Huzur Sokağı Şule Yüksel Şenler

Huzur Sokağı Şule Yüksel Şenler

Kategori
Yayınevi
Barkod
9789757544425
Vitrin Katagorisi
Piyasa Fiyatı
17.50
Aynı gün kargo
Huzur Sokağı - Şule Yüksel Şenler
Roman - 100. Baskı - Büyük Boy

Yazar: Şule Yüksel Şenler
Sayfa Sayısı: 552
Boyut: 14 x 21 cm 
Basım Yeri: İstanbul 
Basım Tarihi: 2012
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: İthal Kağıt
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo

Huzur sokağı bir roman klasiği… Satış rekorları kırmış, her yaştan ve her kesimden onbinlerce insanımız tarafından aynı ilgi ve heyecanla okunan bir eser olarak haklı şöhret kazanmıştır. Birleşen yollar adıyla sinemaya da aktarılmış ve halkımızın büyük ilgi ve teveccühünü kazanmıştır. Huzur sokağı özlenen huzur için
İSTANBUL’UN kenar semtlerinden birinde kırık dökük, irili ufaklı ahşap evlerin sıralandığı dar ve küçük bir sokakta başlamıştı her şey. Yağmur yiye yiye tahtaları aşınmış, her rüzgâr esişte yıkılıverecekmiş intibaını uyandıran, kırılan camların yerine sararmış gazete kâğıtları yapıştırılmış, rengi solgun, yer yer yamalı, basma perdeli evleri ile "Huzur Sokağı”nın ilk bakışta fakir bir sokak olduğu anlaşılırdı…www.kitaptakipcileri.com
Sakinleri, kanaat ve huzur içinde yaşayan, zenginlik ve debdebede gözleri olmayan mü’min ve mütevazı kimselerdi. Bu mütevekkil, asil insanlar, bütün fakr u zaruretlerine rağmen yaşayış tarzlarından gayet memnun, içinde bulundukları hayat şartlarından dolayı da o derece müsterihtiler…
Bu sokak, adeta yılların tahribatı ile aslî veçhesini kaybetmiş, maddeci ve materyalist insanların hırs ve ihtirasları üzerine inşa edilmiş, yeni ve modern İstanbul’un bir parçası değil de, Osmanlı devrinin bütün ince ahlâk ve faziletlerini sinesinde yaşatan ve sanki şu tefessüh etmiş cemiyetle bütün bağlarını koparmış asude bir köşeydi…www.kitaptakipcileri.com
Herkeste köklü bir gönül birliği vardı… Herkes birbirine karşı sonsuz bir sevgi, derin bir muhabbet, samimi bir kardeşlik, candan bir bağlılık duyardı… Komşuluk münasebetleri öylesine kuvvetliydi ki, şairin: "Ferde râci sadmeden efrâd olurmuş lerzedâr.” Dediği gibi, sokak sakinlerinden bir kişiye veya aileye gelen herhangi bir musibet ve felâket, bütün sokağın derdi ve elemi olur, felâketzedeye yardımcı olmak, onu teselli etmek, derdine derman olmak için herkes birbiriyle göz yaşartıcı bir fazilet yarışına girişirdi…
Şayet musibet hastalık ise, elbirliğiyle tedavisine yatışılır ameliyatı mucib hâl karşısında ameliyat ücreti bir anda toplanır hasta en mükemmel hastahanede ameliyat ettirilir, hastanın evi âdeta bir ilâç deposu haline getirilirdi…
Dükkânı soyulan şahıs, üzülmeye dahi vakit bulamazdı. Zira zayıf bütçelerine rağmen Huzur Sokağı sakinleri, yine bir anda aralarında topladıkları paraları küçük bir sermaye hâline getirir, dükkân için lüzumlu malzemeleri derhal temin ederler ve kardeşlerinin yüzünü güldürürlerdi…
Evi yanan şahsın evi de eşsiz bir yardımlaşma ve gayret neticesi, eskisinden de mükemmel bir tarzda, eşyaları ile birlikte en kısa zamanda kendisine hediye edilirdi.www.kitaptakipcileri.com
Sokak sakinlerinden birinin kızı evleneceği zaman, bütün komşu genç kızları ve hanımları, onun çehizini hazırlamak için seferber olurlar, dantelli yatak takımları, oyalı yemeniler, nakışlı örtüler ve sırmalı seccadelerle sandığını hazırlarlar, hayır dualarla onu gelin ederlerdi…
Bu sokakta herkesin, ateşten çekinir gibi çekindiği ve en ziyade nefret ettiği şey, dedikoduydu… Hiç kimse, hiç kimsenin arkasından konuşmaz, kimse birbirini çekiştirmeye tevessül etmezdi… Herkes birbirinin kusurunu hoş görür, ayıbını yüzüne ^vurmazdı. Çekememezlik, hased, kıskançlık ve rekabet gibi hisler, bu faziletli insanların kalbinde yer bulamıyordu bir türlü… Çünkü herkes kardeşinde, komşusunda olan yüksek meziyetle iftihar ediyor, onun meziyetini, kendi meziyeti olarak kabul ediyordu…
Hâsılı, İslâm ahlâk ve yaşayışının topyekûn iflas ettiği şu bozuk cemiyet içinde bu sokak, tesanüd, teavün. ittihad, ittifak ve uhuvvetin âbideleştiği bir fazilet, bir asalet, bir şecaat otağı, kalbleri birbiri için çarpan fertlerden müteşekkil sarsılmaz bir aile ocağıydı…
Gün. her sabah böyle başlardı Huzur Sokağında… Gecenin bütün mahremiyetini kalın ve koyu bir perde gibi sinesinde gizleyen zifiri karanlıklar, fecre yakın saatlerde gitgide açılır ye gecenin bu son saatleri, perdeleri sımsıkı örtülmüş ahşap evlerin u/erine açık mavi bir tül gibi iner, ortalık sihirli bir güzellik içine bürünüverirdi…
işte böyle sabahlardan birinde Huzur Sokağı… Etraf, henüz abca karanlık… Şafak, sökmek üzeredir…
Biraz sonra bu küçük ve sakin sokağı, her sabah olduğu gibi lâhuti bir ses kaplayacak ve Huzur Sokağı’nda günün ilk hareketleri başlamış olacak…www.kitaptakipcileri.com
Mahallenin herkes tarafından sevilen, hürmet edilen nur yüzlü ve umumi kültürü yüksek, engin bilgili müezzini Sadi Hoca, köşe başındaki küçük caminin şerefesi kırık minaresinden, sesinin bütün ulviliğiyle uykuda olan semt sakinlerini sabah namazına davet edecek… Ve.. Huzur Sokağı’nda kapılar bir bir açılacak… Yaşlısıyla, genciyle bütün erkekler, yüzlerinden o hiç eksik etmedikleri mes’ut tebessümleriyle hep bir istikamete doğru yönelecekler…
işte, nitekim o tatlı, o lâhuti ses, muhiti sıcak bir ana şefkatiyle kucaklamağa başladı…
Sadi Hoca’nın sabâ makamından okuduğu yanık ve içli sabah ezanı, ince bir tül gibi ortalığı örten alaca karanlığı delercesine dalga dalga, perde perde göklere yükselmekte…
"Esselâtü hayrün minennevm! Esselâtü hayrün minennevm!…”
"Namaz uykudan hayırlıdır! Namaz uykudan hayırlıdır…”
Huzur Sokağı’nda bu sese, bu ilâhi davete icabet etmeyen kimse yoktu. Bu ulvi sesle, bu ilâhi davetle uyanan herkesin evinde birer birer ışıklar yanmaya başlar, nalın şıkırtılarının, su şıkırtılarının sesi, sokağa manevi bir mûsikinin nağmeleri gibi yayılırdı…
Nitekim, ezan bittikten bir müddet sonra ahşap evlerin demir halkalı kapılan, bir bir açılmaya ve dışarıya bir kaç orta halli olan müstesna oldukça fakir, fakat temiz kıyafetli, temiz yüzlü gençyaşlı erkekler çıkmağa başladılar…
Her zaman olduğu gibi, camiye gitmek üzere evinden en erken çıkan, yine Bekir Ağa olmuştu. Orta yaşlı, halimselim bir adam olan Bekir Ağa, inşaatlarda, amelelik yaparak nafakasını temin ederdi. Ters çevrilmiş kasketi, kırmızımtırak yüzü, derinden gülen şefkat dolu gözleri ve hele hele mali durumunun hiç de iyi olmamasına rağmen elinin haddinden fazla açıklığı ile herkesten ziyade çocukların sevgili siydi Bekir Ağa… Her akşam eve dönüşünde sokaktaki bütün çocukları çikolata, sakız, leblebi, çekirdek gibi yiyecekler, onların hoşuna gidecek balon, lastik top v.s. gibi ufak tefek oyuncaklar dağıtırdı.
Yeşil yağlı boyaları yer yer dökülmüş olan, tek katlı küçük bir evin açılan kapısında» çıkan mır yüzlü sevimli ihtiyar ise sokaktaki kedilerin sevgilisi, Sayacı Hayri Dedeydi. Hayri Dede’nin de akşam üstü iş dönüşü sokağa girişi görülecek manzaraydı doğrusu… Daha sokağın başında görünür görünmez, nerden haber alırlar, nasıl sezip görürler bilinmez, bir anda sokağın sarı, beyaz, arap, tekir, bütün kedileri Hayri Dede’nin etrafını sarar, hoplayıp zıplamaya başlarlardı. O da elindeki paket paket işkembeleri ve ciğerleri büyük bir neş’e ve keyifle etrafında miyavlıya miyavlıya fir dönen kedilere dağıtır ve biçarelerin karınlarını doyurmadan eve adım atamazdı…
Kapılar tek tek açılmaya devam ediyor… işte Kabzımal Sedat Bey! İşte Bakkal Mehmet Efendi! İşte Simitçi Sadık. Her sene olduğu gibi sınıfını bu sene de iftiharla geçen orta okul son sınıf talebesi Nedim. Manav Necati… Marangoz Halil usta… v.s…
Kapıdan çıkan şahıslar, sağ ellerini göğüslerinin üzerinewww.kitaptakipcileri.com
koyarak: "Selâmün Aleyküm” diye diğer komşularıyla selâmlaşıp
üç beş kişilik gruplar halinde aynı istikamete doğru ilerlemekteler…
Hepsinin de yüzleri nur nur, ışıl ışıl. Mesut, bahtiyar, gamsız,
kedersiz insanlar hepsi de…
Acaba niçin sokak sakinlerinin  konak yavrusu” ismini taktıkları, kapılan ve saçakları oymalı, işlemeli, pencereleri pancurlu, iki katlı, eski fakat sevimli evin kapısı hâlâ kapalıydı?…
Fakat hayır, hayır!… O kapının sabah namazı vaktinde açılıp kapanmadığı hiç bir gün olmamıştı. Şu halde bugün de açılacak ve o abdestli ayaklar her sabah olduğu gibi bu sabah da köşedeki camiye doğru yönelecekti…
Ve işlemeli eski tahta kapı, tatlı bir gıcırtı ile açıldı. Kapının eşiğinde ütülü pantolonu, kolalı gömleği ile tertemiz kıyafetli, temiz ve asil çehreli, güzel, yakışıklı ve nezih bir genç belirdi. Huzur Sokağı’nın ağır başlı ve efendi delikanlısı, Bilâl…
Bilâl, yüksek tahsilini İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’ne devam ederek tamamlamaktadır. O ahlâkı, terbiyesi, çalışkanlığı ve yüksek imanıyla Huzur Sokağındaki kız sahibi bütün anne ve babalar için yegâne damat namzedi, başlarında tertemiz oyalı yemenilerle perde arkalarında çehiz işleyen bütün genç kızların hayâllerinde yaşattıkları ve istikbâl için ümit besledikleri ideal bir eş, biricik annesinin ise üzerine titrediği, terbiyeli, itaatli, hayırlı bir evlâd olarak Huzur Sokağı’nın gözbebeği sayılan, sevilen, her bakımdan mükemmel ve müstesna yaradılışlı bir gençtir. Maneviyata olan sonsuz bağlılığından dolayıdır ki fevkalâde üstün
başarı gösterdiği derslerinin yanında Allah’ın büyükküçük, gençyaşlı, cahil münevver ayırd etmeksizin her müslümana farz kıldığı beş vakit namazını da asla ihtimâl etmemekte, hattâ sesinin çok güzel oluşundan dolayı Sadi Hocanın ve muhitinin ısrarları üzerine köşe başındaki küçük mescidin tek şerefeli minaresine çıkarak çok kere sabah ve yatsı vakitlerinde yanık sesiyle ezan da okumaktadır. İnsanın, onu dinlerken, islâm’ın ilk müezzini Bilâl i Habeşi’yi hatırlamaması imkânsızdır…
Bilâl, kapının eşiğinden adımını atmadan evvel her sabah hayır dua ile camiye uğurlayan beyaz namaz örtülü annesinin elini ve yanaklarını sıcak bir sevgi ve hürmet hissiyle öptü… Sonra cemaate yetişebilmek için koşarcasına evden ayrıldı… Alaca karanlık içinde ilerleyen silueti küçüldü, küçüldü ve nihayet sokağın dibinde, köşede gözden kayboldu…
Caminin önüne gelince içeriye girmeden, şöyle bir durdu. Kendisine küçücük yaşlarından beri şefkat kucağım açan bu riyasız dost kapıyı, sevgi ve muhabbet yüklü gözlerle bir müddet seyretti. Her zaman böyle yapardı o. Adetiydi çocukluğundan beri; bu küçük, minyatür yapılı sevimli camiye her gelişinde, sanki ilk defa görüyormuş gibi uzun uzun her yanını tetkik eder, hayran hayran seyrederdi onu…www.kitaptakipcileri.com
Eğildi, ayakkabılarının bağlarını çözdü, eline aldı ve delikleri itina ile annesi tarafından örülmüş temiz çorapları ile dışarıda kapının önünde serili olan hasırın üzerinden geçerek, caminin yeşil meşin örtülü kapısını kaldırdı, usulca süzüldü içeriye. Henüz namaza başlanmamıştı…
Bilal’in girişiyle cemaatte tatlı bir dalgalanma, bir kıpırdanış oldu. Herkes, ona kendi yanında yer vermek için can atıyor, eliyle "Buraya, buraya gel” mânâsında işaretler yapıyordu. Bilâl’i, yıllardır hiç eksilmeyen, bilâkis hergün biraz daha artan bu samimi sevgi şımartmamış, komşularının bu sevgi ve teveccühü onu, günden güne daha ziyade olgunlaştırmış ve derin bir tevazua yöneltmişti.
Herkesin gönlünü almak istercesine bu gün de yine tatlı tatlı tebessüm ederek, başı ile herkesi selâmladı ve en arka safta. Simitçi Sadık’ın yanında sünneti kılmak üzere namaza durdu.
Selâm verdikten az bir müddet sonra sabah namazının farzını kılmak üzere cemaat halinde imamın arkasında kıyama durmuşlardı.
imamın "Allahü Ekber” işaretiyle hep bir anda harekete geçen…

1960'lı yıllarda ülkenin gündemine tesettürü getiren bir isim Şule Yüksel Şenler. O zamandan bu yana mücadele denince akla ilk o ve birçok insanın hidayetine vesile olan eseri "Huzur Sokağı" geliyor. Bugünlerde adının sıkça zikredilme sebebi ise, kitabın aynı isimle dizisinin çekilmesi.
www.kitaptakipcileri.com
Kitabım dizi olmuş televizyondan öğrendim

İlk kez 1970'te Türkan Şoray ve İzzet Günay'ın başrolünü oynadığı 'Birleşen Yollar' adıyla filmi izlenen Huzur Sokağı, bugünlerde dizi olarak izleyicilerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Biz de bunun üzerine Şule Hanım'ı ziyaret edelim istedik. Birkaç hafta önce geldiği umre ziyaretinde epeyce rahatsızlanmasına rağmen bizi kırmadı ve röportaj isteğimizi kabul etti. Şule Yüksel Şenler'e ilk sorumuz elbette ki dizi oldu. Ama gelin görün Şule Hanım'ın kitabının dizi olacağından haberi yokmuş. İlk etapta o da birçoğumuz gibi televizyondaki fragmanlardan öğrenmiş. Hayli kırılmış ve endişelenmiş. Neyse ki çok geçmeden yapımcı ve yönetmenin gelip görüşmesi onu biraz daha teskin etmiş. Yaşayan bir tarih diyebileceğimiz Şenler ile Huzur Sokağı romanını, o yılları ve bugünü konuştuk.

Geçen yıl 101. baskısı yapılan Huzur Sokağı'nın şu günlerde dizi çekimleri yapılıyor. Dizi olacağını duyunca ne hissettiniz?

Kitabın bütün hakları yayınevinde. Yapımcıların benimle bire bir görüşmeleri olmadı. Çok kırgındım öncesinde haber vermedikleri için. Fragmanları görünce çok endişelendim. Ama yayınevi, yapımcı ve yönetmen, şüphelerimi gidermek için sonradan da olsa geldiler. Görüşmemiz oldukça müspet geçti. Ancak o zaman rahatlayabildim. Gerçekten bu filmi çekecek olanların şuurlu ve karakterli olmaları benim için önemli. Tabii ki bazı değişiklikler var ama sanırım olması gereken değişiklikler. Yeter ki İslamî hassasiyetlerimizi zedelemesinler. İnşallah değerlerimizi yıpratacak sahneler olmaz.www.kitaptakipcileri.com


Fragmanı gördüğünüzü söylediniz. Başroldeki başörtülü karakterin örtünme şeklini beğendiniz mi?

Başta tesettür olmak üzere kostümlere ve oyunculara elbette ki ben müdahale edemiyorum. Ama yine de bir tel saçı göstermeyen şuurlu bir örtünüş şekli ve bol kıyafetlerin tercih edilmiş olması beni sevindirdi. Tesettürlü birçok genç kızın yaptığı gibi makyajlı ya da dar kıyafetli değil. Oldukça sade ve benim de vermek istediğim mesaja uygun olmasını isterim. Umarım ileride bu noktada bir sıkıntı yaşanmaz. Benim vermek istediğim mesajları değiştirmezlerse bu bana yeter. Ne de olsa Huzur Sokağı nice nice hidayetlere vesile olsun, temiz, dürüst, imanlı, ahlaklı nesiller yetişsin diye yazıldı.

Huzur Sokağı'nda dikkatlerden kaçmayan temalardan biri aşk. O dönem için böyle bir romanda aşktan bahsederek cesur davrandınız...

Roman yazıldığında öyle bir ortam içindeydi ki ülke. İslamî bir film hayal bile edilemezdi. Romanlar müspet olmadığı için genç kız ve oğullarını koruyan ailelerin sansürüne uğruyordu. Kitaplardaki müstehcen satırlar gençlerin düşünceleri kirlenmesin diye aileler tarafından sansürlenirdi. Benim oldukça modern bir ailem vardı. Annem o romanları kendisi okurdu, herhangi mahzurlu bir yer geldiğinde bırakırdı veyahut bize okutturur ve o satırlara gelince durdururdu. Kendince sansür uygulardı. Öncelikle bu nitelikteki İslamî romanların eksikliğini hissettim. Aslında Hekimoğlu İsmail (Ömer Okçu), Minyeli Abdullah ile benden önce tohumları atmış ama benim haberim yoktu. Allah Ömer Okçu Bey'den razı olsun. Gençlerin şuurlanması için çok etkili bir kitap Minyeli Abdullah. Ben de bunu istiyordum. Gayemiz sadece İslamî kesimin okuması değil. İslamî düşünce ve yaşam tarzından uzak insanların da özenip, okumaya meyletmesini sağlamak. Dinimizde aşk mukaddestir. Sanki ayıpmış gibi görülmesi tamamen yanlış. Ailelerin bunu anlamasını istedim. Tabii yine kendi ölçüleri içinde, İslamî hassasiyet ve ahlakî sınırlar dâhilinde olması adına böyle bir kurgu yaptım.

Huzur Sokağı gözyaşı ve duaların eseri mi?

Evet, Huzur Sokağı'nı dualar ve gözyaşlarıyla yazdım. "Allah'ım çok geniş kitlelere ulaşmayı nasip et ve kalplere iman hakikatlerini yerleştir." diyerek yazdım. 101. baskısının yapılmasında o duaların hikmeti var. Ben aciz bir kulum. O samimiyet, ihlâs ve yakarışı Rabb'im kabul etti ve çok geniş zamanlara ve nesillere ulaştırdı. Bugünün okuru yazarını tanımadan meseleleri bilmeden okuyor bu kitabı. Solcu ya da ateist dediğimiz gençlerin koltuklarında bile gördük Huzur Sokağı'nı. İnşallah bunun dizi film olarak verilmesi hayra vesile olur.

İlk kez Kanal 7 ve Samanyolu TV dışında farklı bir kanalda başroldeki oyuncunun başörtülü olması size ne hissettirdi?www.kitaptakipcileri.com

Açıkçası bende farklı bir heyecan uyandırdı. Daha önce farklı rollerde oynayan isimler var. Bu dizide oynamayı bazı isimler kabul etmemiş ama şimdiki oyuncuların istekli ve gayretli olması itiraz etmemeleri de beni mutlu etti. Yalnız başörtüsü ilk kez kullandıklarından olsa gerek "Birazcık önden açsak olmaz mı?" diye zaman zaman söyleniyorlarmış. Ama yine de bunda taviz verilmeyeceğini biliyorlar. İnşallah onlara da vesile olur diye ümit ediyorum. Çünkü romanı ilk okuyup etkilenen ve bana ulaşan o kadar çok insan oldu ki, hâlâ da oluyor. İnşallah daha çok insan istifade edebilir. 

Filmde oynayan oyuncular romandan etkilenmiş miydi?
www.kitaptakipcileri.com
Türkan Şoray'a çok tesir etmişti ama filmin son kısımlarında onu benden uzaklaştırdılar. Başka şeylerin içine çektiler. Çünkü Türkan Şoray "Şule Hanım 10 gün daha yanınızda kalsam inanın artık her şeyi bırakacağım. Çünkü şimdi olmazsa sonra hiç yapamam. Gerçekten Feyza gibi olmaya başlayacağım." dedikten sonra ben artık onunla bir araya gelemedim, hiçbir şeye katılamadım. Onu benden kaçırdılar.

Huzur Sokağı'nın 'hidayet romanları' diye bir türün oluşmasına neden olduğu söyleniyor. Sizce de öyle mi?

Ahmet Günbay Yıldız başta olmak üzere evet o dönem bir hidayet romanları serüveni başladı. Her bir okuyucu bu romanların birçoğundan farklı şeyler almıştır. Allah bu tür romanları yazanların hepsinden razı olsun. Bunun dışında Huzur Sokağı'nın farklı bir iklimi oldu. Yediden yetmişe bir ailede büyükler okumasa bile çocuklara okumalarını tavsiye ediyor ya da okutturuyorlardı. Bu beni düşündükçe hâlâ mutlu eder.

Romanda Feyza karakterinin sizin için önemi nedir?

Feyza zamane kızı, hoppa, açık, zengin, lüks ve gece hayatı içinde yetişmiş. Bilal ise imanlı, mütevazı bir hayat yaşayan, şuurlu bir genç. Mutlaka örtülü bir kıza âşık olunacak diye bir şey yok. Realist olmak lazım. Bu sebeple zengin, açık kız ve müspet genç erkek karakterleri oluştu. Feyza eğer sadece Bilal'i bir iddia uğruna elde etmek için mücadele etmeseydi, belki de Bilal, Bursa'dan evlenmeyecekti. Aslında burada İslam şuurunun ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istedim. Tertemiz de olsa, Feyza aşkın ruhuna aykırı davranmasaydı, belki de Bilal Feyza'nın bir dediğini iki etmeyecekti.

Feyza ile örtüştüğünüz noktalarınız var mı?

Ben bunu romanı yazmadan önce çok açık bir genç kızdım. Büyük abim de sonradan hidayete ermişti. Bilal tipini son derece kendi şahsında toplayan biriydi. Onu çok takdir ediyor ama onun dediklerine uyamıyordum. 22 yaşımda kendimle vicdanî bir mücadeleye girmiştim. Romanı kurgularken, Feyza ben oldum. Özellikle abime karşı şımarık yaramaz bir kız kardeştim. Çok takılırdık birbirimize ama ben onun namazıyla çok uğraşırdım Allah affetsin. Feyza benim gibi birisiydi, Bilal de önümde başka örnek olmadığı için abimdi. Anlatacaklarımı abi-kardeş formatı üzerinde kurgulamak istemedim. Daha sonra birbirine âşık olacak iki karakter çıktı ortaya. Feyza ile Bilal.

O yıllarda arkanızda herhangi bir siyasî parti, vakıf ya da bir dernek desteği yoktu. Tesettür söylemini ülke gündemine getirmek ve uygulamak zor olmadı mı?

Çok çok zor oldu. Ama güçlü iman her şeyin üstesinden geliyor. Bir kişi bazen bir orduya bedel oluyor. "Neden bu hakikatler bizden hâlâ saklanıyor, konuşulmuyor ve anlatılmıyor?" diye hidayetimden sonra o kadar çok üzüldüm ki. Bir tesettür meselesi ancak Ayşe'nin, Fatma'nın, hizmetçilerin kullandığı bir şey olarak lanse ediliyordu. Onun için kızlarımız, kadınlarımız öyle görünmemek için tesettürden uzak durmayı tercih ediyorlardı. Zaten dinî şuur, atmosfer ya da herhangi bir yayın yok. Ben hep o neden ve niçinlere cevap aramak için mücadele ettim. Hidayetimden önce her yerde eli kolu olan, aktif ve etkili biriydim. Yoğun bir atmosferde çalışıyordum. Gaflet hayatı dediğim bu yaşantımda dünya için çok çalıştım, çok emek verdim, bütün varlığımı ortaya koydum. Sonra her şeyden ve her yerden elimi eteğimi çektim. Bundan sonra Rabb'imin yolunda etkinlikler göstermek istiyordum ama kendim için değil. İnsanlardan saklanan gerçekleri duyurmak için çalıştım. Yazarlık ve hitabet gibi Allah'ın bana bu yolda kullanayım diye verdiği yeteneklerimle bunu yapabileceğime inandım. Tek kişi olmak hakikaten zordu. Yanıma bir arkadaş bulabilmek için epey zorlandım.

    
Bir yerde "Allah'ım bir daha Şulebaşı getirme" diye dua ediyorsunuz.

Ben aslında İslam'ın tam emrettiği biçimde örtünmek istiyordum. Ama sonra öyle olunca sadece şahsımı kurtaracağımı düşündüm. Çünkü o zamanlar kalın bir muz çorap giyenlere bile 'haminne çorabı giymiş' diye dalga geçerlerdi. Öyle bir çorap giyip de birinin yanına yaklaştığınızda kaçardı sizden, konuşmanızı bile dinlemezlerdi. O yıllarda böyle bir atmosfer hâkimdi. Bu sebeple hem bu aşağılık duygusunu önlemek hem de bu vesileyle örtüyü sevdirmek ve kolaylaştırmak için mecburen kendimi harcadım. Ama Rabb'im niyetimi biliyor. Modern, şık ve İslamî tesettür sloganıyla çıktık yola. Nereden nereye diyorsunuz. Şimdilerde ise dejenere edilmiş şekli beni ciddi anlamda üzüyor. Tesettürün içinin boşaltıldığını düşünüyorum. Bütün anlamını kaybetti, hatta İslamî kesime çok büyük zarar verdi. Bir Müslüman'ın bu şekilde algılanması oldukça üzücü.www.kitaptakipcileri.com
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Huzur Sokağı Şule Yüksel Şenler Huzur Sokağı Şule Yüksel Şenler, Huzur Sokağı Kitabı - Şule Yüksel Şenler,Romanı, - 102. Baskı -,Yazar: Şule Yüksel Şenler, Timaş Yayınları Yayınevi Kitabevi, Sayfa Sayısı: 552,Huzur sokağı bir roman klasiği… Satış rekorları kırmış, her yaştan ve her kesimden onbinlerce insanımız tarafından Huzur Sokağı'nı. İnşallah bunun dizi film olarak verilmesi hayra vesile olur. Stv, Samanyolu, Kanal7, Atv, Kanal, Dizi, Fİlm, Dizisi,Emine Şenlikoğlu, Feyza rolünü ise Selin demiratar oynayacak.Dizideki diğer oyuncular ise Güven Hokna, Sinem Öztürk, Gökhan Mete, Nilgün Kasapbaşoğlu, Yeşim Salkım, Suavi Eren, Hakan Eratik, Toygun Ateş, Fatma Karanfil, Fevza Çıpa, Halef Tiken, Toygun Ateş, Fatoş Sılan, Belgin Erdoğan, Ülkü Taşkın, Gülşah Buzlu. Atv, Dizi, Timaş Yayınları, Edebiyat Roman 9789757544425
Huzur Sokağı Şule Yüksel Şenler

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.