Marifet Dergisi Mayıs 2013 Cemaziyelahir Sayısı Çıktı...
Dergide Bu Ay: www.kitaptakipcileri.com
Mahmud Ustaosmanoğlu Efendi Hazretlerinden Sohbetler...
-Konu Başlıkları:İslam Dininden İrtidat Edenlerin Durumu - DÛA Etmenin Luzumu - Allah'a Yönelmeyenlerin Hali - Allah'ın Muazzam Nimetleri - Nuh Peygamberin Kavminin İsyanı ve Helakı...
-Şefik Kpcaman Hocaefendi'nin "Âdâb-ı Ziyaret" Başlıklı Yazısı... Yazıdan Bir Bölüm:
 Bismillahirrahmanirrahim
Allah-u Teâlâ’ya hamd, Habibi Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ve onun âl-u ashabına salât-u selâm olsun.
Bir önceki yazımızda; asıl insan olan ruhu terbiye etmek, yani onu kemale ulaştırıp Mevlâ Teâlâ Hazretlerine hakikî kul olmak için Allah’ın dostlarıyla beraber olmanın ve onlardan istifade etmenin ehemmiyetine değinmiştik.
İstifade edebilmenin edeplere riayetle hasıl olabileceğini, edeplere riayet etmemenin ise maksadı zayi edeceğini de belirtmiştik.
Riayeti lazım gelen edeplerden; ziyaret edebini ise, hicrî 13. asrın müceddidi, zü’l-cenaheyn (zahirî ve batınî ilimleri cemeden) Halid-i Bağdadî (Muhammed Halid Ziyauddin) Hazretlerinin (Kuddise Sirruhu) Risale-i Halidiyyesini esas alarak yazmaya çalışıcağımızı da siz kıymetli kardeşlerimize arzetmiştik.
Halid-i Bağdadî Hazretlerinin Risale-i Halidiyyesini esas almamızın sebebi, bu hususları en iyi beyan eden kitap olmasıdır.
Altın silsilenin kıymetli halkalarından biri olan Mustafa İsmet Garibullah Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhu) da mürşid hakkında gösterilmesi gereken edepleri icmalen (kısaca) zikrettikten sonra şöyle buyurmuştur; www.kitaptakipcileri.com
"Tarikatta çok âdap vardır, (o edeplere hiç) nihayet yoktur. Bu (Kudsiyye’de yazılan edepler) kısadır ama son derece lüzumludur. Risale-i Halidiyye’de son derece edepler vardır, oku, devlet zevkini bul. Yine kendini edepsiz bil, gel gidelim. Kemâlin ta kendisi olan Mevla’nın cemaline seyredelim.”
-Ziyaretler Başlıklı Mahmud Efendi Hazretlerine Yurtiçi ve Yurt Dışından Zİyarete Gelenlerin Haber ve Fotoğrafları...
-Prof. Dr. Fehmi Ahmed Abdurrahman El- Kazzaz Hocaefendi'nin "İmam-ı Azam'ın Faziletleri" Başlıklı Yazısı...Yazıdan Bir Bölüm: www.kitaptakipcileri.com
İMAM-I AZAM’IN FAZİLETLERİ
 Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
Kitab-ı Mübin’inde; "Tüm insanları imamlarıyla (irtibatlandırmak suretiyle, ey falan müçtehidin tabileri! şeklinde) çağıracağımız günü (aklınızdan çıkarmayın)!”1 buyurarak, müçtehit imamlara hakkıyla tabi olmayı, ahiret saadetine vesile kılan Allah-u Teâlâ’ya hamdolsun. "Eğer din, Süreyya yıldızında bile olsaydı, Fars’tan bazı kimseler ona ulaşıp alabileceklerdi.”2 buyurarak, İmam-ı Azam’a işaret edip, O’nu haber veren Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ve âl-u ashabına salat-ü selam olsun.
Bu yazımızda İmam-ı Azam Efendimizin faziletlerinden bahsedeceğiz.
İLİM YOLUNU TUTMASI
İmam-ı Azam (Rahimehullah)’ın doğduğu yer olan Kûfe, Irak’ın güneyinde, Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh)’ın emriyle Sad bin Ebî Vakkas tarafından kurulan büyük bir şehirdi. Şehir, İmam-ı Azam’ın doğduğu yıllarda ilk kurulduğu andaki safiyetini yitirmiş; Irak’ın toplumsal yapısından etkilenmişti. Zira Şii, Harici, Mutezili ve zındık fırkaların en güçlü isimleri orada faaliyet göstermekte idi. Fakat sahabenin, özellikle de İbn-i Mesud (Radıyallahu Anh)’ın yetiştirdiği talebeler sayesinde bölgenin en güçlü oluşumu Ehl-i Sünnet’ti. 
Kimi zaman kargaşalar, fitneler çıkıyor, siyasi fırkalar birbirleriyle çarpışıyor, kimi zaman da inanç konusunda tartışmalar yaşanıyordu. Ashab-ı kiram’dan aldıkları ilimleri yaymaya çalışan, Müslümanların kana kana menbalarından içtiği müçtehit tabiîler de bir önceki nesil olan ashab-ı güzinden devraldıkları ilim mirasını kendilerinden sonraki nesillere aktarma gayreti içindeydiler. İşte İmam-ı Azam (Rahimehullah), böyle bir ortamda doğup büyüdü. O; bir taraftan tabiinin büyüklerinden aldığı ilmin feyiz ve bereketiyle, bir taraftan da fıtri zekasının verdiği kuvvetle, daha gençliğinde, ömrünün ilk çağlarında bu mücadele meydanına atılmış, ehl-i sünnete aykırı fasit görüşlerle mücadele etmiştir. O’nun ilim hayatına atılması şöyle gelişmiştir:
Çoğu zaman ticaret işleriyle meşgul oluyor, çarşı pazara gidip geliyor, diğer taraftan ilim meclislerine katılmaya da gayret ediyordu. Fakat bu devamlı olmuyordu. İlim meclislerinde bulunduğu zamanlarda, oradaki münazaralara katılarak, ehl-i sünnet inancını savunuyordu. Ulemadan bazıları, sohbetlere katıldığı sıralarda, ondaki parlak zekayı, ilim kabiliyetini sezdiler. Ondaki bu meziyetlerin yalnız ticaret uğrunda harcanmasına razı olmadılar. Ticaret işleriyle olduğu kadar, ilim meclisleriyle de alakalanmasını tavsiye ettiler. İmam-ı Azam, ilim yoluna yönelişine vesile olan hadiseyi şöyle anlatmaktadır:
-Mesnevihan Murat Soydan Hocaefendi'nin "Mektubat İmam-ı Rabbani'nin Yüksek Marifetinin Eseri" Başlıklı Yazısı... Yazıdan Bir Bölüm:
Zi her yek noktaeş çon nâfe-i ter www.kitaptakipcileri.com
Şemîm-i vasl-i cânân mi zened ser
Velî an kez burûdet der zükâmest
Çe dâned nâfeeş ğer der meşâmest
Serâyem medh-i an seyyâh gavvâs
Konem horşîd ra çon zerre rakkâs
Mihîn ferzend-i Fârûk est çon eb
Konun nutk ez zebân-i û koned Reb
Serâpâ nüsha-i ahlâk-i Fârûk
Bezehr-i menkaset tiryâk-i Fârûk
Çerâğ-i Nakşibend-i heft mahfil
Nigâhiş nakşibend-i ğayr ez dil
 
Her noktasından taptâze misk kokusu gibi,
Yayılmakta Cânâna kavuşmanın hoş râyihası 
Ancak kişi soğukluktan nezle içinde ise,
Ne anlar onun misk kokusundan, burnunun dibinde olsa bile.
O seyyâh ve dalgıç olan zâtın medh-ü senâsını yapayım,
Güneşi (onun yanında) raksa kalkan bir zerre gibi kılayım
Fâruk gibi bir babanın, o, neslindendir,
Şimdi Rab onun dilinden nutk etmektedir
Tepeden tırnağa Fârûk ahlâkının bir nümûnesi
(Olmuştur) noksanlık zehrine Fârûk panzehiri
Nakşibendin yedi mahfilinin kandilidir,
Gönülden Allâh’dan gayrısını silicidir.
-Ersoy Eryan'ın "Şehzadenin Silsilesi ÇALDIRAN" Başlıklı Yazısı... Yazıdan Bir Bölüm:
Bismillahirrahmanirrahim www.kitaptakipcileri.com
 Şehzade Selim II. Bayezid’in sekiz oğlundan altıncısıydı. Sekiz kardeşten beşi henüz II. Bayezid hayattayken vefat etmişti. Tahta geçmek için mücadele edecek olan bu üç kardeşten Şehzade Selim Trabzon’a, Şehzade Korkud Saruhan’a, Şehzade Ahmed ise Amasya Sancakbeyliği’ne atanmışlardı. Sancakbeyliği bu günkü muadili valilik olan makamdı ve şehzadeler bu görevlere atanarak devlet yönetimi için hazırlanırlardı.
Şehzade Selim, Trabzon Sancakbeyliği’ne atandığına 1481 yılında ve henüz 11 yaşındaydı.Trabzon Sancakbeyliği 29 yıl sürdü. Bir yandan idari işlerle meşgul oluyor bir yandan da kuyumculuk üzerine çalışıyordu. Öte yandan da ilmi yönünü geliştirmek üzere devrin önemli alimlerinden Mevlana Abdülhalim Efendi’den dersler alıyordu.
Mevlana Abdülhalim Efendi’nin tam ismi Abdülhalim bin Ali olup Halimi Çelebi olarak da tanınmış Kastamonu’lu bir alimdir. Önce Molla Alaeddin-i Arabi’nin hizmetinde bulunan Mevlana Abdülhalim Efendi, Arabi’nin vefatından sonra Şeyh Mahdûmi’nin hizmetine girdi. Daha sonra memleketi Kastamonu’ya dönerek ilmi çalışmalarını burada sürdürürken Şehzade Selim’in hocası oldu. Şehzade Selim bundan sonra hocasından hiç ayrılmadı. Tahta geçtikten sonra Mısır Seferine de hocasıyla birlikte gitti. Ancak sefer dönüşü vefat eden Abdülhalim Efendi Şam’da Muhyiddin Arabi’nin türbesine defnedildi.
- Rasül Bölükbaşı Hocaefendi'nin "Kabir Azabı Hakkında Ehl-i Sünnetin Akidesi" Başlıklı Yazısı... Yazıdan Bir Bölüm:
 Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla,
Ehl-i sünnet akaidine göre kabir azabı ve kabir nimeti haktır. Bu hususta ehl-i sünnet akaidinde aynen şu ibare yer almaktadır;
وَعَذَابُ‭ ‬الْقَبْرِ‭ ‬لِلْكُفَّارِ‭ ‬وَلِبَعْضِ‭ ‬عُصَاةِ‭ ‬الْمُؤْمِنِينَ‭ , ‬وَتَنْعِيمُ‭ ‬أَهْلِ‭ ‬الطَّاعَةِ‭ ‬فِى‭ ‬الْقَبْرِ‭ ‬حَقٌّ‭ ‬
"Ehl-i küfrün tamamına, müminlerden ise âsi olup (af edilmeyenlere) kabir azabı, ehl-i taate ise kabir nimeti haktır.” Buna dair Kur’an’da ve sünnette nas vardır. Kabir azabı hak olduğu gibi kabirde nimetlenmek de haktır. 
Ancak kabir ehlinin çoğu, kafirler ve asilerden oluştuğu için daha çok kabrin azabından bahsedilmektedir. Yüce Peygamberimizin;
اَلْقَبْرُ‭ ‬إمَّا‭ ‬رَوْضَةٌ‭ ‬مِنْ‭ ‬رِيَاضِ‭ ‬الْجَنَّةِ‭ ‬وَإمَّا‭ ‬حُفْرَةٌ‭ ‬مِنْ‭ ‬حُفَرِ‭ ‬النِّيرَانِ‭ ‬
"Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe, yada cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizî, Zühd, 5)Mealindeki sözü de bunu arz etmektedir. Mümin-kâfir, ya da münafık, ruhunu (son nefesini) Allah’a teslim edince; ya cennet bahçesi mesabesindeki bir mekânda veya cehennem çukuru denilebilecek bir azaptadır. Eğer mü’min, müvehhid ve muti’ ise cennet bahçesinden cenneti seyretmekte, kafir, münafık yada af edilmeyen mücrim ve asi bir kişi ise endişe, korku, dehşet ve azab içerisinde cehennemi izler. Bu hususa dair birçok hadis-i şerifleri sıralamak mümkündür. Hatta bütün müfessirlerce kabir azabına işaret eden şu ayet-i celile, kabir azabına delil olarak gösterilmiştir:
-Abdulkerim Çevik Norşini'nin "Irkçılık" Başlıklı Yazısı... Yazıdan Bir Bölüm: www.kitaptakipcileri.com
Irkçılığın tarihi çok eskiye dayanır. İblis’in, Allah’a itiraz etmesi; "Ben Âdem’den daha üstünüm. Onu topraktan, beni ise ateşten yarattın. Ateş topraktan üstündür” demesi ırkçılığın başlangıcıdır.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
Âdem (Aleyhisselam)’inkıssasından anlaşıldığı gibi şeytanın kendisini üstün görmesini, ameline değil kökenine, yaratıldığı maddeye dayandırmıştır. Bu da onu, kendi soyunu üstün bilmekle kibre, enâniyete (bencilliğe) götürmüştür. İşte ırkçılık budur. Kur’an-ı Kerim birçok yerde soya dayalı istekleri ret etmiştir.
وَنَادَى‭ ‬نُوحٌ‭ ‬رَبَّهُ‭ ‬فَقَالَ‭ ‬رَبِّ‭ ‬إِنَّ‭ ‬ابْنِي‭ ‬مِنْ‭ ‬أَهْلِي‭ ‬وَإِنَّ‭ ‬وَعْدَكَ‭ ‬الْحَقُّ‭ ‬وَأَنتَ‭ ‬أَحْكَمُ‭ ‬الْحَاكِمِينَ‭(‬45‭)‬‭ ‬قَالَ‭ ‬يَا‭ ‬نُوحُ‭ ‬إِنَّهُ‭ ‬لَيْسَ‭ ‬مِنْ‭ ‬أَهْلِكَ‭ ‬إِنَّهُ‭ ‬عَمَلٌ‭ ‬غَيْرُ‭ ‬صَالِحٍ‭ ‬فَلاَ‭ ‬تَسْأَلْنِ‭ ‬مَا‭ ‬لَيْسَ‭ ‬لَكَ‭ ‬بِهِ‭ ‬عِلْمٌ‭ ‬إِنِّي‭ ‬أَعِظُكَ‭ ‬أَن‭ ‬تَكُونَ‭ ‬مِنَ‭ ‬الْجَاهِلِينَ‭(‬46‭)‬‭ ‬قَالَ‭ ‬رَبِّ‭ ‬إِنِّي‭ ‬أَعُوذُ‭ ‬بِكَ‭ ‬أَنْ‭ ‬أَسْأَلَكَ‭ ‬مَا‭ ‬لَيْسَ‭ ‬لِي‭ ‬بِهِ‭ ‬عِلْمٌ‭ ‬وَإِلاَّ‭ ‬تَغْفِرْ‭ ‬لِي‭ ‬وَتَرْحَمْنِي‭ ‬أَكُنْ‭ ‬مِنَ‭ ‬الْخَاسِرِينَ‭(‬47‭)‬
‘’Nuh Rabbine seslendi: "Rabbim! Oğlum benim ailemdendi. Doğrusu Senin vadin haktır. Sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin” dedi.’’ Allah: "Ey Nuh! O senin ailenden sayılmaz. Çünkü kötü bir iş işlemiştir. Öyleyse bilmediğin şeyi Benden isteme. İşte sana öğüt, bilgisizlerden olma” dedi. (Nuh) "Rabbim! Bilmediğim şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen kaybedenlerden olurum” dedi.” (Hûd 45-47) Ayetlerinde Yüce Allah, Hazreti Nuh’a "o senin ailenden değil” demesi, dinî nesebin önemli olduğunu kanıtlamıştır. Soy bağlılığı önem taşımamaktadır. Hazreti Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Hazreti Bilal-i Habeşî’yi, amcası Ebu Leheb’ten üstün görmesi, din kardeşliğine soy bağlığından daha önem verdiğini göstermektedir.
-Adem Şener Hocaefendi'nin "HAZRETİ EBU BEKİR" Başlıklı Yazısı... Yazıdan Bir Bölüm:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in İslâm’ı tebliğe başlamasından sonra ilk iman eden hür erkeklerin; raşit halifelerin, aşere-i mübeşşerenin ilki. Câmiu’l-Kur’an, es-Sıddîk, el-Atik lakaplarıyla bilinen büyük sahabi.
Kur’ân-ı Kerim’de, hicret sırasında Rasûlüllah’la beraber olmasından dolayı; "...mağarada bulunan iki kişiden biri...” (et-Tevbe, 9/40) şeklinde ondan bahsedilmektedir. Asıl adı Abdülkâbe olup, İslâm’dan sonra Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ona Abdullah adını verdiği kaydedilir. Azaptan azad edilmiş mânâsında "atik,” dürüst, sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı da "sıddık” lâkabıyla anılmıştır. "Deve yavrusunun babası” manasına gelen "Ebû Bekir” adıyla meşhur olmuştur. Teymoğulları kabilesinden olan Hazreti Ebû Bekir’in nesebi Mürre b. Kâ’b’da Rasûlüllah’la birleşir. Anasının adı Ümmü’l-Hayr Selma, babasının ki Ebû Kuhafe Osman’dır. Künyesi Abdullah b. Osman b. Amir b. Amir... b. Murra et-Teymî’dir. Bedir savaşına kadar müşrik kalan oğlu Abdurrahman dışında bütün ailesi müslüman olmuştur. Babası Ebû Kuhafe, Ebû Bekir’in halifeliğini ve ölümünü görmüştür. Hazreti Ebû Bekir’in Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den bir veya üç yaş küçük olduğu zikredilmiştir. İslâm’dan önce de saygın, dürüst, kişilikli, putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan "hanif” bir tacir olan Ebû Bekir, ölümüne kadar Hazreti Peygamber’den hiç ayrılmamıştır. Bütün servetini, kazancını İslâm için harcamış, kendisi sade bir şekilde yaşamıştır.
-Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi'nin "İSLAM'DA İŞÇİ HAKLARI ve 1 MAYIS" Başlıklı Yazısı... Yazıdan Bir Bölüm: www.kitaptakipcileri.com
Şüphesiz Allah (cc) katında en değerliniz, (en zengininiz,en güzeliniz, şu soydan ve bu boydan olanınız değil, Allah-u Teâlâ’nın haramlarından son derece sakınarak) en ziyade takva sahibi olanınızdır!…” (Hucurât sûresi 13 den.)
Bir beldede, yürüyenlerle sürünenlerin çatışmaması için; yürüyenlerin, sürünenlerin ellerinden tutup kaldırmaları lazımdır. Bununda yegane yolu; o toplumun, İslam’ın emir ve yasaklarını bilen bir toplum haline gelmesiyle mümkündür. Aksi takdirde, her asırda olduğu gibi; sömürenlerle sömürülenlerin mevcudiyeti devam edecektir. Emek hırsızlığı doğru olmadığı gibi, sermaye düşmanlığı da doğru değildir. Yani; toplumda zengin ve fakir kavramının varlığını en güzel ifade eden ibadet; şüphesiz zekat ibadetidir. Bir toplumda zekat varsa, o toplumda verenler ve alanlar var demektir.
İnsanları sadece Ebu Zerr’in (Radıyallahu Anh) kalıbına sığdırmak isteyerek, zengin olan sahabeleri görmemezlikten gelmek de doğru bir davranış değildir. 
Verenler ve alanlar, çalışanlar ve çalıştıranlar, her toplumun şüphesiz bir gerçeğidir.
İşçi; başkasına ait meşru bir işi veya hizmeti bir ücret mukabilinde yapmayı üstlenen ve belli bir bedel ile o işi yapmak üzere emeğini kiraya veren kişidir. 
-Mehmet Talu Hocaefendi'nin " FERAİZ VEYA MİRAS " başlıklı Yazısı... Yazıdan Bir Bölüm:
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla...
Ferâiz, lügatta: "takdir ve tayin edilmiş şey, belirlenmiş hisse, kesin dinî emir” manalarına gelen ferîza kelimesinin çoğulu olup, İslâm hukukunda mirasçıların terikeden alacakları paylar ile miras hukuku manasında kullanılan bir terimdir.
Kur’an-ı Kerîm’de1 ve Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin, konuyla ilgili uygulama ve ilave açıklamalarında, mirasçıların hisselerinin açık ve kesin bir şekilde belirlenmiş olması sebebiyle miras hukukuna, ilm-i ferâiz denilmiş ve Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz döneminden itibaren doğup gelişmiştir.
Miras: Ölenin geride bıraktığı mal ve haklardır.
Tevârüs: Karşılıklı mirasçı olmak veya bir kimsenin diğerine mirasçı olması demektir.
Vâris: Mirasçı.
Mûris: Miras bırakan kişidir.
Terike: Ölenin bıraktığı miras anlamındadır.
Ferâiz ilminin önemi büyüktür. Çünkü hayatta iken yaptığı muamelelerin, ölümünden sonra devamı niteliğindedir. A’rec (Radıyallahu Anh)’den rivayete göre Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:
ياَ‭ ‬أَباَ‭ ‬هُرَيْرَةَ‭ ‬تَعَلَّمُوا‭ ‬الْفَراَئِضَ‭ ‬وَعَلِّمُوهُ‭ ‬فَإِنَّهُ‭ ‬نِصْفُ‭ ‬الْعِلْمِ‭ ‬وَإِنَّهُ‭ ‬يُنْسَى‭ ‬وَهُوَ‭ ‬أَوَّلُ‭ ‬ماَ‭ ‬يُنْزَعُ‭ ‬مِنْ‭ ‬أُمَّتِي
"Ey Eba Hureyre! Ferâiz ilmini öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. Çünkü o, ilmin yarısıdır, unutulur ve o, ümmetimden kaldırılan ilimlerin ilki olacaktır.”2 
-Dr. Muhyiddin Avvame Hocaefendi'nin "MEZHEPSİZLİK TEHLİKESİ HADİS İMAMLARININ FIKHI 2" Başlıklı Yazısı... Yazıdan Bir Bölüm:
 Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
Alemlerin Rabbi olan Allah-u Teala’ya hamd, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ve onun al-u ashabına salat-u selam olsun. 
Muhterem kardeşlerim!
Hadis imamlarının fıkıh anlayışlarının hadis ilmindeki tavırlarına nasıl sirayet ettiğini beyan etmeye çalıştığımız yazımıza kaldığımız yerden devam edelim.  www.kitaptakipcileri.com
Üçüncü misal: Ebû Davud, oruçlu için imsaktan önce niyetin vacip olduğunu ifade eden hadisi rivayet ettikten sonra bu hususta ruhsatı (izni) bildiren hadisleri ihtiva eden babı getirmiş ve açıklamasında ne umumî ne de hususî bir ifadede bulunmamıştır.
Tirmizî ise "Kişiye, nafile oruçlarda sabahladıktan sonra niyet etmesi mubahtır.” sözleriyle ifade ettiği gibi, meseleyi şöyle açıklamıştır: "Ramazan ayı orucu, ya da kazası ve adak oruçları için imsaktan önce niyet vacip olup nafile oruçlar için ise; niyetin imsaktan sonrasına geciktirilmesi mubahtır.”
Nesâî ise Ebu Davud gibi ifadesini bir tutarak genel ya da özel bir ayrım yapmamıştır. Bilakis ilk olarak niyetin imsaktan sonrasına bırakılabileceğini ifade eden hadisleri zikretmiştir. Daha sonra bunu, niyetin imsaktan önce olmasının vacip olduğunu ifade eden hadislerle takip ettirmiştir.
Kübrü Ülkü'nün "HAFSA BİNTİ ÖMER" Başlıklı Yazısı...Yazıdan Bir Bölüm:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
Babası Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh), annesi çok ibadet etmesi ile meşhur Osman b. Maz’un kız kardeşi Zeynep binti Maz’un’dur.
Hazreti Hafsa, vahyin inzalinden beş yıl önce, Hazreti Fatıma’nın doğduğu yıl dünyaya geldi.
Hazreti Ömer Müslüman olduğunda on yaşlarında idi. Babası ve halasının teşvikiyle İslam’a inanan ilk Müslümanlardan oldu. İslam’ı ve Kur’an’ı halasından öğrendi. Yine halasının teşvikiyle ilme çok önem verdi, kültürlü bir hanım oldu. Hazreti Hafsa çok güzel konuşurdu, Kureyşli hanımların en iyi hatibelerindendi.
Gençlik yaşına gelince sahabelerden Huneys b. Huzafe ile evlendi. Müslümanlara Medine’ye hicret emri gelince babası ve kocası ile birlikte Medine’ye hicret etti.
HAZRETİ HAFSA’NIN EFENDİMİZ İLE EVLENİŞİ
Hazreti Hafsa’nın kocası Uhud savaşında aldığı yaranın neticesinde vefat edip şehit oldu. O artık henüz 18 yaşında genç bir dul hanımdı.
Bu sırada Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘in kızı Rukiye (Radıyallahu Anha) vefat etmişti. Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) kızı Hazreti Hafsa’nın iddeti bitince Hazreti Osman’a, "İstersen seni kızım Hafsa ile evlendirelim”, teklifinde bulundu. Hazreti Osman (Radıyallahu Anh) düşünmek için zaman istedi. Bir süre sonra Hazreti Ömer teklifini ona hatırlattı. Hazreti Osman (Radıyallahu Anh), "Şu günlerde evlenmek istemiyorum”dedi. Bu defa Hazreti Ebu Bekir’e aynı teklifi yaptı. O da sessiz kalıp cevap vermedi.
-Furkan Kandemir'in "KISSALAR" Başlıklı Yazısı.. Yazıdan Bir Bölüm:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
Rahman ve Rahim olan Allah-u Zü’l-Celâl’in Adıyla başlar, Habib-i Edîbi, Hazreti Muhammed Mustafa’ya ve onun kıymetli âl-ü ashâbına salât-ü selâm ederim.
Sahabeler, Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yol arkadaşları, iyi ve kötü günlerinde malı ile, canı ile, o zamanki şartlarda elindeki bütün imkanları seferber ederek "anamız, babamız size feda olsun ya Rasûlellah!” demek suretiyle, İslam’ın bizlere ulaşması için fedakarlıklarını ispatlamış dava erleri...
Bu yüce şahsiyetler, ahlâk-ı hamideyi, Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den direk görüp öğrenmiştir. Biz aciz ümmetide, başta, Başmuallimimiz ve önderimiz  Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den ve onun emanetini sonraki nesillere ulaştıran sahabe ve tabbiînden öğrenmek durumundayız.
Bu yazımızda, onlardan bir kaç hikmetli kıssadaki fedakârlıklarını zikrederek bir an olsun asr-ı saadet zamanına giderek, onların yüce şahsiyetlerini biraz daha yakından tanımak suretiyle kendimize hisseler çıkaracağız İnşaallah. Muvaffakiyet Allah’tandır.
Meleklerin yıkadığı şehid sahabe...
Medineli ashâbın meşhûrlarından, şehîd ve meleklerin yıkaması ile "Gasîlü’l-melâike” (Meleklerin yıkadığı şehid) diye lakaplanmış sahabe; Hanzala bin Ebî Âmir. Allah ondan razı olsun ve cümlemizi şefaatine nail eylesin.
-Seyyid Ahmed Şihabüddin Es-Senusi'nin "TEVBE" Başlıklı Yazısı...
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
Nimet ve ihsanı bol, sürekli tevbeleri kabul eden, nice hayır kapılarını açan ve esbâbı yaratan Allah’a hamdolsun. Tevbekârların önderi Sevgili Peygamberimiz Muhammed’e, onun ailesine, ashabına, tâbiîn ve tebe’i tâbiîne de salât-ü selâm olsun.
İmdi, siz okurlarımızla birlikte "Allah’a giden yol” adlı yazı dizisindeki geçmiş makalelerde, kulun kalbine atılıp Allah’ın razı olduğu işlere yönelmesine sebep olan ve seyr-i ilallâh’ta sâlikin seyr-i sülûkunu kolaylaştıran cezbeye vesile olan füyûzât-ı rabbâniyyeyi elde etmenin öneminden bahsetmiştik. Kıymetli okurumuz, belki de sen geçmiş sayılardaki makalelerden şu âna değin bu feyzi elde etmeye çalıştın. Kim bilir, belki de kalbini Allah’a yönlendirmene vesile olacak olan bu feyiz ve bereketlerden bir nebze sana nasip oldu. Eğer böyle bir nimete erişemediysen bu gece kalk, en az iki rek’at namaz kıldıktan sonra Mevlâmız (Celle Celaluhu) hazretlerine yalvar, kendisine ve razı olduğu işlere yönelme aşkını kalbine vermesi için dua et! Nitekim geçmiş makalelerimizde bu aşkın üç şeyden biriyle; Allah’ın katındaki nimetleri arzu etme, Allah’ın azâbından korkma veya Allah’ı sevmeyle oluşacağından bahsetmiştik. Sâlih ve müttekî kişilerle birlikte sohbet edildiğinde bu aşkın verilmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu da söylemiştik. Evet, bazen Allah-u Teâlâ kişinin kalbine herhangi bir görünen sebep olmaksızın da bu aşkı verebilir. Fakat bununla birlikte şunda hepimiz hem fikiriz ki, bütün mahlûkâtın rızıklarını Allah’ın vermesine rağmen hiç kimse evinde oturarak kendisine dünyalık gelmesini beklemeyi kabul etmez. İşte hidayet de böyledir. Allah’ın rızasına ulaştıran yolda hidayete ermeyi beklemememiz, onu elde etmek için peşinde koşmamız gereklidir. Rızık sebeplerine teşebbüs etmeksizin evde oturarak: "Umarım ki Allah bana rızık verir,” demek nasıl ki caiz değilse aynı şekilde hidayet sebeplerini araştırmaksızın oturup: "Umarım ki Allah beni hidayete erdirir,” demek de caiz değildir.
-Refik Kocaman Hocaefendi'nin "HADİS İMAMLARI" Başlıklı Yazısı... Yazıdan Bir Bölüm:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
 "İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana bu Kur’an’ı indirdik, belki onlar da düşünürler.” (Nahl 44) buyurduğu bu âyet-i celilede risâletpenâh Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e, Kur’an’ın ve kendisinin gönderiliş gayesini bildirmiş oluyor.
Ayet-i celilede mühim nokta olan beyan, Peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) misyonu olarak karşımıza çıkarken;
وَنَزَّلْنَا‭ ‬عَلَيْكَ‭ ‬الْكِتَابَ‭ ‬تِبْيَانًا‭ ‬لِكُلِّ‭ ‬شَيْءٍ‭ ‬وَهُدًى‭ ‬وَرَحْمَةً‭ ‬وَبُشْرَى‭ ‬لِلْمُسْلِمِينَ‭(‬98‭)‬‭ ‬
"Ve sana kitabı, herşey için apaçık bir beyan, bir hidâyet, rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olmak üzere indirdik.” (Nahl 89) kavl-i şeriflerinde de Mevlâ Teâlâ, beyanı, Kitabullah’ın sıfatı olarak kelamına dercetmiştir.
İlk emri "oku” olan İslam peygamberinin, okuduğunu beyan etmesiyle, 23 senelik tebliğ zamanı zarfında, dinin Kur’an’dan sonraki kaynağı olan sünnet/hadis mecmûası vücuda gelmiştir.
Her ümmet, kendilerine gönderilen kitabı ve peygamberlerinin sözlerini korumaya çalışmışlarsa da, Allah’ın inayeti ile bu ümmetin, başta sahabe-i kiram efendilerimiz olmak üzere selef-i salihîn büyüklerinin göstermiş oldukları ihtimam, sa’y-u  gayret ve hizmetin dengi bir çalışmaya nail olamamışlardır.
Bu sebeple zaman içerisinde gerek semavî kitaplar, gerek peygamberlerine ait sözler tahrif edilmiş, aslından uzaklaştırılmış, heva ve hevesler doğrultusunda ilahî ve peygamberî olmaktan çıkarılmış ve bozulmuştur. Nitekim yapılan ilmî araştırmalar sonucu, yazılı ilk İncil’in İsa (Aleyhisselam)’ın göğe yükseltilmesinden 60 sene sonrasına ait olduğu tespit edilmiştir. İlahî kitabın bu derece ihmal edilişi, gereken ilgi ve alakanın gösterilmeyişi düşünüldüğünde, peygamberin sözlerinin zaptı hususundaki ihmalin ne kadar büyük olduğu gün gibi ortaya çıkmaktadır. www.kitaptakipcileri.com
Fatih Kalender Hocaefendi'nin "BORSA CAİZMİDİR? Başlıklı Yazısı... 
-Muhammed Keskin Hocaefendi'nin "MUKADDİME" Başlıklı Yazısı...
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla,
Müminleri hayırlarda muvaffak kılan Allah-u Zü’l-Celâl Hazretlerine, hamd-u sena, müminlerin velisi, onlara çok acıyan, üzerlerine çok titreyen, doğruya iletilmiş rahmet Peygamberi; Muhammed Mustafa’ya sonsuz salât-u selâm olsun.
Muhterem Okurlarımız...
Yüce Allah’ın lutf-u keremiyle Marifet Dergimizin sekizinci sayısında da çok mühim mevzularla birlikte sizinle buluşmak müyesser oldu. Mevlâ’nın yardımı, büyüklerin himmeti ve siz kıymetli okurlarımızın da destek ve yardımıyla, hizmette hedeflediğimiz gayeye doğru emin adımlarla ilerlemekteyiz.
İslam ümmetinin içinden geçmekte olduğu şu buhranlı ve hassas zaman diliminde, bizlere düşen; dolu dizgin akıp gitmekte olan küfür, ilhâd ve dalalet sellerini seyretmek yerine; "İslam köprüsünün inşasına bir çivi de biz nasıl çakabiliriz?” sorusuna cevap aramaktır.
Alem-i İslam’ın her köşesinde zulüm, kan, gözyaşı had safhaya varmış, ne tarafa bakılsa bir "imdat” narası duyulur olmuştur. Ye’s ve bedbinlik hali etraflarını kuşatmış haldeki Müslümanlar, âdeta kendilerini kurtaracak manevi bir eli bekler hale gelmişlerdir. Böyle bir durumda biz Türkiye Müslümanları olarak, onları kendi kaderlerine terkederek, nemelazımcılık yolunu tutma lüksümüz yoktur. Çünkü; etrafımızı kuşatmış olan belaların, bu durumda bizim de üzerimize düşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Peki şimdi şu soruyu kendimize soralım; Dünya Müslümanlarının çoğunluğunun, kendisinden büyük bir ümit ve beklenti içerisinde oldukları Türkiye Müslümanları olarak bizler, bu ümid ve hüsn-ü zanna mukabelede bulunabilecek ilmî, ahlâkî ve teknik birikime sahip miyiz?!...
Hepiniz gibi ben de bu soruya müsbet cevap vermek isterdim. Yine de bize düşen ye’s yerine ümitvar olmak, tembellik yerine cehd ve ictihad üzere olmaktır.Tembellik ve acizlik hastalığımıza eczâhâne-i nebeviden bir deva olarak Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in mübarek dualarından birini, her zaman tekrarlamak üzere burada hatırlayalım;
"Allahım! Kederden ve üzüntüden, acizlikten ve tembellikten, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borç yükü altında ezilmekten ve düşmanların kahrından sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd)
İnsan kaçırdığı fursatları telafi etmek için, zamanı ganimet bilmeli. İşte önümüzde; "üç aylar” diye tabir ettiğimiz, manevi kazanç günleri yaklaşmıştır. Teknik konuları erbabına havale edersek, ilim, amel ve ahlak yönünden kendimizi geliştirmek için bu mübarek günleri fursat bilmeli, ilim talebi ve kemâl tahsili için elden gelen gayreti göstermeliyiz. İlmin fazileti hakkında Yüce Allah’ın, Habibi Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e dünyada ilimden başka hiçbir şeyi fazlaca talep etmesini emretmemesi yeter de artar bile;
‭  "(Habibim!) De ki: "Ey Rabbim! İlim bakımından beni artır.” (Taha 114) 
Aksi durumda; bu hususta yapacağımız taksirat, bizi hayır yarışında geride bırakacak, bunun acı ve kaçınılmaz akıbetine katlanmak zorunda kalacağız. Cenab-ı Allah, yüce kitabında şöyle buyurmaktadır: 
يَاأَيُّهَا‭ ‬الَّذِينَ‭ ‬آمَنُوا‭ ‬مَنْ‭ ‬يَرْتَدَّ‭ ‬مِنْكُمْ‭ ‬عَنْ‭ ‬دِينِهِ‭ ‬فَسَوْفَ‭ ‬يَأْتِي‭ ‬اللَّهُ‭ ‬بِقَوْمٍ‭ ‬يُحِبُّهُمْ‭ ‬وَيُحِبُّونَهُ‭ ‬أَذِلَّةٍ‭ ‬عَلَى‭ ‬الْمُؤْمِنِينَ‭ ‬أَعِزَّةٍ‭ ‬عَلَى‭ ‬الْكَافِرِينَ‭ ‬يُجَاهِدُونَ‭ ‬فِي‭ ‬سَبِيلِ‭ ‬اللَّهِ‭ ‬وَلَا‭ ‬يَخَافُونَ‭ ‬لَوْمَةَ‭ ‬لَائِمٍ‭ ‬ذَلِكَ‭ ‬فَضْلُ‭ ‬اللَّهِ‭ ‬يُؤْتِيهِ‭ ‬مَنْ‭ ‬يَشَاءُ‭ ‬وَاللَّهُ‭ ‬وَاسِعٌ‭ ‬عَلِيمٌ‭(‬54‭)‬
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”(Maide 54)
Yolumuzun büyüklerinden Mustafa İsmet Ğaribullah (Kuddise Sirruhu) Hazretleri, zamanımızda ilmin garip kalışını ne güzel de ifade etmiş;

Ya şimdi bir fesad koptu cihanda,                                    Hevây-ı nefse düşdü nas bu anda,
Eğer âlim eğer âbid bu şanda,                                         Hadis, Tefsir, Fıkıh kaldı nihanda,
Bu nasdan ayrılıp Hakk’a gidelim,                                 Cemali bâ kemale seyr idelim.
 
Ömür sermayesinin kıymetini bilmeyi ve onu Allah’ın (Celle Celaluhu)rızası doğrultusunda harcamayı, Yüce Mevla’dan niyaz ederim.
 
Not:Çokca sorulduğu için beyan etmek isterim ki; Efendi Hazretlerimizin yakın müstakbelde tertiplenmiş bir umre seferi bulunmamaktır. www.kitaptakipcileri.com
Ve Daha Fazlası Marifet Dergisi Mayıs 2013 Sayısında...

Marifet Dergisi ve Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi Hazretleri'nin Kitaplarına Kitaptakipcileri.com Sitemizden %35 İndirimle Kredi ve Tüm Banka Kartları veya havale ile Dilersenizde Yurtiçi Kargo Güvencesinde Kapıda Ödeme İle Sahip Olabilirsiniz...

 www.kitaptakipcileri.com
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Marifet Dergisi Mayıs 2013 Cemaziyelahir Sayısı Marifet Dergisi Mayıs 2013 Cemaziyelahir Sayısı, Marifet Dergisi Mayıs 2013 Cemaziyelahir SAYISI, ahıska,arifan, dergisi, cübbeli, mahmud ustaosmanoğlu efendi, ismailağa, info,konya, şubat, mart, nisan, mayıs, haziran, ağustos,Marifet Dergisi Aralık 2012,2011, Efendi Hazretlerinden Sohbetler,Şefik Hoca, Muhammed Keskin Hoca, Mehmet Talu Hoca, Ali Kara Hoca,Kübra Ülkü, mahmut ustaosmanoğlu sohbetleri mahmut ustaosmanoğlu video ismailağa mahmut ustaosmanoğlu hayatı mahmut ustaosmanoğlu videoları ,mahmut ustaosmanoğlu sözleri ,mahmut efendi,Duaları, Tefsir, Kitap, İstikamet,Arifan,Cübbeli, Mahkemesi, Lalegül,,Aralık,Ocak,2012, 2013, 2010, Sayısı,Şubeleri, Satış Noktaları, Noktası, Şubesi, Abonelik,mahmut ,ustaosmanoğlu sohbetleri,mahmut ustaosmanoğlu video, ismailağa,mahmut efendi,cübbeli ahmet hoca ,sohbetleri, cübbeli ahmet hoca video,, Ahıska Yayınevi, Marifet Dergisi Sayıları MAYIS 2013 Marifet Dergisi 8. Sayı
Marifet Dergisi Mayıs 2013 Cemaziyelahir Sayısı

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.