Dirayet Dergisi, Nisan Mayıs Haziran 2016, 1. Sayı

Dirayet Dergisi, Nisan Mayıs Haziran 2016, 1. Sayı

Aynı gün kargo
DİRAYET DERGİSİ 1. SAYISI - NİSAN MAYIS HAZİRAN "ÜÇ AYLIK İLİM, FİKİR VE MEDENİYET MECMUASI" ARAPÇA İLAVELİ
"Mücerret akliyattan, akıl - nakil dengesine..."
DERGİDE BU AY - Dirâyet DİRAYET’İN NİHAYETİ ve ÜÇ ‘DİRAYET’ TASAVVURU - Hasan Yaşar
TEFSİR İLMİNDE RİVAYET ve DİRAYET AYRIMI Ömer Faruk Korkmaz
RİVÂYETU’L-HADÎS VE DİRÂYETU’L HADÎS İLİMLERİNİN MEŞHUR TARİFLERİ VE DEĞERLENDİRMESİ - İbrahim Bayraktar
SEBEBU VURUDİ’L-HADİS VE - DİRAYETÜ’L-HADİS İLİMLERİ -Sebebu Vurudi’l-Hadis İlminin
Dirayetü’l-Hadis İlmine Etkisi - Dursun Ali Yılmaz
Sûfî Muhaddislerin Rivayet Ve Dirayet- Bütünlüğüne Bir Örnek:
İBN-İ TAHİR MAKDİSİ VE SAFVETU’T-TASAVVUF KİTABI - Orhan Gazi Yüksel
----------
MUKAİDDİME
Dirâyet
Haricilik ve Şiilik, İslam’ın iman ve amel yollarına atılan ilk dikenli
çalılardandı. Bu akımlar daha sonra zuhur edecek olan Kaderiyye,
Müşebbihe ve Mücessime gibi endazesi şaşmış onlarca taifenin de
habercisi niteliği taşımaktaydı.
Ehlisünnet yurduna içten yapılan bu çürütücü akınlar, ilim ordusunun
âl-i himmet öncülerinin destanlık mücadelesiyle bertaraf edilmişti.
Bu akımların çok güçlü ve muktedir oldukları bazı dönemler oldu.
İbn Ebî Duâd’ın sapkın Mutezile söylemleriyle Halife Me’mûn’u
tesir altına almasıyla başlayan ‘Mihne’ devrindeki savruluş sillesi,
Ahmed b. Hanbel, İbnu’l-Bekkâ el-Ekber, Nuaym b. Hammâd, Affan
b. Müslim gibi ilim ve takva imamlarıyla bertaraf edildi.
Ali b. el-Medînî’nin "Muhakkak ki Allah Teâlâ dini üçüncüleri
olmayan iki kişiyle aziz kılmıştır. Riddet döneminde Ebu Bekir
Radıyallahu Anh, Mihne döneminde de Ahmed b. Hanbel…”1
 sözüyle
ihtisar ettiği ihkak-ı hak adına yapılan mukaddes kavganın en önemli
tezahürlerinden biriydi bu dönem.
Kısa bir süre sonra dördüncü ve beşinci asırlarda cepheler çoğalmış
ve İslam dünyası ikinci büyük akımla karşı karşıya kalmıştı. Esas
itibariyle ‘ben bilirimci’, itaat boyunduruğunu boynundan sıyırmak
isteyen bir ruhu bağrında saklayan felsefi bilgi ve varlık anlayışı yahut
bu ruhun çeşitli tezahürleri olan bütün türedi akımlar, karşılarında
Ehl-i Sünnetin gür sesleri Ebu Mansur el-Maturîdî‘leri (ö.333/944),
Ebu’l-Hasen el-Eş’arî’leri (ö.324935/), Bakıllanî’leri (ö. 403/1013)
İbn Fûrek’leri (ö.4061015/), İmamu’l-Haremeyn el-Cüveynî’leri
(ö.478/1085) Gazzâlî’leri (ö. 505/1111) ve daha nicelerini buldu.
Felsefenin baskı ve tesiri altına sokulmaya çalışılan Usûl-i Fıkıhda,
Ebu Zeyd ed-Debûsî (ö.430/1039), Ebu’l-Yüsr el-Bezdevî ( ö.
493/1100), Şemsu’l-Eimme es-Serahsî (ö. 483/1090), Şemsu’lEimme
el-Halvânî’ler (ö. 452/1060)’in üstün gayretleriyle olması
1 İbn Asâkir, Tarîhu Dımeşk, V/ 278 Beyrut-Lübnan, 1995
MUKADDİME MUKADDİME
3
Dirâyet
gereken hüviyetine kavuşturuldu.
Batınî ve İşrâkî sapmalara karşı da Tasavvufun imamları tutuyordu
yolun başını. Ebu’n-Nasr es-Serrâc (ö. 378/988), Ebubekir
Kelâbâzî (ö. 380/990), Sülemî (ö. 412/1021) Ebu’l-Kasım elKuşeyrî
(ö. 456/1072), el-Hücvirî (ö. 461/1072) nice takva ve irfan
erleri...
Ulema kalem, ümera ise kılıçla veriyordu mücadelesini...
Bağdat, Büveyhîlerin işgali altındayken Abbâsî halifesi Kâim
biemrillâh (ö.467/1074) Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’den
(ö. 455/1063) kendisini Büveyhî’lerden kurtarmasını istediğinde
Tuğrul Bey’in Bağdat’a girerek 110 yıllık Büveyhî hakimiyetine
son vermesi kılıç ile yürütülen bu mücadelenin safhalarından yalnız
birisiydi.
Kıyasıya süren bir kılıç ve kalem mücadelesi çamurlu suların
kurutulması ve yeniden arı-duru ehl-i sünnet nehrinin çağlamaya
başlaması ile sonuçlandı.
Ehl-i bidat akımların ardı arkası bitmiyordu. Bu iki büyük akımın
dışında nice küçük taarruz püskürtüldü yüzyıllar boyunca; Ta ki 19.
yüzyıla yani İslam sürekli ivmesi artan en büyük taarruz ile karşı
karşıya gelene kadar…
İslam’ın ve Ehlisünnet’in keskin kılıcı Osmanlının akınları karşısında
sürekli mevzi kaybeden garbın aklına, askeri olmayan stratejiler
üzerinde kafa yormak geldi.
İlk defa dönemin İspanyol kardinali Segovialı John (ö. 1458) İslam
dünyasının askeri olarak çökertilemeyeceğini söyleyerek, İslamî
yayılmanın teolojik argümanlarla engellenebileceğini öne sürmüştü.
John’un hayalleri her ne kadar yaşadığı dönemde gerçekleşecek zemin 
4
Dirâyet
bulamamışsa da vakti geldiğinde askeri olarak da zayıf düşmeye
başlayan İslam dünyasına karşı İslam’ı öğrenip Müslümanlara karşı
kullanmak üzere yeni karakollar kurma fikri hayata geçmeyi başardı.
Sacy (ö. 1838), Karl Pfander (ö. 1865), Ernest Renan (ö.1892),
Sprenger (ö. 1893), William Muir (ö. 1905), Ignaz Goldziher
(ö.1921), Snouck Hurgronje (ö. 1936), Louis Massignon (ö. 1962)
gibi daha nice Oryantalist işte bu sinsi planın bir meyvesi olarak
zuhur etmiştir.
İslam’ın fedakâr neferleri bu taaruzlara karşı hattı korumaya
çalışırken, ‘pislik de olsa herkes kendi cinsini bulur’ (el-cinsu mea’lcinsi
ve lev kane bi necis) fehvasınca onların tezviratına müşteri olan
içimizden (!) isimler türedi. Maalesef ki suret-i haktan görünmeleri
sebebiyle de bunların tesiri onlardan da fazla olmaktaydı.
Cemalettin Afgânî (ö. 1897), Muhammed Abduh (ö.1905),
Muhammed Reşit Rıza (ö. 1935), Musa Carullah Bigiyef (ö. 1949),
Ahmed Emin (ö. 1954), Mahmud Şeltut (ö. 1963), Ebu Reyye (ö.
1970), Fazlurrahman (ö. 1988) ve daha niceleri…
Anadolu’nun berrak zihinli çocukları Ezher’e, Avrupa’ya gidiyor,
bu oryantalistlerin ya da onların talebelerinin önünde diz çöküyor
ve dinlerini onlardan öğreniyorlardı. Bünyelerine zerk edilmiş
virüsleri yurtlarına taşıyan çocuklar oryantalistlerden kaptıkları
bu hastalıkları şifa diye bu topraklara yaymak için geri döndüler.
Artık bu hastalığı kapmak için gurbet ellere gitmeye bile gerek
kalmamıştı.
Mustafa Sabri Efendi (ö. 1954 ) ve Zahid el-Kevserî (ö. 1951)
gibi ulema zincirinin son büyük temsilcileri, kalemlerini kılıç
yaparak savaştılar bu oryantalist kuşatmaya karşı. Bu denli kritik
bir dönemde Ehl-isünnet itikadının sancaktarlığını yapan bu isimler
tarihte görülmediği kadar baskı altında kalan Ehlisünnet’e adeta bir
direniş ruhu aşıladılar.
Verilen tüm mücadeleler, katlanılan çileler, yapılan fedakârlıklar,
büyük adamların zor zamanlarda yetiştiği ve büyük adımların da çetin

--------- EDİTÖRDEN ---------

Dirâyet
zeminlerde atıldığı gerçeğini ortaya koyuyordu. Bu Sünnetullah’ın bir
tezahürüydü belli ki; Böyle olmuştu ve hep de böyle olacaktı.
Şimdilerde bu üçüncü büyük akının son çeyreğindeyiz. Müstakim
düşüncenin, doğru tasavvurun, sağlam bir ‘dirayet’ in muhafazası
hepimizin boynuna yüklenmiş bir vazife.
Bilindiği üzere İslamî ilimlerin aklî-naklî ya da dirâyet- rivâyet diye
tasniflere tabi tutulması bir ilim geleneğidir. Ölçülerimiz, Kur’an ve
Sünnetten tevarüs ettiğimiz vahyin düsturları ve yine o düsturlardan
süzülen doğru ‘tasavvur ve ‘dirayet’ ile vahyi yorumlamamızı temin
eden -salt aklın değil- ‘akl-ı selim’in ilkeleri.
Gerek vahyin bize intikali ve muhafazasını temin eden ‘rivayet’i
güvenceye almak ve gerekse de bu ilimleri anlayarak hayata tatbik
etmek için ‘akl-ı selim’e yani ‘dirayet’e ihtiyacımız olduğu aşikâr,
bu manasıyla ‘dirayet’in rivayet ilimlerine de şamil olduğu açıktır.
 ‘Dirayetli olmak’ terkibinde ikincil manası ile ‘azimli olma ve dik
durma’nın remzini de taşıyan ‘dirayet’ kavramı mecmuamızın ismi
olarak tam bir isim müsemma uyumu içermekte. Doğru bir dirayet
ile azimli ve dik bir duruş.
Her iki manasıyla da ‘dirayet’ ile bu mücadelenin bir neferi olmak
için buradayız.
Tarihten günümüze devam ede gelen bu şanlı mücadelenin bir
parçası olma adına attığımız adımları Rabbimiz boşa çıkarmasın.
Amin… 
6
Dirâyet
Mücerret akliyyâta bir tepki olarak akıl - nakil dengesini pusula edinen Dirayet,
geçmişle bu gün arasında köprü olabilme gayesinde. Zengin bir muhteva
ile okuyucuya doyurucu bir müktesebât sunmayı hedefleyen mecmua, yazar
kadrosuyla medresedeki ibarenin kalemdeki ifadesi olmayı amaçlamakta.
Mecmuanın ismine muvafakat sağlaması amacıyla ilk sayıda rivayet ve
dirayet kavramları üzerine farklı mülahazalar içerikli yazılar tercih edildi.
Mecmuanın bu sayıdaki muhtevasına sırasıyla bir göz atacak olursak;
Hasan YAŞAR hoca "Dirayetin nihayeti ve üç dirayet tasavvuru” isimli
yazısında klasik mahiyet teorileri, yeni hususiyetlerin keşfi, ca’lî kavramlarda
mahiyetin biricikliği, kavramların metafizik âlemdeki derinlikleri gibi başlıklar
üzerinden dirayetin alt yapısı ve manâ alemindeki farklı tezahürleri üzerinde
duruyor. Dirayet ifadesinin tüm ilim fenlerindeki yansımasını anlamadaki alt
yapının teşekkülü için bu makale okunmaya değer.
Ömer Faruk KORKMAZ hoca, "Tefsir ilmindeki rivayet ve dirayet” ayrımını
ele alarak ilk dönem tefsir faâliyetleri, Allah Resulü  ve sahabe ’nin
Kur’anı tefsiri, dirayet tefsirinin önemi, cevaz vermeyenler ve gerekçeleri,
caiz olduğunu söyleyenler ve gerekçeleri gibi başlıklarla konuyu vuzûha
kavuşturuyor.
İbrahim BAYRAKTAR hoca, ilk olarak İbnu’l-Ekfânî’nin rivâyetu’l-hadis ve
dirayetu’l-hadis kavramlarına getirdiği belirtilen tanımlar ve İmam Suyûtî’nin
bu tanımları hadis edebiyatına taşımasıyla başlayan süreci ele alıyor.
Mezkûr tanımların sonraki dönemlere yansımaları ve bunların tarif muarraf
mutabakatına değinilen yazıda hadis ilimlerindeki bu sürecin bidayetten
nihayete nasıl işlediğini merak edenler için gayet müfit bilgilere yer veriliyor.
Dursun Ali YILMAZ hoca, "Sebebu vurûdi’l-hadis” ilminin Dirâyetu’l-hadis
ilmine etkisini masaya yatırıyor.’Sebebu vurûdi’l-hadis’ ile ‘sebebu îradi’ssahabî
lil-hadis’ kavramları arasındaki farka temas edilen yazıda niyet hadisinin
sebeb-i vurudü ve tahliline de yer veriliyor. Ayrıca fıkhu’l-hadis, Sebebu
vurûdi’l-hadis ve dirayetu’l-hadis terimleri arasındaki münasebetlere de
değinilen yazıda alimlerin esbabu vurûdi’l-hadis ilmine nasıl dikkat çektikleri
de mercek altına alınıyor. Bu ilmin usûl-i hadis kitaplarında ele alınması ve bu
ilim hakkında yazılan müstakil eserlerin de tadad edildiği yazıda özellikle İbn
Hamza ed-Dimeşki’nin el-Beyan ve’t-Tarif fi Esbabi Vurudi’l-Hadis isimli
eseri üzerinde durularak bu eserden örnekler zikrediliyor.
Orhan Gazi YÜKSEL hoca, İbn Tahir el-Makdîsî’nin Safvetu’t-tasavvuf isimli
eserini sûfî muhaddislerin rivayet ve dirayet bütünlüklerine bir örnek olarak
Editör'den
7
Dirâyet
okuyucuya arz ediyor. Asırlarca tartışılan tasavvuf-hadis ilişkisinde her iki
ilmin ve mütehassıslarının birbirlerini nakzetmedikleri ve hakiki manadaki
tasavvufun hadis ilmiyle memzuç ve ehl-i hadisin tesis ettiği kavaide uygun
olduğu noktası üzerinde durulan yazıda bahsi geçen eserin bu yönden tanıtımı
yapılmakta.
Dirayet’in arapça bölümü de mevcut. Şam’lı hadis âlimî Muhammed Mücir
el-Hatip hoca "Rivayet, dirayet” kavramları arasındaki münasebeti gayet
veciz bir şekilde izah ediyor. Son olarak rivayet ve dirayetin cem edilmesinden
sonra işin, öğrenilen ilimle amel etmeye riayetle sonuçlanması gerektiğine
dikkat çekilen makale arapça bilenler için meramı ifade etme noktasında
gayet muhtasar, müfit ve tek solukla okunacak bir yazı.
Ömer Faruk KORKMAZ hoca, arapça olarak kaleme aldığı "Rivayet ve dirayet
cihetinden Yahudilerin tuzakları” isimli makalesinde Siyonizm’in insanlık
üzerindeki tehlikeli desiselerine dikkat çekiyor. Bir kısım Kur’an-ı kerim
ayetleri ve ehâdîs-i nebeviyye üzerinden yahudilerin eski yeni kumpaslarına
değinilen yazıda onların ne denli tehlikeli bir topluluk olduklarına misaller
veriliyor.
Osman ORHAN hoca, Kutbettin el-İznîkî’nin "كِ َ
ْ ِرَفت
َع
َ َك َ ح َّق م
ْفنا
َ
َ َ ا عر
ْ َحانَ َك م
 sözününُ ” سب
rivayet ve dirâyet yönünden tahliline hasr edilen risalesinin tahkikli neşrini
okuyucuyla buluşturuyor. Seri yazı halinde bir kaç sayı devam edecek olan bu
yazı diğer sayıları iple çektirecek cinsten.
Bunların dışında mecmuada Şemseddin el-İsfahâni’nin "Metaliü’l-Enzar fi
Şerhi Tevaliü’l-Envar”ı, İmam el-Mazharî’nin "Tefsiru’l-Mazharî’si, Eşref
Ali et-Tehânevî’nin "el-İslâm ve’l-Aklâniyye”si ve Ebu’l-ferec İbnu’l- Cevzî’
nin "Savletu’l-Akl-i ale’l-Hwevâ” sı gibi eserlerin tanıtımına da ayrılmış
bölümler var.
Tarihten günümüze devam edegelen mukaddes halkanın hâsılasını
günümüze aktarma hususunda muasır bir mümessil olmayı en büyük şeref
addeden Dirayet, bu kutlu yolculuğa attığı ilk adımda siz okuyucularının
ilgisini bekliyor. Marifetin iltifata tabi’, müşterisiz meta’ın da zayi’ olacağı
gerçeğinden hareketle göstereceğiniz ilgi ve alâka ile Dirayet’in çok daha
büyük işleri başarma noktasında muvaffak olabileceğini unutmamalıyız.
Bir dahaki sayıda dopdolu bir Dirâyetle yeniden buluşmak ümidiyle...
Fî emânillâh... 
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Dirayet Dergisi, Nisan Mayıs Haziran 2016, 1. Sayı Dirayet Dergisi, Nisan Mayıs Haziran 2016, 1. Sayı, dirayet dergisi nisan mayıs haziran mücerret akliyattan akil nakil üç aylık ilim fikir hadis dergisi ömer faruk korkmaz siraç yayınevi satın al siparis ver, Dirayet Dergisi Yayınları, Dirayet Dergisi ilmi dergi - dirayet dergisi 1. sayısı
Dirayet Dergisi, Nisan Mayıs Haziran 2016, 1. Sayı

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.