Yedinci Gün, İhsan Oktay Anar

Yedinci Gün, İhsan Oktay Anar

Kategori
Barkod
9789750510861
Vitrin Katagorisi
Aynı gün kargo
Yedinci Gün - İhsan Oktay Anar
"Alışılmış büyüleyici üslubuyla bizi yine fantastik bir geçmiş 
zaman yolculuğuna çıkaracak..."

Yazar: İhsan Oktay Anar
Sayfa Sayısı: 244
Boyut: 14 x 20 cm 
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi: 2014
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: İthal Kağıt
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo

Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. www.kitaptakipcileri.com
İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak. İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız...

Yedinci Gün'ün şifreleri

Ağustos ayının ortasında bir kültür sanat haberi bütün gazetelerin ve en çok da sosyal medyanın gündemine bomba gibi düştü. Son romanı Suskunlar'ı 2007 yılında, yani 5 yıl önce yayımlayan İhsan Oktay Anar'ın yeni kitabı Yedinci Gün tamamlanmış ve 3 Eylül'de piyasaya sürülecekti.
Türk edebiyatının "fenomen" isimlerinden Anar'ın kitabı olunca bütün gazetelerde, kitap eklerinde Yedinci Gün'den birkaç tadımlık sayfa okurlarının ilgisine sunulmuştu. Arada "eyvah İhsan Oktay Anar twitter'da TT oldu, artık tanınacak, benden başkaları da okuyacak" şeklinde panikleyen hayranları olsa da, yayıncısı okurların büyük ilgisini cevapsız bırakmayıp yayın tarihini 3 Eylül'den 25 Ağustos'a çektiğini açıkladı.
Alışılmış büyüleyici üslubuyla bizi yine fantastik bir geçmiş zaman yolculuğuna çıkaracak İhsan Oktay Anar'ın Yedinci Gün romanı istibdad döneminde başlayıp Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar uzanıyor. Kitabı biraz dikkatle okuduğumuz zaman, Anar'ın birtakım memleket eleştirilerinde bulunduğunu fark etmemek hiç de zor değil. Memleketi yönetenlerden aydınlara, bürokratlardan orduya kadar birçok kurum ve kişi payına düşeni almış. Anar'ın romanında gizlenmiş kimi eleştirileri sizin için seçtik. Anar'ın neyi kastettiği konusunda yorum size kalmış... 
Padişahın sansür derdi

"Bereket versin ki müstahdem, şâyân-ı itimat bir helâlzâdeydi. Ancak Efendimiz onun, temizliğinden mesûl olduğu ayakyolunu bizzat kendi hâcetini de def etmek için ara sıra sûistimâl ettiğinden şüphelenmekteydi. Ne var ki Hakanımız'ın tasası elbette ki sadece bu değildi. Hafiye tâifesi ve sansür yoluyla kullarının akıllarını kullanmalarına kısıtlama getirdiğinden, onlar adına her şeye şimdi bizzat kendi karar vermeye mecbûrdu."

Gazetecinin yüzündeki korku

"İtalyan heykeltraş Valeriyani tarafından aslının yedi yüz ellide biri oranında yapılan Dersaadet maketinin üzerinde dolaşan sivrisineğin peşine düşen (...) Efendimiz ışığı yaklaştırdı. Evet! Bu lânet mahlûk, Eminönü'ne inen yokuşun solundaki iki katlı kâgir binânın duvarına konmuştu. Burası bir matbaaydı ve pencereden giren ziyâ, içeride ertesi günkü gazeteyi dizmekle meşgul mürettiplerin yüzlerindeki korkuyu aydınlatıyordu."

Medeniyet kadının erkeği seçtiği cemiyettedir
www.kitaptakipcileri.com
"O esnâda paşa daha da azıtıp elini kızın omzuna koydu. Ardından mıncıklamaya başladı. Kız onu ittirse de adam durmuyordu. Hele hele eli, kadınların bebek beslemesine yarayan bir organa doğru kayınca kız çığlık atıp ayağa fırladı. Şef garson gelip haddini aşan paşanın kulağına bir şeyler fısıldamaya kalkınca, ayakta bekleyen yâverin kırbacı, zavallının suratında şaklayıverdi. Adamcağız mendiliyle yüzünden akan kanı silerken, revü kızlarının hepsi orayı terk ettiler. Kız tarafından reddedilmesini iplemediğini göstermek isteyen paşa meydan okur gibi sırıtıp sağa sola bir baktıktan sonra taifesiyle çekip gitti. İctimâiyyat tahsil etmiş, ünsüzlüğüyle ünlü bir filozof olan Bayram Envâr Efendi'nin dediği gibi belki de, erkeğin kadını seçtiği bir cemiyet batarken, kadının erkeği seçtiği cemiyet refâha eriyordu. Bunun doğruluğunu ölçmek için, bedenî sâiklerine gem vuramayan paşayı seçen Padişahımız'ın memleketiyle, aynı paşayı seçmeyen basit kızın memleketini karşılaştırmak kâfiydi."
Ülkede huzur nasıl sağlanır

"Saadeti ve saltanatı dâim olsun, Müslümanlar'ın Hâlifesi Devletlû Padişah Efendimiz'in istib... Tövbe! Hâşâ! Efendimiz'in devri bir huzur, sükûn ve sükût devriydi. Huzuru imamlar hutbeleriyle câmiilerde, sükûnu polisler sopalarıyla sokaklarda, sükûtu ise hafiyeler jurnalleriyle şehirde sağlarlardı."
www.kitaptakipcileri.com
Sırtını devlete dayayanlar

"Cesur olmadıklarından ve teminâtı da bulunmadığı için ticarî bir teşebbüs onlar için korkutucuydu. Bu yüzden, eşin dostun pistonuyla bir dâireye kapağı attıklarında rahat ve emin bir hayat yaşayacaklarına iyice kanaat getirirlerdi. Bulundukları dâirede Padişah Efendimiz'in resmi asılı olduğu için arkalarını devlete dayar, kendilerine işi düşen şahısları, maaşları onların vergilerinden ödendiği hâlde azarlar, hâkir görür, itip kakarlardı."

Dertleri "tamamen duygusal”

"Hürriyeti sevmekten çok, maaşlarını zamanında ödemeyen Padişah Efendimiz'e öfkelerinden dolayı malûm fırkayı kuran ve hem zihinleri hem de üniformalarıyla pejmurde alaylı zâbitlerin kumandası altındaki saçı sakalı karışık ve göğsü bağrı açık hırpanî askerlerin istasyonda mola vermesi, onu tedirgin etmişti. Ancak, elinde kılınçla Bedir'de kervan basan Peygamber Efendimiz'den önce bile, putlarla temsil edilen kendi ilâhlarına dahi küfreden cesur göçebe Araplar'dan farklı olarak, ekseriyeti borcunu duayla ödeyip öcünü bedduayla alan miskin ve cebîn mürtecilerin isyânı çabuk bastırılmıştı."

Memleket değil; parlak çizme mühim

"...böylece dört paşanın çizmesi ayna gibi olmuştu. Bu durum Alman için olağandı, ama Türk paşalar gözlerini çizmelerinden alamıyorlardı. Gerçekten de dışarıdaki iki Mersedes'in şoförleri, marş kolunu çevirip paşaları Ayestefanos'a götürecek otomobillerin 40 beygirlik motörlerini çalıştırdıklarında bile, çizmelerine hayran hayran bakıyorlardı. İki otomobildeki Türk paşalar için sokaklar, virâneler, surlar, bağlar, ormanlar, bostanlar alelâde, ama çizmeleri fevkalâdeydi. Ayasofya kadar büyük hangara nihâyet vardıklarında, zeminin çamurlu olduğunu gördüler ve çizmelerini kirletmemek için taşlara basıp atlaya atlaya hangarın kapısına yaklaştılar."
www.kitaptakipcileri.com
Onbaşının bölüğü aç bırakan imânı
www.kitaptakipcileri.com
"Kavurmalı aş ve köylülerden makbuz karşılığı alınan ekmeklerle karınlarını doyuracaklardı. Ama bir bölükte herkes doymadı. Çünkü dindar bir onbaşı, uykuda kendisini şeytan aldattığı için karavanalardan birinde su ısıttırıp boy abdesti almış, bu yüzden yemek eksik çıkmıştı. Anlaşılan onun için ibâdet hemen hemen herkeste olduğu gibi, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan bir Masonvâri âyin, belki de itiraf edilmeyen bir büyü idi. Dinine bağlı onbaşı nedeniyle pek doymayan erler ne kadar horumdansalar da ictimâ borusu çalındı ve yürüyüş nizâmına geçildi."

Muasır medeniyet seviyesiwww.kitaptakipcileri.com
www.kitaptakipcileri.com
"Otomobil, parke taşlarla döşeli ve eskisinden daha da temiz ve muntazam görünün İstiklâl Caddesi'ne girmek üzereydi. Kafalarındaki panama, melon yâhut götür şapkalara, iyi ya da kötü dikilmiş kruvaze ceketlere, kravatlara, bol ve ütülü pantolonlara bakılırsa erkek tâifesi, yeni rejim tarafından adamakıllı tedîp ve temdi edilmiş sayılırdı. Muasırlaşma yolundaki inkılâplar da fayda vermiş, bu mümtaz beylerin koluna girmiş hanımefendiler de, başlarında yana yatık şık şapkaları, roplarının altındaki midi etekleri, baldırlarını ortaya koyan ipek çorapları, sivri ve yüksek topuklu iskarpinleriyle zarâ1etlerini teşhir ederek, elektrikli sokak lambalarının aydınlattığı caddede boy gösterir olmuşlardı."

Türk münevveri (aydını) üçe ayrılır

"1930'lu senelerde memleketin münevverleri bir bakıma iki zümreden ibâretti. Bunlardan birinciler, eski adamlardı ve Divân edebiyatı üstâdı ve hayranıydılar. Bu zevât genellikle üniversitede müderris tâifesinden olur, ama eski edebiyatla meşgul olduklarından, namazlarını, oruçlarını ve zekâtlarını ihmâl etmez, dinlerinin tekmil icâbını yerine getirirlerdi. Hülâsa, hem münevver hem de ahıret adamıydılar. Ama ne hikmetse ictimâ mahâlleri genellikle kıraathâneler olur, işte bu mekânlarda derin edebiyat sohbetleri yaparlar, doğrusunu söylemek gerekirse gâyet güzel şiir okur ve şerh ederlerdi. (...) Gel gör ki bu zümreden olan münevverler, şâkirtlerinden ifrat derecesinde, neredeyse doludizgin bir hürmet beklerlerdi. Çünkü adamlar hürmete açtı."
www.kitaptakipcileri.com
"Ancak diğer münevver zümresi, eski İstanbul'un kıraathânelerinde simit yiyip çay içecek şahıslardan oluşmuyordu. Beyoğlu'nu mesken tutan bu münevverler, Arapça ve Farsça üstâdı birincilerden farklı olarak Fransızca, İngilizce, Almanca gibi garp lisânlarını gayet güzel biliyor, Avrupa edebiyatını yakından takip ediyorlardı. Mekânları ise, ya başta Markiz ve Lebon olmak üzere pastahâneler ya da meşhur ve lüks birahânelerdi.(...) Zaten hemen hepsi Avrupa'da tahsil görmüştü. Bu kıt'ada tiyatroya fazla gittiklerinden, kıraathâne münevverlerini, laf sokmadan sadece yüz buruşturup hor görmek konusunda artistik bir maharet kazanmışlardı." 
www.kitaptakipcileri.com
"Ne var ki üçüncü münevver zümresinden de söz açmak doğru olacaktı. İşte bu münevverler, inkılâpların bir eseri, daha doğrusu yan tesiri sayılabilirdi. Hâriçte müstemlekecilere ve dâhilde de mürtecilere ve her iki grubun kültürüne harp ilan etmek mecbûriyetinde kalmış yeni rejim; edebiyat meydanını boş bırakmıştı ve kültür de boşluğu sevmezdi. İşte bu boşluğu üçüncü zümredeki döküntü münevverler oluşturacaktı. Tahsilleri terbiyeleri yoktu ama, haklarını yememeli, bu ekmek derdinde oldukları içindi. Zâten hemen hepsi hüsran içindeydiler ve münevver hüviyeti onlara hak ettikleri hürmeti sağlayabilirdi."

KİTAPTAN (Sayfa 66-68.)
"İçerisi ara sıra cızırdayan elektrikli birkaç ark lambasıyla az da olsa aydınlatılmıştı. 30 adam yüksekliğindeki ahşap tavanın sağında, her ne kadar isten kararmış olsa da "Allâh" lâfzı, solunda ise silinmeye yüz tutmuş "Muhammed" ismi yazılı olduğuna bakılırsa burası câmii gibi bir mübârek mekân olmalıydı, ama kelepçelenip demet hâline getirildikten sonra yirmisi otuzu duvarlara rapt edilmiş ve metrelerce uzanan elektrik kablolarına ne buyurulurdu? Zemin halılarla kaplıydı, üstelik her biri bir vakitler su içinde 300 lira edecek kıymetli halılardı bunlar, ancak şimdi kısmen ya da tamamen yanmış, üzerlerine kapkara makina yağı dökülmüş, sökülmüş, delinmiş, eprimiş, hebâ ve mahvolmuşlardı. Bunda, tez zamanda aktarılması gereken çatıdan akan yağmur sızıntısının da payı elbette yok değildi. Kapkalın ahşap kirişlerine, guruldayan ve ara sıra patır patır kanat çırpan güvercinlerin yuva yaptığı çatıdan gelen yağmur, sağ ve sol duvarlardaki Kâbe ve Mescid-i Âksa tasvîrlerini de berbat etmiş, küf içinde bırakmıştı. Tavan ve duvarlardaki ince bezemeler de bakımsızlıktan ve ihmâlden nasîplerini almışlardı. Birkaç ayrı yerde, kazma, kürek, balta ve kancalarla birlikte, nicedir değiştirilmediği için metan gazı kabarcıklarının yükseldiği ve rengi artık yeşile çalan su ile dolu yangın kovaları vardı. Tavandan tâ zemine sarkıp sürtünen bilek kalınlığında bir kablonun, naklettiği şiddetli elektrik cereyânı neticesinde, tuzağa düşmüş çılgın bir ejderha gibi, değdiği yerde elektrikî kıvılcımlar saça saça sağa sola, oraya buraya savrulduğunu gören İhsan Sait, yangına karşı neden bu kadar çok tedbir alındığını anladı. Bütün elektrikî tâkat, buhar makinesinin döndürdüğü, dökme demirden koskoca bir münevvebe tarafından elde ediliyordu. Ağzı bir karış açık olduğu hâlde sağı solu temâşâ eden İhsan Sait, kalayla kaplı bakırdan mamûl, yirmişer adam boyunda tam altı adet pırıl pırıl devâsâ meksefe gördü. Bu hayreti mûcip âlâttan hangisine bakacağını bilemediği için hiçbirini seçip doğru dürüst inceleyemiyordu: Kâh parmak kâh ibrişim kalınlığında bakır kablo veya tellerden yapılma dev bobinler, petek bobinler, ortalarındaki demir nüve ancak bir bucurgatla döndürülüp mühtezleri ayarlanabilecek daha büyük bobinler, parlak pirinç sürgülü reostalar ve sâbit mukâvemetler, maun kaplı kumanda levhalarında ibreleri kıpırdaşan ampermetreler, voltmetreler, şalterler, mütehavvil meksefeler, açık ve kapalı şalterler ve sâir edevât! Kablolardan ve bütün bu techîzâttan bir vınlama işitiliyor, ayrıca buhar makinesinin pistonu gidip geldikçe zemin sarsılıyordu. Etraf, bakır kabloları lehimlerken ateş kadar sıcak havyanın batırıldığı nişadırdan tüten buğudan, bobin tellerini kâğıtla tecritte kullanılan harârete mâruz kalmış Arap zamkının keskin kokusundan, buhar kazanından gelen is, kurum ve dumandan geçilmiyordu. Fakat İhsan Sait o anda, daha önce hiç görmediği bir tür lamba gördü. Bunlar krom kaplı kâidelere oturtulmuş on iki koskoca parlak lambaydı ve pek az ışık veriyorlar ama şiddetli bir ısı neşrediyorlardı. Hattâ camları çatlamasın diye bazıları yağ dolu fanuslarda muhâfaza ediliyordu. Her birinin altından hepsi de parmak kalınlığında en az beş kablo çıkıyor ve bu uğursuz mekânın muhtelif yerlerine doğru uzanıyordu. İhsan Sait bunların ne işe yaradığını anlayamadı. Ama burası hiç de tekin değildi. Eli beline gitti ve silâhını çıkardı. Kamburu işte o sırada gördü."www.kitaptakipcileri.com
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Yedinci Gün, İhsan Oktay Anar Yedinci Gün, İhsan Oktay Anar, Yedinci Gün Kitabı Yeni Romanı - İhsan Oktay Anar ''Alışılmış büyüleyici üslubuyla bizi yine fantastik bir geçmiş zaman yolculuğuna çıkaracak...'' Yazar: İhsan Oktay Anar, İletişim yayınları, Kapıda ödeme satın al, kitap, yayınevi kitabevi elif kitabevi konya, İhsan Oktay Anar'ın yeni kitabı Yedinci Gün tamamlanmış ve 3 Eylül'de piyasaya sürülecekti. Türk edebiyatının ''fenomen'' isimlerinden Anar'ın kitabı olunca bütün gazetelerde, kitap eklerinde Yedinci Gün'den birkaç tadımlık sayfa okurlarının ilgisine sunulmuştu. Arada ''eyvah İhsan Oktay Anar twitter'da TT oldu,, İletişim Yayınları, Edebiyat Roman 9789750510861
Yedinci Gün, İhsan Oktay Anar

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.