Küçük Mucizeler Dükkanı, Debbie Macomber

Küçük Mucizeler Dükkanı, Debbie Macomber

Kategori
Yayınevi
Barkod
9786055420314
Vitrin Katagorisi
Piyasa Fiyatı
17.00
Aynı gün kargo
Küçük Mucizeler Dükkanı - Debbıe Macomber
New York Times Bestseller

Yazar: Debbıe Macomber
Çeviri: Ozan Aydın
Sayfa Sayısı: 480
Boyut: 14 x 21 cm 
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi: 2012
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: İthal Kağıt
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo

Kitapları bütün dünyada 140 milyondan fazla satan ve birçok dile çevrilen Debbie Macomber, yürek ısıtan romanlarıyla şimdi de Türkiye'de... 
"Artık o eski tasasız kız değilim. Yaşadığım her günün değerini biliyorum. Çünkü hayatın ne kadar değerli olduğunu öğrendim... Hiçbir şeyi, özellikle de hayatı hafife almaz oldum. Artık hiçbir günümü boşa geçirmiyorum. Çektiğim acıların karşılıklarının olduğunu öğrendim...

" Hayatın içinden dört güçlü kadın... 

Küçük mucizeler, büyük umutlar Ve dostluğun iyileştirici gücüne dair sımsıcak bir hikâye... 

Bu kitapta mutlaka kendinizden bir şeyler bulacaksınız!
www.kitaptakipcileri.com
“İpler ilmeklere can katar, örgü dostlukları güçlendirir; el işleri ise nesilleri birbirine bağlar. “
Karen Alfke,

LYDIA HOFFMAN

Blossom Sokağı’ndaki boş dükkânı görünce aklıma hemen babam geldi. Babamın çocukluk yıllarımda işlettiği bisikletçiyi anımsamıştım. Rengârenk çizgileri olan tentenin gölgesindeki büyük camlar bile anılarımdakilerin aynısıydı. Kapının önünü annemin elleriyle diktiği camgüzelleriyle dolu saksılar süslerdi. İlkbahar ve yazda camgüzelleri, sonbaharda kasımpatılar, Noel’de de parlak yeşil ökse otları vitrinimizin önünü renklendirirdi. Ben de dükkânımın önüne çiçekler dikecektim.
Babamın işleri gün geçtikçe artmış ve dükkânımız çok daha büyük bir yere taşınmıştı ama ben en çok ilk işyerimizi seviyordum.
Bana dükkânı gösteren emlakçıyı çok şaşırttım galiba. Kadın kapıyı açmaya çalışırken, ‘Tutuyorum,” dedim.
Emlakçı hemen yüzüme bakmak için arkasını döndü. Beni yanlış anlamış olabileceğini düşündüğünden dolayı yüzüme boş boş baktı. “İçeriye bir bakmak istemez misiniz? Dükkânla birlikte üstündeki küçük apartman dairesini de kiraladığınızdan haberdarsınız, öyle değil mi?”
“‘Evet, söylemiştiniz.” Ev tam istediğim gibiydi. Kedim Whiskers’la birlikte böyle bir eve ihtiyacımız vardı.
Kadın, “Kontratı imzalamadan Önce içeriye bir bakmak istersiniz, öyle değil mi?” diye ısrar etti.
Gülümseyip başımı salladım. Ama böyle bir şeye gerçekten de gerek yoktu. Buranın hem açacağım tuhafiye hem de benim İçin bulunabilecek en iyi yer olduğunu biliyordum.
Tek sıkıntım, Seattle’daki bu mahallenin büyük çaplı bir yenilikten geçme siydi. İnşaatların yarattığı karmaşadan dolayı Blossom Sokağı’nın bir ucu kapatılmıştı. Sokağa sadece iş makinelerinin girmesine izin veriliyordu. Bir zamanlar üç katlı tuğla bir bina olan sokağın karşısındaki banka şimdi son derece lüks bir apartmana dönüştürülüyordu. Eski bir deponun da içinde olduğu birkaç yapı ise yerini gösterişli evlere bırakacaktı. Mimar her nasılsa binaların geleneksel dokusunu korumayı başarmış bu da benim çok hoşuma gitti. İnşaat Küçük Mucizeler Dükkânı
aylarca devam edecekti ama bu da ödeyeceğim kiranın en azından şimdilik çok yüksek olmayacağı anlamına geliyordu.
İlk altı ayın zorlu geçeceğini biliyordum; tüm küçük esnafın ilk altı ayı sıkıntılı geçerdi. Sürekli devam edecek olan inşaat da normalde uğraşmam gereken zorlukların sayısını artıracak gibiydi. Ne olursa olsun burayı sevmiştim. İstediğim her şeyi burada bulmuştum.
Dükkâna baktıktan bir hafta sonra cuma sabahı erken vakitlerde iki yıllık kira kontratının altına Lydia Hoffman yazıp imzaladım. Anahtarları ve kira sözleşmesinin bir kopyasını aldım. Aynı gün yeni evime taşındım. Daha önce bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyordum. Hayatıma yeniden başlıyor gibiydim. Birçok yenilikle birlikte gerçekten de yeni bir hayata başlıyordum.
“Bir Yumak Mutluluk” adlı dükkânımı geçen salı açtım; aylardan nisan. Dükkânımın ortasında durup etrafımı saran renkleri incelerken kendimle gurur duydum. Böyle bir işe giriştiğimi öğrendiğinde kız kardeşimin ne diyeceğini ise aşağı yukarı tahmin edebiliyordum. Ona gidip akıl danışmamıştım. Çünkü Margaret’in nasıl bir cevap vereceğini çoktan biliyordum. Kardeşim, nasıl söylesem, insanı cesaretlendirmeyi bilen biri değildi.
Bir marangoz bulup bana üç tane dolap yapmasını istedim. Sonra da dolapları beyaza boyattım. Ismarladığım ipliklerin çoğu cuma günü elime ulaştı. Tüm hafta sonumu iplikleri ağırlıklarına ve rengine göre ayırmakla, sonra da dolaplara yerleştirmekle geçirdim. İkinci el bir para kasası aldım, tezgâhı elden geçirip örgü örmek için gereken malzemeleri düzenledim. Satış yapmaya hazırdım.www.kitaptakipcileri.com
Benim için bu, mutluluk dolu bir an olmalıydı. Ama kendimi gözyaşlarımı engellemeye çalışırken buldum. Babam neler yaptığımı görse benimle çok gururlanırdı. Beni hep desteklemiş, ayakta kalmamı sağlamış, hayat ışığım olmuştu, öldüğünde çok üzülmüştüm.
Oysa hep babamdan önce öleceğimi düşünürdüm.
Birçok insan ölümü konuşmaktan rahatsızlık duyar ama ben uzunca bir süre ölme tehlikesiyle yaşadım. Son on dört yılının her anını o kötü sonla buluşma korkusuyla geçiren biri olarak bu konuya duyarsızlaştım. Artık hu tür şeylerden havadan sudan bahseder gibi bahsedebiliyorum.
Kanserle ilk mücadelem on altı yaşımın yaz aylarında başladı. Ağustos ayında bir gün annemle birlikte ehliyetimi almaya gittim. Hem yazılı sınavı hem de direksiyon sınavını başarıyla geçmiştim. Annem ehliyetimi aldıktan sonra göz doktoruna kadar arabayı benim sürmeme izin verdi. Sıradan bir kontrole, lise birinci sınıfa başlamadan önce gözlerime baktırmak için gidiyorduk doktora. O günle ilgili büyük planlarım vardı. Doktordan çıkıp eve varır varmaz Becky’yle birlikte sahile gidecektik. İlk defa arabayı tek başıma sürecektim. Annem, babam ya da ablam yanımda olmadan araba kullanacağım anı dört gözle bekliyordum.
Anneme göz randevusunu o güne aldığı için kızdığımı hatırlıyorum. O zamanlar başım ara sıra ağrıyor, dönüyordu. Babam gözlük takmam gerekebileceğini söylemişti. Lincoln Lisesi’ne gözlüklerle gitme düşüncesi moralimi çok ama çok bozuyordu. Babamla annemin lens takmama izin vereceğin düşünüyordum. Ama göz bozukluğunun diğer sorunlarımın yanında lafı bile edilemeyecek bir şey olduğunu sonradan öğrendim.
Anne babamın arkadaşı olan doktor, önündeki parlak ışıkla gözümün kenarına uzunca bir süre baktı. Baş ağrılarımla ilgili epey soru sordu. Aradan on beş yıl geçti ama doktorun annemle konuşurkenki yüz ifadesini dün gibi hatırlıyorum. O görüntüyü ömrümün sonuna kadar unutacağımı zannetmiyorum. Adam çok ciddi, çok hüzünlü… ve fazlasıyla endişeliydi.
“Lydia için Washington Üniversitesi’nden randevu almanızı istiyorum. Hem de hemen.”
Annemle birlikte duyduklarımıza çok şaşırmıştık. Annem bakışlarını benden alıp Doktor Reid’e çevirirken, “Peki,” dedi. Sonra tekrar bana baktı. “‘Bir sorun mu var?”
Doktor Reid başını salladı. “Gördüklerim hoşuma gitmedi. Doktor Wilson da bir bakarsa çok iyi olur.”
Doktor Wilson gözlerime bakmaktan fazlasını yaptı Kafatasımı delip beynimden kötü huylu bir tümör aldı. Olanları şimdi çabucak anlatabiliyorum ama aslında o kadar çabuk ve kolay bir ameliyat geçirmedim. Haftalarca hastanede kaldım, gözlerimi kör eden, elden ayaktan düşmeme sebep olan baş ağrıları çektim. Ameliyattan sonra kemoterapiye başladım. Onun ardından da bir dizi radyasyon tedavisinden geçtim. En loş ışıkların bile canımı deli gibi acıttığı günler yaşadım. Acılar içindeydim ve çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum. Her nefesi dikkatlice aldığım, yaşama tutunmaya çalıştığım günler geçirdim. Çünkü ne kadar çaba sarf edersem edeyim hayatımın ellerimin ucundan kayıp gittiğini biliyordum. Çoğu sabah uyandığımda, bu acıların bir saatine bile artık daha fazla katlanamadığını için ölmeyi diledim. Babam olmasa kısa süre sonra öleceğimden bir an olsun şüphe duymuyordum.
Bu sırada saçlarım tamamen dökülmüştü. Bir süre sonra geri çıkmış ama sonra tedavilere yine yenik düşmüşlerdi. Lise birinci sınıfın tamamını kaçırmıştım. Okula dönmeyi başardığımda ise hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını anladım. Herkes bana artık bir başka bakıyordu. Birinci sınıfta ya da ikinci sınıfta yılsonu balolarına katılamadım. Çünkü hiçbir erkek beni baloya davet etmiyordu. Bazı kız arkadaşlarım onlarla birlikte gidebileceğimi söylemişti ama gururumdan reddettim. Şimdi dönüp bakıyorum da hiç önemsenecek bir şey değilmiş. Keşke arkadaşlarımla birlikte gitseymişim.
Hikâyemin en üzücü kısmı; tam normal bir hayat yaşayabileceğime inandığım anda, tam da onca ıstırabın ve ilacın işe yaradığına inandığım günlerde beynimdeki tümörün yeniden büyümesiydi.
Doktor Wilson’un kansere yeniden yakalandığımı söylediği günü hiç unutmayacağım. Ama bu sefer unutmayacağım şey doktorun yüzündeki ifade değil, babamın gözlerindeki acıydı. Herkes bir yana, babam ilk tedavi gördüğüm zamanlarda katlandığım şeyleri çok iyi biliyordu. Annem hastalıklarla çok iyi başa çıkamıyordu. Moralimi ayakta tutan kişi, babamdı. Elinden hiçbir şeyin gelmeyeceğini, söylediği hiçbir şeyin kâr etmeyeceğini biliyordu. İkinci sefer çektiğim acıları dindirecek hiçbir şey yapamazdı. O zamanlar yirmi dört yaşındaydım ve üniversitede okuyordum. Mezun olmak için kredi toplamaya çalışıyordum. Ama okulumu bitirip diplomamı bir türlü alamadım.
Kanserle mücadelemin ikisinden sağ çıktım. Ama artık o eski tasasız kız değilim. Yaşadığım her günün değerini biliyorum. Çünkü hayatın ne kadar değerli olduğunu öğrendim. Beni gören birçok insan otuz yaşından küçük olduğumu düşünüyor ve benimle yaşıt diğer kadınlardan çok daha ciddi durduğumu söylüyor. Kanserle geçirdiğim günlerden sonra hiçbir şeyi, özellikle de hayatı hafife almaz oldum. Artık hiçbir günümü boşa geçirmiyorum. Çektiğim acıların karşılıklarının olduğunu öğrendim. Kansere yakalanmasam tamamen farklı biri olurdum. Babam sakince bilgeliğe ulaşmayı başardığımı söylüyordu. Sanırım başardım. Ama birçok konuda hâlâ safım. Konu özellikle erkekler ve ilişkiler olduğunda bu saflıkta kimse elime su dökemez.
Kanserin bana kattıkları içinde en çok minnettar olduğum şey, tedavi görürken örgü örmeyi öğrenmemdi.
Kanseri iki sefer yenmiş olabilirim ama ne yazık ki babam aynı hastalığa yenik düştü. İkinci tümörüm babamı öldürdü. En azından ablam Margaret öyle diyor. O, bunu hiç doğrudan dile getirmedi ama böyle düşündüğünü ben biliyordum. Doğrusu, ablamın haklı olabileceğinden şüpheleniyorum. Babam kalp krizinden öldü ama bana ikinci sefer kanser teşhisi konulduğunda adam çok çökmüştü. Bunun sağlığını etkilediğine eminim. Elinden gelse seve seve benimle yer değiştireceğini de biliyorum.
Babam yatağımın başından hiç ayrılmadı. Margaret özellikle babamın ve annemin hastalığım boyunca bana vakit ayırmasını, şefkat göstermesini hâlâ unutamıyor, affedemiyordu.
Bana ikinci teşhis konmadan çok önce Margaret evlenmiş ve iki çocuk sahibi olmuştu. Yine de kansere yakalandığımdan dolayı hakkının yendiğini düşünüyor gibiydi. Hastalanmayı ben seçmişim, kanseri normal bir hayata ben tercih etmişim gibi davranmaktan hiç vazgeçmedi.
Ablamla aramdaki ilişkinin zorunluluktan kaynaklandığını söylememe gerek yok sanırım. Özellikle de babam öldükten sonra annemin hatırına Margaret’le anlaşmaya çalıştım. Ama ablam anlaşması kolay biri değil. Üzerinden onca yıl geçmesine rağmen bana olan küskünlüğünü bir türlü gizleyemiyor.
Margaret tuhafiyemi açmamı istemiyordu. Doğrusu, ablamın elimi attığım hiçbir işte bana destek çıkacağını sanmıyorum. Benim başarısız olacağımı düşünürken gözlerinin içinin parladığına yemin edebilirim. İstatistiklere göre birçok yeni işyeri genelde bir yıl içinde batıyormuş. Yine de ben ipliklerimi satacağım tuhafiyeye bir şans tanımam gerektiğini düşünüyorum.
Yeterince param var. Bu paralar on iki yaşındayken ölen… www.kitaptakipcileri.com

Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Küçük Mucizeler Dükkanı, Debbie Macomber Küçük Mucizeler Dükkanı, Debbie Macomber, Küçük Mucizeler Dükkanı -Kitabı- Debbıe Macomber-rnNew York Times Bestseller-Çok satanlar,-rnYazar: Debbıe MacomberrnÇeviri: Ozan Aydın-Sayfa Sayısı: 480-Martı yayınları,Elif Kitabevi Konya,Konya,yayınevi,Telefon,Küçük Mucizeler Dükkanı Kitabı Özeti,Özet,Küçük mucizeler, büyük umutlar Ve dostluğun iyileştirici gücüne dair sımsıcak bir hikâye... rnrnBu kitapta mutlaka kendinizden bir şeyler bulacaksınız!Blossom Sokağı’ndaki boş dükkânı görünce aklıma hemen babam geldi. Babamın çocukluk yıllarımda işlettiği bisikletçiyi anımsamıştım. Rengârenk çizgileri olan tentenin gölgesindeki büyük camlar bile anılarımdakilerin aynısıydı.İndirimli Fİyatı,ucuz,Kitap,, Martı Yayınları, Edebiyat Roman 9786055420314
Küçük Mucizeler Dükkanı, Debbie Macomber

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.