEKEŞ BİR DÂVÂ ADAMI İDİ:

Abdülefettah Ebu Gudde Hocaefendi mükemmel bir âlim oluşu yanında çilekeş, cefâkar ve fedâkar bir dâvâ adamı idi. Hayatı davet, cihad, mücadele, aksiyon ve hareketle dolu idi. Konuşmaları canlı ve dinamik idi. Selef Âlimleri, İslam Davası ve İslâm Gençliği konuları en çok üzerinde durduğu konulardı.

Suriye Parlamentosu'nda bir müddet milletvekili olarak bulunmuş, cesaretli tavırları, korkusuz konuşmaları, açık sözlülüğü, ufkunun genişliği ve isabetli görüşleriyle tanınmıştı. İslâm dâvâsına ihlasla bağlılığı sebebiyle Baasçılar taarfından bir çok ilim, fikir ve dâvâ adamıyla birlikte hapsedilmiş, Tedmür Hapishanesi'nde bir yıl tutuklu kalmıştı.

Hayatının büyük bir bölümünü (30 yılını) gurbet diyarında devamlı Suriye mercîleri tarafından takibat altında tutulma tedirginliği içerisinde geçirmiş, bir müddet Suriye Müslüman kardeşler Teşkilatı'nın İrşad Başkanlığı'nı üstlenmişti. O Hasan el-Benna ideâlinin ihlaslı bir neferiydi. Bütün bu çile ve sıkıntı dolu zor şartlar altında bile İslâm dâvâsına hizmeti canla başla yürütmüş, ilim adamlığı yanısıra fikir, dâvâ ve aksiyon adamı olarak yılmadan ve usanmadan çalışmıştı.

Üstad Ebu Gudde ilmî tarafsızlığa özen gösteren, objektif ve tutarlı ifadelerle daima gerçekleri söyleyip yazan başarılı bir akademisyen, gerçek bir ilim adamı idi. Ama kendisini sadece kitaplara veren, sadece kitaba gömülen, çevresinden ve içinde bulunduğu toplumdan habersiz yaşayan biri değildi. O dünyadaki islâmî cemaatlerle, islâmî hareketlerle, islâmî çalışmalarla yakından ilgilenirdi. Türkiye'ye geldiğinde mutlaka Mahmud Sami Ramazanoğlu, Mehmed Zahid Kotku, Musa Topbaş gibi değerli zatları ziyaret ederdi. Türkiye müslümanlarının son otuz yılda yeniden İslâm davasına sahip çıkmalarını takdirle karşılıyor, Türkiye'deki islâmî, ilmî, kültürel, siyasî ve sosyal çalışmaları gönülden destekliyordu.

Ebu Gudde Hocaefendi islâmî cemaatlerin birbirlerini tamamlamaları gereği üzerinde durur, cemaatler, cemiyetler, meşrepler ve gruplar arasında yapıcı ve birleştirici görüşleri nakleder, yıkıcı ve ihtilafı körükleyici görüşlere asla itibar etmezdi.

Üstad Ebu Gudde, şuurlu müslümanların İslâm Dâvâsını tebliğ etme ve yaşama noktasında mutlaka sistemli, disiplinli, intizamlı ve düzenli çalışmalarını tavsiye ederdi. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi'nin "Düzenli olan batıl, düzensiz olan hakka galip gelir" (9) ifadesini sık sık tekrar eder, müslümanların savundukları gerçeklerin müesseseleşmesi, hayata geçirilmesi ve yeniden cihan çapında başarıların kazanılması için canla başla çalışmaları gerektiğini anlatırdı.

İlmi, irfanı, ihlası, takvası, ahlâkı, fazileti ve eserleriyle İslam Âlimleri kervanında mümtaz bir yeri olan Üstad Ebu Gudde'den ilim erbabı ve irfan aşıkları azami derecede istifade edecekler; her eseri birbirinden güzel, hemen hepsi tavsiye edilen yetmiş küsür esere te'lîf ya da tahkîk imzası atmış olan Ebu Gudde Hocaefendi hayatında olduğu gibi vefatından sonra da rahmetle, takdirle ve hayırla anılacak, amel defteri Allah'ın izniyle kapanmayacaktır. Rabbim rahmete nail eylesin... Makamını Cennet eylesin... 

Dipnotlar: 1. Hadis Hasen'dir. İbn Hıbbân ve Hâkim'e göre sahihtir. bkz. Ebu Davûd: İlîm 1 hadis no. 3641, Tirmizî; İlim 19 hadis no.2682, İbn Mâce: Mukaddime 17 hadis no.23 2. Safahat min Sabri'l-Ulema, Beyrut 1994, sayfa 12 3. el-Müctema' (Kuveyt, 10.03.1997 sayı 1240) sayfa: 48 4. Safahat min Sabri'l-Ulema, sayfa 256 5. el-Müctema' adı geçen sayı, sayfa: 47 6. Muhammed Avvame, "Takrîbü't-Tehzîb" Beyrut 1986, sayfa: 32 7. "Allahüme'rzukne'l-adle fi'r-rıdâ ve'l-gadab" 8. Hadis Sahih'tir. bkz. Tirmizî: ilim 7 hadis no 2658, ibn Mâce: Mukaddime 18 hadis no.232 9. "el-Hakku bilâ-nizâm, yağlibühü'l-batılü bi-nizâm"
 SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
İslamda Adabı Muaşeret Görgü Kuralları, Abdülfettah Ebu Gudde İslamda Adabı Muaşeret Görgü Kuralları, Abdülfettah Ebu Gudde, Abdulfettah Ebu Gudde'nin İslam'da Adab-ı Muâşeret Görgü Kuralları, Hayatın İçinden Görgü ve Nezaket Eğitim metotları Kitabının Tercümesini Hasan Atalay Yapmış Olup Muallim Neşriyat yayınlarınan satış ve siparişi yapılıyor, Muallim Neşriyat, İbadet - Ameller abdulfettah ebu gudde adab muallim
İslamda Adabı Muaşeret Görgü Kuralları, Abdülfettah Ebu Gudde

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.