Gaybın Dili, Abdülkadir Geylaninin Menkıbeleri, Hikmetli Sözleri, Kadiri Tarikatı ve Evradı

Gaybın Dili, Abdülkadir Geylaninin Menkıbeleri, Hikmetli Sözleri, Kadiri Tarikatı ve Evradı

Kategori
Yayınevi
Barkod
Gaybın Dili Kitabı - Kitsan
Vitrin Katagorisi
Aynı gün kargo
Gaybın Dili  - Abdulkadir Geylani'nin Menkıbeleri - Hikmetli Sözleri - Kadiri Tarikatı ve Evradı
"Tasavvufa ait bütün eserler, gönülleri ferahlandırır. Zâten bu sebepledir ki, Şeyh-ül Ekber Muhyiddîn ibn’ül Arabî (r.a) şöyle buyurmuşlardır:
Öyle zaman gelecektir ki, hasbel icâb ve zaman zâhir olamayan mü’minler, bu gibi tasavvufî eserleri okuyarak, ALLAH’ın sevdiklerinden olabileceklerdir."
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Yazar: Seyyid Abdulkadir Geylani
Hazırlayan: Şeyh Muhammed Şehabi'yüs Sâdi
Tercüme: Seyyid Hüseyin Fevzi Paşa
Katagori: Tasavvuf - Evrad -  Menkıbeler - Hikmetler
Sayfa Sayısı: 448
Boyut: 14 x 21 cm 
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi:  2014
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: 1. Hamur Kağıt
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
"Müminin kalbine ilk defa hikmet yıldızı doğar, onu ilim ay-ı takip eder, onu da marifet güneşi.Hikmet yıldızı ile dünyaya, kamerin ziyası ile Uhra'ya marifet güneşiyle de Mevlâ'ya bakar...
 Her veli bir Peygamberin izindedir, ben de ceddim Hz.MUHAMMED(s.a.v)'nin izindeyim.Ben, meleklerin, insan ve cinlerin şeyhiyim.Güneş bana selam vermedikçe doğamaz!...Yıl, ay ve günler bana kendilerinde ne cereyan ettiğini saati saatine bildirirler...Gözüm levh-i mahfuzda; orada olup bitenleri görebiliyorum...Ben size bir hüccetim.RESULULLAH'IN yer yüzündeki vekiliyim...
 ALLAH'DAN bir şey istediğiniz zaman, benim yüzü suyu hürmetine isteyiniz.Ey gulam(hadim) evliya derece derecedir.Velilik elbiseleri buradan dağılır.Hiçbir veli yoktur ki, meclisime uğramasın...Diriler cessedleri ile, ölüler de ruhları ile gelirler.Allah velileri, Allah'ın gizli dostlarıdırlar.Mahremlerinden başka hiçkimse onlara nazar edemez!...
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
 Kişi kendini zikre alıştırmazsa, ölüm döşeğindeyken onu hatırlaması ve söylemesi kendisine güç olur.Kişi mürşidsiz kendini terbiye etmeye kalkışırsa temelsiz bina kurmaya kalkışmış olur.Dünya maşgalelerle, ahiret korkunç hesaplarla dolu...Kul bu ikisi arasındadır; ya cennete gider istikrar bulur, ya da cehenneme girip ızdırap çeker...

Tasavvufa ait bütün eserler, gönülleri ferahlandırır. Zâten bu sebepledir ki, Şeyh-ül Ekber Muhyiddîn ibn’ül Arabî (r.a) şöyle buyurmuşlardır:
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
Öyle zaman gelecektir ki, hasbel icâb ve zaman zâhir olamayan mü’minler, bu gibi tasavvufî eserleri okuyarak, ALLAH’ın sevdiklerinden olabileceklerdir.
Eserin basıldığı yer hakkında, ise eserin aslında şu bilgiler verilmektedir:

İşbu eser İsâ Matbaasında, Halep kapısında, Mısır’da basılmıştır.

İşte elinizde bulunan bu kıymetli eser de Arapça olan eserin Arapça’dan Türkçe’ye Seyyid Hüseyin Fevzi Bey tarafından tercüme edilmesi ile hazırlanmıştır.

Eser’in ilk basımında sadeleştirilmesi A. Kadîrî ve B. Uluçınar yapmışlardır.

Yayınevimiz nâçizâne olarak sahasında çok kıymetli olan bu eseri, yeniden tertib ettirerek ayrıca eser’in içersine KADİRÎ EVRÂDINI ve Gavsü’l-Âzâm’ın müridlerine tavsiyeleri olan hikmetli sözlerini EY OĞUL!’u ayrı bölüm halinde alarak siz kıymetli okurlarımıza sunmaktan Cenab-ı Hakk’a sonsuz şükran duymaktadır.
İşte elinizde bulunan bu kıymetli eser de bu Arapça olan eserin Arapça'dan da Türkçe'ye Seyyid Hüseyin Fevzi Bey tarafından tercüme edilmesi ile hazırlanmıştır.
Eser'in ilk basımında sadeleştirmesini A. Kadiri ve B.Uluçınar yapmışlardır.
Yayınevimiz naçizane olarak sahasında çok kıymetli olan bu eseri, yeniden tertib ettirerek ayrıca eser'in içersine KADİRÎ EVRADINI ve Gavsü'l-Âzâm'ın müridlerine tavsiyele ri olan hikmetli sözlerini «EY OGUL!»'u ayrı bö-lüm halinde alarak siz kıymetli okurlarımıza sunmaktan Cenab-ı Hakk'a sonsuz şükran duymaktadır...
Zira; şuna kesinlikl e inanmakta yız ki ilmi ledünnü (HAK İLMİ) ve tasavvuf erbabının hallerini anlatan kitapları yayınlamak ve bu kitaplard an faydalana bilmek her şeyde olduğu gibi TAKDÎR-Î İLÂHÎ'dir.SİTE: www.kitaptakipcileri.com 

Ve şuna da kesinlikl e inanmakta yız ki bu ilme hizmet etmek çok kıymetli olan bir lütfü ilâhîdir...
Bizler de bu ilme ummanda bir damla kadar hizmet edebiliyo rsak bizlere ne mutlu...
Şuna da eminiz ki; Herşeyin doğrusu ancak CENAB-I HAKK (c.c.) bilir!..
Cümlemizi yanlışlığa düşmekten muhafaza buyursun ve bizlere hakkıyla hizmet etmeyi bu yolun nasipkârlarınan da olmayı YAYINEVİMİZE'de bu sahanın kıymetli eserlerin i yayınlamayı nasib eylesin AMİN!..

2.   Abdulkadi r Geylani’nin şirk manzumesi (S.110)
      İbrahim ile beraber onun ateşine atıldım...
Ateş ancak benim duamla söğüdü.
Rabbıma yalvarmad a Musa ile beraberdi m...
Musa'nın asası benim asamdan istimdat etti.
Belâ anında Eyyûbla beraberdi m...
Ancak benim duamla şifa buldu.
Ben İsa ile beraberdi m ve beşikte konuştum...
Ve Davud'a nağmenin tatlılığını veren ben idim.
Zikreden, ettiren ve ettiği zikir benim...
Şükreden ve etiği yer ve nimete şükür benim.
Âşıkta, Maşukta, zamirde gizli olan benim.
Her nağmede işitilen ve işiten benim.
Lezzeti büyük vâhid fert benim.
Vasfeden ve vasfedile n tarikat şeyhi benim.
Ben sözü kendiliğimden söylemedim izinle söyledim.
Benim hakikatim bilinsin diye söyledim.
Bana, söyle korkma, zîrâ.
Makam velayette evliyâmsın denilince ye kadar söyledim
3.   Peygamber imiz kabrinde Abdulkadi r Geylani’ye elini öptürmesi, Allah’a ve resulune iftirası (S.115)
     Gavsü'l-âzâm Abdülkâdîr Geylânî, ol Heykeli samedânî öyle nakil buyururla r ki:
Bir gün Medine-i Münevvere'ye giderek yüce Nebî'mizin Türbe-i saadetler ini ziyaret etmişlerdi.
Yüce velî huzur-u Nebevî'de, kırk gün ayak üstünde iki cihan serverini ziyaretle şu anlama gelen bir şiir okumuşlardır:
—«Yâ Resûlullah! Günâhlarım, şu uçsuz, bucaksız deryaların sonsuz dalgalan kadardır. Belki, onlardan da çoktur. Âdeta, en azametli dağlar yüceliğindedir. Bütün niyazım mübarek elini öpmektir.»
Âlemlere rahmet olan Levlâk sultanı, manevî oğlu Gavsü'l-âzâm'ın bu ricasını kabul buyurarak, mübarek kabirleri nden elini çıkartıp, yüce velî'nin öpmesi imkânını lütuf ve bahşeylemiştir.
Yüce velî de, üstün saygı ile Resûlüllah'ın elini öperek başına koymuştur.Hemen ilâv.e edelim ki; Gavsü'l-âzâm'ın ceddi pâki (temiz soyu) iki cihan serveri (s.a.v.) ile görüşmesi bundan ibaret değildir.

4.   "Mescidde vaaz verirken peygamber  ashabı ile teşrif ettiler.” Yalanı (S.115-117)
      Şeyh Beka (k.s.)'den nakledilm iştir ki:
Hz. Gavs, Resûl-i Kibriya ile en anlamlı buluşma ve konuşmasını şu menkıbede anlatıldığı gibi yapmışlardır:
— Bir gün Gavsü'l-âzâm Abdülkâdîr Geylânî (k.s.)'nin mecsidind eydim. Minberin ilk basamağında vaaz ediyorlar dı. Aniden sözlerini kestiler, tam bir sükût içinde durdular. Bütün cemaat şaşkın bakışıyordu. (Aynen Hazreti Ömer'in (r.a.) Me-dine-i Münevvere'de hutbede aniden sükûtu gibi...)
Sonra minberind en aşağıya inip, bir süre sonra tekrar minber üzerine çıktılar ve ikinci basamakta oturdular . Şeyh Beka (k.s.) buyuruyor lar ki:SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
«Ben gördüm ki, minberin ilk basamağı açıldı, arası gözün gördüğü kadar geniş bir yer oldu ve sarı sündüsten bir döşeme döşediler.»
Seyyidü'l-Kevneyn (iki âlem in efendisi) insanların ve cinlerin peygamber i efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) ve eshâb-ı kirâm'ı ile beraber teşrifle, o döşemenin üzerine oturdular ve Hak (c.c.) Hazretler i Şeyh Abdülkâdîr Geylânî (k.s.) Hazretle-ri'nin kalbine öyle tecellî etti ki Gavsü'l-âzâm (k.s.) Hazretler i sendeledi . Ancak, Resûl-i Kibriya (s.a.v.) onu tutup korudu.
Şeyh Beka Hazretler i menkıbeyi anlatmaya şöyle devam ediyor:
Bir müddet sonra baktım ki, Hz. Gavs, serçe gibi küçük ve zait oldu. Ondan sonra, büyüyüp, büyük cüsseli, heybetli bir hâl aldı. Sonra bütün bu zuhur eden tecellîyat gözlerimden kayboldu. ..
O mescidde bulunan gönül gözü açık kimseler, Şeyhü'l-Dekâ rahmetulâhı aleyh hazretler inden Resûlüllah ve eshâb-ı (irâm'ın ruhâniyeti keyfiyeti ni sordular.
Şeyh Bekûallah bu soruyu şöyle cevaplandırdı:
— «Gerek onlar, gerekse temiz ve pak ruhları, çeşitli su-retlerde görünürler. Onları şu kimseler müşahede ederler ve görürler ki, o kimselere Hak (c.c.) Hz. ervah-ı mukaddesi nin (kutsal ruhların) görme kuvvetini bağışlamıştır.»

5.   "Allah Azrail (a.s) vasıtasıyla Abdulkadi r Geylani mektup gönderilmesi iftirası (S.119-120)
     Şimdi, ibretle yüce Gavs'ın vefatından önce Hak (c.c.)'nün Ö'na olan sonsuz sevgisini dile getirelim:
Kendileri, elbette mevti ihtiyari (arzuya bağlı ölüm) erbârından da olduklarından, ruhları kabzedici melek birden Gavs'm huzuruna gelip, ruhu pâklerini alamazdı.
Nitekim, bu sır şöyle de tecellî etmiştir:
Hazreti Gavs'm vefatı anı geldikte, Azrail (a.s.) bir Arap şahıs şeklinde sûretlenerek gelmiş, kendisine bir mektup getirdiğini oğlu Abdülvehâb'a beyânla, mektubu oğluna vermiştir.
Gönül gözü açık olan Abdülvehâb (k.s.), bunun bu âlemdeki yazılara benzemeye n, lâhutî bir nağme (Gayb âlemine ait bir mektup) olduğunu anlamakta gecikmedi .
Güneş batmak üzere idi ki, Abdülvehâb (k.s.)'a verilen mektupda şu ilâhî irâde belirlenm ekte idi:
Bu dünyada artık, Gavsü'l-âzâm'ın manevî görevi son bulmuş ve yüce velî, ahirete davet olunmakta ydı...
Mektup sevenden, sevilene yazılmış bir mektupdu. Bu mektupdan açıkça; Yüce Mevlâ (c.c.) Hz. Gavsü'l-âzâm'ın dediği Abdülkâdîr (k.s.)'u mahbûb (sevgili) mertebesi ne yükseltmişti...
Bu mektubu okuyan Abdülvehâb (k.s.), sevinçle, keder arasında kalmıştı.SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
Âlemlerin Yüce Rabbi'nin, pederi Gavsü'l-âzâm'ı mahbub-luk sıfatına lâyık görmesi, bir yönüyle iki cihan değerinde idi. Fakat, bir taraftan da, insan olmasından dolayı, babasından ayrılacağını anlıyor, bu üzüntü ile göz yaşlarını tutamıyordu.
Söz sırası gelmişken şunu arz edelim ki:
Resûl-i Kibriya (s.a.v.)'in mir'âç gecesinde, âlemlerin yüce Rabbi kendileri ne:
— «Neden manevî oğlun Abdülkâdîr'i getirmedi n... ?»
derken, nasıl ilâhî bir sevgiyle Gavsü'l-âzâm'a muhabbeti ni izhar buyuruşla, Gavsü'l-âzâm'ı âhirete davet buyururke n de ona «Allah'ın Sevgilisi» olmak sıfatını da bahşetmesi, aynı ilâhî esrarı dile getirmekt e idi.
Gavsü'l-âzâm (k.s.) canını, cananına teslim ederken, hatiften şu nida duyuldu:
- «Câennidâü yâ eyyühennefsilmutmainne ircü râdi-yetten mardiyye» (Âyet-i Kerîm'e)
Mâna-i şerîfi:
«Yâ mutmainli k makamına gelen nefs, sen Rabbinden, Rabbin senden hoşnut ve razı olarak cennetime gir!..»
Bu, şuna işarettir ki:
Ayrılmakla, âlemi göz yaşlarına gark ederken, âlem-i beka o yüce velîye kavuşmakla, sonsuz sürür buldu.

6.   "Abdulkadi r Geylani bütün cin ve şeytan taifesini hükmü altına alıp hapis edecektir .”yalanı (S.122)
    Büyük peygamber lerden Süleyman (a.s.) bir gün kendisind en sonra, Şeytanın ve Çin'lerin mahlûkata musallat olacaklarını düşünerek, bundan elem duyarmış.
Bu üzüntü ve endişe içinde iken, hatiften kendileri ne şu nida vâki olmuş:
— «Ya Süleyman (a.s.)!.. Hiç üzülme! Âhir zaman peygamber i Muhammed Mustafa (s.a.v.)'in temiz soyundan, öyle secaatli bir velî gelecekti r ki: Abdülkâdîr Geylânî (k.s.) ismiyle anılan o velî, bütün Cin ve Şeytan taifesini hükmü altına alacaktır. Onları ilâhî esrarı ile HAK (c.c.)'nün izni ile hapis edecektir .»
Bu hâtîfi (gizli) nida ve sesleniş üzerine, Süleyman (a.s.)'ın kederi sevince dönüşmüş, ferahlaya n Süleyman (a.s.) âlemlerin eşsiz Melîki, Sultanı, Hâlik-ı kâinat'a sonsuz şükürlerde bulunmuştur.
Bundan, şu ilâhî sır meydana çıkmaktadır ki: Es-seyyid Eş-şeyh Abdülkâdîr Geylânî Hazretler i, insü cinnin (insanların ve cinlerin) hâkimidir.
Hattâ melâike-i kiram dâhi, onun itaat halkasmda dır.
Yüce velî Gavsü'l-âzâm'a, halifeler ine binlerce selâm-ü salât ve rahmet olsun.

7.   Hayali olan Hızır’ın Abdulkadi r Geylani övmesi yalanı (S.123-124)
     «Menâkibi Tâcü'l-Evliya ve Bürhanü'l-Esfiyâ» adlı menâki-bin, önemli ve çok üstün bir kıssası da, Hızır (a.s.)'m Gavsü'l-âzâm (k.s.)'u meth eden beyânıdır.
Bu menkıbe, Hızır (a.s.) ile buluşup, onunla konuşmuş olan Eş-şeyh Ebu Müdeyyinü'l-Müsebbi (r.a.) tarafından nakil buyurulmuştur.
Öyle anlaşılmaktadır ki:
Şeyh, âbı hayatı su sanmayan, ariflerin büyüklerindendir. Menâkibü'l-Evliyâ'nm yirmidördüncü sayfasında şöyle deniliyor:
Yirminci Menkıbede Hızır (a.s.)'ın Gavsü'l-âzâm'ı methü senasını dile getirmekt edir.
Eş-Şeyh Ebû Müdeyyin, Menkıbe! Şerifi şöyle anlatıyor:   Hızır (a.s.) haklı olarak buyurmuştur ki:
(   — «Maşukîyet makamında bu gök kubbe altında Gavsü'l-
âzam ayarında hiçbir velî yoktur.»   
    Burada birşey daha teyid'en anlaşılmaktadır ki;
Gavsü'l-âzâm'ın makam ve mertebesi maşukiyet makamıdır. Zaten başka bir menkıbede, Allah'ü Zü'l-Celâl'in Abdülkâdîr Geylânî (k.s.)'u mahbub (sevilen), kendisini muhip (seven) görmesi, bu sırrı dile getirmekt edir.
Gavsü'l-âzâm'a verilen mâşukiyet makamı ile ilgili olarak Hızır (a.s.) şöyle buyuruyor:
— «Abdülkâdir Geylânf (k.s.) asrımızın doğu ve batıda tek ulu şeyhidir. O Gavsü'l-âzâm doğru bir imamdır. Bilenleri n bilgi belgesidi r.»
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
8.   Alınan ruhu geri vermesi için ölüm meleği ile geri vermesi için ölüm meleği ile kavga etmesi yalanı (S.124-126)
       Dikkat buyurulur sa, Gavsü'l-âzâm (k.s.)'un menkıbelerini sıraya koyarken, önce iki cihan serveri Peygamber Efendi-miz(s.a.v.)'in mir'âcındaki esrarı, âlemlerin yüce RABBİ'nin Gavsü'l-âzâm'ına açıkladığı sevginin sonsuzluğunu dile getiren, menkıbesini ilk sıraya almıştık.
Menâkip önem dereceler ine göre, hep İlâhî aşkın Gavsü'l-âzâm'datecelli yâtını dile getirmekt edir.
Bir tek kelime ile ifâde etmek gerekirse, bu ön sıraya aldığımız menâkibin tümü, Abdülkâdîr Geylânî (k.s)'un mahbûbi-yet (sevgilili k) makamına erişmesi ile ilgilidir .
Gavsü'l-âzâm Abdülkâdîr Geylânî (k.s.) da tecellî eden bu mahbûbiyet sırrına, evvelce de işaret ettiğimiz gibi mâşukiyet esrarı denilmiştir.
Nitekim Hızır (a.s.) bu makam'a şöyle işaret buyurmuşlardır:
— «Mâşûkiyet makamında, bu semâvat ve gök kubbenin altında, Gavsü'l-âzâm ayarında ve ona eş hiç bir velî yoktur.»
Şimdi anlatacağımız, ölüm meleğinin elinden kabzedilm iş ruhun kurtarılması dahî, işte bu mahbubiye tin tecellîyatmdan-dır.
Kıssa, Seyyid Ahmed-i Rufai Hz. tarafından büyük bir vü-sukla anlatılmaktadır.
«Menâkib-i Tâcü'l-Evliyâ»'da; Bu yedinci menkıbeye, 'Er-vah'm (Ruhların) Azrail (a.s.)'dan kurtarılması kerameti!.."
başlığı altında temas buyurulmuştur.
Bu menkıbe Gavsü'l-âzâm'ı n mâşûkiyet (sevgilili k) makamında olmasından doğmaktadır.
Menkıbe şöyledir,:
Gavsü'l-âzâm   Abdülkâdîr   Geylânî   (k.s.)'un   mürit   ve' hadimleri nden (hizmetçi) birisinin ruhu, Azrail (a.s.) tarafından kabzedili r (alınır)...
Mevtanın hanımı Gavsü'l-âzâm'ın saygı değer eşlerinden, Bocasının ruhunun Azrail (a.s.)'m kabzından kurtarılması için yardım isteğinde bulunur.
i Gavsü'l-âzâm'a gelen bu rica üzerine, Yüce Gavs murakabe âlemine dalar. Birden müşahade buyurur ki:
Ölüm meleği, sözü edilen mürit ve hâdîminin ruhunu kaz-betmiş ve kabzettiği o ruhu beraberin de götürmektedir.
Yüce Gavs, mahbubiye t tecellisi ni kullanara k, Azrail (a.s.)'dan kabzettiği rûnu, tekrar bedene iadesini ister.
Buna cevaben Azrail (a.s.):
—   «Ya Gavs! Bu mümkün değildir. Zîra ALLAH'ın irâdesi ile
ben ismini söylediğin şahsın ruhunu kabzettim ve beraberim de
belirtile n yere götürüyorum.» der.
Ancak, Gavsü'l-âzâm mâşûkiyet makamının verdiği yetki ile kabzedile n rûh'un tekrar iadesi hususunda ısrarda bulundu.. .
Azrail (a.s.) tekrar direnince, Abdülkâdîr Geylânî Hazretle-' ri'nde mahbûbiyet hikmeti zahir olur.
[Dikkat buyurulur sa bu hikmet şu esrara tâalluk eder ki; yüce velîlerin bir tek mertebei niyazları levh-i mahfuzu izni Hakla yazar, bozar tahtasına çevirir.]

O zaman, Azrail (a.s.) âlemlerin Rabbi'ne şöyle de:
—   «Ya Alîm,   Ya Kâdîr,  SEN herşeyden haberdarsın.Mahbûbunla, aramızdaki konuşmayı bilirsin. Yüce malûmun ki;
mahbûbun Gavsü'l-âzâm beraberim deki rûh'u geri istemekte dir. İlâhî buyruğun nedir?» diye sordu.
Hak, Azze ve Cellehü şöyle buyurdu:
—   «Gavsü'l-âzâm Abdülkâdîr Geylânî, mâşûkiyet makamında bir velîmdir. O, mahbûb ben muhibbim ne istiyorsa onu yap.»
İlâhî emirlerin i izhar buyurdu.
O vakit de, ölüm meleği olan Azrail (a.s.) teeddüd etmiş olmaktan pişman oldu.

9.   "Eskiden yaşamış rahibi diriltiğinde (Benim iznimle kalk) deseydim, bütün ölüler dirilirdi .” Şirki (S.127-128)
      "Esratü't-Talibin" namlı yüce eserde şu menkıbe nakil olu-nur:
Birgün, Gavsü'l-âzâm müslümanlarla, hristiyan ların müştereken oturdukla rı bir mahalden geçiyordu...
O sırada bir müslümanla bir hristiyan bir konuyu tartışıyorlardı. Bunu işiten Gavsü'l-âzâm Hz.'leri:
—   «Münâkaşanızın sebebi nedir?» diye sordu. Onlar da
—   «Hz. İsa mı, Hz. Muhammed mi daha büyüktür diye tartışıyoruz» dediler.
Gavsü'l-âzâm Hz.'leri hristiyan a sordu;
—   «Hz. İsa'nın büyüklüğünü hangi mucizatıyla kabul eder
siniz?» O da;
—   «Ölüyü diriltti» dedi.
f
Bunun üzerine Gavsü'l-âzâm Hz.'leri;
- «Ben bir nebî değilim. Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmetinden varis-i nebîyim. Benimle beraber gelir misiniz?» der.
Hristiyanın «Evet» cevabı vermesi üzerine, çok eski hristiyan mezarlarının bulunduğu bir kabristan a gidildi. Gavsü'l-âzâm Abdülkâdîr Geylânî (k.s.) o kabristan daki eski mezarlard an birinin başına geçti ve asırlar önce ölmüş mevta'ya:
-   «KumBiızrmâh» (Allah'ü Zü'l-Celâl'inTzniyre 1
    Deyince mevta dirildi ve mezarından kalktı ve kendisini n

 eskiden yaşamış bir rahip olduğunu söyledi. O zaman Gavs Hazretler i hristiyan a dönerek: - «Evlâdım, «KUMBİ'İZNİLLAH» dedim, bu ölü dirildi. Eğer «KUMBİİZNİ» (benim'iznimle kalk) deseydim, mezarlıkta kimse kalmaz bütün ölüler dirilirdi ...» buyurdu.
-10.   "Kabrinden  ben Abdulkadi r’in kuluyum deyince Allah deyince Allah günahlarını bağışlar.” İftirası (S.132)
    En güvenilir kaynaklar ca doğrulanan bu menkıbe şöyledir:
Mümin fakat, fâsık ve günahkâr bir kul vefat eder. Kabre defn olundukta Münkir ve Nekir adındaki soru melekleri gelerek kendisine:
—   «RABBİN kim? NEBİÎN kim? Hangi DİN üzeresin?»
diye sorarlar. Bu günahkâr kul bütün suâllere verdiği cevapta:
—   «Lî Abdülkâdîr (Abdülkâdîr'in kuluyum)»
diyerek cevap verir. Münkir ve Nekir bu cevap üzerine, ne yapacakla rını şaşırırlar...
Tam bu esnada, soru melekleri ne şu hitap nazil olur:
—   «Ya Münkir, Nekir bu kul fâsık kullarımdandı. Ancak,o mahbubum olan Es-seyyid Abdülkâdîr'in sevgisiyl e kalbi dolu olan bir kuldur. Hayatında hep bu aşkla yaşa
mıştır.»
Sonra, âlemler'in yüce Rabbi (c.c.) bu sebeple o günahkâr kulunun günahlarını bağışlamak lutfunda bulundu.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
11.   Kız çocuğunu kucağına aldı ve erkek olarak iade etmesi şirki (S.134-135)
      Bu aslında Farsça bir menkıbeden alınan ve Abdülkâdîr Geylânî (k.s.)'a ait bulunan keramet, Davüdü'l-Kâdirî (k.s.)'dan nakledilm iştir.
Bu itibarla, sıhhatinden en ufak şüphe akla gelemez. Bu menkıbe «Menâkibi Tâcü'l-Evliyâ ve Burhanü'l-Esfiyâ»'nın sekizinci menkıbesini teşkil etmektedi r. Bu da makam-ı mâşukiyetde bulunan Gavsü'l-âzâm'ın mahbûbiyet sırrı ile ilgili olduğundan üzerinde önemle durduk.
—   Bir gün; Şeyh Mehmet Sühreverdi'nin hanımı, Hazreti Abdülkâdîr Geylânî (k.s.)'ünün evine geldi. Ve kendisini n hiç çocuğu olmadığından Cenâb-ı Allah'a bir erkek evlât ihsan
etmesi için niyazda bulunmasını rica etti. Hz. Pîr;
—   « Yarabbi, bu hatun bir erkek evlât ihsan etmeni istiyor»
deyince, Cenâb-ı Allah'dan şu hitabı duydu:
—   «Ya Gavsü'l-âzâm, bu kadının kaderinde evlât yok
tur.»
Abdülkâdîr Geylânî Hz. üç defa ALLAH (c.c.)'a yalvardı. Ve üçünde de aynı cevap karşısında kalınca aşkı muhabbeti! bir derya gibi kabardı ve sırtından hırka-i şeriflerini çıkarıp attı.
ve; 
—   «Ya Rabbi, bu hatuna bir evlât ihsan etmedikçe bu hır-
kayı giymeyeceğim» dedi...
O sırada sultanı Külli Enbiya ALLAH'ın aynası, gönülle in padişahı Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) zuhur eyledi... ye mübarek eliyle hırkayı Hz. Pîr'e uzattı:
—   «Ey benim gözümün nuru oğlum, âşık ile maşuk arasında
bu gibi nazlar, cilveler daima olur. ALLAH, o hatuna bir evlât
ihsan buyurdu.» dedi.
Hz. Pîr Allah'a şükretti. Ve hatuna da müjdeyi verdi. Bir müddet sonra, hatun bir kız evlât doğurdu. Evlâdının bir kız evlât olduğunu görünce onu bir kırmızı kundağa sarıp Ap-dülkâdîr Geylânî Hazretler inin yanına vardı.
—   «Ya Sultan-ı âlem, ben Allah'tan bir erkek evlât istemife-
tim, halbuki kız oldu...» dedi...
Kadının bu kelâmının üzerine; Hazreti Bazül Eşhep, çocuğu kucağına aldı. Ve kimyayı saadet olan ilâhî bakışlarını çocuğun yüzüne dikti. Ve kerâmetleriyle erkek olan bu çocuğu validş-sine uzattı:
—   « Ya hatun, bu çocuk benim evlâdımdır. İsmini «Şeyh
Şehabeddin Sühreverdi» koy, ömrü uzun, müritleri çok ol\
sun!..» diye dua etti.
İşte bu çocuk büyüdü. Ve meşhur olup; Gülistan1! yazan Şeyh Sadii Şirazî'yi. Şeyh Şehabeddin'i yetiştirdi.

12.   "Gavsın sağlığında intisap edemeyen mısırlı tüccar 40 yıl sonra kabrine gelerek yalvarır ve diriltere k mısırlıyı kabul eder.” İftirası (S.136-137)
      «Menâkib-i Tâcü'l-Evliya ve Burhanü'l-Esfiyâ» adlı eserin çok dikkate şayan menkıbelerinden birisi de bu menkıbedir. Şöyle anlatılmıştır:
Mısırlı ve inancı çok sağlam bir tacir, tam bir ihlâsla Gav-sü'l-âzâm'm hayatında kendisine intisab etmek ister...
Fakat, tecellî eden kaderin sırrına bakın ki, bir türlü intisab şerefine ermek için izin ve fırsat bulamaz. Tam kırk yıl ardı arkası kesilmeye n engeller yüzünden, bu dileği gerçekleşmez. İntisab için Bağdat'a geldiğinde, Şeyh (r.a.)'ınn beka mülküne şeref verdikler ini duyar.
Kalbi bu kederle kan ağlayan tacir, o kadar elem ve ızdırap duyar ki, ölümü erişilmesi gerekli son fırsat bilerek, hayatına son vermeyi bile düşünür.
Bunun şer'an yasaklanmış olmasından dolayı, eliyle hayatına son vermeğe cesaret edemez. Bu çaresizlik içinde kıvranır...
"İşfe" böyle bir günde, Gavsü'l-âzâm (k.s.)'un kabri şeriflerini ziyarete gider. Göz yaşları içinde bu fâni âlemde intisap ede-meyişinin hicranını dile getirir.. .
O anda kabri şerifin başında, dâima HAY (diri) olan Abdülkâdîr Geylânî (k.s.) belirir.
Böylece elini tacire uzatan yüce velî, kendisini silsile-i şeriflerine, kabul buyururla r.
Bu vesileyle ehlullâh'ın daima diri olduğunu, gösteren şu arifane söylenmiş şu beyitlen bu menkıbeye son verelim.
«İki âlemde tasarruf ehlidir ruhu velî Dîme kim bumürdedir ondan nice derman ola Ruhu şimşiri hüdâdır ten gılaf olmuş ona Dahi âla kâr eder bîr tiğ kim üryan ola.»

13.   "Abdulkadi r seven bir Hindu öldükten sonra Müslüman oldu.” Yalanı (S.138-139)
       Çok emin kaynaklar dan alınmıştır ki, Burhâniyur beldesind e zengin bir hindûnun, Hz. Gavsü'l-âzâm Abdülkâdîr Geylânî (k.s.)'a hem sonsuz bir güveni, he de hudutsuz bir sevgisi vardı. Kendisini çeşitli vesileler le yemek ziyafetle rine davet eder, Gavsü'l-âzâm (k.s.) ile beraber birçok önemli kimseleri de davet sofralarında cem ettiği (topladığı) gibi, fakirlere dahi nimet ve ihsanını esirgemez di...
Dini İslâm olmayan bu hindu öldü. Kendisini n ölüm ânına kadar İslâmiyet'le olan ilgisi, sırf mahbubu hüdâ Abdülkâdîr Geyiânî (k.s.)'a kalbinde duyduğu sevgiden ibaretti.
Ölümünden Hintli âdetlerine göre cesedinin yakılıp küllerinin denize savrulması gerekiyor du.
Bir çok odun toplanmış, hindûnun cesedinin bâtıl inançları-na göre yanmasına ramak kalmıştı.
Hakk Teâlâ (c.c.) Hazretler i'nin hikmetine bakın ki; cesedin alev almasını kolaylaştıracak bir tek kıl bile kalmadığı gibi, o anda odunların yakılacağı yerde bir akarsu belirir ve odunların hepsini ateş almayacak şekilde ıslatır.
Orada bulunup bu durumu gören herkes, hayretler içinde kaldılar...
En kör gözler bile görmekte gecikmedi ler ki: Bu hindu Gavsü'l-âzâm'ın himmeti ve mahbubiye t sırrı ile İslâm olarak ruhunu teslim etmiştir.
Hindunun evlâtlarına haber gönderilerek, babalarının dinî islâm üzere defnedilm esi lüzumu bildirild i. Cenaze yakılmaktan vazgeçilerek, dinî İslâm üzerine gâsl edildi.
Böylece Gavsü'l-âzâm Abdülkâdîr Geylânî (k.s.)'a sevgi mevta'yı âhiret mutluluğuna dahi kavuşturdu.

14.   Abdulkadi r’in borcunu ödemesi için Allah’ın altınla birlikte bir melek göndermesi yalanı (S.139-140)
     Gavsü'l-âzâm, Es-seyyid ve Eş-şeyh Abdülkâdîr Geylânî (k.s.)'un bir hâdîmi (hizmetind e bulunan bir müridi) şöyle rivayet etmiştir:
—   Şeyh Hazretler i, misafirle ri çok olduğu cihetle, iki yüz al
tın borçlanmıştı...
Bir gün; tanımadığım bir şahıs geldi ve izin dâhi istemeğe gerek duymadan, Şeyh Hazretler i'nin yanına girdi. Uzunca bir süre sohbetde bulundula r. Sonra bir miktar altın çıkarıp, koyup gitti... Koyduğu altın borçlarını kat kat ödeyecek miktarda idi.
Şeyh Hazretler i bana bir şey sormağa fırsat bırakmadan şöyle buyurdula r:
—   «Bu gelen Kadri Sarrafî'dir.»
Dedim ki:
—   «Ya hazret! Ben bundan bir şey anlayamadım. Bu Kadrî
Sarrafî ne demektir ve kimdir?»
Gavsü'l-âzâm şöyle buyurdula r:
—   «Bu bir ferişte yâni melektir ki: Allahü Tebârek ve TeâlâHazretleri evliyaull aha gönderir. Tâ  ki, onlar borçlarını ödeyebilsinler.»

15.   Mezarlarında ölüler istekleri nin yerine gelmesi için rica ve istirhamd a bulunmala rı yalanı (S.142-143)
       Gavsû'l-âzâm buyurdula r ki:
—   «Bugün Şeyh Hammad Hazretler i'ni kabrinde gördüm.
Elmaslarl a süslü bir elbise giymişti. Başında yakuttan bir taç,
elinde altın bilezikle r ve ayağında atından ayakkabılar vardı.
Yalnız dikkat ettim, sağ eli nedense tutmuyord u. Kendileri ne
sordum...
Cevaben dediler ki:
—   "İşte bu elimle seni suya atmıştım." Sonra bana döne
rek;
—   "Bu illeti benden geçirmeğe gücün yeter mi?" diye sor
dular.
—   "Evet, gücüm yeter" dedim. O zaman bana,
—   "Hakk Teâlâ'ya rica ve niyazda bulun ki; kullanılmaz
haldeki elime güç versin, yani onu bana iade etsin."
Ben, hemen Hak (c.c.)'den rica ve istirhamd a bulundum. Ayrıca, ölülerden beş yüce velî dâhi kendi kabirleri nden rica ve istirhamd a bulundula r. Bu beş velîden birisi, o kadar istirhamd a bulundu ki; Hak (c.c.) Hazretler i dualarımızı kabul buyurarak, Hammad (k.s.)'un elini geri verdi ve o el benim elimi bıkarak, benimle görüştü...»
Bu söz, Bağdat'a yayılınca, Bağdat şeyhleri ve onların mü-ritjleri toplanıp, Şeyh Abdülkâdîr Geylânî Hazretler i'nin sözlerinin, doğru olup olmadığını araştırma yoluna saptılar...
Bu haberi kendisine sormak için, Şeyh Hazretler inin medresesi ne geldiler. Fakat Şeyh'in heybetind en, kendisine kimse bir şey soramadı.
Lâkin, Yüce Gavsü'l-âzâm (k.s.) onların ne maksatla geldikler ini keşfen anlamışlardı.
             Onlara dönerek:
— «Aranızdan keşfü kerametin e inandığımız iki zâtı seçiniz. Onlar sözlerimin doğruluk derecesin i araştırsınlar» buyurdu.
O cemaatda keşif ehli olduğuna, kimsenin şüphe etmediği Şeyh Ebu Yusuf Bin Eyyübü'l-Hamedâni (k.s.) ile Şeyh Muhammed Abdürrahman (k.s.)'u seçtiler.
Gavsü'l-âzâm onlara şöyle buyurdu:
—  «Bu iki keşif ehli çekilip, ibâdet edebilece kleri bir yere gitsinler . Siz dâhi onlar gelinceye kadar, murakabe halinde burada bekleyini z.» dediler.
Gavsü'l-âzâm dahil hepsi murakabey e daldılar. Aradan bir süre geçmişti. Önce Yusuf Hazretler i tahkikini bitirmiş olacaklar ki; medrese dışında bir ses yükseldi.
Yusuf (k.s.) pek fazla acele ederek, medreseye doğru koşuyordu. Medreseye vardığında bu keşif sahibi velî şöyle buyurdu:
— "Hak, Sübhane ve Teâlâ buyurdu ki:
— «Ey Yusuf! Koş o cemaat'a duy ur. Gavsü'l-âzâm mahbub'umun anlattıkları, doğru ve aynen vâkidir.»
Daha Yusuf (k.s) bu sözleri söylerken, arkadan Şeyh Abdürrahman (k.s.) teşrif edip, Şeyh Yusuf (k.s.)'nin anlattıklarını doğruladı.  

16.   "Abdulkadi r  Geylani yediği tavuğu diriltti.” İftirası (S.147)
     Şimdi anlatıp, açıklamasını yapacağımız bu menkıbe, hem Âbdülkâdîr Geylânî (k.s.)'un büyük bir kerametin in naklidir, hem de bu menkıbede ledün gizlilikl erine ait pek çok esrar gizlidir.
Bir gün, sâlihat-ı nisvandan (Allah yolunda çalışan kadınlardan) biri oğlu ile zamanın kutbu Gavsü'l-âzâm Âbdülkâdîr Geylânî (k.s.)'un yanlarına gelip, oğlunu yüce Velî'nin terbiye ve irşadı altına bırakır.
Kadın bir süre sonra oğlunu ziyarete geldiğinde, oğlunun katıksız arpa ekmeği yediğini, buna karşılık Gavsü'l-âzâm'ın tavuk eti yemekte olduğunu görünce Gavsü'l-âzâm'a:
- «Ya Gavs!... Siz tavuk eti yiyorsunu z, oğlum ise arpa ekmeği ile vakit geçiriyor. Ona da kuvvetlen mesi için biraz tavuk eti yedirin.» diyerek, haddine tecâvüz eden sözler söyler. Gavsü'l-âzâm (k.s.) bu lâyık olmadığı yersiz sözlere karşı hiç bir şey söylemiyor, önünde duran yenilmiş tavuğun kemikleri ne yönelerek, o ölü kemiklere:
-«Kum bi iznillah ellezi yuhyul izamü vehiye remim (Allahü Teâlâ'nın izniyle kalk ve diril. O Allah ki; çürümüş kemiklere hayat bahşeder.»
Bu dua ile (ki; bize KÜN "OL!" emrinin tecellîsidir) o etleri kalmamış tavuk tekrar dirilip hayat buluyor.. .

17.    Abdulkadi r  Geylani’nin vaazına peygamber in teşrif etmesi yalanı (S.162)
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
GAVSÜ L-ÂZÂM MİNBERDE İKEN
RESUL İ KİBRİYA (S.A.V.)'İN MÜBAREK YÜZÜNÜN
GÖRÜNMESİ HAKKINDA

«Şahidi gaybi tecellî eylese aynül'ıyan Çak eder âşık o şevk ile vücûdun câmesin.»
Bu beyît eserîn Arapça aslında kırk ikinci sayfasında menkıbenin başına konmuştur ki; menkıbe'nin öz'ünü beyît olarak anlatmıştır... Şerh edildiğine göre bu olay şöyle vuku bulmuştur:
Bir gün Gavsü'l-âzâm minberde ünlü vaazlarından birisini vermekte idi. Birden saygı göstererek minberden indi. Mü-tevâzi bir durumda yerine oturdu. Pek tabiî edeb ve terbiye kurallarına uyarak vaazını da kesti. Buna pek şaşıran orada bulunanla r, bu durumun nedenini sorduklarında şu cevabı aldılar:
—   «Yüce ceddim sebebi kâinat olan Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz teşrif buyurdula r. Bunun üzerine edeb ve erkân gereği ayağa kalktım ve vaazı bıraktım. Ancak kendileri izin verdikten sonra vaaza devam eyledim.. .»

18.   Abdulkadi r  Geylani hücresinin tavanı yarılarak kendisine ulvi alemden yemler gönderilmesi yalanı (S.173)
      Dokuzuncu menkıbe ve kıssayı teşkil eden bu bahiste Gavsü'l-âzâm'a semâdan indirilen cennet yemekleri konu edilmekte dir.
Gavsü'l-âzâm (k.s.) erbain (*) çıkarttığı günlerde idi. Bu esnada kalbine iftarda dâhi sudan başka ne yiyecek, ne de içecek bir şey bulunmadığı geldi. Erbainin tamam olduğu gün şöyle bir tecellî meydana geldi ki, ansızın hücrenin tavanı yarıldı. Bir zât, sağ elinde bir altın tepsi ve altın silsile, sol elinde gümüş, onda da gümüş silsile olduğu halde hücreye dahil oldu. Sorulara pek cevap vermeden kısaca bunların ulvî âlemden geldiğini beyanla yetindi. Tepsilerd e çeşitli nadide meyvalar mevcuttu.
Gavsü'l-âzâm (k.s.) menkıbenin devamını şöyle anlatıyorlar.
— «Meyvaları altın ve gümüş tepsilerd e getiren zât henüz uzaklaşmıştı ki, ceddî pakım (Resûlüllah) gönderilen şeyleri iftarda yememi bana hatırlattı. Nitekim iftar vakti göklerden bir melek cennet yiyecekle ri dolu mâna sahanları ile indi, bana getirdi. Biz de müritlerimizle bu yemeklerd en yiyerek Hakk Teâlâ (c. c.)'ünün yüce ziyafet ve ihsanlarına sonsuz teşekkürlerde bulunduk. ..» buyurdula r.
(*) Erbain: Kırk gün, kırk gece çilehâneye çekilerek az uyumak, az yemek ve az konuşmak suretiyle devamlı ibâdetle, zikirle uğraşmak. Riyâzat, itikâf.SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
19.   Kendisind en iki yüz sene sonra gelecek Bahaddin Nakşibendi haber vermesi yalanı (S.353-354)
        —   «Bundan ikiyüz sene sonra Horasan ilinden Baheeddin isminde bir şeyh çıkacak. Kendisi gayet âlim ve büyük bir zât olacak!..»
Vakta ki aradan bu kadar zaman geçti. Cenâb-ı Gavsü'l-azâm'ın sözleri aynen çıktı. Şeyh Bahâeddin (Nakşibendî) Horasan illerinde zuhura geldi.
Şah Bahâeddîn Nakşibendî anlatıyor:
—   Şeyhim Gülâl bana ism-i Celâl, yâni ALLAH ismini telkin etmişti. Ve bu isimle meşgul olmamı isterdi.
Ben de bu ismi çeker, tefekkür ederdim. Lâkin isim yalnız dudaklarımda kalır, kalbime bir türlü işlemezdi. İşte bundan dolayı sıkıntı içindeydim.
Bu ahvalde kırlarda dolaşırken Hızır Aleyhisse lâm benim hacetimi bir anda keşfedip bana:
—   «Ey Bahâeddin! dedi, sıkılma! Elbet senin de derdiniı
çaresi bulunur.. .»
Ben ona sual ettim:
—   Benim derdimin çaresi nasıl bulunabil ir?
O dedi ki:SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
—   «Yeryüzünde tasarruf sahibi bir büyük velî vardır, İsmi Abdülkâdîr'dir. Türbesi Bağdat şehrindedir. Kim ondan hace dilerse hacetine yetişir.»
Bunun üzerine Seyyid Abdülkâdîr'den istimdat etim. Ve c gece mânada kendimi Gavsü'l-âzâm Sultan Şeyh Abdülkâdîr'in huzurunda buldum. Ve ona derdimi anlattım. Haz ret-i Gavsü'l-âzâm bir kere:
—   «Allah!»
Dedi ve elini göğsümün üzerine koydu. O anda kalbimdek i sıkıntı gitti ve bana hikmet perdeleri açıldı.
Sabah olup uyandığımda kendimi nur ve sürür içinde buldum. Gözümü göğsüme çevirdiğimde orada bir yazı ile ALLAH jsmini okudum. Ve ismim de Nakşibend oldu.
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Gaybın Dili, Abdülkadir Geylaninin Menkıbeleri, Hikmetli Sözleri, Kadiri Tarikatı ve Evradı Gaybın Dili, Abdülkadir Geylaninin Menkıbeleri, Hikmetli Sözleri, Kadiri Tarikatı ve Evradı, Gaybın Dili - Abdulkadir Geylani'nin Menkıbeleri - Hikmetli Sözleri - Kadiri Tarikatı ve ,Evradı,Hazırlayan: Şeyh Muhammed Şehabi'yüs Sâdi,, Kitsan Yayınları, Tasavvuf Gaybın Dili Kitabı - Kitsan
Gaybın Dili, Abdülkadir Geylaninin Menkıbeleri, Hikmetli Sözleri, Kadiri Tarikatı ve Evradı

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.