Ruhul Beyan'dan Kıssalar ve Hisseler, İsmail Hakkı Bursevi, Büyük Boy Ciltli

Ruhul Beyan'dan Kıssalar ve Hisseler, İsmail Hakkı Bursevi, Büyük Boy Ciltli

Kategori
Yayınevi
Barkod
Ruhul Beyandan Kıssalar ve Hisseler
Vitrin Katagorisi
Aynı gün kargo
Ruhul Beyan'dan Kıssalar ve Hisseler - İsmail Hakkı Bursevi Hz.K.s
-17x24 cm Ebat - Sert Kapak Ciltli - Şamua Kağıt -  704 Sayfa
"Rûhu’l-Beyan tefsiri aynı zamanda bir vaaz kitabıdır. Tefsirini yazmaktaki gayelerinden biri de bu olan müfessir tefsirinde kıssalara da yer vermiştir. Yaşanmış bir olayın gelecek toplumlara aktarımı olan kıssalarda bizim için çıkarılması gereken dersler ve alınması gereken ibretler vardır.
Elinizdeki bu eserin kıssaları, Rûhu’l-Beyan tefsirinden anlaşılır ve sade bir dille ve herkesin kolaylıkla anlayabileceği bir şekilde tercüme edilmiş, kıssanın geçtiği cilt ve sayfa da belirtilmiştir. Kıssalardan alınması gereken ibretler de ayet-i kerime ve hadis-i şerifler ışığında hazırlanmış, hadis-i şeriflerin kaynakları da verilmiştir..."
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Yazar: İsmail Hakkı Bursevi Hz. K.s
Takdim ve Kontrol: Yahya Demirtaş
Genel Yayın Yönetmeni: Sadettin Bayrak
Yayın Yönetmeni: İsmail Çelik
Katagori: Ruhul Beyan Tefsirinden İbretli Kıssalar - Hisseler - Hikayeler
Sayfa Sayısı: 704
Boyut: 17 x 24 cm 
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi:  2014
Kapak Türü: Ciltli Sert Kapak
Kağıt Türü: Şamua Kağıt
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
SİTE: www.kitaptakipcileri.com 
KİTAPTAN ALINTILAR:
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Yahudilerin Peygamberleri Öldürmesi
Peygamberler asla haksızlık yapmadıklarına göre, haksız yere asla öldürülemezler. Bu onlar hakkında bir izindir. Fakat Yahûdîler, hakkaniyete riâyet etmedik­lerinden peygamberler Aleyhimüsselâmı öldürdüler. Yoksa peygamberler haksızlık ettiği için değildir. Eğer denilse: "Kâfirleri başı boş bırakıp, peygamberleri öldürmek nasıl caiz olur?” Bunlara cevaben denildi ki; Peygamberlerin öldürülmesi onlar için bir keramet ve şereftir. Mertebelerinin yükselmesidir. Öldürülen peygamberler, mü’minlerin arasında Allah yolunda öldürülen ve şehid olanlar gibidirler. Bu durum onların durumlarının ve derecelerinin düşmesi veya onların alçalmaları değildir.
İbnü Abbas (r.a.) ve Hasan Basri (r.h.) buyurdular: Peygam­berlerden ancak, kıtal yani, savaşmak ile emredilmeyenler öldürüldü. Savaş ile emredilen her peygamber mutlaka, Allah’ın yardımıyla zafere kavuşmuştu. Bu şekilde bu âyetlerin arasında taaruz kalkmıştır: "Ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı.” Ve:
"Elbette biz, rasûllerimizi ve iman edenleri mansur kılacağız dünya denleri Mansur kılıcaz hem dünya hayatta hem de şahidler dikileceği gün. Allahü Teâlâ şu kavli şerifi:SİTE: www.kitaptakipcileri.com
"Andolsun {yemin olsun) ki, peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: "Onlar, elbette onlar muhakkak muzaffer olacaklardır. Ve elbette bizim askerlerimiz mutlak onlar galip geleceklerdir. «” Bu âyette murad edilen yardımın, hüccet, (mucize ve deliller ilgili yardım) ve hakkı beyan etme olması caizdir. Bütün peygamberler bu mana’da yardım görmüşlerdir.
Rivayet olunur: Yahûdîler, bir günde yetmiş peygamber öldürdüler.
Mesnevi buyuruldu: Sefihlerin haksız idareleri oldukça "peygamberleri haksız yere öldürürler” sırrı zahir olur. Yolunu şaşırmış kavim, peygamberlere bilgisizliklerinden kâfirler "doğru­su dediler: biz sizinle uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz sizi recmederiz.

Yahûdîler Aşırı Gidiyorlardı
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
"Evet öyle! (Bu durum,
Yani Yahudilerin, büyük âyetleri, mucizeleri inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri Öldürmeleri,
Çünkü (Yahûdîler,) isyana daldılar ve aşırı gidiyorlardı.”
Allah’ın emirlerini tecâvüz ediyorlardı ve Allah’ın haram ettiklerini irtikâb ediyorlardı. Yani Yahûdîler, peygamberlere karşı geldiler. İsyan işlediler. Düşmanlıkta aşırı gittiler. Küçük günahlar bile, işlenmeye devam edildiğinde büyük günah olurlar. Zîrâ küçük günahları işlemeye devam edenler, günün birinde o günahın büyüğünü işlerler. Nasıl ki küçük ibâdetlere devam edenler, günün birinde büyük ibâdetlere başlıyorsa; küçük günahları işleyen de zamanla büyük günahları işlemeye başlar. Yahûdîlerin, kalblerinin Allah’dan hasta olması, onları iman lezzet ve halâvetini tatmaktan menetti (alıkoydu). Zîrâ hasta olan kişi, çoğu kere tatlı yemeği, acı görür. Gaflet, kalbler için bir zehirdir. Helak edicidir. Senin zehirli bir yemeği yemekten kaçman gibi, mü’minlerin kalbleri de Allah korkusundan gafletten kaçarlar.
Bilki, Allah’ın dilemesi vardır, kulun da dilemesi vardır. Allah’ın dilediği ise sırf hayırdır.. Eğer bu ümmet, Tîh çölünde olsaydı, nurları şeffaf olduğu ve sırları geçerli olduğu için, İsrail oğullarının söylediklerini asla söylemez­lerdi. Allah, bu ümmet için şöyle buyurdu;

"Sizi vasat ümmet kıldık,” yani sizi adaletli ve hayırlı ümmet kıldık
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Kaynak : Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi 

Cemaatle Namaz
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Muhakkak ki, cemaatle kılınan bir namaz, diğer namazlardan yirmi yedi derece daha üstündür. Cemaatlerde temiz kalbli insanların olmasındandır. Namaz, savaş gibidir. Mihrâb da, harb meydanı gibidir. Savaşta elbette insanların toplanıp saf tutmaları gerekir. Cemaat kuvvettir. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:
"Müslümanlar, bir cemaatte kırk kişi toplanırsa, muhakkak onların içinde, bağışlanan biri vardır."
Allahü Teâlâ Hazretleri, mağfiret kıldığına ikram eder. diğerleri de, zarara uğramış ve mağfiretten mahrum olmuş bir şekilde dönerler. Cemaat ile kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece fazîletli kılındı. Çünkü cemaat, cemi’den (toplum)dan alınma bir kelimedir. cemi’ ise, en azı üç’dür. Kişinin tek başına kılmış olduğu bir namaza, on hasene verilir. O, on haseneden biri asıldır. Dokuzu ise, Allahü Teâlâ Hazretlerinin ona vermiş olduğu fazlü keremidir. Allah’ın eklemiş olduğu sevablar toplandığında yirmi yediye ulaşmaktadır.

Kurtubî tefsirinde buyurdu:

Özürsüz olarak, cemaatle namazı kaçırıp, tek başına kılan kişi, cezaya çarpılır.
Ebû Süleyman Ed-Dârânî buyurdu: Ben yirmi sene namaz kıldım, hiç ihtilam olmadım. Mekke’ye girdim, orada hiçbir şey yapmadım. Ancak ihtilam oldum. Sonra anladım ki, arız olan bu ihtilâm, yatsı namazını cemaatle kılmayı terketmemden dolayı idi. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, hadîs-i şeriflerinde buyurdular:
"Allahü Teâlâ Hazretleri, mahlûkatının üzerine tevhid’den sonra kendisine namazdan daha sevimli bir şey farz kılmadı. Eğer namazdan daha sevimli bir şey olmuş olsaydı, melekler o şey ile Allah’a ibâdet ederlerdi. Meleklerin bir kısmı, rükû, bazısı secde ve bazıları da kıyam ve kaade halindedirler.
Namaz kılana gereken şey, "huzuru kalb” ile namaz kılmaktır. Selef-i sâlihîn eğer, herhangi bir mal kendilerini Allah’ı zikret­mekten meşgul ederse, bu durumlarına keffâret olsun diye onu tasadduk ederlerdi. Asıl olan bâtın (kalbin) amelidir.
"Ey o bütün imân edenleri Sarhoş iken namaza yaklaşmayın; söylediğinizi bilinceye kadar… Yani, kim, dünyayı sever, gailesi, dünya ile ilgili düşüncesi çok olursa Allahü Teâlâ Haz­retleri, namazında bedeniyle beraber kalbini hazır bulundurma­yan kişinin namazına bakmaz. Hatıra gelen şeyleri mutlaka defetmek lâzımdır.

Mesnevî’de buyuruldu:

Gafilin bağlandığı dünya serab gibidir.
Dünyayı terket.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Kaynak: İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi cilt 1

Ey Ka'b! Bize ölümü anlat!

Ka’b el-Ahbâr Hazretlerine denildi:
-”Ey Ka’b! Bize ölümü anlat!” Buyurdu:
-”Ölüm diken ağacı gibidir. Ademoğlunun içine girer. 0 ağacın her bir dikeni insanın bir damarını tutar. 0 dikenleri insanın bedeninden çıkartmak için çok kuvvetli ve şiddetli bir adam bütün kuvvetiyle onları çekip çıkartmaktadır. 0 dikenlerden koparılan koparılana, içinde kalan kalana. 0 dikenler kendileriyle beraber insanın belki içini dışına getirirler. İşte ölüm budur. Hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri buyurdular:
"Ölüm acısından bir kıl (kadar bir şey) göklerin ve yerin ehlinin üzerine konulsa, hemen hepsi ölürlerdi. Muhakkak ki bunların yetmişi (ölüm acısının yetmiş katı) o günün korkularının yanında daha küçüktür.” [1]

[1] İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 1/691. 

Hikâye

Mâlik bin Dinar’dan rivayet olundu:

Mâlik bin Dinar Hazretleri, bir gün, bir sabiye (küçük çocuğa) rastladı. Çocuk toprak ile oynuyordu. Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyordu. Mâlik bin Dinar buyurdu:
-”İçime o çocuğa selam vermek doğdu. Nefsim kibirlenip selâm vermekten vazgeçti. Ben nefsime şöyle seslendim: Ey nefsim! Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, küçük ve büyük herkese selâm verirdi. Sen de buna selam ver!
Ve o çocuğa selam verdim.” Çocuk:
-”Allah’ın rahmeti, bereketi ve selâmı senin üzerine olsun! Ey Mâlik bin Dinâr!"dedi. Sordum:
-”Beni nereden tanıdın? Daha önce beni görmüşlüğün yoktu!” Çocuk:
-”Melekût âleminde ruhum, senin ruhunla karşılaştı. Ölmeyen ve sürekli Hayy (diri) olan Allah bizleri tanıştırdı.” Ben ona sordum:
-”Akıl ile nefsin arasındaki fark nedir?” Çocuk:
-”Nefsin, seni bana selam vermekten alıkoyandır. Aklın ise seni selâm vermeye teşvik eden ve zorlayandır,” dedi. Yine sordum:
-”Senin halin nedir? Niye bu toprak ile oynuyorsun?” O:
-”Çünkü biz topraktan yaratıldık; yine ona döndürüleceğiz!” dedi. Yine sordum:
-”Neden bazen gülüyor ve bazen de ağlıyorsun?” O:
-”Evet! Rabbimin azabını hatırladığımda ağlıyorum; rahmetini hatırladığımda ise gülüyorum,” dedi. Ben sordum:
-”Evlâdım! Senin ne günâhın var ki?” Çocuk:
-”Ey Mâlik bin Dinar! Böyle söyleme! Görmüyor musun büyük odunları tutuşturmak için, önce küçük odunları tutuşturuyorlar!” dedi.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Kaynak: İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi cilt 1


Bir Meleğin Ömrü !

Rivayet olundu: Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, semâ’ya yükselip Mi’râca çıktığı zaman, bir yerde melekler gördü. Şerefli bir yerde bazısı bazısının (ardına) doğru gidiyordu. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, Cebrail Aleyhisselâm’a sordu.
-”Bu melekler, nereye gidiyorlar?” Cebrail Aleyhisselâm: -”Bilmiyorum! Ancak ben yaratıldığım günden beri onların böylece gittiklerini görüyorum. Onlardan daha önce gördüğümü bir daha hiç görmedim,"dedi.
Sonra Efendimiz (s.a.v.) Hazretleriyle, Cebrail Aleyhisselâm, onlardan birine sordular:
-”Ne zaman yaratıldın?” O, melek:
-”Bilmiyorum! Sadece bildiğim, Allah Teâlâ Hazretleri, her dört bin senede bir, altı yıldız yaratır. Allah, beni yarattığı günden beri, dörtyüz bin yıldız yarattı,” dedi. Kudreti bu kadar büyük ve melekûtu bu kadar geniş olan Allah Subhânehû ve Teâlâ Haz­retleri, noksan sıfatlardan münezzehtir. Kendileriyle yeryüzünde olan melekler murad edilmiştir.
İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi cilt -1 


Hikâye

Cenâb-ı Allah, Âdem Aleyhisselâm’ı yarattığında Cebrail Aleyhisselâm, üç hediye ile ona geldi.
O hediyeler, ilim, haya ve akıl idi. Cebrail Aleyhisselâm, Haz-reti Âdeme:
-”Ey Âdem! Bu üçünden dilediğini seç,” dedi. Âdem Aleyhis-’ selâm, bunların içinden aklı seçti.
Cebrail Aleyhisselâm, ilim ve haya’ya eski yerlerine dönmelerini işaret etti. Onların ikisi de:
-”Hayır! Biz âlem-i ervahta topluca bir aradaydık. Âlem-i eşbâhta da bazımızın bazımızdan ayrılmasına râzî olamayız. Biz yine akla tâbi oluruz nerede olursa olsun,” dediler.
Cebrail Aleyhisselâm, onlara seslendi:
-”(Âdemin vücûduna) yerleşiniz!”
Akıl dimağa (beyine) yerleşti, ilim kalbe, haya da göze yerleşti.
Mevlânâ Celâleddin (k.s.) buyurdular:
Bütün hayvanlar, insan için feda, olunur. İnsan da üstün bir akıl için feda edilir. Akıl, akıllının aklı küllîsidir. Cüz-i akıl da akıldır; ama pek makbul değildir. Lütuf veya akıl sahibi olup erdemliğe nail ol, veya ahmak olup kahrı kabul et.
Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi – cilt -1 


Hikâye

Bir şeyhin bir talebesi vardı. Talebe kendisinin emin (güvenilir) bir kişi olduğunu iddia ederdi. Amma şeyh, o talebesinin bu iddiasının hilâfına emin kişi olmadığını biliyordu.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Talebe, şeyhinin kendisi hakkındaki görüşlerini kabul etmezdi. Hep kendisinin emin kişi olduğunu ileri sürerdi. Bu haline rağmen, talebe hocasından kendisine, Allah’ın esrarından bir sırrın keşfedilmesini (sır perdesinin açılmasını) isterdi. 

Bir gün Şeyh, talebelerinden birini, (kimsenin göremeyeği) bir evde sakladı. Talebelerinden gizli olarak bir koç alıp kesti. Parçaladı etlerini bir çuvala koydu. Kendisini güvenilir kimse olarak tanıtan talebe çıkageldi. Talebe, şeyhini kanlara bulanmış olarak gördü. Önünde çuval vardı. Elinde de bıçak… 

Talebe, şeyhine:

-”Efendim! Nedir bu haliniz?” diye sordu.

-”Falanca talebe beni çok sinirlendirdi. Ben de onu öldürdüm,” Talebe şeyhi yalanlamamak için hevâ (ve hevesine) muhalefet etti. Kendisini emin olarak tanıtan talebe, önündeki çuvala baktı. Hayret etti. Şeyhi kendisine:

-”Bu bir emânettir. Bunu benim için gizle. Bu çuvalın içinde olan ölüyü gömmek için bana yardım et,” dedi. İkisi o çuvalı evde bir yere gömdüler. Şeyh, bu talebesine zarar ve hasar vermek istedi. Yaptıklarını ortaya çıkartıp yayıp yaymayacağını imtihan edecekti. Şeyhin sakladığı talebenin babası çıkageldi. Oğlunu sordu. 

Şeyh ona:

-”O benim yanımdadır,” dedi. Adam çekip gitti.

Talebeye hocanın bu zarar ve hasarı büyük geldi. İçine sindiremedi. Saklanan talebenin babasına gitti. Ona haber verdi. Şeyhin oğlunu öldürdüğünü ve beraber gömdüklerini anlattı.

Durumu Sultana (Hükümdara) arzettiler. Şeyh vakur ve güvenilir bir kişi olmasından dolayı, Hükümdar, bir ara durakladı. Bir türlü karar veremedi. Kâdî ve Fakıhleri (hukukçuları) şeyhe gönderdi. O emin ve güvenilir kişi olduğunu söyleyen talebe, hocanın aleyhinde konuşmaya ve şeyhine sövmeye başladı. Şeyhin aleyhinde şahitlik etti. Çuvalı huzura getirdiler. Açtılar, içinde kesilmiş koç olduğunu gördüler. Saklanan talebe (şeyhin haber vermesiyle olduğu yerden) çıktı. Emin kişi olmakla hava atan talebe rezil oldu. Utandı. Amma bu pişmanlık kendisine fayda vermedi. 

Bu hikâyeden şu zahir oldu:

"Sırlar ancak emin insanlara anlatılır ve ancak edebli insanlar nûr ve feyz’den istifade ederler.”

Hafiz (k.s.) Hazretleri buyurdu:

Dostun sözünü ancak dostun huzurunda söylerim.

Çünkü tanıdık tanıdığının sözünü ezberler.” 



Ruhu’l Beyan Tefsiri Tercümesi – cilt – 1 
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
,Hikâye
Cenâb-ı Allah, Âdem Aleyhisselâm’ı yarattığında Cebrail Aleyhisselâm, üç hediye ile ona geldi.
O hediyeler, ilim, haya ve akıl idi. Cebrail Aleyhisselâm, Haz-reti Âdeme:
-”Ey Âdem! Bu üçünden dilediğini seç,” dedi. Âdem Aleyhis-’ selâm, bunların içinden aklı seçti.
Cebrail Aleyhisselâm, ilim ve haya’ya eski yerlerine dönmelerini işaret etti. Onların ikisi de:
-”Hayır! Biz âlem-i ervahta topluca bir aradaydık. Âlem-i eşbâhta da bazımızın bazımızdan ayrılmasına râzî olamayız. Biz yine akla tâbi oluruz nerede olursa olsun,” dediler.
Cebrail Aleyhisselâm, onlara seslendi:
-”(Âdemin vücûduna) yerleşiniz!”
Akıl dimağa (beyine) yerleşti, ilim kalbe, haya da göze yerleşti.
Mevlânâ Celâleddin (k.s.) buyurdular:
Bütün hayvanlar, insan için feda, olunur. İnsan da üstün bir akıl için feda edilir. Akıl, akıllının aklı küllîsidir. Cüz-i akıl da akıldır; ama pek makbul değildir. Lütuf veya akıl sahibi olup erdemliğe nail ol, veya ahmak olup kahrı kabul et.
Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi – cilt -1 


Hikâye

Hikâye olunur. Bir şeyhin bir müridi vardı. Bir gün şeyhi ona:
-”Sen Ebâ Yezîd Bestâmî’yi görsen, o senin için senin işinden daha hayırlıdır,” dedi. Mürid:
-”O nasıl benim için hayırlı olur? O mahluktur. Halik (Yüce yaratıcı) günde yetmiş kere tecelli etmektedir. Sonra âhirette tecelli edecektir,” dedi. Sonra Şeyhi ile beraber Ebû Yezid Bestâmî Hazretlerine gittiler. Ebû Yezid Bestâmî Hazretlerinin hanımı; onlara:
-”Ebû Yezid Bestâmfyi aramayın! 0 rast gele bir kişidir. Oduna gitti,” dedi. Yolda kendisiyle karşılaştılar. Ebû Yezid Bestâmî Hazretleri, odunlarını bir aslana yüklemişti. Elinde de bir yılan vardı. O yılan ile bazı vakitlerde aslana vuruyordu. Murid, Ebû Yezid Bestâmî Hazretlerini böyle görünce düşüp öldü. Ebû Yezid Bestâmî hazretleri o şeyhe:
-”Sen müridini hep, lütuf ile terbiye etmişsin. Onu kahr tarikına (yoluna) irşâd etmemişsin. Bende gördüklerine tahammül edemedi. Bundan sonra böyle yapma. Mürid ve talebelerine bazan kahr da göster.
Şeyh Üftâde Efendi hazretleri buyurdular: Muhakkak ki, Ebû Yezid Bestâmî Hazretleri, tarikatta kahr ve Iüftu görmekle, zât tecellisine mazhar oldu. Mürid böyle değildi. Onu bu halde görünce tahammül edemedi ve öldü (1/170)

Mesnevî’de buyruldu:
Lûtfuna da kahrına da istekle aşıkım.
Şaşılacak şey! Bu iki zıdda aşık olmuşumdur.
Bu dikenlik gül bahçesine dönerse
Allah bilir ki işim bülbül gibi feryad etmek olur.
Bu ne acâib bülbüldür ki, ağzını açınca gıdası diken ve gül bahçesi olur.
O, bülbül değil sanki, ateşten bir timsah,
Aşkı yüzünden bütün hoş olmayan şeyler ona câzib gelmek¬tedir.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi- İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri 
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Ruhul Beyan'dan Kıssalar ve Hisseler, İsmail Hakkı Bursevi, Büyük Boy Ciltli Ruhul Beyan'dan Kıssalar ve Hisseler, İsmail Hakkı Bursevi, Büyük Boy Ciltli, Ruhul Beyan'dan Kıssalar ve Hisseler - İsmail Hakkı Bursevi Hz.K.s, Muallim Neşriyat, Yasin yayınevi, Kitap, Tefsiri-ruhul beyan tefsiri fiyatı, ruhul beyan indir, ismail hakkı bursevi, ruhul furkan,, ruhul beyan türkçe indir, ruhul beyan tefsiri 10 cilt, ruhul beyan kürtler,ismail hakkı bursevi kimdir, ismail hakkı bursevi ruhul beyan, ismail hakkı bursevi kürtler, ismail hakkı bursevi eserleri, ismail hakkı bursevi mesnevi şerhi, ismail hakkı bursevi türbesi nerede, ismail hakkı bursevi ilahi isimler, ismail hakkı bursevi türbesi, ruhul beyan sohbetleri,ruhul beyan tefsiri indir, ruhul beyan tefsiri tercümesi indir, ruhul beyan tefsiri indir pdf, ruhul beyan tefsiri tercümesi, ruhul beyan tefsiri fiyatı,, Muallim Neşriyat, Dini Hikaye Ruhul Beyandan Kıssalar ve Hisseler
Ruhul Beyan'dan Kıssalar ve Hisseler, İsmail Hakkı Bursevi, Büyük Boy Ciltli

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.