Konya Alimleri ve Velileri, Baha Veledden Günümüze, Mehmet Ali Uz

Konya Alimleri ve Velileri, Baha Veledden Günümüze, Mehmet Ali Uz

Barkod
Konya Alim ve Velileri Büyük Boy Şems Yayıncılık Konya
Aynı gün kargo
Konya Alimleri ve Velileri - Av. M.Ali Uz
Sultânü'l Ulema Baha Veled'den Günümüze...
Büyük Boy - 574 Sayfa - 1. Hamur Kağıt 
*Bu kitapta Konyada yaşamış 550 ye yakın 
alim ve velilerin hayatları anlatılmaktadır. 
 
Yazar: Avukat Mehmet Ali Uz
Sayfa Sayısı: 574
Boyut: 17 x 24 cm 
Basım Yeri: Konya
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: 1. Hamur Kağıt
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
Konya, tarihte Selçuklu'ya ve Karamanoğlu'na başkentlik etmiş, Osmanlı döneminde de en önemli şehirlerinden biri olma özelliğini daima korumuştur. Tarihi kadar bağrında barındırdığı nebi, veli ve alimleri ile de meşhur olan Konya'mız her devirde büyük alimler yetiştirmiş, daima bir ilim ve kültür merkezi olmuştur. 
Bu kitapta Konyada yaşamış 550 ye yakın alim ve velileriin hayatları anlatılmaktadır. 
 
Kitaptan bir kaç bölüm...
 
Konya’da haklarında bilgi bulunan, bulunmayan yüzlerce ilim adamı, velî ve nebîyi bağrında barındıran üç merkez ilçeden birisi Meram’dır. Aşık Şem’i’nin ifade ettiği gibi, sadece bu bölgemizin âlimlerini, velilerini, manevî sultanlarını ta’dâd etmek (saymak) mümkün değildir. Bunlar ciltlere sığdırılamaz.www.kitaptakipcileri.com
Tavus Baba, Ana Sultan, Aslan Ali, Cemel Ali Dede, Ateşbaz Velî, Hoca Fakih, Köseç Ahmet Efendi, Kara Kemal, Kasım Halife, Hacı Fettah, Abdullah Çavuş, Gazi Alemşah, Pirebi Sultan, Sahip Ata, Şeyh Osman, Hasan Rumî, Abdülaziz Sultan, Abdullah Bosnavî hemen aklımıza geliveren ilçede rahmet ve saygıyla anılan manevî sultanlardan bazılarıdır. Bunlar mânâ zincirimizin ne ilk ve ne de son halkalarıdır.
İlçeye adını veren Meram semtinin Selçuklu’dan günümüze özel bir yeri vardır. Hazret-i Mevlâna ve dostlarının zikir ve sema için sık sık Meram bağlarına geldiklerini biliyoruz. 
Âşık Şem’î, bu beldede zikre engel olmamak için seher vaktinde bülbülün elhan etmediğini (ötmediğini), Mevlâna’nın zikrinin buna mani olduğunu, şu beytiyle ne güzel ifade eder: 
 
Bülbül elhân eylemez bu beldede vakt-i seher
Zikr-i Mevlâna ki mâni olmuş ol murga meğer
 
Meram tepelerinden aşağılara doğru manevî sultanlarımızdan bazılarının hayatına hep birlikte kısaca bir göz atalım.
.www.kitaptakipcileri.com
1-TAVUS BABA (HATAMU DEDE)
Meram Tepesi yamaçlarında yeşillikler ve Karamanoğlu dönemi tarihî eserleri arasında bir türbe var. Burada yatan ve adına Tavus Baba veya Hatamu Dede denilen ve her gün yüzlerce ziyaretçisi olan bu zat kimdir? Bir şeyh mi, yoksa bir kadın ermiş mi? Hâlâ bilen yok. Onun dilden dile dolaşan menkıbevî bir hayatı var. 
Hatamu Dede Zaviyesi denilen zaviye de Meram’dadır. Bugün bunun yerini kesin olarak bilemiyoruz. Bu zaviye büyük bir ihtimalle TAVUS BABA TÜRBESİ adını alan türbe bitişiğindedir. Tavus Baba bu zaviyenin şeyhlerinden birinin, belki de bu zaviyenin kurucusunun adıdır. İkinci Beyazıd dönemi kayıtları bu yolda olduğu gibi, Konyalı da aynı düşüncededir. 
Mesut Koman Beyle Mehmet Önder Hoca, burada yatan zâtın adının Şeyh Tavus Mehmet olduğu görüşündeler. Şeyh Mehmet Tavus, XII. Yüzyıl sonlarında Konya’ya gelerek yerleşmiş, XIII. Yüzyılda, Sultan Alâaddin devrinde Konya’da vefat etmiştir.  
Bir görüşe göre burada yatan zâtın adı, İsmail bin Seyit Mehmet Şerif bin İbrahim’dir. Buna göre, şeyhin adı Mehmet, memleketi de Hindistan’dır.
Halk arasında yaygın bir menkıbe de şöyledir:
Müritleri ile birlikte sık sık Meram’a giden Hazret-i Mevlâna, zikir ve sema ayinleri ile sabah vakitlerine kadar meşgul olur. Onlar zikir ve sema ile meşgul olurken, Meram tepelerindeki bir barakadan aşağılara doğru, her gece derinden derine bir rebap sesi yayılır. Günler geceler bu minval üzere geçip giderken bir gece sabaha karşı, rebap sesi birden kesiliverir. Mevlâna müritlerine, "Gidin bakın bakalım” der. Müritler kulübeye gelip baktıklarında, bir kırık rebapla, soğumaya yüz tutmuş bir yığın tavus tüyünden başka bir şey göremezler. Durum Hz. Mevlâna’ya anlatıldığında:
 "- Üzerine bir türbe yapın” emrini verir. 
Halk arasında yaygın bir görüşe göre de türbede yatan, Hazret-i Mevlâna’nın müridesi bir kadındır..www.kitaptakipcileri.com
Türbenin üstü, Manastır Tonozu denilen şekilde örülmüştür. Sağına bir pencere açılmıştır. İçinde âdi harçla sıvanmış bir lâhit vardır.
Karamanoğlu II. Mehmet Bey zamanında türbenin doğusuna, büyük bir mescitle onun da doğu bitişiğine kesme taşlardan bir dârü’l-huffaz (hafızlar odası) inşa edilir. Bunlar hâlen ayaktadır. Yalnız adı geçen zaviyeden eser kalmamıştır. Zamanla harap olan türbe, 1905 yılında Postnişîn Abdülvahit Çelebi, 1958 yılında da bir hayırsever tarafından tamir ettirilmiştir. 
Burada yatan kim olursa olsun, önemli olan onun halk tarafından Allah’ın sevgili bir kulu ve bir velî olarak anılmasıdır.
 
Şeyh Sadreddin-i Konevi (1207 - 1274)
.www.kitaptakipcileri.com
Esas ismi Eb’ül Me’ali Muhammed bin İshaktır. Dedesinin adını almıştır. Hicri 605 Miladi 1207 yılında Malatya’da doğdu. Babası İshak Efendi kendisi gibi büyük bir alim ve Anadolu Selçukluları nezdinde itibarlı ve mevki sahibi bir zattır. Aynı zamanda ünlü mutasavvıf Muhyiddin Arabi’nin de yakın dostudur.
 
Şeyh Sadreddin-i Konevi babasını küçük yaşlarda kaybetti ve o yıllarda Konya’ya gelen Şeyh’ül-Ekber Muhyiddin-i Arabi Hazretleri, annesiyle evlendi. Küçük Sadreddin bundan sonra tamamen babalığının terbiye ve tedrisi altına girdi ve iyi bir tahsil gördü. Muhyiddin-i Arabi ile birlikte Halep ve Şam’a gitti ve devamlı onun derslerini takip etti. Onun vefatından sonra büyük alim ve mutasavvıf Evhadüdin-i Kirmani’den feyz aldı. Daha sonra Mısır’a ve Haca gitti ve Hac dönüşü Konya’ya yerleşti.
 
Hadis ve tasavvufda ünü dünyaya yayılan Sadreddin-i Konevi, Konya’da Hoca Cihan’ın kendisine hediye ettiği konakda otururdu. Bu ev, Çeşme Kapısı denilen Konya sur kapılarının birinin dışında ve şimdiki türbesinin bulunduğu yerde idi.
.www.kitaptakipcileri.com
Konya’da binlerce talebe yanında pek çok da hikmet ve tasavvuf ehli kimseler yetiştirdi. Mevlana’nın da kendisinden feyz aldığı rivayet olunur. Ahmet Eflaki, Menakıb’ül-Arifin isimli eserinde Mevlana ile aralarındaki münasebet ve dostluğa ait pek çok menkıbe nakleder. Ayrıca Mevlana, cenaze namazının Sadreddin-i Konevi tarafından kılınmasını vasiyet etmiştir. Sadreddin-i Konevi, hocası Muhyiddin-i Arabi’nin kendisinin yüksek makamlara kavuşması için çok uğraştığını, vefatından sonra da üzerinde tasarruflarının devam ettiğni uzun uzun anlatır.
 
Sadreddin-i Konevi, 673 Hicri, 1274 miladi yılı Muharrem ayının 16. pazar günü vefat etti. Türbesi II. Abdülhamid Han zamanında ve onun direktifleri ile Konya Valisi Ferid Paşa tarafından, 1899 yılında yeniden imar ve ihya edilmiştir. İ’caz’el-Beyan, Miftah’ül-Gayb, Nusus, Mir’at ül- Arifin, Nefahat gibi pek çok değerli eseri vardır. Eserlerinden Fatiha Tefsiri 1310’da Haydarabad’da basılmıştır.
www.kitaptakipcileri.com
Zenbilli Ali Efendi ( .... - 1526)
 
Osmanlı devrinin sekizinci Şeyh’ül-İslamıdır. Asıl adı Ali Cemali olan Zenbilli Ali Efendi, "Zenbilli Müfti” unvanıyla meşhurdur. Molla Fenari’nin hocası ve Sultan I. Murad zamanın ünlü ulemasından Cemalüddin Muhammed Aksariy soyundan Ahmet İbn-i Mehmet Çelebi’nin oğludur. Karaman’da doğmuştur fakat doğum tarihi belli değildir.
.www.kitaptakipcileri.com
İlk tahsilini Karaman ve Konya’da yaptıktan sonra, istanbul’da Molla Hüsrev’in, Bursa’da Mevlana Hüsamzade Muslihiddin Efendi’lerin derslerine devam ederek onlardan icazet aldı. Bursa’da hocasının kızı ile evlendi. Tahsilini tamamladıktan sonra Edirne Taşlık Ali Bey Medresisi’ne müderris tayin edilse de, Karamanlı Mehmet Paşa ile aralarının açılması üzerine, bu medresede uzun süre kalmadı. Sadrazam kedisini düşük bir maaşla Beylerbeyi medresesine atayınca, Zenbilli Ali Efendi, şeref ve haysiyetini gözeterek istifa etti ve Şeyh Muslihiddin İbn-i Vefa Hazretlerinin hizmetine girdi..www.kitaptakipcileri.com
 
Fatih Sultan Mehmed’in vefatı ile II. Beyazıd tarafından saraya davet edilse de davete icebet etmedi. Kendisine gücenen padişah, Zenbilli Efendi’yi önce Bursa’ya sonra da Amasya’ya müderris olarak sürgün etti. İsmail Hami Danişmend, davete icabet etmemesinin sebebini onun Sultan Cem taraftarı olabileceği ihtimaline bağlar. Sürgünden izinsiz ayrıldığı için görevinden azledilirse’de Padişah II. Beyazıd’ın görmüş olduğu bir rüya üzerine, Zenbilli Ali Efendi affdilerek, 1503 yılında Şeyh’ül İslam oldu. Ayrıca yeni bitmiş olan Beyazıd Medresesi’ne müderris olarak atandı..www.kitaptakipcileri.com
 
Yavuz Selim’in tahta çıkması ile ünü daha da arttı. Doğruluğu ve hakseverliği ve cesateri ile, Yavuz’un gözüne girdi ve onu etkisi altına aldı. "Eğer şeriata aykırı emirler verirsen, ben de senin hal’ine fetva veririm” diyecek kadar cesur ve hakşinas davrandı. Kanuni döneminde de görevde kalan Z. Ali Efendi Rodos’un fethine de katıldı. Fethi müteakip imam ve hatiplik görevini yaptı orada İslami müesseseleri kurdu. 932 H. 1526 M. yılında İstanbul’da vefat etti. Z. Ali Efendi, Zeyrek yokuşunda medfundur. Şeyh’ül-İslamlık süresi 24 yıldır.
.www.kitaptakipcileri.com
Kendisine sunulan soru kağıtlarını (istenen fetvaları) sarkıttığı zenbille alıp, yine cevaplarını soru sahiplerine zenbille verdiği için Zenbilli Ali Efendi ismini almıştır.
Fıkıh alanında Muhtaratü’l Feteva isimli bir eseri ile manzum ve mensur iki risalesi vardır. Ayrıca II. Beyazıd adına ahlâk ilmi ile alakalı bir eseri de mevcuddur.
 
İBRAHİM HAKKI KONYALI (1896-1984)
 
1896 Yılında Konya'da doğdu. İlk tahsilini mahallesinde Sibyan mektebinde, Rüştiye'yi de Akif Paşa mektebinde faaliyet gösteren Fuyuzat-ı Hamidiye Rüştiyesi'nde bitirdi. Çeşitli medreselerde özellikle de Islah-ı Medaris'e devam ederek tahsilini tamamladı.
.www.kitaptakipcileri.com
İstanbul Arşiv Dairesi ile Ankara Vakıflar Müdürlüğü Arşiv Daire Müdürlüğü görevlerinde bulundu ve buradan emekli oldu. Büyük eserlerini 1940 yılından sonra vermeye başladı. İkiyüzün üzerinde eseri vardır. Alanya Tarihi, Erzurum Tarihi, Konya Tarihi, Karaman Tarihi, Akşehir Tarihi, Ereğli Tarihi, Kilis tarihi iki ciltlik Üsküdar Tarihi ve Beyşehir Tarihi eserlerinden bazılarıdır.
 
Merhum, Hak Yolu, Tarih ve Tarih Dünyası gibi dergiler çıkartmış, Son Posta, Tan, Vatan İntibah, Meşrik-i Hakikat, Tercüman-ı Hakikat, İleri ve yeni Asya Gibi pek çok gazete ve dergilerde de yazıları çıkmıştır. S.Ü. yapmış olduğu başarılı çalışmaları dolayısıyla kendisine Fahri Doktorluk payesi tevcih etmiştir.
.www.kitaptakipcileri.com
İbrahim Hakkı Konyalı, büyük ve değerli arşivini ve binlerce ciltlik kütüphanesini, Üsküdar Selimiye'deki Hünkar Kasrı'na "İbrahim Hakkı Konyalı, Kütüphane ve Arşivi” adıyla vakfetmiştir.
 
Yapmış olduğu, büyük hizmetler sebebiyle, adı Türk tarihine altın harflerle geçecek olan bu büyük araştırmacımız, yine bir araştırma için geldiği Akşehir'de geçirmiş olduğu bir kalb krizi sonunda 1984 yılında vefat etmiş ve cenazesi İstanbul'a götürülerek, daha önce hazırlatmış olduğu, Üsküdar Karacaahmet Kabristanındaki kabrinde toprağa verilmiştir.
.www.kitaptakipcileri.com
Kadı Sıracüddin Urmevi (1198 - .... )
 
1198 yılında Azerbeycan’ın Urmiye şehrinde dünyaya gelen Kadı Sıracüddin Urmevi, Anadolu Selçukluları’nın ünlü alim ve kadılarındandır ve Künyesi Ebu’s-Sena’dır. İlk tahsilini memleketinde yapan Sıracüddin Ebü’s-Sena, uzun yıllar Musul ve Şam’da kalıp tahsilini ilerlettikten sonra Konya’ya geldi ve Mevlana Celaleddin, Şeyh Sadreddin Konevi başta olmak üzere, zamanın büyük alimlerinin sohbetlerinde bulundu.
www.kitaptakipcileri.com
Kelam, mantık usul ve Şafii fıkhında üstaddır. Parlak bir ilim hayatı olan Sıracüddin Urmevi, pek çok talebe yetiştirdi ve sayısız eser verdi. İlmi kudretinden dolayı taht şehri olan Konya kadılığına, sonra Anadolu Selçuklu Devleti Kad’l-kudatlığına getirildi. Karatay Medresesi’nin bani Celaleddin Karatay’ın vakıflarının vakfiyesini 1279 yılında Kadı’l-kudat olarak o tastik eden Anadolu Selçuklu Devleti’nin hakim olduğu pek çok vilayette yapılan vakıfların vakfiyeleri, yine onun tastikini taşır.
 
Konya’nın Karamanoğulları tarafından kuşatılması sırasında vermiş olduğu fetva ile, şehrin müdafaasında büyük hizmeti geçti ve halk onun vermiş olduğu fetva sayesinde yek vücud olarak Konya’yı savundu.
 
Eserlerinden bazıları şunlardır.
1. Et-tahsilü Muhtasar-ı Mahsül
2. Şerh’ül-Veciz’ülil-Gazali,
3. Muhtasar-ı Şerh-is,
4. Süne Lil-Begavi,
5. Beyan-ül Hak
6. Metaliü’l-Envar İsimli tefsiri meşhurdur.
.www.kitaptakipcileri.com
Hz. Mevlana’nın vefatında cenaze namazını kıldırmak üzere Şeyh Sadreddin-i Konevi’nin öne geçtiği sırada, üzüntüsünden bayılması üzerine, Mevlana’nın cenaze namazını bu zatın kıldırdığı rivayet edilir. Konya Musalla Kabristanında medfundur.
 
Sadır Sultan ( .... - .... )
 
Selçuklu dönemi büyüklerinden birisi de Sadır Sultan’dır. Asıl adı Bekir, Sadreddin Sadri de onun lakabıdır ve Sadır Sultan olarak ün yapmıştır. Babasının adı ise Zeki’dir. Alim, fazıl, edip ve şair, bir zat olan Sadır Sultan, aynı zamanda da döneniminin meşhur hekimlerindendir. Mevlana’nın muasırı olduğu rivayet edilir. Doğum ve ölüm tarihi hakkında kesin malumat mevcut değildir.
 
Sadr, göğüs, kalb, öncü, baş, başköşe, başköşede oturan emir, gibi manalarda kullanılmaktan başka, alim, fazıl şahsiyetler hakkında bir hürmet ve sevgi ifadesi olarak kullanılmıştır. Sadr, aynı zamandadır. Osmanlı’da kullanılan Sadrazam ve Sadreyn unvanları bunun en açık örneklerini teşkil eder. Sadreyn, Kumeli ve Anadolu kazaskerleri için kullanılan bir ünvandır.
.www.kitaptakipcileri.com
Sadır Sultan’ın türbesi, onun adını taşıyan Sedirler semtinde, Yanık Camiin kıblesindeki mezarlık içerisindedir. İ. Hakkı Konyalı, türbenin 65-70 yıl önce kubbeli olduğunu, türbenin içerisinde birkaç yatırın bulunduğunu, Muharrem ayında Mevleviler’in buraya gelerek ziyaret ettiklerini, türbenin çevresinde türbedar odaları bulunduğunu zikreder.
 
HOCA AHMET FAKIH
 
Hoca Ahmet Fakih’in Horasan’dan geldigini, medrese egitimi gördügünü, fikihdaki üstün bilgisinden dolayi kendisine fakih denildigini, Iran Edebiyati’na vakif oldugunu ve pek çok kerametinin bulundugunu Menakib’ül-Arifin, Bektasi Vilayetnameleri, Menakib-i Hace Fakih Ahmet ile Seyyid Harun-i Veli menakibinden ögreniyoruz.
.www.kitaptakipcileri.com
Ahmet Fakih, Hicri 618 tarihini tasiyan türbe kapisi üzerindeki kitabesinde de pek ulu, pek büyük bilgin, üstün ibadet sahibi, meczuplarin efendisi, dognun ve batinin kutbu olarak övülmektedir. Eflaki de, Fakih Ahmet’in Sultan’ül Ulema Baha Veled’in talebelerinden oldugunu, ondan fikih dersi alirken cezbeye tutuldugunu, kitaplarini atese vererek daglara çiktigini, Baha Veled’in vefatindan sonra Ahmet Fakih’in Konya’ya döndügünü bilginlik illetinin kendinden gitmesi için kirk yil mücadele ettigini ve pek çok keramet izhar ettikten sonra, 1221 yilinda vefat edip cenazesini Mevlana’nin kildirdigini anlatir.
 
Halbuki 1221 yilinda Sultan’ül Ulema henüz Konya’ya gelmis degildir. Pek hakli olarak I. Hakki Konyali eflaki’nin pek büyük bir hataya düstügünü ve Çarhname isimli eserin sahibinin baska bir Ahmet Eflaki olmasi gerektigini savunur. Büyük Türk Klasikleri’nde su bilgi verilmektedir. "Ahmet Fakih’in talebelerinden Seyh Aliman Abdal’da Fakih adina Konya’da 1288 yilinda bir mescid yaptirmistir. Fakih’in sandukasi buradadir. Bu gün Ahmet Fakih türbesi ve mescidi, Konya’da Hoca Fakih semtinde bulunmaktadir.
 
2-CEMEL ALİ DEDE (v. 659/1261)
.www.kitaptakipcileri.com
Meram tepelerinden aşağılara doğru inildiğinde, ilk karşılaşacağımız türbe ve mescit, Cemel Ali Dede Türbe ve mescididir ve bu bölgede metfun velîlerden birisi de bu türbede metfun Cemel Ali Dede’dir. Meram’dan şehre doğru inen yolun hemen başlangıcında, Şükrü Doruk İlköğretim Okulu’nun önünden sola dönen sokağın sonunda ve köşede yer alır. Türbenin önündeki yol Dere Yolu’dur. Türbenin bulunduğu yere Turut Semti denir. Eski Dede Bağı da bu semttedir. Bu yüzden türbe ve mescide, Dedebağı Türbe ve Mescidi de denilmiştir. 
Cemel Ali Dede, Baha Veled ve Hz. Mevlâna muasırıdır. Mevlevî kaynaklarına göre Cemel Ali Dede, aslen Maveraünnehirli olup Mevlâna’nın lalasıdır. Baha Veled’le birlikte Konya’ya gelmiştir. Mevlâna’ya o kadar derin bir muhabbeti vardır ki, çocukken onu sırtında taşır, deve taklidi yaparak onu güldürürmüş. Bu yüzden "Cemel Ali Dede” adı ile şöhret bulmuş. 
Türbe ve mescit yanında vaktiyle bir tekke, hamam ve bir de muallimhane varmış. Bu mamureden günümüze sadece türbe ile mescit gelebilmiştir. Türbe ve mescit pek çok defa tamir görmüştür.
Mehmet Önder Hoca’ya göre, mamurenin kitabesi bulunmadığı için, mamurenin kim tarafından ve ne zaman yapıldığı belli değildir.  
Konyalı’ya göre mamure Cemel Ali Dede tarafından yaptırılmıştır. Mevlâna’nın mektuplarında adı geçen Hoca Ali de, Cemel Ali Dede’dir. 
Mevlâna’nın Meram’da sık sık geziye çıktığı, sabahlara kadar zikir meclislerinin kurulduğu yerlerden birisi de bu bölgedir.
Türbe ve mescit yakın zamanda aslına uygun şekilde restore edilmiş, bahçesi de düzene sokulmuştur. Şimdi önünde bir de tatlı su çeşmesi vardır. Şehir ırmağı da bahçenin içerisinden geçer. .www.kitaptakipcileri.com
Cemel Ali Dede, Baha Veled’den otuz yıl sonra, Mevlâna’dan da 11-12 yıl önce 659/1261 yıllarında vefat etmiştir. Türbede yedi adet sanduka vardır. Birisi Cemel Ali Dede’ye, diğerleri ise yakınlarına veya zaviyenin şeyhlerine ait olduğu tahmin edilmektedir. Cenazeliğe türbenin güney tarafındaki kapıdan girilmektedir. Cemel Ali Dede’nin Mevlevîler nezdinde büyük itibarı vardır.
  
 ATEŞBÂZ-I VELÎ (v. 684/1285)
 
Ateşbâz-ı Veli, Hazret-i Mevlânâ’nın muasırı olup, esas ismi Şemseddin Yusuf, babasının adı İzzeddin’dir. Ateşbâz-ı Veli olarak ün yapmış ve gönüllerde taht kurmuştur.
Ateşbâz-ı Veli’nin, Bahâ Veled’le birlikte Belh’ten veya Karaman’dan geldiği, dergâhta yetiştiği ve aşçılık yaptığı rivayet edilir. Ateşbâz, ateşle oynayan demektir. Onun, Hazret-i Mevlânâ ve Mevlevîler arasında da önemli bir yeri vardır. "Ateşbâz makamı”, bir terbiye ve eğitim makamıdır. Mevlevî tekkelerinin ruhu, mutfaktır. Aşçı Dede, Kazancı Dede, İç Meydancısı ve Bulaşıkçı Dedeler, tekkenin mürebbileridir. Aşçı Dede en büyük zabittir. Kazancı Dede de ikinci zabittir. 
Aşçı Dede’nin hizmeti, çilekeşlere nezaret etmektir. Mutfağa gelen can, aşçı dedenin huzurunda ikrar verir, sonra kazancıya teslim edilir. Çile bittikten sonra aşçıbaşı, yalnızca dervişe öğüt verdikten sonra şu gülbangı çeker:www.kitaptakipcileri.com
"Vakt-i şerif hayrola; hayırlar fethola; şerler defola; derviş kardeşimizin hizmetleri mübarek ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrizî, kerem-i İmam Ali, Hû diyelim: Hû..” 
Aşçı Dede’den başka, mutfakta on sekiz görevli daha vardır. Bu da, mutfak hizmetine ne kadar önem verildiğini gösterir. Kazancı Dede’den ayakçıya kadar, herkesin ayrı bir görevi vardır. 
Mutfak müştemilâtından bulunan Meydan-ı Şerif’teki beyaz postun adı, "Ateşbâz-ı Veli” makamıdır. Bunun yanında ve üst taraftaki kırmızı post da,” Sultan Veled” makamıdır.
Ateşbâz-ı Veli ile ilgili pek çok menkıbe anlatılır. Bunlardan birisi de şöyledir:
Bir gün, dergâhın mutfağında yemek pişirmek için odun kalmamış¬tır. Dergâhın aşçısı Ateşbâz-ı Veli, durumu Hazret-i Mevlânâ’ya bildirince, Hazret-i Mevlânâ latife yollu:
"- Odun kalmadıysa, ayaklarını kazanın altına sok da onunla pişir!” der.
Ateşbaz için şaka da olsa emir, emirdir. Mutfağa gider, ayaklarını kazanın altına sokar ve parmak uçlarından çıkan ateşle yemeği pişirir. Büyükler arasında açık keramet izhârı hoş karşılanmadığından Hazret-i Mevlânâ, bu duruma muttali olunca, hoşnutsuzluğunu: "-Hay ateşbaz hay!” diyerek ortaya koyar.
Havzan semtinin üst tarafında, Yeni Meram yolu üzerinde, Sigorta Hastahanesi’ nin güneydoğusunda bulunan Ateşbâz-ı Veli’nin türbesi, klâsik Selçuklu kümbetleri tipindedir. Kesme taştan, sekiz köşeli gövdesi üzerine, tuğla ile örülmüş; sekizgen piramit külahı oturur.
Türbenin kıblesinde küçük pencere üzerindeki kitabesi şöyledir:
"Bu kabir, kutlu şehid rahmetli İzzeddin oğlu, milletin ve dinin güneşi Yusuf Ateşbaz’ın kabridir. 684 yılı Recep ayının or¬tasında Allah’ın rahmetine kavuştu. Allah yarlığasın.”
 Ateşbâz Velî Türbesi Konya’da en çok ziyaret edilen türbeler arasında yer almaktadır.
 
HOCA AHMET FAKİH.www.kitaptakipcileri.com
 
Konya’da Meram İlçesi’nde metfun, geniş bir semte adını veren büyük âlim ve velîlerimizden birisi de Ahmet Fakîh Sultandır
Ahmet Fakih’in Horasan’dan geldiğini, medrese eğitimi gördüğünü, fıkıhtaki üstün bilgisinden dolayı kendisine Fakih denildiğini, İran edebiyatına vakıf olduğunu ve pek çok kerametinin bulunduğu; Menakıbü’l-Arifin, Bektaşî Vilâyetnameleri, Menakıb-ı Hâce Fakih Ahmed ile Seyyid Harun Veli Menâkıbı’ndan öğreniyoruz. 
Ahmet Fakih, hicri 618 tarihini taşıyan türbe kapısı üzerindeki kitabesinde de:
"Pek Ulu, Pek Büyük Bilgin, Üstün İbadet Sahibi, Meczupların Efendisi, Doğunun ve Batının Kutbu” olarak öğülmektedir.
Hacım Sultan Vilayetnamesi’nde Fakih Ahmet’le ilgili şöyle bir men¬kıbe yer alır:
" Sultan Ahmet Yesevî’nin ağaçtan bir kılıncı vardı. Getirip tekbir ile Sultan Hacı Bektaş-ı Velî el-Horasanî’nin beline ku¬şattı. Ve dahi ocakta dut ağacından ateş yanardı. Ahmet Yesevi, yanmakta olan bir dut dalını kavrayıp Rum’a (Anadolu’ya) doğru fırlatıp; ‘Rum’da bunu tutarlar.’ buyurdu. Ol eğsi (yanan dal) havada yana yana geçerken Konya’da bir er var idi. Sultan Hâce Fakih derler idi. Ol odu kapıp hücresinin önüne dikti. Kudret-i ilâhî ol eğsi yeşerdi, tepesi yanık aşağısı dut idi. Şimdi yemiş verir.”.www.kitaptakipcileri.com
İbrahim Hakkı Konyalı da bu yaşlı dut ağacından ve bu ağacın Bektaşilerce ziyaret edildiğinden bahseder.  
Seyyid Harun Veli Menakıbı’nda da Ahmet Fakih’le ilgili bir men¬kıbe deşöyledir:
" Seyyid Harun-ı Veli, Hoca Ahmet Fakih’i ziyaret için Şeydşehir’den Konya’ya gelir. Türbesini ziyaret için kapısından içeri girince, sandukadan bir el uzanır. Harun Veli uzanan eli hür¬metle öper. Herkes hayretler içinde kalır. Seyyid Harun Velî Hoca Fakih zaviyesinde kırk gün, kırk gece tefekkür ve ruhaniyetiyle münacata varır, ibadette bulunur.”
Eflâki de, Fakih Ahmet’in Sultanü’l-Ulema Baha Veled’in talebele¬rinden olduğunu, ondan fıkıh dersi alırken cezbeye tutulduğunu, kitap¬larını ateşe vererek dağlara çıktığını, Baha Veled’in vefatından sonra Ahmet Fakih’in Konya’ya döndüğünü, bilginlik illetinin kendinden git¬mesi için kırk yıl mücadele ettiğini ve pek çok keramet izhar ettikten sonra, 618/1221 yılında vefat edip cenazesini Mevlâna’nın kıldır¬dığını anlatır..www.kitaptakipcileri.com
Halbuki 618/1221 yılında Sultanü’l-Ulema henüz Konya’ya gelmiş de¬ğildir. Pek haklı olarak İbrahim Hakkı Konyalı Eflâki’nin pek büyük bir hataya düştüğünü ve Çarhname isimli eserin sahibinin başka bir Ahmet Fakîh olması gerektiğini savunur.
Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu ise, bu hatayı şöyle tashih etmeye çalışır:
"Ölüm tarihi Eflâkî’nin Menakıbü’l-Arifin’de verdiği ölüm tarihi ile aynıdır. Ne var ki, Mevlâna’nın babası Bahaddün Veled’in Konya’ya 626/1228 de gelmiş olduğu ve 628/1230’da da Konya’da öldüğü bilin¬diğinden Menâkıbü’l-Ârifin’deki bilgilerle ölüm tarihi arasında çelişki vardır. Fakih’in türbesinin üzerindeki tarihin Menakıbü’l-Arifin’den alınarak sonradan yazılmış olduğu düşünülebilir.”
Ahmet Fakih’in sadece Çarhname değil, Kitâbu Evsaf-ı Mesacidi’ş-Şerife adında bir eserinin daha olduğunu biliyoruz. Ahmet Fakih, ar¬kadaşları ile hacca gider. Bu seyahati sırasında Şam’da, Kudüs’te, Mekke’de, Medine’de gördüklerini bu ikinci eserinde anlatır. Dikkatli bir şekilde binaların merdivenlerinin kubbelerinin, sütunlarının kapı ve pencerelerinin sayıları ile, binaların büyüklüklerinin adım olarak öl¬çüsünü verir.
Ayrı iki Ahmet Fakih’ten bahsedenler de vardır.
 Ahmet Fakih Türbesi ve Mescidi, Hoca Fakih semtinde bulunmaktadır. Mescid yakın bir tarihte restore edilmiştir.
 
ŞEKER FURÛŞ
.www.kitaptakipcileri.com
Esas adı Hasan olup, Şaban adında bir zâtın oğlu olduğunu, Şekerfurûş Mescidi’nin Konya Mevlâna müzesinde muhafaza edilen kitabesinden öğreniyoruz. Gıyaseddin Keyhüsrev ve I. Alâaddin Keykubat dönemlerinde yaşamıştır. Şekercilik yaptığı için, "Şeker Furuş” unvanıyla anılmıştır. Zamanın büyük velilerinden ergin ve olgun bir kişidir. Açıktan keramet sahibi evliyalardandır. Tuzu şeker yapmak gibi kerâmetlerinden bahsedilir. Hoca Fakih’in müritlerindendir. 
Şeker Furûş Mahallesin’deki adıyla anılan mescidi, 617/1120 yılında bu zât yaptırmıştır. Son zamanlarda restore edilen ve çevresi düzene sokulan mescit hâlâ hizmet vermektedir.
Şeker Furuş, hocası ve şeyhine olan bağlılığından dolayı türbesini, Hoca Fakih Külliyesi karşısına yaptırmış ve vefatında da buraya defnedilmiştir. Vefat tarihi bilinmemekle beraber, 1220 milâdî yılından sonra vefat ettiği kesindir.
Menâkıbü’l-Ârifîn’de, Şeker Furuş hanından bahsedilmesine rağmen, Şeker Furuş’tan bahsedilmemesini, Hoca Ahmet Fakih gibi onun da, Hazreti Mevlâna’nın olgun dönemlerinden çok önce vefat et¬mesine bağlıyoruz..www.kitaptakipcileri.com
İ. Hakkı Konyalı, bu türbenin bulunduğu bahçenin, Selçuklu döne¬minde büyük devlet ve hayır sahiplerinden Sahip-Ata’nın bağı içerisinde bulunduğundan bahseder. 
Türbe, 19. yüzyıl sonlarına doğru harap olduğu için, Konya ulema¬sından Abdulbasîr ve Konya Müftülerinden Gevrâki hocalar tarafından tamir ettirilmişse de, sonradan bakımsızlık, ihmal, hattâ ihanetlerden dolayı tamamen yıkılıp yok olmuştur. Cenazeliği de toprak altında kal¬mıştır. Türbenin büyük bir bölümü, türbenin içerisinde bulunduğu ara¬zinin sahiplerinden Mehmet Salih’in oğlu Ali adında bir zât tarafından, bahçenin türbe yüzünden elinden alınacağı endişesiyle tamamen yıktı¬rılmış, taşlarının bir bölümü Hoca Ahmet Fakih önündeki çeşme inşa¬atında kullanılmıştır. Bugün türbe, Şeker Fabrikası alanı içerisinde yer almaktadır.
 
ÖLÜ BEKLEDİ SULTAN
 
Topumda insanların değerlendirilmesi farklı farklıdır. Kimileri deli, kimileri velî, Kimileri de sıradan insandır. Toplumumuzda "Deli olmadan velî olunmaz” sözü de meşhurdur. Bir de meczup denilen insanlar vardır. Davranışları esrarengizdir. Ne yaptıkları veya ne yapmak istedikleri bilinmez. .www.kitaptakipcileri.com
İşte Konya’da bir mahalleye adını veren meczuplardan, daha doğrusu erenlerden birisi de, Ölü Banladı veya ölü Bekledi Sultandır. Sırrı öldükten sonra çözülmüştür.
Ölü Bekledi Sultan, Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi Bey’in meşhur "A’mak-ı Hayal” isimli romanındaki "Aynalı Baba” tipinin bir benzeridir. 
Asırlarca onun adını taşıyan ve çeşitli vesilelerle şer’iye sicillerinde sıkça adı geçen bu mahalle, Ölübanladı veya sonraki ifadesiyle Ölübekledi mahallesidir. Bu mahalle Sahibata Camii’nin doğusunda ve Lârende Caddesi’nin hemen güneyinde yer alır. Şimdi mahallenin adı Gazezler Mahallesi’dir.
Vaktiyle bu mahallede herkesin pek itibar etmediği, sözlerine gülüp geçtiği bir zat yaşarmış. Mahalleden biri vefat edince, cenaze yıkanıp kefenlendikten sonra, tabuta konacağı sırada varır, ölünün kulağına herkesin duyacağı şekilde "Senin de ervahına yuh olsun” dermiş. Bu senelerce böyle devam etmiş gitmiş. Hiç kimse bunu neden söylediğinin üzerinde durmamış. Çünkü onlara göre bu zat, pek de akıllı bir adam olmadığı için, sözünün sübutu da yok, "ne olacak deli” der geçerlermiş..www.kitaptakipcileri.com
Seneler geçmiş, bir gün de bu zatın vadesi tamam olmuş, vefat etmiş, onu da yıkamışlar, kefenlemişler, tabuta koymuşlar, tam tabut omuzlara alınacağı sırada mahallenin bıçkın delikanlılarından bir genç gelerek bu zatın kulağına eğilmiş ve "Senin de ervahına yuh olsun” diye bağırmış. "Yuh Baba” hemen tabuttan başını kaldırıp:
"-Eğer ben de o gidenler gibi isem, bana da yuh olsun!”
demiş ve tekrar yatmış. Halk "Ölü belinledi” demişler.  Sonradan halk ölü belinlediyi "Ölü bekledi” yapmış. .www.kitaptakipcileri.com
Konya’da Sahib-i Ata Camii’nden çarşıya doğru, Larende caddesine girerken hemen 200-300 metre ileride sağa bir yol ayrılır, burası Karakurt caddesidir. Lârende caddesin¬den Karakurt caddesine dönünce sağ taraftaki binalardan birisi Kur’ân kursu olarak yapılmıştır. Buranın bahçesinde bir mezar vardır. İşte o mezar bu zata aittir. 
Konya’da pek çok evin, resmî veya özel kuruluşun mülkü içerisinde kabirler vardır. Bunlar bir zamanlar satılan türbelerden kalmıştır. Bunların eski Konya mahallelerinde örneği çoktur. Bunların pek çoğu, "Ölübanladı” mahallesinde olduğu gibi, bu yatırlar bulundukları mahalleye adlarını vermişlerdir. Sonradan tarihi önemi haiz olan bazı türbeler istimlâk edilerek çevreleri açılmıştır.
 
FAHRÜNNİSA
.www.kitaptakipcileri.com
Esas adı Nizam Hatun olan bu hanım, Hz. Mevlâna’nın kadın müritlerindendir. Eflâkî onun hakkında şu bilgileri verir:
"Mevlâna Hazretlerinin zamanında, Konya şehrinde velî ve kâmil bir kadın vardı. Ona umumiyetle Fahrünnisa (kadınların övüncü) derlerdi. Dindar ve çok sadık bir hanımdı. Zamanın Râbiası idi. Dünyanın uluları ve gönül sahibi ârifler bunun mûtekidi idiler. Onun görünen kerametleri haddi aşmıştı. O daima Mevlâna Hazretlerinin sohbetlerinde bulunurdu. Mevlâna da çok defa onu görmeye giderdi.” 
Türbesi, Çaybaşı Fahrünnisa Mahallesi’ndedir. Onun adına yapılan türbe ve mescit zamanla yıkılmıştır. Nizam Hatun’un ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir.
.www.kitaptakipcileri.com
PİREBİ SULTAN
 
Rivayetlere göre Pirebi Sultan, Hoca Fakih’in müritlerindendir. Halk tarafından sınanmış bir ermiş kişi olduğuna inanılır. 13. y.y.’da yaşamıştır. Türbe ve zaviyesi Konya’nın güney batısında Söylemez Tekkesi’nin ilerisinde, adını taşıyan yörededir.
Konyalı, "Burada yatan zâtın bir Selçuklu veliahtı mı, bir Selçuklu âlimi, bir devlet adamı mı veyahut Hoca Fakih gibi bir şeyh mi tespit edemiyoruz.” der. Yalnız Fatih devrinde Sultan Pirebi Zaviyesi vakıflarının bulunduğuna göre, Sultan Pirebi’nin bir şeyh olması kuvvetle muhtemeldir. 
Hacı Bektaş-ı Velî Velâyetnamesi’ne göre de, Pirebi, Hacı Bektaş-ı Velî’nin çerağcısı, halifesidir. Sadreddin-i Konevî’nin talebi üzerine Konya’ya gönderilmiştir.
.www.kitaptakipcileri.com
NALINCI BABA
 
Selçuklu döneminde yaşamıştır. Adı Emir Nizameddin Ahmet olup veliler listesinde yer alan büyük şahsiyetlerden birisidir. 1927 yılında yıktırılan türbesi, Bugünkü İş Bankası Merkez Binası’nın doğusunda kalan bina ve yol altında kalmıştır. Kitabesi Taş ve Ahşap Eserler Müzesi’ndedir.
Türbenin bitişiğinde bir de medrese vardır. Nalıncı Baba Medresesi Osmanlı döneminin en meşhur medreselerindendir. Dönemin ünlü müderrisleri burada görev yapmıştır. Medrese 19. y.y. başlarında yıktırılmıştır.
 Emir Nizameddin Ahmet’in ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir.
.www.kitaptakipcileri.com
ŞEYH OSMAN RÛMÎ VE HASAN RÛMÎ
 
1285/1868 tarihli Konya Salnamesi’nde velilere ait listede bulunan 23 veliden birisi de Şeyh Osman Rumî Hazretleridir. www.kitaptakipcileri.com
Sipehsalar’ın anlattığına göre Şeyh Osman Rûmî, Hazret-i Mevlâna’nın arkadaşlarındandır. Hasan Rûmî de, Osman Rûmî’nin kardeşidir. Türbeleri tarihî Konya surunun içerisinde adıyla anılan mahallededir. 
Mevlâna, Şam’da Berraniye Medresesi’nde bulunduğu sıralarda: Şems-i Tebrizî, Sadreddin-i Konevî, Sadreddin-i Hamevî gibi büyükler arasında Şeyh Osman Rûmî de vardır. Birlikte sohbet ve arkadaşlık etmişlerdir.
Eskiden burası, üç türbe, mescit ve zaviyelerden müteşekkil zengin gelirli bir mamure imiş.
.www.kitaptakipcileri.com
BAĞDAT HATUN, HUNDİ HATUN VE NEFİSE HATUN
.www.kitaptakipcileri.com
Eskiden etrafı kabristan olan ve Sadreddin-i Konevî Türbesi’nin doğusunda "Turgutoğulları Türbesi” adıyla anılan bir türbe vardır. Bu türbede Turgutoğullarından Pir Hüseyin’den başka, Ahmet Bey, Ömer Bey, Nefise Hatun, Bağdat Hatun, Sultan Hatun ve Hundî Hatun adında yedi yatırın bulunduğu rivayet edilir.
İ. Hakkı Konyalı, hatun mezarlarının türbe dışında olduğunu kabul eder.  Bunlardan Bağdat, Hundî ve Nefise hatunların veliler listesinde adlarının geçtiğini görüyoruz. 
Bu hatunların yaptırdıkları türbe ve dârülhuffaz gibi hayır müesseseleri ile bunlara tahsis ettikleri vakıflar zamanımıza kadar gelememiştir.
 
KASIM HALİFE.www.kitaptakipcileri.com
 
Veliler listesinde adı geçenlerden birisi de Kasım Halife’dir. Kasım Halife Hayreddin Efendi adında bir zâtın oğludur. Kasım Halife, Şeyh Ali Semerkandî Hazretlerine mensuptur. Sonradan halifesi olduğu için, "Kasım Halife” olarak anılmıştır.
Kasım Halife, Meram’da adını taşıyan semtte bir cami ile civarında bir zaviye yaptırmış ve bu hayır müesseselerinin yaşaması için bunlara pek çok tarla, dükkan, çiftlik ve değirmen vakfetmiştir.
 
ABDULLAH BOSNAVÎ (FUSUS ŞARİHİ).www.kitaptakipcileri.com
Konya’da Meram bölgesinde metfun, dünya çapında büyük âlim ve velilerden birisi de Fusus şarihi Abdullah Bosnavî hazretleridir. Hacı Veyiszade merhum hocamızın dualarında adından bahsettiği birkaç kişiden birisi bu zattı.
Bosna’da doğan merhum, ilk medrese tahsiline memleketinde başlar. Yüksek ilimleri İstanbul’da tahsil eder. Daha sonra Bursa’ya gider, orada Melâmî şeyhlerinin ileri gelenlerinden Bursalı Şeyh Hasan Kabadoz’a intisap eder. Bütün manevî mertebelere burada nail olur. Bundan sonra Hicaz’a gider, hac farizasını yerine getirir. Oradan Şam’a geçer. Şam’da Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin türbesi civarında İnzivaya çekilir. Bilâhare Konya’ya gelerek Sadreddin-i Konevî ile Hazret-i Mevlâna’nın kabirlerini ziyaret eder. Ve Konya’ya yerleşir. 
Abdullah Bosnavî Hazretleri, Bayramiye Tarikatı’nın Melâmiye kolu şeyhlerindendir. Dünya çapında pek çok talebe yetiştirmiştir.
1054/1644 tarihinde vefat etmiş ve vasiyeti üzerine Şeyh Sadreddin-i Konevî türbesi civarında toprağa verilmiştir. Yine kabir taşına: "Hâzâ kabrü garîbilâhi fî ardihî vesemâihî Abdullâh el-Bosnavî er-Rûmî el-Bayrâmî” [Burası, Allâh’ın yeryüzünde ve gökyüzünde Allâh’ın garibi olan Abdullah Bosnavî Rûmî Bayrâmî’nin kabridir] ibaresinin yazılmasını vasiyet ettiği rivayet edilir. Böyle büyük ve dünya çapında bir âlim ve şeyhin kabrinin ve kabir taşının kaybolması son derece üzücüdür. Osmanlı Müellifleri’nde 60 eserinin adı verilir. 
 
KİTABIN YAZARI AV. MEHMET ALİ UZ KİMDİR?
.www.kitaptakipcileri.com
Prof.Dr. Saim SAKAOĞLU’nun kaleminden Mehmet Ali Uz
.www.kitaptakipcileri.com
Altı yıldan fazla olmuş onunla ilgili ilk yazımı yayımlayalı... Belki 2001 yılının başında kaleme aldığım o yazıda Av. Uz'u yeterince tanıtamamıştım, ama tanıdığım kadarıyla yazmıştım. Bugün ise onu daha yakından tanıyorum. Daha farklı açılardan tanıtacağım onu bu yazımda. Ancak, o ilk yazımın baş tarafını aşağıya alarak o yılların duygularını bir daha hatırlamak istiyorum. 2001 yılının 15 Şubatında şöyle demiştim Merhaba'nın Akademik Sayfalar'ında:                                 .www.kitaptakipcileri.com
Onu geç tanıdım, çok geç... Aynı on'lu yıllarda, 1930'larda doğmamıza karşılık birbirimizi tanımak beşinci on'lu yıllarımıza, yaşlarımız ellili basamakları tırmanmaya aşlayınca gerçekleşebildi. 1988'deki "Konya çıkarmam", bir yandan 40-45 yıllık çocukluk arkadaşlarımı kazandırırken bir yandan da dostlar arasına yenilerini de katıyordu. Yöneticiliğim, yazarlığım, Konyalılığım yeni dostlukların yeşermesini ne güzel de sulayıvermişti. Doğrusunu söylemek gerekirse, pek çok tanışmalarda olduğu gibi, Uz'la da ilk defa nerede karşılaştık, hangi güzel vesileyle bir arada olduk, hatırlamıyorum. Aralarında hiçbir maddi menfaat bağı olmayan iki insanın, hem de ömürlerinin üçüncü çeyrek yüzyılların içinde tanışmaları herhalde pek de kolay olmasa gerek... Her şeyin madde ile ölçülmeye başlandığı dünyada böylesi bir dostluğun kurulması elbette bazı ortak değerlere sahip olmakla yakından ilgilidir. Konyalılık, Türkçe sevgisi, gençlere yol göstericilik bu ortak değerlerde sadece birkaçıdır (s. 47).
 
Araya giren sıcak dostluk sohbetleri gösterdi ki biz 1960'lı yılların sonlarına doğru onunla tanışmışız. Ortak dostumuz, onun İmam-Hatip Okulundan, benim İstanbul Üniversitesinden arkadaşımız rahmetli Profesör Harun Tolasa, Konya'da buluştuğumuz bir yaz tatilinde onun Vakıf Çarşısı'ndaki yazıhanesine götürmüştü beni. Sayın Uz hatırlayamadıysa da, ben külleri fazlasıyla karıştırarak bir şeyler bulmaya çalıştım.
Mehmet Ali Uz, 1935 yılında Konya'nın, o zaman merkez mahallelerinden olan Kalecik Mahallesi'nde doğmuştur. Eski usulle söylemek gerekirse Halil Efendi'nin mahdumudur; validesi ise Hikmet Hanım'dır. Baba dedesi Sarı Ali Efendi (Ali Avni Uz) Cumhuriyet döneminin ileri gelen eğitimcilerinden olup Özel Füyuzat-ı Hamidiye Mekteplerinin (İbtidai ve rüştiye) sahibi ve müdürüdür. Anne tarafından soyu, Adliye Medresesinin kurucusu Müsevvitzade Adil Efendi ve onun oğlu şair ve müderris Mehmet Zari Efendi'ye ulaşır.                                                                             .www.kitaptakipcileri.com
Gazi Mustafa Kemal Paşa İlkokulunu bitirdikten sonra bir süre Bulgur Tekke Kur'an Kursu'na gider. Bu arada açılan İmam-Hatip Okuluna kaydolup 1958 yılında ilk mezunlardan biri olarak diploma alır. O, 1960-1961 öğretim yılında da Konya Erkek Lisesini bitirir, daha sonra da Ankara Hukuk Fakültesine kaydolur. Oradan 1967 yılında mezun olur.
 
Sayın Uz, liseyi bitirdikten sonra evlenir. Bu olayı ilk yazımızda şöyle anlatmıştık:
Üç kızının annesi Şükran Hanım'la 1962 yılında evlenir. Hem de kimin kızıyla? 35-40 yıllık arkadaşım, merhum Uğur Gürağaç'ın ablasıyla... Kayınpederi merhum Ahmet Hamdi Gürağaç'ın Uluırmak İlkokulundan, benim ilk göz ağrım, Hakimiyeti Milliye İlkokuluna gelişini daha dün gibi hatırlarım. Ben, yıllardan beri Zekiye İzgi hocamda ve hep A şubelerinde okuyorum; o da galiba dördüncü sınıftan itibaren B şubelerini okutmaya başlamıştı Böyle kayınpedere Uz gibi bir damat... Ne güzel yazgı...(agm., s. 48).
Uz çiftinin kızları sırasıyla ev hanımı, mimar ve doktordur..                            
.www.kitaptakipcileri.com
Yaz gecelerinde, az da olsa, ortak dostlarla paylaştığımız sohbetlerin coğrafyası, benim tanımlamamla, Yaka-Meram-Köyceğiz üçgenindeki mütevazı bir yaz evidir. O evin, bana özel saatleri de vardır. Karadut yeme, ıhlamur toplama yaz aylarımızın vazgeçilmez güzellikleridir. Bize bu güzellikleri sunan dostumuzu 72 yaşına taşıyan dününden bazı çizgileri de kendi kaleminden okuyalım.   
.www.kitaptakipcileri.com
Sayın Uz, tam bir hayat hikâyesi avcısıdır. Aşağıdaki listede görüleceği üzere o, kimleri kalemiyle âdeta ikinci hayatlarına taşımamıştır ki. Elbette, Konya ağzıyla söylemek gerekirse, çıra dibine karanlık olmayacaktı ve aziz dostumuz kendi hayat hikâyesiyle de aramıza karışacaktı. Bakalım, o kendini nasıl tanıtmış bizlere o güzel kitabının ikinci cildinde; imlasına dokunmadan alıyoruz.
Lise dönemlerinden itibaren okumaya ve yazmaya karşı merakı vardır. Öğrencilik yıllarında Ceylani Sineması'nın hemen bitişiğinde Milli Eğitim Bakanlığı'nın Yayınevi Müdiresi olan bayanın tavsiyesi üzerine kitaplık kurmaya başladı. 
.www.kitaptakipcileri.com
Askerliğini yedek subay olarak Çorlu'da tamamladı. 25 yıl avukatlık, üç yıla yakın da Karapınar Noterliği yaptı. Büyük ideâllerle başladığı Avukatlık mesleğinden bazı sebeplerle soğudu. 1990 yılında yazıhanesini tasfiye etmeye başladı. 1992 yılında da fiilen avukatlığı bırakıp, araştırma ve kitap çalışmalarına yöneldi. Osmanlıca bilmesi bu dönemde çok işine yaradı. 
 
İlkokuldan üniversiteye kadar her kademede hocalık yaptı. Avukatlık yaparken yedi yıl Konya Akşam Lisesi'nde edebiyat ve kompozisyon derslerine, 15 yıl kadar da S.Ü. Mühendislik-Mimarlık Fakültesi'nin bazı bölümlerinde İş Hukuku derslerine girdi. Hukuk Fakültesi'ne girdiği yıl, bir taraftan da Konya'da o yıl açılan Eğitim Enstitüsü'ne devam ediyordu. Altı ay sonra enstitü idaresince iki okuldan birisini tercih etmeye zorlanınca, Hukuk Fakültesini tercih ederek enstitüyü bırakmak mecburiyetinde kaldı. (Konya Kültürüne Hizmet Edenler 2, 2004, 317-318).
.www.kitaptakipcileri.com
Bence mutlu bir "sâhib-i kalem" olan Sayın Uz'un yazarlığı, son nefesine kadar elinden kalem düşmeyen, Konya'mızın "Şeyhü'l-Muharriririn"i olan merhum Mustafa Ataman'ın yüreklendirmesiyle başlar. İlk yazısı daha öğrenci iken Yeni Konya'da yayımlanır. O, Hamle ve Konya Postası gazetelerinde günlük yazılar kaleme almıştır. Bu arada bir yıl kadar Konya Postası'nda 'genel yayın müdürlüğü' yapmıştır. Aynı gazetede dört yıldan fazla yönettiği Akademik Sayfa'sı, daha sonra Merhaba gazetesinde Akademik Sayfalar olarak sürdürmektedir. Her zaman söylediğimiz gibi onun bu sayfaları, gelecekte yazılacak olan Konya Ansiklopedisi'nin kaynaklarını oluşturacaktır. .www.kitaptakipcileri.com
Eski yazımızda, onun bu yoğun çalışmalarını şu cümlelerle taçlandırmayı denemiştik:
Akademik Sayfa. Dört yaşındaki bu çalışmanız sizi geleceğe taşıyacak olan tek oğlunuz! Nice kalemlerin körelmiş ucunu, oğlunuz, bir kalemtraş edasıyla açıvermedi mi?       
Siz buna bir de binlerce sayfayı bulan Akademik Sayfalar'ı eklerseniz, delikanlının, babasını nasıl başarıyla temsil ettiğini göreceksiniz. Baba ile oğula uzun ömürler diliyoruz.
Sayın Uz, bir Türkçe sevdalısıdır. Aydınlar Ocağı başkanıyken yayımladığı broşür (acaba Türkçemizde ne demeliyiz?) onun bu alandaki duyarlılığını ortaya koyar. Zaman zaman "Hay hocam..." diye başlayan yakınmalarının çoğu dilimizle ilgilidir. Onun bu dil sevgisi, Konya'mızdaki pek çok aydını rahatsız edecek boyutlardadır. Onun, dünün tarih sayfalarında kalan Türkçesine duyduğu saygıyı günümüz bilginlerinin de yaşayan Türkçemize sahip çıkacakları günleri beklemektedir.
.www.kitaptakipcileri.com
Sayın Uz'un bir başka yönü de dernekçiliğidir. Konya Türk Ocağı ile Yeşilay derneklerinin kurucularındandır. Ocak'ta 15 yıldan fazla başkanlık yapmıştır. Yeşilay'daki başkanlık hizmeti ise 20 yıldan fazladır. (Her iki derneğin ortak bir dairede çalıştıkları yıllarda, soba başındaki ilk dostluk sohbetlerimizi, orada verdiğim Prof. Dr. Mehmet Kaplan ve Âşık Mehmet Yakıcı adlı konferanslarımı nasıl unutabilirim ki...) Onun üstlendiği hayır cemiyetlerindeki hizmetleri de, kendisi için bir övünç kaynağıdır.
Sayın Uz'un özel hayatından da bazı çizgileri sunmak istedik; ola ki bazı 'hayat hikâyesi' yazan arkadaşlarımız da merak etmiş olabilirler.                                                   
.www.kitaptakipcileri.com
O, 1993'te eşiyle birlikte kutsal topraklara gider ve 'Hacı' olur; onun hacılığı ertesi yılki yolculuğuyla katmerleşir. 
Bazılarını benim de tanıdığım sekiz torunu vardır; hele o Melik, tam bir 'dede halefi' olacak gibi. 2007 yılında bir tura katılarak üçüncü defa pasaportunu kullanır. Suriye seferinde Şam ve Halep'i ziyaret ederler. Bu yolculuğun, fotoğraflarla süslenmiş hatıralarını bir süre sonra Merhaba'da yayımlamıştır.
.www.kitaptakipcileri.com
SONUÇ
Benim 60'ıma merdiven dayadığım yıllarda o, merdivenden birkaç basamak tırmanmıştı. Belki de geç kalmış bir tanışmaydı bu. Ama, dostluğumuz, zamanın acımasızlığını güzel buluşmalarla tatlıya bağlıyordu. Kışlık evinde yediğimiz genevir helvasını bilen, tadan değil de adını hatırlayan kaç kişi kaldık ki? Ya yazlık evinde, geleneksel yastıklarla çevrilmiş oturma alanında, sohbetin en can alıcı yerinde, dostlarımızdan birinin başına, mesela Yard. Doç. Dr. Hasan Özönder'in veya benim başıma, devlet kuşu değilse bile "gökten düştü bir elma" hesabı, bir tatlı güzelliğin inivermesi, unutulacak gibi değil.
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Tavsiye Ürünler
Konya Alimleri ve Velileri, Baha Veledden Günümüze, Mehmet Ali Uz Konya Alimleri ve Velileri, Baha Veledden Günümüze, Mehmet Ali Uz, Sultânü'l Ulema Baha Veled'den Günümüze Konya Alimleri ve Velileri Peygamberler Sahabeler Yatırlar Kitabı, Av. M.Ali Uz, 550 ye yakın alim ve velilerin,, Şems Yayıncılık, Siyer - İslam Tarihi Konya Alim ve Velileri Büyük Boy Şems Yayıncılık Konya
Konya Alimleri ve Velileri, Baha Veledden Günümüze, Mehmet Ali Uz

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.