İslami Tesettür, Tesettüri Şeri, İskilipli Atıf Hoca, Ali Eren

İslami Tesettür, Tesettüri Şeri, İskilipli Atıf Hoca, Ali Eren

Barkod
ilavelerle islamda tesettür, kitap kalbi
Vitrin Katagorisi
Aynı gün kargo
Tesettür-i Şer'i, İslami Tesettür, İlaveleriyle, İskilipli Atıf Hoca, Ali Eren, Türkçe ve Osmanlıca
Müjde! Türkiye'de bir ilk...
Merhum İskilipli Atıf Hoca'nın Tesettür-i Şer'i kitabı çıktı 
"Tesettür-i Şer'i / İslami Tesettür"ü, mazlum şehit İskilipli Atıf Hoca yazdı, Ali Eren günümüz türkçesine aktardı.
Eserin Osmanlıca Türkçesiyle aslı ve latin harfleriyle okunuşu da aynı eserde.
"Frenk Mukallitliği ve Şapka" isimli eseri bahane edilerek idam edilen Atıf Hoca'nın idamına ait fotoğraf, bilgiler ve daha birçok mühim ilavelerle...

Kitabın İçeriğinden Bazı Konular:
-Kadının Sesi, Dokunmak ve Tokalaşmak
-Kadının Yüzü
-Tesettürün Hükmü ve Şekli
-Tesettürü Hafife Alanın Sonu
-13 Kısım Erkek
-Yöneticilerin Sorumlulukları
-Genç ve Sıhhatli Kalmanın Sırrı
-Mübarek Validelerimiz
-Aile Saâdeti
-Meleklerin Mekkeye Götürdüğü Hanım
-Dualarınızın Kabul Olunmasının Yolu...
 
Yazar: İskilipli Atıf Hoca
Hazırlayan: Ali Eren
Katagori: İslamda Tesettür
Sayfa Sayısı: 304
Boyut: 14 x 21 cm 
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi:  2015
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: Kitap Kağıdı
Dili: Türkçe - Osmanlıca
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
 SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
İnsanları cehâletin/inançsızlığın ve azgınlığın karanlıklarından çıkarıp iman ve ilim nuruyla aydınlatmaları için, onlara peygamberleri gönderen Allah’a hamd olsun.
Dünya nizamını ve âhiretteki cehennem azabından kurtulmanın yollarını en güzel şekilde açıklayan Âdemoğullarının Efendisi’ne, onun ehl-i beytine ve ona iyilikte, güzellikte ve doğrulukta uyan ashabına salât ü selâm olsun.
Tâbiînin büyüklerinden Sa’îd b. Cübeyr Hazretleri diyor ki:
"Arap kadınları, İslamdan önceki câhiliyet devrinde, başlarına çar yani başörtüsü örtüp iki omuzları arasından arkaya doğru sarkıtarak, gerdanlarını tamamen, göğüslerinin (çene altının) da bir kısmını açık bırakırlardı. O asırda kadınların diğer bir âdetleri de süslenerek evlerinden çıkıp, iyi veya kötü kim olursa olsun, yakını olmayan yabanca erkeklerle çekinmeden görüşüp konuşmalarıydı.
Bu iki câhiliyet âdeti, İslâmiyetle şereflendikten sonra da Medine-i Münevvere’de örtü âyeti nâzil oluncaya kadar devam etmiştir.”
Buhâri-i Şerifi şerh eden/açıklayan Aynî Merhum diyor ki:
"İslamın ilk yıllarında Hazreti Peygamber’in temiz eşleri de İslamdan önceki arap kadınlarının âdet ve kıyafetleri üzere hareket ederlerdi. Hazreti Ömer radıyallâhü anh, yabancıların onlarla eskiden beri gelen âdetlerine göre görüşüp konuşmalarından rahatsız oluyor, "Yâ Resûlallah! Nâmahrem (yakınları olmayan) kimselerin zevcelerinizle böyle konuşmaları uygun değildir. Bunlara tesettürü emir buyursanız” diyor ve bu sözlerini arada bir tekrarlıyordu.
 SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Peygamberimiz ise tesettürün birçük faydaları olduğunu bildiği halde, bu meseleyle ilgili henüz ilâhî bir emir gelmediği için, ona hiçbir şey söylemiyor ve Allah’dan gelecek vahyi bekliyordu.
Hicretin dördüncü senesinin Zilkâde ayına kadar, Müslümanlar arasında câhiliyet devrinin bu kötü âdeti devam edip durdu.
Nihayet bu tarihte hicab/örtünme âyetleri geldi ve bu kötü âdetleri yıkıp kaldırarak birçok faydaları olan iki çeşit tesettür farz kılındı:
Birincisi, her kadının büluğa ermesiyle beraber, başından itibaren bütün bedenini kapatacak geniş bir elbise –çarşaf- ile vücudunu tamamen örtüp, kendisine nikâhı düşmeyecek kadar yakını olan erkeklerden başka hiçbir erkeğe, şer’an izin verilen yerlerinden fazla hiçbir organını göstermemektir.
İkincisi de, meşrû/normal bir ihtiyaçları olmadıkça evlerinden çıkıp yabancı erkeklerle karışık olmamaktır.
İslam dini, müslüman kadınlara Ahzab sûresinin 59. ve Nur sûresinin 31. âyetleri ile birinci çeşit tesettürü farz kılmıştır.
Ahzab sûresinin 59. âyetinde şöyle emrediliyor:
"Ey Nebî! Zevcelerine, kızlarına, mü’minlerin zevcelerine de ki; cilbab yani çarşaflarını üzerlerine yaklaştırıp yani giyip onunla örtünsünler.”
Nur Sûresi’nin 31. âyetinde de şöyle emrediliyor:
"İslam dinini kabul ve ona iman etmiş olan kadınlar, ihtiyaç ve zarûretten dolayı görünen uzuvlarından başka zînetlerini/zînet mahallerini açmasınlar ve baş örtüleriyle, boyun, gerdan ve göğüslerini örtüversinler.”
İslam dini, böylece câhiliyet zamanından kalma âdetlerden birini yıkıp ortadan kaldırmış ve kadınlara lâyık oldukları hürmeti lütfederek, onları değersizlikten ve kötü kimselerin saldırılarından korumuştur.
Hakkında nas (âyet, hadis gibi kesin delil) olmayan şeylerde örf ve âdetlere önem verilirse de, nassa (âyet ve hadislere) zıt olan şeylerde örf ve âdetlere yani insanların âdet ve alışkanlıklarına önem verilmez. Dolayısıyla, dini delillere zıt olduktan sonra, ister önceden beri yapılıyor olsun, isterse sonradan meydana çıkmış olsun, bütün örf ve âdetler, dinen hükümsüzdür, bâtıldır ve yok hükmündedir.
Müslüman milletler arasında görülen her türlü kötülükleri ve tesettürsüzlük/açık-saçıklık alışkanlığını İslam dini kesinlikle reddeder. 
İslâmî hükümler, alışkanlıklara ve insanların yaptıklarına göre değerlendirilmez, ama insanların yaptıkları İslâmî hükümlere göre değerlendirilir. Bir şey hakkında hüküm vermek için, onun İslama uygun olup olmadığına bakılır. O şey, İslama uygunsa güzel, değilse kötü ve yasaktır.
Ebû Seleme radıyallâhü anhâ Vâlidemiz’den rivâyet olunuyor:
"Cilbablarını (dış örtülerini) üzerlerine alsınlar” meâlindeki Ahzab sûresinin 59. âyet-i kerimesi nâzil olunca, ensar ve mühâcir kadınları Allah’ın emrine yapışıp hemen şeriatın istediği şekilde örtünüverdiler. Bir ihtiyaç için evlerinden çıktıkları zaman da ağır başlı ve vakarlı hareket ederler, üzerlerine siyah renkli elbise giyerlerdi.”

***

Şeriatın emrettiği tesettürün aslı ve esası, âyetlerle emredilen kesin bir hükümdür. Böyle olduğu hakkında İslam âlimleri görüş birliği içindedirler. Tesettürün nasıl olacağı hakkında ise ashâb-ı kirâm ve müctehid âlimler arasında değişik görüşler vardır.

İslam âlimlerinin büyüklerinden ve Hanefî fıkıh âlimlerinin seçkinlerinden Alâüddin Ebûbekir bin Mes’ûd el-Kâsânî Hazretleri, Bedâyiu’s-Sanâyi’ isimli eserinde diyor ki:
"Âyetteki, "Zînetlerini açmasınlar” emrindeki "zînet” iki kısımdır. Birisi görünen zînet, diğeri görünmeyen zînettir.
Görünen zînetler; sürme, parmaktaki yüzük, kına, ayaktaki gümüş halkadır.
Görünmeyen zînet; iç başbağı, saçbağı, küpe, göğüs, gerdandaki takı, inci vesaire, bilezik, bazubend, bacak ve incikteki halhaldır.
Âyette açılması yasak edilen ise, zinetlerin kendileri değil vücuttaki takıldıkları yerdir. Zira zînetin kendisi sokaklarda herkesin gözü önünde zaten alınıp satılmaktadır.

Âyet-i kerimede, ayırım yapılmadan sadece "zînet” kelimesi geçtiği için, bu kelime görünen-görünmeyen zinetlerin her iki kısmını da içine alır. Şu halde, "Zînetlerini açmasınlar” emrince, İslam dinini kabul ve ona iman etmiş olan kadınların, yakınları olmayan erkeklerden, üzerlerindeki hem görünen hem görünmeyen zinetlerinin yerlerini açmaları yasaktır. "İhtiyaç ve zarûretten dolayı görünen uzuvları müstesnâ” buyurulduğuna göre de görünen zînetlerin bulunduğu yerler yani yüzler ile ellerin açık olmasına izin verilmiştir.

Bedâyi’ ve Kifâye isimli eserlerde şöyle deniliyor:

İhtiyaç ve zarûretten dolayı kadınların yüzleriyle elleri, görünmesi yasak olan avret yerleri hükmünden çıkarılmıştır. Çünkü bir kadın alış-verişe, herhangi bir şeyi alıp vermeye ve diğer bazı işler yapmaya muhtaç oluyor. Bu da ancak görünen zînet olan yüz ve ellerin açık olmasıyla yapılabilir.
 SİTE: www.kitaptakipcileri.com
İşte bundan dolayı, kadınların sadece yüzleriyle ellerinin açık olması helal kılınmıştır.
Nitekim, Hazreti Ali kerremallahü vechehû Efendimiz ile İbn-i Abbas Hazretleri, "İhtiyaç ve zarûretten dolayı görünen uzuvları müstesnâ” cümlesiyle, açılmasına müsaade edilen organların, ancak görünen zînet olan yüz ile eller olduğunu” söylemişlerdir.
Hanefi mezhebinin hükmü de böyledir. Nitekim İmam-ı Azam Hazretleri’nin mezhebince, yüzler ile eller ve bir rivayete göre ayaklar hem namazda, hem de bakmak konusunda avret değildir, (açık olmaları câizdir.) Bu organların açık olması haram olmadığı gibi, yabancı bir kadının bu organlarına şehvet olmaksızın bakmak da haram ve yasak değildir.

Ancak, bakmanın şehvete sebep olacağı kesinse veya şehvet meydana gelme ihtimali varsa, yabancı kadınların el, yüz ve ayaklarına bakmak bile, şer’an haram ve yasaktır. Zira "El-aynâni yezniyân / Gözler zina ederler” hadis-i şerifince, şehvetle bakmak bir nevi zinadır. 
Nihayet bu tarihte hicab/örtünme âyetleri geldi ve bu kötü âdetleri yıkıp kaldırarak birçok faydaları olan iki çeşit tesettür farz kılındı:

Birincisi, her kadının büluğa ermesiyle beraber, başından itibaren bütün bedenini kapatacak geniş bir elbise –çarşaf- ile vücudunu tamamen örtüp, kendisine nikâhı düşmeyecek kadar yakını olan erkeklerden başka hiçbir erkeğe, şer’an izin verilen yerlerinden fazla hiçbir organını göstermemektir.

İkincisi de, meşrû/normal bir ihtiyaçları olmadıkça evlerinden çıkıp yabancı erkeklerle karışık olmamaktır.

İslam dini, müslüman kadınlara Ahzab sûresinin 59. ve Nur sûresinin 31. âyetleri ile birinci çeşit tesettürü farz kılmıştır.

Ahzab sûresinin 59. âyetinde şöyle emrediliyor:

"Ey Nebî! Zevcelerine, kızlarına, mü’minlerin zevcelerine de ki; cilbab yani çarşaflarını üzerlerine yaklaştırıp yani giyip onunla örtünsünler.”

Nur Sûresi’nin 31. âyetinde de şöyle emrediliyor:

"İslam dinini kabul ve ona iman etmiş olan kadınlar, ihtiyaç ve zarûretten dolayı görünen uzuvlarından başka zînetlerini/zînet mahallerini açmasınlar ve baş örtüleriyle, boyun, gerdan ve göğüslerini örtüversinler.”

İslam dini, böylece câhiliyet zamanından kalma âdetlerden birini yıkıp ortadan kaldırmış ve kadınlara lâyık oldukları hürmeti lütfederek, onları değersizlikten ve kötü kimselerin saldırılarından korumuştur.

Hakkında nas (âyet, hadis gibi kesin delil) olmayan şeylerde örf ve âdetlere önem verilirse de, nassa (âyet ve hadislere) zıt olan şeylerde örf ve âdetlere yani insanların âdet ve alışkanlıklarına önem verilmez. Dolayısıyla, dini delillere zıt olduktan sonra, ister önceden beri yapılıyor olsun, isterse sonradan meydana çıkmış olsun, bütün örf ve âdetler, dinen hükümsüzdür, bâtıldır ve yok hükmündedir.
Müslüman milletler arasında görülen her türlü kötülükleri ve tesettürsüzlük/açık-saçıklık alışkanlığını İslam dini kesinlikle reddeder. 
İslâmî hükümler, alışkanlıklara ve insanların yaptıklarına göre değerlendirilmez, ama insanların yaptıkları İslâmî hükümlere göre değerlendirilir. Bir şey hakkında hüküm vermek için, onun İslama uygun olup olmadığına bakılır. O şey, İslama uygunsa güzel, değilse kötü ve yasaktır.
Ebû Seleme radıyallâhü anhâ Vâlidemiz’den rivâyet olunuyor:
"Cilbablarını (dış örtülerini) üzerlerine alsınlar” meâlindeki Ahzab sûresinin 59. âyet-i kerimesi nâzil olunca, ensar ve mühâcir kadınları Allah’ın emrine yapışıp hemen şeriatın istediği şekilde örtünüverdiler. Bir ihtiyaç için evlerinden çıktıkları zaman da ağır başlı ve vakarlı hareket ederler, üzerlerine siyah renkli elbise giyerlerdi.”

Şeriatın emrettiği tesettürün aslı ve esası, âyetlerle emredilen kesin bir hükümdür. Böyle olduğu hakkında İslam âlimleri görüş birliği içindedirler. Tesettürün nasıl olacağı hakkında ise ashâb-ı kirâm ve müctehid âlimler arasında değişik görüşler vardır.
İslam âlimlerinin büyüklerinden ve Hanefî fıkıh âlimlerinin seçkinlerinden Alâüddin Ebûbekir bin Mes’ûd el-Kâsânî Hazretleri, Bedâyiu’s-Sanâyi’ isimli eserinde diyor ki:
"Âyetteki, "Zînetlerini açmasınlar” emrindeki "zînet” iki kısımdır. Birisi görünen zînet, diğeri görünmeyen zînettir.
Görünen zînetler; sürme, parmaktaki yüzük, kına, ayaktaki gümüş halkadır.

Görünmeyen zînet; iç başbağı, saçbağı, küpe, göğüs, gerdandaki takı, inci vesaire, bilezik, bazubend, bacak ve incikteki halhaldır.

Âyette açılması yasak edilen ise, zinetlerin kendileri değil vücuttaki takıldıkları yerdir. Zira zînetin kendisi sokaklarda herkesin gözü önünde zaten alınıp satılmaktadır.
Âyet-i kerimede, ayırım yapılmadan sadece "zînet” kelimesi geçtiği için, bu kelime görünen-görünmeyen zinetlerin her iki kısmını da içine alır. Şu halde, "Zînetlerini açmasınlar” emrince, İslam dinini kabul ve ona iman etmiş olan kadınların, yakınları olmayan erkeklerden, üzerlerindeki hem görünen hem görünmeyen zinetlerinin yerlerini açmaları yasaktır. "İhtiyaç ve zarûretten dolayı görünen uzuvları müstesnâ” buyurulduğuna göre de görünen zînetlerin bulunduğu yerler yani yüzler ile ellerin açık olmasına izin verilmiştir.

Bedâyi’ ve Kifâye isimli eserlerde şöyle deniliyor:
İhtiyaç ve zarûretten dolayı kadınların yüzleriyle elleri, görünmesi yasak olan avret yerleri hükmünden çıkarılmıştır. Çünkü bir kadın alış-verişe, herhangi bir şeyi alıp vermeye ve diğer bazı işler yapmaya muhtaç oluyor. Bu da ancak görünen zînet olan yüz ve ellerin açık olmasıyla yapılabilir.
İşte bundan dolayı, kadınların sadece yüzleriyle ellerinin açık olması helal kılınmıştır.
Nitekim, Hazreti Ali kerremallahü vechehû Efendimiz ile İbn-i Abbas Hazretleri, "İhtiyaç ve zarûretten dolayı görünen uzuvları müstesnâ” cümlesiyle, açılmasına müsaade edilen organların, ancak görünen zînet olan yüz ile eller olduğunu” söylemişlerdir.
Hanefi mezhebinin hükmü de böyledir. Nitekim İmam-ı Azam Hazretleri’nin mezhebince, yüzler ile eller ve bir rivayete göre ayaklar hem namazda, hem de bakmak konusunda avret değildir, (açık olmaları câizdir.) Bu organların açık olması haram olmadığı gibi, yabancı bir kadının bu organlarına şehvet olmaksızın bakmak da haram ve yasak değildir.
Ancak, bakmanın şehvete sebep olacağı kesinse veya şehvet meydana gelme ihtimali varsa, yabancı kadınların el, yüz ve ayaklarına bakmak bile, şer’an haram ve yasaktır. Zira "El-aynâni yezniyân / Gözler zina ederler” hadis-i şerifince, şehvetle bakmak bir nevi zinadır. 
Fıkıh âlimleri şöyle diyorlar:
"Kadınların yüzleri hâriç, kulakları, saçları, boyunları, gerdan ve göğüsleri, bilekten yukarı kolları, ayak topuklarından yukarı incik ve bacakları ve diğer organları tamamen avrettir/açılması dînen haramdır.

Hatta normal konuşmaları sırasında sesleri yasak değilse de, nağmeli/makamlı olursa sesleri de avrettir. ( Başkalarına duyurulması ve başkaları tarafından dinlenilmesi haramdır. )
Netice:

Bir kadının yakını olmayan erkeklere yukarıda sayılan organlarından birisini açması ve göstermesi dînen haram ve yasaktır.

Yabancı erkeklerin de, kadının bu organlarından birine şehvetli olsun şehvetsiz olsun, bakmaları haram ve yasaktır.

Yakını olmayan genç kadınların yüzleriyle ellerine dokunmak veya onlarla tokalaşmak da haramdır.

Mecbûriyet halinde kadınların el ve yüzlerine bakmak helâldir. Fakat dokunmakta bir mecbûriyet yoktur. (Onun için dokunmak câiz değildir. Tokalaşmak da dokunmak olduğu için haliyle o da câiz değildir.)

Çünkü, dokunmak şehveti harekete geçirmek bakımından bakmaktan daha tesirlidir. Daha hafif olan bir işin/bakmanın günah olmaması, ondan daha ileri olan başka bir fiilin/dokunmanın da câiz olmasını/günah olmamasını gerektirmez. 
(Aksine yasak olmasını gerektirir.)

Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Tavsiye Ürünler
İslami Tesettür, Tesettüri Şeri, İskilipli Atıf Hoca, Ali Eren İslami Tesettür, Tesettüri Şeri, İskilipli Atıf Hoca, Ali Eren, İskilipli Atıf Hoca Ali Eren Tesettür-i Şer'i İslami Tesettür kitabı Çarşafı Şerif, Örtünmek, İlaveleriyle kitap kalbi yayınları Türkçe ve Osmanlıca Başörtüsü hanımefendi tesettür ederim kitapları satış ve siparişi, Kitap Kalbi Yayıncılık, Evlilik Aile Pedagoji ilavelerle islamda tesettür, kitap kalbi
İslami Tesettür, Tesettüri Şeri, İskilipli Atıf Hoca, Ali Eren

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.