Yeni
Tergib Ve Terhib, Hadislerle İslam, İmam Hafız El Münziri, 6 Cilt Toplam 3500 Sayfa

Tergib Ve Terhib, Hadislerle İslam, İmam Hafız El Münziri, 6 Cilt Toplam 3500 Sayfa

2.950,00 ₺
Aynı gün kargo
Hadislerle İslam Tergib Ve Terhib Tercümesi, İmam Hafız El Münziri, 6 Cilt
17x24 cm Ebat, Sert Kapak Ciltli Yeni Dizgi Yazı, Şamua Kağıt  6 Cilt 3500 Sayfa
Tercüme Heyeti:Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Haseki İhtisas Eğitim Merkezi Öğretim Görevlileri: 
Abdullah Yücel, Durak Pusmaz, A. Muhtar Büyükçınar, Ahmet Arpa 
Sekizyüz yıldır İslâm âlemine hizmet veren Büyük İmam El Münzirî’nin bu eşsiz eserini sizlere takdim etmekten gurur duyuyoruz. İslâm'ın ana kaynaklarından birincisi Kur'an, ikincisi Hadis’tir diyen müellif, bu eserinde, İslâm’ı hadislerle yaşamanın en mükemmel örneğini vermiştir. Kur’an-ı kerim’den faydalanabilmemiz için önce Resulullah (s.a.v.)’a başvurmamız, onun açıklamalarına kulak vermemiz, yaşantılarını örnek almamız gerekiyor. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de namaz kılmamızı emretmiş, rekatlarını  ve nasıl kılınacağını açıklamamıştır. Zekat vermemizi emretmiş, hangi mallardan ne miktarda verileceğini beyan buyurmamıştır. Allah (c.c.) bütün bu gibi meselelerin açıklamasını Resulullah (s.a.v.)’a bırakmıştır. İşte bundan dolayıdır ki, Resulullah (s.a.v.)’ın hadisleri ve yaşantısı, Kur’an’ın anahtarı olarak önem kazanmıştır. Hadis ilminin büyük imamlarından olan Hafız el-Münziri, her müslümanın faydalanması için bu güzel eseri telif etmiştir.
Eser Türkçe’ye aktarılırken mümkün olduğu kadar açık ifade ve sade dil kullanılmıştır.
TAKDİM
İlk âyetini OKU emriyle inzal buyuran Yüce Rabbimize hamdederiz.
 İnzal buyurulan âyetleri yaşayış ve sözleriyle açıklığa ka­vuşturup tatbik sahasına koyan ve bizlere nurlu İslâm yolunu açan Hz. Muhammed (s.a.v.)'e salât ve selam olsun.
 İslâm Dini'nin başta gelen önemli kaynağı KUR'AN, ikinci­si ise HADİS'tir. İslâm'a hizmeti ön planda tutan yayınevimiz hadis alanında önemli bir eseri neşretmenin hasretini çekmek­teydi. Hadis kitapları arasında büyük özelliklere sahip yedi cilt­lik TERGİB VE TERHİB'i bu gün oku yucularımıza sunarken o hasret sona ermiş ve bahtiyarlığa ulaşmış bulunuyoruz. Tevfikini bizlerden esirgemeyen Allah (c.c.)a hamd ve şükrümüz son­suzdur.
 Büyük hadis imamı Hafız el-Münziri TERGİB VE TERHİB'i arapça olarak telif etmiştir. Sekizyüz senedir İslam aleminde ün yapan bu eser, okuyucuya İslami yaşayışı en cazip ve en do­yurucu bir üslûpla sunmaktadır. Hadisler bu hedefe yönelik olarak tanzim edilmiştir. Biz, eserin bu özelliğini dikkate alarak TERGİB VE TERHİB ünvanının altına HADİSLERLE İSLÂM unvanını da ilave ettik.
 Türkçeye aktarılınca yedi cilt olan eser, Arapça orijinalinde dört cilttir. Eseri son derece itina ile Türkçemize çeviren ilmî heyete ve baskıya hazırlanışında emeği geçen diğer zevata şük­ran borçluyuz.
 TERGİB VE TERHİB'in okuyucularımıza en yararlı şekilde faydalı olmasını dileriz. Tevfik Allah'tandır.
            ÖNSÖZ
 Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve senalar, resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) 'e sayısız salât ve selamlar olsun.
Allahu Taâlâ islâm Dinini beşeriyete Kur'an'la tebliğ etti. Kur'an-ı Kerîm, insanlık aleminin hem dünya hayatını hem âhiret hayatını en mükemmel şekilde tanzim eden hak kitap tır. Dolayısiyle, bütün problemlerini Kur'an'la çözümlemeye çalışmak her mü'minin hakkı ve vazifesidir. Ancak, burada karşımıza bir güçlük çık­maktadır ki o da, Kur'an-ı Kerim'de meselelerin detaylarına inilme­den özet halinde beyan buyurulmuş olmasıdır.
Allahu Taâlâ, Resul-i Ekrem'ine Kur'an'ı inzal buyururken âyet­leri son derece veciz ve öz olarak indirmiş, bu âyetlerin açıklanma­sını ve tatbike konulmasını resulüne havale etmiştir. Bir âyet-i ke­rimesinde resulüne hitaben: «Sana da insanlara indir ileni açıklayasın diye Kur'an'ı İndir dik" buyurmaktadır. Şu halde; Kur'an-ı Kerim'den tam istifade edebilmemiz için önce Resulullah (s.a.v.)'a baş- vurmamız, onun açıklamalarına kulak vermemiz, yaşantılarını örnek almamız gerekiyor. Yani, islâm prensiplerinin inceliklerine vakıf ola­bilmemiz için Resulullah (s.a.v.)' in hadislerini rehber edinmek şart­tır. Zira Kur'an'da beyan edilen islâm prensipleri son derece veciz ve özet halindedir.
Meselâ, Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de namaz kılmamızı em­retmiş, rekâtlarını ve nasü kılınacağını açıklamamıştır. Zekât ver­memizi emretmiş, hangi mallardan ne miktarda verileceğini beyan buyurmamıştır. Hac'cı farz kılmış, hac'cın menasikine dair bilgi ver­memiştir. İnsanların sosyal hayatını tanzim eden birçok prensipler koymuş, tafsilatını Resulullah (s.a.v.)'a bırakmıştır.
Durum, yasak edilen şeylerde de aynıdır. Kur'an'da : -Allah alış­verişi helâl, faizi haram kıldı» (2) buyurulmasına rağmen hangi alış­verişin dinen geçerli, hangisinin geçersiz olduğu, faizin çeşitleri ve hangi mallarda söz konusu olduğu belirtilmemiş, bunların açıklan­ması Hz. Peygamber (s.a.v.)'e bırakılmıştır.
 (1)  Nahl Sûresi: 44
(2)  Bakara Sûresi: 275
İşte, bundan dolayıdır ki, Resulullah (s.a.v) ın hadisleri ve ya­şantısı, Kur'an'ın anahtarı olarak önem kazanmıştır. Ve Hz. Muhammed s.a.v. in İslâm prensiplerine açıklık getiren söz ve fiille­rine baş vurmadan Kur'an'dan hükümler çıkarmaya kalkışmamız son derece sakıncalıdır.
Bu husus büyük önem taşıdığı için islâm bilginleri hadis ilmine geniş yer vermişler, önemle üzerinde durarak kıymetli eserler vücu­da getirmişlerdir. Bu eserlerden biri de Hafız el-Münzirînin Tergib ve Terhib adlı meşhur eseridir.
Hadis ilminin büyük imamlarından olan Hafız el-Münziri Pey­gamberimiz (s.a.v.)'in hemen hemen bütün hadislerini senetleriyle birlikte ezberlemiş olduğu için «Hafız» unvanını almıştır. Tergib ve Terhib 'in dışında hadisle İlgili başka eserleri de vardır. İslamı bihakkın yaşayan zahid ve müttekî bir zattı. Kur'an'dan sonra en önemli kaynağın hadisler olduğunu dikkate alarak kendini bu ilme vermişti. İslâmı bihakkın yaşamak isteyen her müslümanın fayda­lanması için bu eseri telif etmiştir. Nitekim Tergib ve Terhib de İslâmî yaşayışın hadislerle en güzel şekilde tanzim edildiğini gö­rüyoruz. Kitabın ihtiva ettiği hadisler Kütüb-i Sıtte ile birlikte di­ğer hadis kitapları da taranarak derlenmiş, konulara göre gurupla­ra ayrılmış ve her gurup kendi başlığı altında işlenmiştir.
Eserde hadislerin alındığı kitaplar ve senedlerinin dereceleri ile bu konuda hadis alimlerinin görüşlerine yer verilmiştir. Aynı zaman­da hadislerden çıkan fıkhî hükümler hakkında da bir neticeye ya­rılmaya çalışılmış, zaman zaman ulemanın görüşleri zikredilmiştir. Eserin baş tarafında hadis ıstılahlarına dair bilgiler ve hadis ala­nında isim yapmış büyük imamların kısa hal tercümeleri vardır.
Esere şerh ve talik yapmış olan Mustafa Muhammed Ammare, konuların açıklama ve izahını yapmaya çalışırken, konularla ilgili gördüğü ayetleri de derleyip münasip yerlere yerleştirmiştir.
Biz eseri tercüme ederken sarihin açıklamalarına da önemle eğildik. Ancak, birçok yerde konular hadis metinlerinde apaçık an­laşıldığı halde sarihin bu konulara pek uzun olan şerhler koyduğuna rastladık ki, bu türlü şerhleri tercümeye almakta fayda mülâhaza etmedik. Bunların dışında önemli gördüğü­müz yerleri ise bazen hadisin tercümesi içinde, bazen tercümeyi mü­teakiben parantez içinde, bazen de dipnot şeklinde değerlendirmeye çalıştık.
Ayrıca, nadiren de olsa açıklanmasında zaruret gördüğümüz bazı yerler tarafımızdan dipnot konarak açıklanmış ve bu açıklama­ların mütercimlere ait olduğu belirtilmiştir.
Müellif Tergib ve Terhib de konulan işlerken bazen zayıf hadislere de yer vererek konuyu zenginleştirmiş ve fakat, zi­hinlerde istifham husule gelmemesi için hadisin sonunda o hadisin zayıf olduğunu derhal belirtmiştir.
İslâm dünyasında ün yapmış olan Tergib ve Terhib Türkçeye çevrilmeden önce de Türkiyemizde birçok ilim erbabının kütüphanesinde yerini almış idi. Türkçeye çevrildikten sonra oku­yucu çemberinin daha da genişleyeceğini ve her Müslüman Türkün bu değerli eserden istifade edebileceğini düşündükçe mütercimler olarak bahtiyarlık duyuyoruz. Zira bu eser, islâmı öğrenmek ve onu yaşamak isteyen her müslümana rehber olacağı gibi, vaaz ve irşadla görevli ilim erbabı için de çok önemli bir metod ve bilgi kayna­ğıdır.
 Eseri Türkçemize aktarırken mümkün olduğu kadar açık ifade ve sade dil kullanmaya çalıştık. Her seviyedeki okuyucunun rahat­lıkla, faydalanacağını umuyoruz.
Bizler şüphesiz naçiz birer kuluz. Tercümeyi yaparken bütün dik­kat ve gayretimize rağmen gözümüzden kaçan bazı hatalara rastla­nabilir. Hatalarımızın Hikmet Yayınları kanalıyla bizlere ulaştırıl­ması hem bizleri minnettar bırakacak hem de eserin müteakip bas­kılarında hatanın düzeltilmesine vesile olacaktır. Bu türlü uyarma­larda bulunacak değerli okuyuculara şimdiden teşekkürlerimizi su­narız.
Ayrıca bu kıymetli eserin Türkçemize kazandırılmasında bizleri teşvik eden manevi desteğini esirgemeyen Hikmet Yayınları'na da şükran duygularımızı ifade etmek isteriz. Eserin okuyucularımıza faydalı olmasını Yüce Allah'dan niyaz etmekteyiz.
 Gayret bizden, Tevfik Allah'tandır.
Mütercimler
HADİSİN KISIMLARI
 1 - Sahih hadis:
 Sahih hadis; Adalet ve zabt şartlarını haiz ravilerin, Hz. Peygam­ber (s.a.v.)'e kadar uzanan muttasıl bir isnadla rivayet ettikleri, şaz ve illetten salim hadislerdir.
Bir hadis şahindir denildiği zaman onun maktu olmadığı, yani senedinin muttasıl olduğu anlaşılır. Sahih değil denilince de senedi sahih değildir, manası anlaşılır. Muhtar olan, hiçbir isnad hakkın­da genel olarak «bu en sahih isnaddır» diye kesin konuşulamaz, de­nilmiştir. Diğer taraftan en sahih isnad, Z u h r i 'nin Salim "den. Salim in babasından yaptığı rivayettir, denilmiştir, İb n S i r i n, y b; e y d e 'den U be y d e de Ali 'den, şeklindeki senedinde en sa­hih sened olduğu söylenmiştir. A'meş, İbrahim 'den, o Al k a me'den. Alkame Ibn Mes'ud'dan veya Ali, Hasajı'dan,. Hasan da babasından, babası Al i 'den veya Malik, Nafî 'den Nafî, Ibn Ömer "den diye yapılan isnadların da en sahih isnad oldukları söylenmiştir. Son isnada dayanarak Şafiî, Malik 'den; Malik, Nafî'den; Nafî', İbn Ömer'den (r.a.) şeklindeki is­nad da en sahih isnad olarak gösterilmiştir.
Sahih Kitaplar
İlk tasnif edilen sahih kitap Sahih-i Buhari sonra Müslim'­dir. Bu iki kitap Kur'an-ı Kerim'den sonra en sahih kitaplardır. Bu iki kitabın en sahih ve faydalı olanı Buharî 'dir. Müslim 'in, ha­disin senedlerini bir yerde toplamakla diğerleri arasında özel bir yeri vardır. Sünen-i Ebî Davud, Tirmizi ve Nesâi de dahil bu beş kitap usûl bakımından birdir. Aralarında çok az fark vardır. B u h a r i 'de mükerrerler dahil yedibin ikiyüz yetmişbeş hadis vardır. Mükerrerleri çıkarsak dörtbin hadis olur. Mükerrerler dışında Müs­lim'de de dörtbin hadis vardır.
 Öteki sahih hadisler Ebu Davud, Tirmizî, Nesâi, İbn Hüzeyme, Darekutrıi, Hâkim, Bey ha kî ve diğer itimat edilir sünenlerden sahih olduğu beyan edilen hadislerdir.
Buharı ve Müslim 'den hadis rivayet eden kitaplar, lafızla­rın uymasına önem vermemişlerdir. Bu kitaplarda lafız ve manada ayrılıklar vardır. «Buhari ve Müslim rivayet etti» diyen Beyhakî, Bagavive benzerlerinin kitaplarına aldıkları hadisler böy­ledir. Bir kısmında mana değişikliği vardır.
 Sahih Hadislerin Kısımları
En sahih hadisler: Buharı ve Müslim 'in ittifak ettiği hadis­lerdir. Bundan sonra sırası ile Buhari"nin yalnız başına rivayet et­tiği hadisler. Müslim'in tek başına rivayet ettiği hadisler, Buhari ve Müslim rivayet etmedikleri halde şartlarına uyan hadisler, yalnız Buhari 'nin şartına uyan hadisler, yalnız Müslim'in şar­tına uyan hadisler, bunlar dışındaki kişilerce sahih kabul edilen ha­dislerdir. Hadisçiler «sahih, muttefekun aleyh veya müttefekun ala sıhhatihî» dedikleri zaman Buharı ve M ü s l i m 'in ittifak et­tikleri hadisleri kasdederler.
 2- Hasen hadis :
 Hattabi   der ki: Tahric edeni belli, ricali şöhret kazanan ha herlerdir. Genel olarak hadisler bu şekildedir. Ekseri alimler bunu kabul ederler. Bütün fakıhler bu hadisi kullanır. «Bu hadis, hasen, sahihtir- denildiği zaman hadisin iki senedi olduğunu, biri sahih, di­ğeri hasen olmasını gerektirdiğini anlamak lazımdır.
 3- Zayıf hadis:
 Sahih veya hasen hadisin sıfatını bir arada bulundurmayan ha­dislerdir. Bunlara mevzu' veya şaz da denilmiştir .
 4- Müsned hadis :
 Hatîb el-Bağdadi der ki:
 Senedi başından sonuna kadar muttasıl olan hadisdir. Ekseriya bu ifade Resulullah (s.a.v.) 'dan gelen hadislerde kullanılır. Başka ha­dislerde kullanılmaz.
 5- Muttasıl hadis :
 Buna mevsûl hadis de denir. Senedi muttasıl olan hadisdir. Merfû veya birine mevkuf olabilir.
 6-  Merfû hadis:
 Özellikle Hz. Peygamber (s.a.v.)'e nisbet edilen hadisdir. Mutlak olarak söylendiği zaman başkası anlaşılmaz. Muttasıl veya münkatı olabilir.
 7-  Mevkuf hadis :
 Sahabeden rivayet edilen söz, fiil ve benzeri şeylerdir. Muttasıl veya münkatı" olabilir. Mukayyed olarak sahabe dışındaki küslerde de kullanılır. Mesela «falan onu falancaya mevkuf yaptı» denilir.
 8-Maktu' hadis:
 Senedi Tabiine dayanan ve onların söz, fiil ve takrirleriyle ilgili hadislerdir. Şafiî, sonra da Tabera.ni bu sözü münkatı' anla­mında kullanmışlardır.
 9- Mürsel hadis :
Tâbîin'in Haz. Peygamber (s.a.v) den rivayet ettikleri söz ve fiil­lerdir. Mürsel hadis, hadiscilerin çoğunluğuna, Şafiî 'ye, fakihlerin ekserisine ve usûlcülere göre zayıf hadis sayılır. Bir grup alimle İmam Malik ve İmam Ebu Hanife mürsel hadisi sahih hadis kabul etmişlerdir. «Sahabî mürselinin sahih olduğuna hükmedilmiştir» denildi.
 10- Münkatı' hadis:
 Senedi muttasıl olmayan hadisdir. Kopukluk ne şekilde olursa ol sun durum değişmez. Genellikle Tabiiden aşağıda olan ravilerin sahabiden yaptıkları rivayetlere kullanılır. Mesela Malik 'in (Nafî' i  atlayarak) İbn Ömer 'den rivayeti gibi, Münkatı hadis'şöy­le de tarif edilmiştir:
 Tâbiî'den önce isnadında bir ravisi düşen veya müphem bir ravi zikredilen hadisdir.
 11-Mu'dal hadis :
 Senedinden iki ve daha fazla ravi düşen hadisdir. Buna münka­tı hadis de denir. Fakihler mürsel hadis derler. Şöyle de tarif edilmiştir:
 Ravinin «bana ulaştı» diyerek ifade ettiği hadistir. Mesela, Ma­lik der ki:
 Bana Ebu Hüreyre 'den ulaştığına göre Resulullah (s.a.v.): -Yedirip giydirilmesi kölenin hakkıdır» buyurdu. îşte bu hadis mu'daldır.
 Mu'an'an isnad diye, falan falandan rivayet ettiği şeklindeki isnadlara denir .Bunun mürsel olduğu söylendiği gibi müdelles olma­ması ve ravilerin biribiriyle karşılaşmaları mümkün olması şartıyla muttasıl olduğu da söylenmiştir.
îki ravinin karşılaşmış olmalarının, uzunca görüşmelerinin biri ötekinden rivayet ettiğinin bilinmesinin şart koşulması ihtilaflıdır.
Hadiscilerden bazıları bunların hiç birini şart koşmamıştır. Bu, Müslim b. el-Haccac'ın görüşü olup burada icma olduğunu iddia etmiştir. Bazı hadisçiler de yalnız karşılaşmayı şart koşmuşlar dır. Bu sözü Buharı, ibn Medînî ve Muhakkikin söylemiş­lerdir. Bir kısım hadisçiler de uzunca sohbet etmelerini, bazıları da birinin ötekinden rivayet ettiğinin bilinmesini şart koşmuşlardır.
 12- Tedlis:
 Tedlis iki kısımdır:
İsnaddaki tedlis:
Bir ravinin aynı asırda yaşadığı bir kişiden işitmediği bir hadisi işitmiş gibi rivayet etmesidir. Falan şöyle dedi veya falandan şöyle rivayet etti gibi ifadeler kullanır. Bazen şeyhini değil de hadisi gü­zelleştirmek amacıyla zayıf veya küçük olduğu için başka bir raviyi düşürür, bu da tedlistir.
 
Şeyhlerdeki tedlis :
Ravinin şeyhine bilinmeyen bir isim veya künye yahut nesep, ve­ya bir sıfat vermesidir.
Şeyhine bilinmeyen bir isim vermek cidden çirkindir. Bu şekilde tanınan bir ravi cerhedilmiş olur. Rivayeti de kabul edilmez.
Şeyhine bilinmeyen bir lakap takmak birinciden daha az çirkindir. Bunu ravi bildiği tariki kuvvetlendirmek için yapar.
 13- Şaz hadis:
Sika bir ravinin, öteki sika ravilere muhalif olarak rivayet ettiği hadisdir. Yoksa başkasının rivayet etmediği hadisi rivayet etmesi de­ğildir. Bu tarif, Şafiî ve Hicaz alimlerinden bir topluluk ta­rafından yapılmıştır.
 Halil i  derki:
 Hadis hafızlarının tarifleri şöyledir:
Şaz hadis .sadece bir isnadı olan hadisdir. Bu hadisi sika veya si­ka olmayan bir ravi yalnız başına rivayet etmiş olabilir.
«Sika» olmayan ravinin rivayet ettiği hadis kabul edilmez. «Si­ka» ravinin rivayet ettiği şaz hadiste de tavakkuf edilir. Delil olarak gösterilmez.
 14- Münker hadisin bilinmesi 
 Hafız   Berdicî   der ki:
 Münker hadis, metni ravilerinden başka biri tarafından bilinme­yen ferd hadisdir,
 15-İtibar, Mutâbîat ve Şevahid 
 Mesela H amma d Eyyûb'dan Eyyüb îbn S irin'den, Îbn Şîrîn Ebu Hüreyre'den, Ebu Hüreyre Hz. Pey­gamber (s.a.vJ 'den, şeklinde rivayât edilen hadisin mutabîî yoksa bu­na itibar denir.
Mutabaat ise, E y y û b 'dan H a m m a d 'm dışında bir ravinin ıivayet etmesidir. Buna Mutâbaat-ı tam denir. Veya îbn Şîrîn 'den Eyyüb 'dan başkasının veya Ebu Hüreyre 'den  i b n S İ r î n'-den başka bir ravinin veya Hz. Peygamber (s.a.v.) 'den Ebu Hü­reyre 'den   başka bir ravinin daha rivayet etmesidir.
Şahid ise, aynı manada başka bir hadisin rivayet edilmesidir.
 16-  Sika ravilerin ziyadeleri ve hükmü 
 Cumhura göre bu ziyadeler genellikle kabul edilir. Şayet noksan olarak rivayet edenin dışında başka ravi de bu ziyadeyi yapmışsa kabul edilir. Bir defa hadisi noksan olarak rivayet eden ravinin yaptı­ğı ziyadeler kabul edilmez de denilmiştir.
 17- Ferd hadisler  
Ferd hadisler iki kısımdır:
Bütün ravileri tek olan hadis.
Bir cihete nisbetle ferd. Mesela, Mekke 'liler veya falanca bunu tek başına rivayet etti gibi.
  18-  Muallel hadis :
 İllet, bir hadisde, zahirde görünmeyen ancak derin bilgiye sahip ehil kişilerin anlıyabileceği hadisin sıhhatine zarar veren kapalı bir sebebin bulunmasıdır. Böyle hadislere muallel denir.
 19- Muzdarib hadis
 Birbirine yakın, muhtelif şekillerde münferid olarak rivayet edi­len hadisdir.
 20- Müdrec hadis :
 Müdrec hadis üç kısma ayrılır :
 — Ravi, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in sözünden sonra kendinin ve ya başkasının sözünü zikreder. Ondan sonra ona bitişik olarak hadi­sin kalan bölümünü rivayet eder. Böylelikle bu ilaveler hadise dahil zannedilir.
— Bir ravi iki senedle iki metne sahib olup bu iki metni senedlerden biriyle rivayet etmesidir.
— Ravi'nin, isnadında veya metninde ihtilaf eden bir cemaatten duyduğu bir hadisi onlardan ittifakla rivayet etmesidir.
Böyle rivayetlerde bulunmak haramdır.
 21- Mevzu hadis:
 Yalan söyleyerek uydurulan hadisdir. Zayıf hadisden daha aşa­ğıdır. Çünkü zayıf hadisin sahih olması ihtimali vardır. Mevzu hadis de böyle bir ihtimal mevcut değildir.
Bile bile uydurulmuş hadisi rivayet etmek, manası ne olursa ol­sun, haramdır. Ancak mevzu olduğunu belirtmek için rivayet edilebi­lir. Bir hadisin mevzu olduğu, uyduranın itirafı ile veya ikrar anla­mına gelen bir şeyle ve hadisin mana ve lafzında bir bozukluk (re-kaket) olmasıyla anlaşılır.
 22- Maklub hadis:
 Kalb, raviyi değiştirmektir. Mesela Salim "den rivayet edilen meşhur bir hadisi ra'beti artırmak için Rafı 'den rivayet etmek gi­bi. Böyle hadislere maklub hadis denir.
 23- Bir ravinin rivayetinin kabul edilebilmesi için «adi» ve-zabt» sıfatlarını haiz olması gerekir.
 Bu sıfatlara sahip olmak müslüman, âkil, baliğ, fısk sebeplerin­den uzak, mürüvveti tam, uyanık, ezberinden rivayet ediyorsa hafız, kitaptan rivayet ederse zaptını yapmış, mana rivayet ederse onu ne şekilde ifade edeceği bilgisine sahip olmakla olur.
 Bid'atıyle küfre giren kişinin rivayet ettiği hadis alınmaz. Ha­dis rivayet etmesine mukabil ücret alan bir ravinin rivayeti İmam Ahmed, İshak ve Ebu Hatime göre kabul edilmez. Hadis dinlemek ve dinletmek de gaflet etmekle tanınan kişilerin de rivaye­ti kabul edilmez. Bir ravinin adil olduğu, sika, mutkin sebt, hüccet, adi, hafız, saduk veya mahalkihu's-Sıdk gibi lafızlarla ifade edilir.
 24 — Hadis dinleme, tahammül ve zabt şekilleri 
 HADİS ELDE ETMENİN YOLLARI İcazet:
 — Şeyhin belli bir kişiye belli bir şeyi rivayet etmesine izin vermesi. Şeyhin talebesine; «Sana B u h a r î 'yi rivayet etmene izin verdim veya fihristimin kapsadığı şeyleri rivayet etmen için sana ica­zet verdim» demesi gibi.
— Şeyhin muayyen olan bir kişiye muayyen olmayan şeyleri rivayet etmesine izin vermesi.
Mesela şeyhin talebesine «Sana duyduklarımı rivayet etmene ica­zet verdim» demesi gibi. Cumhur bu rivayeti caiz görmüş ve bunun­la amel etmenin vacib olduğunu söylemişlerdir.
— Şeyhin umum vasfını taşıyan muayyen olmayan kişilere ica­zet vermesidir. Şeyhin, «müslümanlara veya herkese veya benimle ay­nı zamanda yaşayanlara icazet verdim» demesi gibi.
— Şeyhin, belli olmayan şeyleri rivayet etmeye izin vermesi­dir.
Mesela Şeyh «Sünen kitabını rivayet etmene izin verdim» der. Halbuki şeyhin rivayet ettiği birçok sünen kitabı vardır. Hangisinden söz ettiği bilinmemektedir.
 Münavele:
 Münavele iki kısımdır :
1 — İcazet ihtiva eden münavele.
 Bu anlamdaki münavele, şeyhin talebesine işittiği hadislerin asıl kitabını verir ve «bu benim işittiklerim» veya «bu benim falandan rivayetimdir. Rivayet et» veya, «benden rivayet etmene izin verdim» der. Sonra kitabı ya talebesine temelli verir, ya istinsah veya benze­ri hususlar için muvakkaten verir. Yahut şeyh işittiklerini kendisin­den rivayet etmesi için talebesine arzeder.
 2 — icazet ihtiva etmeyen münavele :
 Bu kısımda şeyh, talebesine kısa olarak «Bu benim işittiğim ha­dislerdir» der, fakat «icazet verdim» gibi kelimeleri kullanmaz. Bu çeşit münavele ile rivayet caiz değildir.
 Mükâtebe:
 Mükâtebe, şeyhin uzaktaki veya yanındaki talebesine kendi ya­zısıyla veya emriyle işittiklerini yazmasıdır. Mükâtebe de iki kısım­dır :
 — İcazet ihtiva eden mükâtebe
— İcazet ihtiva etmeyen mükâtebe
 İcazet ihtiva eden mükâtebe, şeyhin talebesine «Sana, senin için yazdıklarımı rivayet etmene izin verdim» demesidir. Bu çeşit mükâ­tebe sıhhat ve kuvvet bakımından icazet ihtiva eden münaveleye ben­zer.
İcazet ihtiva etmeyen mükâtebeyi rivayet etme hususunda alim­ler ihtilaf etmişlerdir.
Şeyh talebeye kısa olarak «bu hadîs veya bu kitap benim semaım-dır» diye bildirirse, hadisciler talebenin bunu rivayet etmesini caiz görmüşlerdir.
 Vasiyyet;
 Vasiyyet, şeyhin ölümü esnasında veya yolculuğa çıkarken riva­yet ettiği bir kitabı, bir kimseye vasiyet etmesidir. Doğru olan görü­şe göre bu kitabı şeyhten rivayet caiz değildir.
 Vicade:
 Vicade, bir kimsenin, ravisinin el yazısı ile bazı hadisler bulma­sıdır. Bulan kişi, bu hadisleri rivayet edemez. Sadece «falancanın el yazısı ile» veya -kendi hattıyla kitabında buldum» veya «okudum, falan bize nakletti» der, hadisin senedini ve metnini verir.
— Hadis yazmak ve zabdetmek.
— Hadisin ne şekilde rivayet edileceği.
— Muhaddisin âdabı.
 Hadis ilmi şerefli bir ilimdir. Bu ilimle uğraşan kimsenin ahlâk ve âdetinin güzel olması gerekir. Hadis ilmi âhiret ilimlerindendir. Bu ilimden mahrum olan büyük hayırdan mahrum olmuştur. Kime bu ilim verilmiş ise büyük fazilete ermiş olur. Böyle olunca, bu ilimle meşgul olan düzgün niyetli olmalı ve kalbini dünyevi gaye ve mak­satlardan temizlemelidir. Muhaddisin hangi yaşta hadis rivayet et­memesi gerektiği konusunda ihtilaf edilmişse de doğrusu, hangi yaşta olursa olsun bildiği hadise ihtiyaç duyulduğu zaman rivayet ettiği hadisi dinlemek için yanına gitmek gerekir. İhtiyarlık bunaklık ve körlük gibi sebeplerle bir karışıklığın meydana gelmesinden korkarsa hadis rivayet etmemesi daha uygundur.
 Bu konu insanların duru­muna göre değişiklik gösterir.
Muhaddisin, yaş, ilim veya başka yönlerden kendisinden daha üstün bir kişinin huzurunda hadis rivayet etmemesi daha iyidir, «bir memlekette kendisinden daha üstün biri varsa onun hadis rivayet et­mesi mekruh olur» diyenler de vardır. Kendisinden daha üstün bir ki­şinin yanında bildiği şeyi söylememesi istenirse, söylemesi uygun olur. Zira din nasihattan ibarettir. Ravi, bir kişinin niyeti doğru değil diye ondan hadis rivayet etmemezlik yapmamalı, belki de niyeti doğrudur. Bol ecir ve sevap almak için "hadisi yaymakta hırslı olmalıdır.
 Hadisçinin hadis rivayet edeceği toplantılara katılması istenirse güzelce temizlenmesi, koku sürünmesi, sakalını taraması ve ağırbaşlı olarak oturması müstehabtır. Bir kişi yüksek sesle konuşursa ona münasip bir şekilde engel olur. Yüzünü toplantıya katılanların hep­sine çevirir, önce sesi güzel birisi Kur'an-ı Kerim okur. Sonra top­lantıya Allah Taâlâ hamd ederek, Resulullah (s.a.v.)'a salavat getirerek ve duruma göre dua ederek açar ve kapar. Hadisi serdederken karışıklığa meydan vermez, herkesin anlayabileceği bir yol takip eder.
 Hadisçi, hadis yazdırmak için de bir meclis düzenler. Yazanlar çok olduğu zaman kendisine dikkatli bir «müstemlî» yardımcı ta­yin eder. Bu kişi yüksek bir yerde duymuyanlara hadisçinin sözlerini tebliğ eder. Toplantıya katılanları susturur. Önce güzel sesli biri ta­rafından biraz Kur'an-ı Kerim okunur. Sonra besmele çeker, Allah Taâlâ'ya hamdeder, Resulullah (s.a.v.)'a salat ve selam getirir ve bütün dikkatini konuya verir.
  Bir sahabinin adını söylerse «radıyallâhü anh» sahabi çocuğu is­mi söylendiğinde «radiyallâhu anhüma» der. Rivayet ederken selefin yaptığı gibi şeyhinden layık olduğu şekilde sitayişle bahseder.
 28— Hadis talebesinin şahsiyeti:
 Hadis talebesi niyetini düzeltmeli, hadis talep ederken ihlash olmalı ve bunu dünyevî gaye ve maksatlara alet etmekten sakınma­lıdır. Allah "Taâlâ'dan muvaffakiyet, doğruluk ve kolaylık dilemeli­dir. Güzel ahlâk ve âdâb kurallarına riayet etmeli, sonra senet, ilim, şöhret, din ve benzeri hususlarda ülkesinin en ileri gelen şeyhlerin­den dinleyerek hadis tahsil etmek hususunda bütün gücünü sarfetmelidir. Onlardan hadis dinledikten sonra meşhur hafızların âdetince hareket etmeli ve dinlediği ibadet ve âdaba dair hadisleri rivayet etmelidir. Zira bu, hadisin zekâtı, hıfzetmesinin hikmetidir.
Şeyhine ve ondan hadis dinleyenlere hürmet etmelidir. Zira bu şekilde davranmak hadis ilmini yüceltmeye ve ondan faydalanmaya -sebep olur. Şeyhini memnun etmeye çalışmalı, onu gücendirmemeye itina göstermelidir. İşlerinde ve uğraşları hakkında onun fikrini sor­malı, ondan bir hadis işitirse onu başkasına da öğretmelidir. Çünkü işittiği hadisi gizlemek iyi değildir. Bu hataya cahil talebeler düşer­ler. Hadis, başkasına anlatmakla veya yaymakla bereketlenir ve nemalaşır. Soy, yaş veya benzeri hususlarda kendisinden daha aşağı olan kimselerden ilim almak ve hadis tahsil etmeye çalışmasına, utan­ma ve kibir engel teşkil etmemelidir. Şeyhinin cefasına katlanmalı, önemli şeylere itina göstermeli, sadece şeyhlerin isimlerini çok gös­tereceğim diye vaktini zayi etmemelidir. Anladıkları hadislerin sıh­hatini, zayıflığını, hükmünü, manalarını lügatini, i'râbını, ravilerinin isimlerini inceleyerek hıfz ve kitabet yönünden bir müşkül varsa o müşkülü halletmeye itina göstererek ve sahih hadis kitaplarına mü­racaat ederek öğrenmelidir.
 29 — Âli ve Nazil İsnad:
 — Bu isnadların en üstünü, sahih ve güzel bir senedle Resulullah (s.a.v.) 'a en yakın olanıdır.
— Daha sonra hadis imamlarından birine en yakın olanı ge­lir. Ondan sonra Resulullah (s.a.v.) 'a kadar aradaki ravilerin çoklu­ğu önemli değildir.        
— Daha sonra beş kitaptan veya bunların dışında güvenilir kitablardan birinin rivayetine nisbetle ravisi az olmak suretiyle Resu­lullah (s.a.v.)'a daha yakın olan isnadlar gelir.
 30 — Meşhur hadis:
 Meşhur hadis, ilmen doğru olarak kabul etmek zorunda kaldığı­mız bir topluluğun kendileri gibi kişilerden rivayet ettikleri hadis dir. Bu da iki kısımdır.
 — Sahih ve sahih olmayan hadisler.
— Özellikle hadisciler arasında ve bunlarla diğerleri arasında meşhur olan hadis. Fıkıh ve usûlü fıkıhda bilinen mütevatir hadis bu kısma girer. Bunu muhaddisler zikretmezler.
 31 — Garib ve aziz hadis:
 Garib hadis, rivayetinde veya metin veya senedindeki bir ziya delik, bir kişi tarafından rivayet edilen hadisdir. Mesela Zuhrî ve ben zeri hadisi toplanan kişilerden yalnız başına bir adam hadis rivayet ederse bu hadise garib hadis denir. Şayet yalnız iki veya üç kişi ri­vayet ederse o hadise aziz adı verilir. Eğer bir topluluk rivayet etmiş­se meşhur diye adlandırılır.
Hadisin metninde az kullanıldığı için kapalı ve zor anlaşılan bir lafız varsa buna da Garibü'l-hadis tabir edilir.
 32 — Müselsel hadis:
 İsnadmdaki ravilerin, bazen ravilerin, bazen de rivayetin sıfat ve hallerini aynen devam ettirerek naklettikleri hadise müselsel ha­dis denir,
Ravilerin sıfatlarından maksat onların söz ve fiilleridir. Bunun, başka birçok çeşitleri de vardır. Mesela ellerin parmaklarını birbiri­ne çatmak ve onları saymak, baştan sona bütün ravilerce aynen de­vam ettirilmiştir. Ravilerin isimleri, sıfatları ve soylarında ittifak edil­mesi de ravilerin sıfatlarındandır. Mesela «rivayet etmiş olduğumuz hadislerin bütün ravileri Şam 'lıdırlar» demek gibi. Fukahanın müselselleri de bu gruba girer.
 Rivayetin sıfatlarına gelince «semi'tu» veya «Ahberana» şeklinde rivayet edilmesidir.
 33 — Nasih ve Mensuh hadisler 
 Nesih, Şâri'nin önceki hadisin hükmünü, sonraki hadisin hükmü ile kaldırması demektir. Nesih, bazen Resulullah (s.a.v.)'ın açık ola­rak beyan etmesiyle bilinir. Mesela Hz. Peygamber (s.a.v.) 'in: «Ben size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım. Bundan böyle ziyaret ede­bilirsiniz» buyurması gibi. Bazen nesih sahabi sözüyle bilinir. Saha-be'nin: «Resulullah (s.a.v)' ın İki şekildeki tatbikatının sonuncusu ateşde pişirilmiş bir şeyin yenmesinden dolayı abdest bozulmaz» de­meleri gibi.
 Bazen nesih, birbirine zıt iki hadisin vürut tarihlerinin bilinmesi ile de anlaşılır. Bu takdirde önce varit olan hadis sonra varit olan hadisle neshedilmiş olur.
Bazen de nesih icmaın delaletiyle bilinir. Ancak icma neshetmez. nesih de edilmez. Fakat hangi hadisin neshettiğine delalet eder. Me­sela Resulullah: ts.av.l «Şarap içen kişi dördüncüsünde öldürülür» bu­yurmuştur. Ancak bu hüküm icma ile tatbik edilmemiştir.
 34- Muhtelefü'l-Hadis ve Hükmü 
 îki hadisin zahiri olarak birbirine zıt manalarda vüruduna muhtelefü'l-Hadis denir.
Bu iki hadisin araları birleştirilerek müşkül halledilir. Aralarım birleştirmek mümkün olmazsa ikisinden biri tercih edilir. Bu işi, ha­dis ve fıkıh ilimlerini toplayan imamlarla, manaların inceliklerine va­kıf olan usülcüler hakkıyla yapabilirler.
 35 — Sahabe:
 «Resulullah (s.a.v.)'ı gören bütün müslümanlar sahabedir» de­nilmiştir.
Usülcüler tarafından da sahabe «Rasulullah {s.a.v.) 'a itaat etmek şartı ile onun meclislerine uzun müddet devam eden kişidir» denil­miştir. Sahabelerin hepsi de adalet sıfatını haizdirler.
 E b u   Z u r ' a   er-Râzî der ki:
 Resulullah (s.a.v.) vefat ettiği zaman geride kendisinden hadis dinleyen ve rivayet eden yüzondört bin şahabı bırakmıştır. Sahabe­lerin en faziletlisi Ebu Bekir efendimizdir. Sonra sırasıyla Hz. Ömer, Hz. O s m a n ve Hz. A l i gelir. Onlardan sonra diğer Aşere-i mübeşşere sonra Bedir savaşına katılanlar, sonra Uhud savaşına katılanlar sonra Hudeybiye müsalah1 asında Bey'atür-Rıdvan'a iştirak edenler sonra ensardan her iki Akabe bey'atına katılanlarla ilk müslümanlar gelirler.  
 36- Tabiin
 Bir sahabe ile sohbet eden kişiye tabiin denir .
 -Bir sahabe İle görüşen kimseye tabiîn denir» diye de tarif edil­miştir.
 Hâkim   der ki:
Tabiîler onbeş tabakadır. İlk tabaka Aşere-i Mübeşşere'ye yeti­şenlerdir. Mesela Kays b. Ebî Hâzim ve diğerleri. Bunlardan sonra Hz. Peygamber (s.a,v.) hayatta iken doğan sahabe çocukları ge­lir. Muhadramlar da Tabiîlerden sayılır. Muhadram diye adlandırılan kişiler hem cahiliye çağında hem de Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanın­da yaşayıp Hz. Peygamber (s.a.v.) 'i görmeyen ve ondan sonra müslüman olanlardır.
İbn Müseyyeb, Kasım b. Muhammed, Urv e, Hâ­rice b. Zeyd, Ebu Selame b. Abdurrahman, Ubey-dullah b. Abdullah b. Utbe ve Süleyman b. Yesar bu yedi zat tabiîlerin ileri gelen fakihleridirler.
 İmam Ahmed b. Han bel 'den «Tabiîlerin en faziletlisi İbn Müseyyeb 'dir» dediği rivayet edilmiştir. Buna Al k a m e ve E s v e d 'inde eklenmesi gerekir, denilmiştir. İbn Ebi Davud «Tabiî kadınların ileri gelenleri Şîrîn kızı Fatma ve Abdurrahman kızı A m r e 'dir. Ümmû'd-D e r d â   bunlardan sonra gelir» demiştir. Ebu Abdullah b. el-Hafîf der ki: Medine 'liler, «Tâbiilerin en faziletlisi İbn Müseyyeb 'dir», Küfeliler. «üvey s' dir»,   Basra 'lılar   «Hasan   Basrî 'dir» demişlerdir. İmam     Ahmed     b.     Hanbel:     «Tabiilerin en faziletlisi Kays,   Ebu   Osman   ve   Alkame 'dir» demiştir.
 37 - Bazı önemli zatların yaş ve ölüm tarihlerine ait bilgiler:
 Resulullah (s.a.v.), onun iki arkadaşı Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) sahih rivayetlere göre 63 sene yaşadılar. Rasulullah (s.a.v.) hic­retin onbirinci senesinin Rebiü'l-Evvel ayının onikinci pazartesi günü kuşluk vaktinde vefat etmiştir. Hz. Ebu Bekir ise, hicretin'onüçüncü senesinin Cemâdiye'1-Ulâ ayında hayata gözlerini kapamıştır. Hz. Ömer, hicretin yirmiüçüncü senesinin Zilhicce aymda şehit olmuş­tur. Hz, Osman 82 yaşında iken (diğer bir rivayete göre de^öO yaşında) hicretin otuzbeşinci senesinde şehit edilmiştir. Hz. Ali 63 (bazı rivayetlere göre 64 ve 65) yaşında iken, hicretin kırkıncı sene­sinin Ramazan ayında şehit edilmiştir. Talha ve Zübeyr hic­retin otuzaltıncı senesinin Cemadiye'l-Ûlâ ayında vefat etmişlerdir.
 Hâkim bunların 64 sene yaşadıklarını söylemiştir. S a ' d b. E b î V a k k a s 73 yaşında iken hicretin ellibirinci senesinde vefat etmiş­tir. Abdurrahman b. Avf, 75 yaşında iken hicretin otuzikinci senesinde vefat etmiştir. Ebu Ubeyde 58 yaşında hicretin on-sekizinci senesinde vefat etmiştir. Hâkim b. Hizam ve Ha­san b. Sabit b. El-Münzir b. Haram (hepsinden Allah Taâlâ razı olsun) ömürlerinin 60 senesini cahiliye devirlerinde, 60 se­nesini müslüman olarak geçiren sahabelerdir. Hicri ellidört se­nesinde Medine'de ölmüşlerdir. Süfyan-ı Sevrî efendi miz hicrî doksenyedi senesinde doğmuş ve yüzaltmış senesinde öl­müştür. Dört mezhebin dışında bir mezhep sahibi olan meşhur bir zattır.
 İmam ebu hanîfe  (H. 80 -150)
 imam azam Ebu Hanîfe, Zûta b. Mah oğlu Sabitoğlu Numan 'dır. Irak Fakihi ve rey' ehlinin öncüsüdür. Bugün islam ülkelerinin ekserisinde hüküm süren Hanefî mezhebi­nin sahibidir, ilk defa o Fıkhı parçalamış ve onu fasıllara, kısımlara ayırmış, meselelerini birbirine karışmaktan kurtarmış ve fıkıhdaki kıyasları düzene sokmuştur. Meşhur olan görüşe göre dedesi Z û t â K a b î l  furslerindendir. Hicri 80 yılında doğmuş ve Küfe 'de ye­tişmiştir. Bir kısım sahabilerin yaşadığı asra yetişmiş ve fıkıhla meş­gul olmuş, ilmini kendileriyle görüşüp konuştuğu bu sahabelerden almış ve onlardan nakiller yapmıştır. Onun devrinde birçok zındık ha­dis uyduruyor, cahil kişiler de onların uydurdukları bu hadisleri ka­bul ediyorlardı. Ebu Hanîfe çok müttekî, ve çok ihtiyatlı bir kişi olduğundan itikadı ve fıkhî konularda doğruluğu kesin olan hü­kümleri alırdı. Bu konuda o kadar ileri gitti ki amel ettiği hadisler hayli azdır.
Zühd ve Takvası 
 Ebu Hânîfe, herkesten çok ibadet eden, teheccüt namazı kı­lan ve Kur'an okuyan bir zattı. Çok müttekî ve sadece helal yoldan kazanmak isteyen kişilerin başında gelirdi. Kıralların ve Halîfelerin verdikleri görevleri kabul etmez, ipek tüccaıı olarak yaşamayı ter­cih ederdi. Emevi halifeleri, daha sonra M a n s u r tarafından ken­disine teklif edilen kadılık görevini kabul etmedi. Öyleki M a n s u r bu yüzden onu zindana attı ve ona işkence yaptı. Ebu Hanife mazeret olarak kendisine güvenemediğini ileri sürerdi. Denildiğine göre M an s u r onu bir göreve tayin edeceğine yemin etmiş, bunu başaramayınca yemini yerine gelmesi için Medinetü's-Selam bina­sındaki tuğlaları saymakla görevlendirmiştir. Ebu Hanîfe'ye gelinceye kadar tuğlaları teker teker sayarlarken Ebu Hanife metreküp olarak hesap etmiş ve tuğla adedini bu yolla bulmuştur.
 Küfe ve Bağdat alimleri ondan fıkıh okudular. Bu şehir­lerde onun taleblerinden imamlar yetişti. Mesela Muhmmed b. Hasan, Ebu Yusuf, Züfer, Rebîâtü'r-Re'y, Vekî* b.   Cerrah   ve diğerleri gibi.
 Ebu Hanife   Bağdat'ta hicrî 150 senesinde vefat etmiştir.
 Eserleri:
 Ebu Hanîfe 'nin talebeleri ve talebelerinin talebeleri tara­fından rivayet edilen *El-Fıkhü'l-Ekber», «El-Âlim ve'l-müteallim» ve «Er-Red ale'l-Kaderiyye» isimli ki­tapları vardır.
 İMAM MALİK (H. 95 - 179)
 Künyesi Ebu Abdullah, ismi ise Malik b. En es b. Malik El-Esbehî 'dir. M e d i n e 'de hicrî 95 yılında doğdu ve orada yetişti. Rabîatü'r-Re'y 'den fıkıh ve ilim öğrendi. Dinî ilimlerde o kadar derinleşti ki, hadisde Hüccet, fıkıh da imam oldu. Doğruyu söyler, Rabbinden korkar, bid'atlerle savaşır, haktan sapan­larla münakaşa ve mücadele ederdi.
 Fetva ve Eseri:
 Söylendiğine göre  İmam  Malik, Mansur'un  halifelik makamından indirilip onun yerine   Hz. Ali 'nin   evlatlarından Muhammed b. Abdullah'a bey'at edilmesine fetva vermiştir. Halife M a n s u r 'un amcası ve Medine emiri Süleyman oğlu Cafer onu yakalatmış, tecrit ederek yetmiş kırbaç vurmuştur. Bu olay İmam Malik'i daha da yüceltmiş ve şeref kazandırmıştır. Bunu duyan Mansur, Malik 'den özür dilemiş ve onu memnun etmeye çalışmıştır.
 M a l i k 'e: «İnsanlar içerisinde benden ve senden daha fakih bir kimse kalmadı. Ancak ben halifelik işleriyle uğraşıyorum. Halkın fay­dalanabileceği bir kitap yaz. Bu kitabı yazarken İbn Abbas'ın ruhsatlarından, İbn Ömer'in ağır hükümlerinden ve İbn M e s ' u d 'un şaz görüşlerinden sakın. Kitabını halkın işlerini ko­laylaştıracak şeklide yaz» dedi. Bunun üzerine İmam Malik «Muvatta»ı yazdı. El-Mehdi ve hicri 174 senesinde Harun Reşit ondan Muvatta'ı dinlemişlerdir. Böylece  î m a m  M a l i k büyük bir üne kavuşmuş, namı her yere yayılmış, ilmin nurunu parlatmaya devam etmiş, hadis ravilerinin öncüsü ve fetva için bir dayanak olmuştur. Bu durum, İmam M a l i k 'in hicri 179 sene sinde   M e d i n e 'de vefatına kadar böyle devam etmiştir.
 İmam Malik ile Halife Ebu cafer el-Mansur arasında geçen olay insanı düşünmeye sevkeden ilginç bir olaydır İmam Malik onun azline fetva veriyor, fakat bu fetva onun aleyhine olacak yerde onun telif sahasında sivrilmesine, şeref ve iz­zetin zirvesine çıkmasına, mezhep sahibi ve bugüne kadar görüşle­riyle milyonlarca müslümanın amel ettiği çok alim bir müctehit olma­sına sebep oluyor. Belki de dünya durdukça onun mezhebiyle amel edenler bulunacak ve onun arkasından gidenler hiç sapıtmayacak­lar, onun gösterdiği yolu benimseyenler kafiyen aşağılanmayacak, doğru yoldan ayrılmayacaklardır.
 İlim ve Fazileti:
 İmam Malik, Allah'ın insanlar üzerine hüccetlerinden biri­dir. Sahih olmayan hadisi rivayet etmez, sika olmayan bir ravinin hadisini nakletmezdi. Sünnetteki payı çok büyüktür. Mezhebini de bu sünnet üzerine kurmuştur. Fıkıhda da çok güçlü biriydi. Fetvada son söz onundu. «Kendisinden ilim öğrendiğim zâtlardan bana gelip fetva sormadan ölen kişiler pek azdır» derdi. Onun Hadis kitabı «M u vatta»   mezhebinin esasını teşkil eder.
Mansur 'un veliahdı «E l - M e h d i» hacca geldiğinde kendi­sinden hadis dinlemiş İmam Malik'e beşbin dinar, talebelerine de bin dinar verilmesini emretmiştir. Sonra yanına  Harun   R e ş i t ve çocukları   Muvatta'ı   dinlemeye gelmişler, dinledikten sonra ihsanda bulunmuştur.
 Sıfat ve Ahlakı:
 İmam Malik, gök gözlü ve çok beyaz, başının tepe ve ön ta­rafının saçı dökülmüştü. Başı büyüktü. Güzel elbise giyerdi. Ağır başlı, heybetli ve cömertti. Kendi malına ilim ehlini ortak ederdi. Ol­gun ve alçak gönüllüydü. Resulullah (s.a.v.) 'ı çok severdi. Abdestsiz hadis rivayet etmezdi. Kendisi zayıf olmasına rağmen Resulullah (s.a.v.)'ı kucağında saklayan (Darü'l-Hicre) Medine'ye hürmetinden dolayı bir hayvana binmez yaya giderdi.
 İlmine güvenilir, bilmediği bir mesele olursa «bilmiyorum» de­mekten çekinmezdi. İttifakla nakledildiğine göre M e d i n e 'de bir kadın vefat etti. Onu yıkayan kadının elleri ölü kadının edep yerine yapıştı. Halk ne yapacaklarını şaşırdılar. Yıkayan kadının eli mi, yok­sa ölü kadının vücudunun bir parçası mı kesilmeliydi? Mutlaka bu eli oradan ayırmak gerekiyordu. İmam Malik 'ten fetva sordu­lar. O da «Ölü kadına had cezası tatbik edilmesi görüşündeyim» de­di. Bunun üzerine kadına iftira cezası olarak had tatbik edildi. İşte bundan sonra yıkayan kadının eli yapıştığı yerden ayrıldı. Bu olay halkın «İmam Malik Medine 'deyken başkası fetva veremez» sözünü söylemelerine sebep oldu.
 Harun Reşit Medine'ye geldiğinde halk onu karşıladı­lar. Ancak İmam Malik karşılamadı. Halife Harun Re­şit, ona haber göndererek sitem etti. İmam Malik gönderdiği cevapta: «Ben yaşlı biriyim birçok özürüm var» dedi. Harun Re­şit de; Ona gönderdiği haberde, «Ya Eba Abdillah Yanımı­za kitabındaki hadisleri rivayet etmen için istiyoruz.» dedi. Bunun üze­rine İmam Malik de; «Hadis ilmi sizden geldi. Onu koruyacak olanlarda sizlersiniz. İlim ayağa gitmez. Onun ayağına gidilir» deyin­ce Harun Reşit: «Doğru» dedi ye İmam Malik'in ayağına gitti. İmam Malik onu kapıda bekletti. Bunun üzerine Harun Reşit:
 —«Ya Eba Abdullah! Sen bizim yanımıza gelmedin. Biz senin  yanına  gelince de  kapıda  bekletiyorsun.  Buna sebep nedir? dedi.
 İmam 'Malik   de; «Emirü'l-Mü'min'in yanıma Resulullah (s.a.v.)'in hadisini
dinlemeye geldiğini öğrendim. Bunun için hazırlanmak istedim» dedi. Harun Reşit özel bir yerde İmam Malik'in kendisi­ne hadis okumasını istedi. 
  İmam   Malik   de:
 — Özel bir meclisde bir yarar yoktur» diyerek Harun R eş i t'e   bir sandalye verdi. O da onun üzerine oturdu.
 İmam   Malik:
 Falan bize falancadan, o da Hz.^Peygamber (s.a.vJ 'dan şöyle bu­yurduğunu rivayet etti:
«Kim Allah rızası için alçak gönüllü olursa Allah onu yükseltir. Kim de kibirlenirse Allah da onu alçaltır.»
Bu hadisi şerifi duyan Harun Reşit sandalyesinden inerek halkın arasına toprağın üzerine oturdu.
İMAM ŞAFİÎ (H. 150 - 204)
 Künyesi Ebu Abdullah 'dır. Tam ismi Kureyş kabilesi­nin M u 11 al i b koluna mensup Saib oğlu Şafiî" oğlu Osman oğlu Abas oğlu İdris oğlu Muhammed 'dir. Kureyş kabilesinden medarı iftihar olan bir şeriat imamı ve ali­midir. Abdi Menaf oğlu Muttalib'in çocuklarındandır, Resulullah (s.a.v.) ile   Abdi   M e n a f'da birleşirler.
 İmam Şafiî, Hicrî 150 senesinde Filistin topraklarından olan G a z z e şehrinde doğdu. İki yaşındayken M e k k e 'ye götü­rüldü, orada büyüdü. Hafıza ve zeka bakımından dünyadaki nadir insanlardan idi. Dokuz yaşında Kur'an-ı Kerimi ezberledi. Arapçayı nahiv, şiir ve lügat olarak öğrenme ve lügati ravilerinden belleme hususunda hırslıydı. Bunun için köylere gitti. Daha buluğ çağma gel­meden Arap lügatinden birçok şey ezberledi. Bir gün L e b i d 'in bir şiirini söylerken bazı kişiler onun gibi şerefli ve temiz bir sülaleye mensup birinin şiir söylemesine engel oldular, ve «Fıkıhla iştigal et, Al­lah da sana yardım etsin» dediler. Bu sözü dinledi ve İmam Ma­lik'in el-Muvatta'sını ezberledi. Onbeş yaşındayken fetva vermeye başladı.
 Sonra bu yaşta Medine 'deki İmam Malik'in yanma git­ti, ona ezberlediği «e l M u v a t ta»ı okudu. Bunun üzerine İmam Malik «Kurtuluşa erecek bîri varsa o da bu çocuktur» dedi. O za­man Şafiî 'nin güzel durumundan dolayı onu misafir eden İmam Malik bizzat kendisi ona hizmet etti. Şafiî onun yanında bir müddet kaldı. Sonra   M e k k e 'ye   döndü. Orada Arapça ve fıkıh öğrendi. Esmei orada H ü z e l i 'lerin şiirini ona tashih etti. Ş af i î fakir bir çocuktu, onu dul annesi yetiştirip terbiye etti. Bunun için   k u r e y ş l i   zengin akrabalarından yardım kabul ederdi. 
 
Yazar: İmam Hafız El Münziri
Tercüme Heyeti: Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Haseki İhtisas Eğitim Merkezi Öğretim Görevlileri, A. Muhtar Büyükçınar, Ahmet Arpa, Doç. Dr. Durak Pusmaz, Abdullah Yücel
Kategori: Hadis, Fıkıh, Hadisi Şerifler İle İslam
Sayfa Sayısı: 3500
Boyut: 17 x 24 cm Ebat
Basım Yeri: İstanbul
Kapak Türü: Ciltli Sert Kapak
Kağıt Türü: Şamua Kağıt
Dili: Türkçe, Arapça
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Tavsiye Ürünler
Tergib Ve Terhib, Hadislerle İslam, İmam Hafız El Münziri, 6 Cilt Toplam 3500 Sayfa Tergib Ve Terhib, Hadislerle İslam, İmam Hafız El Münziri, 6 Cilt Toplam 3500 Sayfa, Hadislerle İslam Tergib Ve Terhib Tercümesi İmam Hafız El Münziri, 6 Cilt Kitabı 1 2 3 4 5 arapça türkçe ucuz huzur yayınevi konya satış sipariş, Huzur Yayınevi, Hadis Sünnet tergib ve terhib kitabı tercümesi türkçe arapça, huzur
Tergib Ve Terhib, Hadislerle İslam, İmam Hafız El Münziri, 6 Cilt Toplam 3500 Sayfa

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.