Bir Cİhan Kafes, İclal Aydın

Bir Cİhan Kafes, İclal Aydın

Kategori
Barkod
Bir Cihan Kafes Kitabı
Vitrin Katagorisi
Aynı gün kargo
Bir Cihan Kafes - İclal Aydın 
"Bilinmeyen Bir Düşman, Kontrol Edilemeyen Bir Kaos Türkiye Tarihinin En Büyük Tehdidi Altında Kırık Heykel..."

"Sorduğu masum sorulara yanıt arıyordum. Beni böyle ögürleştirdiğini farkettim. Kızım Lal İçin..."

 

Yazar: İclal Aydın
Genel Yayın Yönetmeni: Ilgın Sönmez
Editör: Yeliz Üslü
Düzelti: Tolga Meriç
Kapak Tasarım: Asmin Ayşe Gündoğdu
Katagori: Edebiyat - Roman 
Sayfa Sayısı: 334
Boyut: 14 x 21 cm 
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi:  2013
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: Kitap Kağıdı
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
www.kitaptakipcileri.com
Zorba, itaatkarın üzüntüsüyle beslenir...
"Sevgin direğimiz, üzerimize saldığın korku çatımız olmuş meğer. Mutsuzluğumuzdan örülü bir devlet yaratmışsın hepimize.

Sen en çok beni severdin ya. 

En çok beni köle yapmışsın kendine.” Samire, Yaşar, Lorin.

Birbirlerinin gölgesinde saklanan, birbirlerinin masalını yazan üç küskün kadın. 

Yaraları doğuştan, lanetleri miras... 

Yalnızlığın kuyusunun başından ayrılmadan, kederlerinin yankısını dinlediler. 

Her masalın sonu gece değildi elbet. 

Üç, ikiden ve dahi birden iyiydi. 
www.kitaptakipcileri.com
Ve her yanlışın doğrusu kendi içinde gizliydi.

Kanadı kırık üç kadın, ödedikleri ağır bedellerin karşılığını, içinde çırpınıp durdukları, kapısı açık olsa da çıkıp gidemedikleri gölge kafeslerinde bekledi. İhtiyaç duydukları inanç, temize çekecekleri geçmişte saklıydı....
Bir Cihan Kafes adını verdiği kitabı nedeniyle tatlı bir heyecan içinde İclal Aydın, tabir uygunsa, durduğu yerde duramıyor, kıpır kıpır. Gazete yazılarında olduğu gibi romanında da hüzün var Aydın'ın. Bakmayın onun neşeli hallerine: "Ben her şeyi hakkını vererek yaşarım, o nedenle hüzün de, neşe de gerçek," diyor. Bize sorarsanız, bir kadın kitabı Bir Cihan Kafes, meraklısını sürükleyecek türden; aşk, gizem, mistik rüyalar, görünmeyeni gören, bilinmeyeni hisseden kalpler ve insan evladına biçilen kader... Şimdilerde oyunculuğun yanı sıra A Haber'de hafta sonları Yaşasın Hafta Sonu adlı programla izleyicisiyle buluşan Aydın, ilk romanını, aşklarını, biricik kızını ve medya ile olan ilişkisini anlattı.

-Kitabınız hayırlı olsun. Çok satacak gibi duruyor...

- Gerçekten mi? Çok heyecanlandım şimdi. Bu, kitapla ilgili ilk röportajım. Anlaşılır ve sade olması benim için çok önemliydi. Bu ilk romanım ve yazabilmek için çok cesaret toplamam gerekti. Köşe yazmayı, biriyle söyleşi yapmayı, tiyatro oyunu yazmayı biliyordum ama romana cesaret edemiyordum. Bütün türler içinde en yüksek noktada duruyor benim için. Bir insanın hem yaşı hem yazı birikimi açısından oraya yolculuk yapması çok zaman alıyor. Çok zor bir şey. Bir de okur değişti, insanlar değişti. Duygularını artık 140 karakterde ifade ediyorlar. Kimsenin vakti yok bir şeylerle uğraşmaya. İnsanlar okuyunca 'İyi beslendim, bu kitaptaki bazı şeyler bana iyi geldi,' desin istiyorum.
- Yazılarınızda da aynı şeyi hissederdim, konuşurken de fark ettim, hep 'his'ten bahsediyorsunuz. Sizin 'his'le bir derdiniz var gibi... -
Benim işim, derdim ya da anlayıp bildiğim dil, boyama tarzım belki de bu. İnsani boyutundan görüp okuyorum her şeyi. 11 yıl köşe yazmak çok şey öğretmiş. Ama çok şahane bir şey oldu; köşe yazmayı bıraktım ve bu romanı bitirebildim.
ÇETİN ALTAN BENİ PERİŞAN ETTİ
- Birilerinin yazdığınız bir şeyi beğenmesi çok güzel bir duygu, değil mi?www.kitaptakipcileri.com
-Hem de nasıl! Yaptığım işler çok göklere de çıkarılmıştır, çok da eleştirilmiştir. Kendimi kapatmayı hâlâ iyi öğrenemedim. Çok alkış da çok yerden yere vurma da, insanların beğenisine iş sunan birinin kendisini koruması gereken uç durumlar. Çünkü çok alkışlandığınızda tekrara düşüyorsunuz. Oldu dediğiniz anda, patinaj yapmaya başlıyorsunuz. Acımasız eleştiride de ne diyecekler diye hiçbir şey çıkaramıyorsunuz. Kapını kapatacaksın, övgüye de yergiye de bir selam verip, yoluna devam edeceksin. -
Roman yazmaya nasıl karar verdiniz, ilk cümleyi nasıl kurdunuz?
- Çok uzun zamandır çevremdekiler, mesela edebiyat öğretmenim -evet hâlâ kopmadım öğretmenimden- 'Hadi ne zaman roman yazacaksın?' diye soruyordu. 10 yıl önce bir yemekte Çetin Altan demişti ki: 'Bir gün bir roman yazmalısın.' Ben, 'Çetin Abi, ben kimim ki roman yazacağım?' dedim. Bir buçuk saat neden roman yazmam gerektiğini anlattı. Dedim ki: 'Tamam yazacağım.' Bu sefer 'Ne yazacaksın?' diye sordu. Dedim ki: 'Romannn!' 'Nasıl yazacaksın o romanı?' dedi ve bir buçuk saat neden yazamayacağımı anlattı. Perişan bir vaziyete geldim. O zaman dedi ki: 'Bak güzel çocuğum, içinden kahkaha atmak, hapşırmak gibi yazmak geliyorsa eğer, kim sana ne söylüyorsa söylesin, sen bunu yazacaksın demektir. Sen bile engel olamazsın.' Yani zannediyorum vakti gelmişti ve yazdım.
- New York'a gittiniz yazmak için, değil mi?
- Burada günlük hayatın içinde yazamıyordum. Beş hafta kaldım. Ailem, ekibim, arkadaşlarım çok destek oldu. Ve ben New York'a başka bir romanı yazmak üzere gittim, kafamdaki başkaydı. Sonra bilgisayarın başına oturdum ve bu kadınlar geldi (Romandaki karakterleri kast ediyor). Allah izin verirse, bu kitabın devamı gelecek. Bir de ikinci kısmı var. Köşe yazarken de böyle oluyordu. Ne zaman sahicilikle, içtenlikle, bütün kalbimle yazdıysam, yemin ediyorum aynısını gördüm daima. Umut ediyorum bunda da göreceğim.


GALİBA KENDİMLE KARŞILAŞTIM
- Neden New York? -
Orası benim sevdiğim rahat ettiğim bir şehir. Biraz da zamanı tersine döndürmek istedim. Türkiye uyurken ben uyanıktım. Bir de orası tek başınalığa izin veren bir şehir. Bir kadın bir başına orada haftalarca kimseyle konuşmadan gezebilir, yazabilir. Bildiğimi düşündüğüm şehirlerden bir tanesiydi. Oradaki arkadaşlarımdan hiçbirine haber vermedim, bir eşofman, bir tişört ve küçük bir çantayla gittim. Ve bildiğimi düşündüğüm, filmlerde gördüğümüz o görkemli yaşamın çok altındaki bir yaşamla, sokaktaki insanla, burada yaşamadığım şeyleri yaşadım. Sabah 6'da kalkıp amaçsızca, işe giden insanların arasında dolaştım, şehrin meydanında oturdum. Üzgündüm. Kendimi bulmak üzere yola çıktığımın farkında değildim aslında. Buldum mu? Bilmiyorum. Ama galiba kendimle karşılaştım -
Yorgun muydunuz?
- Yorgundum. 40 yaşıma geçişim çok yorucu oldu.
- Son zamanlarda 40'lı yaşlar kadının en güzel zamanlarıdır diye bir iddia var ama... Ben göremedim bir şey. Siz ne yaşadınız?
- Vallahi ben de çok merak ediyorum, nerede o şahane durumlar (Gülüyor)? Var öyle bir gaz verme hali ama ben bulamadım! 13 yaşım, çocukluktan ergenliğe geçişim ne kadar zor olduysa, yemin ediyorum 30'lardan 40'a geçişim de o kadar zor oldu. İnsan işini, mesleğini, hayatını, kendini, hatalarını, başka insanları o kadar acımasızca sorguluyormuş ki... Ya da ben öyle yaşadım, bilmiyorum. Zaten kendime eziyet etmeye çok meyilliyim. Başkalarına fırsat kalmadan, kendimi yerden yeri vururum. 40'lar benim için şahane bir karşılaşma olmadı. Belki bundan sonrası çok güzel olur.
- Aslında oyunculuk yapmak istiyordunuz...
- Hayat Güzeldir diye bir program yapıyordum. Sonra o programla ilgili bir günlük tutmaya başladım. Bir yayıncı basmak istedi ve inanılmaz bir şey oldu, 10 günde 10 bin sattı. Ve Vatan gazetesinin yöneticilerinden Zafer Mutlu beni arayıp 'Köşe yaz,' dediğinde, bana göre tamamdım ben. Oyunculuk, TV programı yapıyorum. Gençliğimin, çocukluğum tüm dilekleri gerçekleşmiş. Ondan sonrası bana da sürpriz oldu.
ÇOCUK PARKINDA GICIRDAYAN BİR SALINCAK GİBİYDİM
- 40'lı yaşlara geri dönelim istiyorum. Hayatın bu noktasında geride bıraktıklarınız ya da hayatınıza kattığınız bir şeyler var mı?
- Olmaz mı? Çok eski arkadaşımdan ayrıldım mesela. Yaprak dökümü gibi oldu benim için. En acı gelen o. Çünkü tuhaf ama insan her duyguyu unutabiliyor, buna aşk da dahil. Ama pişmanlıklarınızı unutamıyorsunuz. 40'lar biraz o yüzden zor oldu benim için. Kendimi bir çocuk parkında gıcırdayan bir salıncak gibi hissediyordum. 'Nasıl olur?' diyordum sürekli kendime. 'Ben nasıl bunca yıldır bu arkadaşımı tanımadım?' Sonra şunu fark ettim, bir dönem bitiyor ve yeni bir şeyler başlıyor. Şimdi daha yalnız, daha içine kapanık biriyim. Daha tenhadayım. Çok az arkadaşım var. Ama daha huzurluyum. Hep huzur için dua ettim Allah'a...
- Boşalan yerleri yeni insanlarla doldurmadınız yani?
- İlerlemiş yaşlarda çok zor, insanın yeniden çocukluk arkadaşları gibi ilişkiler kurabilmesi. Şimdi hayatımda çok görüşemediğim çocukluktan kalma arkadaşlarım ve kelamına çok kıymet verdiğim insanlar var. Aynı lokmayı paylaştığın insanın ihaneti bana ağır geliyor. Sevdiğim adamların ihanetinden çok daha ağır. Ama insan hep yeniden sevmeye meyilli, aşk bitmiyor.
YAŞLANMAYA, ÇİZGİLERE HAZIR DEĞİLİM
- Aşk bitmiyor dediniz. Öyle mi gerçekten?
- Geçtiğimiz hafta bir huzur evinde çekim yaptık. Orada iki çocukluk arkadaşıyla karşılaştım. Çocukken sokakta birlikte oynayan iki arkadaş şimdi aynı huzur evinde. Bir de çift vardı. İkisi de Alzheimer. Önce biri gelmiş, sonra diğeri. Şimdi birbirlerini unutmuşlar, tanımıyorlar ve orada başkalarına âşık olmuşlar. Hani insana kendisi yaşlanmayacak gibi gelir ya, acı başkalarının kapısını çalar, bizimkini çalmaz ya... Kendi kendime dedim ki; bu yolun nereye gittiği belli, yaşlanıyorum.www.kitaptakipcileri.com
- İlginç bir deneyim olmuş.
- Evet, oradan çıkarken şöyle bir şey oldu: Bir hanımla konuştuk, dedi ki: 'Allah biliyor ya çocuklarım beni buraya getirdiğinde içimde bir sızı oldu, içimin bir tarafı cız ediyordu. Kapıdan içeri bir girdim ve Ahmet'i gördüğüm anda her şey değişti, döndüm ve çocuklara yalvarır gibi beni burada bırakın dedim. 80 yaşında, kırmızı ruju dudağında, ben gideceğim diye peruğunu takmış, hazırlanmış. Söz ettiği beyin bacakları tutmuyormuş, odasındaymış sürekli. O da her akşam gidip akşam yemeğini yediriyormuş. 'Aşk ne kadar güzel bir şey değil mi?'dedi bana. Bütün kalbimle 'Evet, evet,' dedim. Sanki o cümleyi duymak için oraya gitmişim gibi hissettim.
- Yaşlanmaktan korkuyor musunuz?
- Evet! Daha yapmadığım birçok şey var. Çok içtenlikle evet diyorum. Ay korkmuyorum, ben çizgilerimi de seviyorum falan diyen insanlar var. Henüz hazır değilim! İstemiyorum. Yani yaşlanmayayım... Hâlâ en güzel tatilimi yapmadım, en büyük aşkımı yaşamadım, mesleğimde en güzel yere gelmedim gibi geliyor. Ya ömrüm kısalıyor diye korkuyorum! Bir de şöyle bir şey var tabii: Benim dedem 110 yaşında vefat etti. Son günlerinde babama şöyle demiş: 'Ölmek nimetmiş.' Allah herkese hayırlı ömür versin, göreceğimizi görürüz. Anlamak da nasip meselesi, yaşamak da...
- Ben sizin yazılarınızda hep bir hüzünlü bir yan bulurdum. Bu romanda da öyle... Şimdi size bakıyorum da, neşeli görünüyorsunuz.
- Durgun hallerim de vardır elbette. Ama bir şeyleri hakkını vererek yapmayı çok seviyorum. Mesela muazzam yemek yerim. O yüzden her aralık ayında hamilelik kiloma çıkar, her mayıs ayında 36 bedene inerim tekrar. Her yıl yaşadığım klasik bir durumdur. Çok güzel âşık olurum, sonra çok güzel acı çekerim. Yani böyle hakkını veririm. Muhteşem ağlarım. Yaşama sanatı böyle bir şey. İyi icra etmek gerek.
YARGILADIĞIMIN AYAKKABISINI GİYDİM
- Pişmanlıklardan çok bahsettiniz, nedir en büyük pişmanlığınız?
- En büyük yok, bir sürü var. Pişman olduğum çok şey var. Yapılacak hiçbir şey yok, geri dönüp değiştiremezsin. İş hayatımdaki en büyük pişmanlığım şu: Zamanı nasıl da har vurup harman savurmuşum.
- Neden?www.kitaptakipcileri.com
- Öte yandan, zamanı ne kadar güzel kullanmışım. Yani hep bu gelgitlerim var. Çok güzel yaşadım. Başarılarım oldu, anne oldum, çok güzel aşklar yaşadım, çok güzel acılar çektim, çok kıskandım, çok kıskanıldım ama kimi yargıladıysam, mutlaka onun ayakkabısını giydim. Onun durumunu bir yaşadım. Hiçbir zaman 'Ben anlamıyorum bu insanları kardeşim!' demeyeceksin. 'Dur sana bir anlatalım,' derler.
KIZIM YAZAR OLDUĞUMA YENİ İKNA OLDU
- Romanda her durumdan, her gruptan kadın var. Hepsi mistik, derin ve bir parça 'deli'...
- Evet, öyle. Hepimizin annesinde biraz yok mu bu özellikler? Ve giderek hepimiz biraz annemize benzemiyor muyuz? Kız kardeşim okudu ilk yazdıklarımı ve çok güzel eleştirir. Son hali bittikten sonra açtı telefonu: 'Olmuş bacım,' dedi ve devam etti: 'Yalnız öyle bir yazmışsın ki, annemi anladım okurken,'dedi. Tabii ki sadece annemiz yok bu romanda. Evlat olma serüvenimiz var, kucağımızda kendi çocuklarımız olsa da. Anneler hep der ya 'Kaç yaşına gelirse gelsin, o hep benim küçük çocuğum,' diye. Hayır ya, kaç yaşına gelirsem geleyim, sen benim annemsin asıl! Dolayısıyla ben 50 yaşıma da gelsem şefkat istiyorum annemden. Beni anlamasını, onaylamasını istiyorum.
- Sizin de 10 yaşında bir kızınız var şimdi. İlişkiniz nasıl?
- Allah uzun ömür versin, beni çok tamamlayan bir çocuk Laliş (Lâl). İş yaşamındaki başarı, aşk hepsi ayna geldi. Kızım bana çok uğurlu geldi. Hayatımın önemli dönüşlerinden bir tanesi oldu. Üç yaşında çok masum sorular sormaya başladı: 'İnsanlar neden boşanır? Sen babamın nesi oluyorsun? Babam anneannemin oğlu mu, değilse anneannem onula telefonda konuşurken neden oğlum diyor?' O zaman 'Baban arkadaşım,' demiştim. Aradan biraz zaman geçtiğinde 'Babam arkadaşın değil,' dedi bana (Gülüyor).
- Zormuş... - O kadar masum ve öyle güzel soruyor ki. Onun anlayabileceği dilde yanıtlar ararken beni büyüttüğünü, özgürleştirdiğini fark ettim.
- Kızım beni büyüttü diyorsunuz?
- Evet, ben ona bakıyorum ama o beni büyütüyor. New York'a giderken karşıma aldım ve 'Sen İngilizceyi ilerletmek için bu yaz İngiltere'ye yaz okuluna gideceksin ya, izin verirsen ben de Amerika'ya yazı okuluna gitmek istiyorum', dedim. 'Ne yapacaksın?' diye sorunca; 'Bir roman yazmak istiyorum, yalnız kalmam lazım. Sen, anneannen ve teyzenle kalacaksın,' deyince, 'Anne ne kadar sanatsal konuştun!' deyiverdi...
-Değişik bir çocuk...
- Benim çocuğum, benim yazar olduğuma daha yeni ikna oldu. Çünkü daktilom yok! Müzeye gittik, Muhsin Ertuğrul'un daktilosunu gördü ve çok etkilendi. Bir daktilosu olsun istiyor, bir gün yazar olmak istiyor. Bilgisayarı hiç saymıyor; 'Anne daktiloda yazdığını hemen kağıt üzerinde görüyorsun, bilgisayar öyle değil,' diyor. Ona göre ya elle yazılır yazı ya da daktiloyla. Benim bir roman yazmak için gitmem çok hoşuna gitti.
ROMANIMI RÜYAMDA GÖRDÜM
- Kitaba mistik bir hava hakim. Sizin de içinize bir şeyler doğuyor mu?
- Benim hayatımda hiçbir şey tesadüf değildir. Yaptığım her şey bir başka şeye vesile oldu. Belki size çok uçuk gelecek ama, inanın ilahi bir şey varmış, bana yol gösteriyormuş gibi geliyor. Ben kitabın rüyasını gördüm, bütün bunları nasıl açıklayacağım bilmiyorum ama, öyle... Kötü olduğum dönemdi, bir gün sabaha karşı bir rüya gördüm ve şak diye uyandım. Dedim ki: 'Bu dönem bitti, yeni bir hayat var artık.' Yakınlarıma söyledim bunu, 'Bir rüya gördüm ve hiçbirinize bunu anlatmayacağım,' dedim. Rüyalarımı aileme anlatmam, ürküyorlar. Ve ben o rüyayı unuttum. Kitap bitti, son cümlemi yazdım ve birden fark ettim ki, aslında gördüğüm rüyayı yazdım.
- Anlattığınız kadınlar ne kadar sizden?
- Tabii ki o kadınların her birinde bir parçam var. Olmasın diye çok mücadele ettim. Sonra baktım ki o mücadele samimiyetsiz olacak, bıraktım mücadeleyi. Ama dediğim gibi o rüya çok önemliydi.
MEDYA BENİ FARKLI YANSITTI
- Uzaktan daha farklı görünüyorsunuz...
- Ne dediğinizi biliyorum, önyargılarına o kadar bağlıydı ki medya mensupları. Benim gerçekten kendimi ifade etmeme yardımcı olmadılar. Bu, bir tek benimle ilgili değil. Yaptığım bir esprinin, bir şakanın yanlış anlaşılıp ya da başka türlü değerlendirilip karşıma koca koca manşetler olarak çıkması benimle değil, onlarla ilgiliydi. İşte tam da bu yüzden mesafeliyim. 'Sana bir rol çizdik, bunun dışına çıkma,' diyorlar.
- Ünlü olmak zor mu?
- Gençken iyi bir şey zannediyorsunuz. Elbette kötü bir şey değil. Sokakta sevilmeyi çok yaşayan biriyim. Anadolu'da, İstanbul'da, Ankara'da ekran ünlüsü gibi davranmıyorlar ki bana: 'Ahh yavrum, kocamdan boşandım, dur sana bir şey anlatacağım ya da bu oğlan bana mektup yazmıyor, neden acaba?' diye geliyorlar. Ve bundan ayrı kalırsam, gerçekten özlerim. Asla nankörlük yapmak istemem. Derler ya, Allah alıştığımızdan eksik etmesin. Ama ünün magazinsel yanı da var tabii. Fakat dediğim gibi, her şey pakete dahil. Bu işte 24 saat çalışılıyor kardeşim. Bir tek evinde, pijamanı giydiğinde çalışmıyorsun; sadece o zaman çocuğuna, kendine ait. Ama kapıdan çıktığın an mesai başlar. Gösterdiğin ilgi, verdiğin yanıt, attığın adım, her şey işinin bir parçası.
- Herkesin gözlerinin sizin üzerinizde olması insanı çok yormaz mı?
- Tabii canım. Mesela Sütiş'te oturuyorum, spor yapmışım, üzerimde eşofman var. Bir bakıyorsun Twitter'da 'İclal Aydın'ı Sütiş'te gördüm, makyajsızdı!' diye bir tweet. Ama dediğim gibi, işin bir parçası bunlar ve şikayet edemem.
YENİ BİR TANIŞIKLIĞA MECALİM YOK
- Kadınlar iş hayatında zorlanıyor, kitapta da bunun altını çiziyorsunuz? Siz çalışma hayatında güçlük çektiniz mi?
- Çok. Ne yalan söyleyeyim, şanslıydım. Ama şanslarımı iyi değerlendirmek için çok çalıştım. Ama elbette iyi de dayak yedim. Yazı meselesine, medyada varoluşa hazırlıksızdım mesela. O yüzden farklı alanlarda iş yapıyorum. Oyunculuk ve medya. Ve hiçbirine ait değilim. Öyle gruplarım, arkadaşlarım yoktur. Bir şey rica edemem kendim için. Bu beni hem çok yalnız yaptı hem de çok özgür.
- Yalnız olmak, kalabalık olmaktan daha iyi bir şey mi sizin için?
- Kesinlikle. Uzaktan baktığın zaman, belli mekanlar vardır, gazeteciler şurada toparlanır, yazı dünyasından olanlar burada. Herkes herkesin tanıdığı yerler vardır, hepsinin içine girdiğimde kendimi ayrıksı hissederim. Ama dediğim gibi, aynı zamanda da özgürüm. Bu özel hayatımda da böyle.
- Özel hayat deyince, âşık mısınız, hayatınızda biri var mı?
- Yok. Eskiden böyle kadınlar erkekler, 'Hayatımda kimse yok,' dedikleri zaman; 'Hadi canım!' derdim, inanmazdım, saklıyorlar zannederdim. Meğer oluyormuş! Bu, bu dönem için geçerli. Geleceği ipotek altına alabilecek bir şey söyleyemem. Ama şu anda kırılmaktan o kadar korkuyorum ki, yeni bir tanışıklığa mecalim yok. Ama elbette insan sevilmeyi özlüyor, sevmeyi özlediği gibi.
- Erkekler çok mu yordu sizi? 
www.kitaptakipcileri.com
- Herkes kadar. Hayatı, aşkı çok ciddiye alan insanlar vardır. Ben fazla ciddiye aldım her şeyi, biraz fazla büyüttüm. Ama dediğim gibi, çocukluğumdan beri yapım böyle. Ama onlar olmasa, ben olmazdım... 
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Bir Cİhan Kafes, İclal Aydın Bir Cİhan Kafes, İclal Aydın, Bir Cihan Kafes Kitabı, İclal Aydın, ilk romanı, şiir,iclal aydın şiir dinle, iclal aydın şiirleri, iclal aydın şiir videoları, iclal aydın şiir indir, iclal aydın şiir kitabı, iclal aydın şiir dinletisi,iclal aydının son kitabı, hayat güzeldir iclal aydın, iclal aydın eğitim, iclal aydın iletişim, iclal aydinin kitaplari, iclal aydın son kitabı, iclal aydın şiir kitabı, iclal aydın şiirleri, güzel iclal aydın, iclal aydın video,roman kitabı oku, roman kitabı dinle, roman kitabı indir, roman kitabı nedir, roman kitabı satın al, roman kitabı özetleri, roman kitabı isimleri, semih gümüş roman kitabı,,, Artemis Yayınları, Edebiyat Roman Bir Cihan Kafes Kitabı
Bir Cİhan Kafes, İclal Aydın

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.