Fıkıh Usulü, Telhisu Usül-i Fıkıh, Mahmud Esad Seydişehri

Fıkıh Usulü, Telhisu Usül-i Fıkıh, Mahmud Esad Seydişehri

Yayınevi
Barkod
Usulü Fıkıh Telhis
Aynı gün kargo
Anahatlarıyla Fıkıh Usûlü - Telhîs-u Usûl-i Fıkıh
İbn'ül Emin Mahmud Esad Seydişehri
 
Yazar: İbn'ül Emin Mahmud Esad Seydişehri
Sayfa Sayısı: 320
Boyut: 17x 24 cm 
Basım Yeri: İstanbul 
Basım Tarihi: 2012
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: İthal Kağıt
Dili: Türkçe 
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo

Usûl-ü Fıkıh gibi, ancak birkaç ciltlik kitapların kuşatabileceği bol ayrıntıları bulunan bir konu, yetmiş iki dersten ibaret olan bir ders yılına sığdırılamayacağından ana kaidelerle sınırlı ve örnekleri mümkün olduğunca muâmelata ait bir numune eser yazmaya lüzum gördüm. "Telhîs-ü Usûl-ü Fıkıh" adıyla isimlendirdiğim şu numunenin "Usûl-ü Fıkıh" adlı eserime olan ihtiyacı gidereceğini iddia etmiyorum. Ancak Usûl-ü Fıkıh ilmine dair genel bilgi edinmek ve başlıca Usûl kaidelerini mütalaa etmek isteyenler için bu kitabımız rehber olabilir.www.kitaptakipcileri.com

Kitabın Yazarı Mahmud Esad Seydişehri Hakkında...

Mahmud Esad Efendi (d. 1856 - ö. 1918) Osmanlı Hukukçusu, yazar ve devlet adamı.
1856 yılında Seydişehir’de doğmuştur. Bazı kaynaklara göre doğum yeri Sandıklı’dır. Seydişehir’li Kadı Mehmed Efendi’nin oğludur. Rüştiye öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra Fatih Medresesi’nde ve Menşe-i Muallimîn-i Askeriye Okulu’nda matematik, fizik, astronomi dersleri okudu. Yine İstanbul’da hukuk öğrenimi gördü. Gülhane Rüştiyesi'nde türkçe öğretmenliği yaptığı sırada, 1885’te İzmir Bidayet Mahkemesi Başkanlığı’na atandı. Bu görevinin yanı sıra İzmir İdadisi’nde fizik, kimya ve geometri dersleri verdi. 1896’da Maliye Nezareti Hukuk Müşaviri olarak İstanbul’a döndü. www.kitaptakipcileri.com
Mekteb-i Hukuk’ta mecelle ve hukuk tarihi, Mekteb-i Mülkiye’de devletler hukuku, İktisat ve İlahiyat Medresesi’nde hukuk, din ve iktisat dersleri verdi. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Maliye Nezareti Müsteşarlığı, Defter-i Hakanî (Tapu ve Kadastro) Nazırlığı ve Adliye Nazır Vekilliği yaptı. 1911’de İstanbul Kadastro Memurları Mektebi’nin açılmasına öncülük etti. 1914’te Şura-yı Devlet (Danıştay) Tanzimat Dairesi Reisi oldu. Aynı sene Istanbul Darülfünûnu’nda ilk defa kadın hukuku derslerine girdi. Isparta milletvekilliği yaptı. Son zamanlarında Mekteb-i Kubat’ta (Kadastro Okulu) devletler hukuku dersleri verdi.
Türkiye’deki kadastronun temelleri Defter-i Hakanî (Tapu ve Kadastro) Nazırı Mahmud Esad Efendi zamanında çıkarılan 1912 tarihli Emvali Gayrimenkulenin Tahdit ve Tahriri Hakkında Kanun-u Muvakkat adlı yasayla atılmıştır. Kadastro uygulamasıyla ilgili çalışmaları ilk kez Mahmud Esad Efendi yaptırmıştır. www.kitaptakipcileri.com
Hukukçuluğunun yanı sıra alim ve yazar olan Mahmud Esad Efendi’nin islam hukuku, din, iktisat ve devletler hukukuna dair pekçok yazılı eseri bulunmaktadır. Bunlardan, 1891 yılında basılan ve İzmir İdadisinde ders kitabı olarak okutulan Telhis-i Usûl-u Fıkıh adlı eseri ile 1924 yılında basılan Tarih-i Dîn-i İslâm adlı eseridir.

I FIKIH USULÜ 

A- Fıkıh Usûlü´nün Tarifi
www.kitaptakipcileri.com
Fıkıh ilminin bir dalı, fürûTatbikî Hukuk),diğer dalı ise usûl Nazarî Hukuk)´dur Fıkıh denince, genellikle bu ilmin fiirû´ dalı kas-dedilir

Fıkıh ilminin diğer dalı olan usûlü´1-fıkh, bir isim tamlaması (izafet terki­bi)dır[1] Bu ilme, bazen tamlamanın başına ilim sözü eklenerek ilmu usûli´1-fıkh denildiği gibi, bazen de fıkıh lafzı çıkarılarak sadece İlmu´1-usûl denir[2] Bugün fıkıh usûlü tabirinin karşılığı olarak İslâm Hukuk Felsefesi, İslâm Hukuk Meto­dolojisi, İslâm Hukuk Usûlü, İslâm Teşri Usûlü, İslâm Hukuku Nazariyatı gibi terimlerin kullanıldığım görmekteyiz

Burada bu isim tamlamasının parçalarını teşkil eden usûl ve fıkıh terimleri üzerinde ayrı ayrı bilgi verilecektir Ayrıca izafet terkibi olarak usûlu´l-fikh´ın manası zikredilecek ve bir ilmin özel adı olarak usûlü´1-fıkh´in tarifi yapılacaktır

a- Usûlwww.kitaptakipcileri.com

Bu kelime, asi ´ın çoğulu olup luğatta temel, esas, kök, dayanak gibi manalara gelir[3] Usûl, ıstılahta râcih, kaide, müstashab ve delil manaların­da kullanılır Şimdi bu terimleri kısaca izah edelim

Râcih: "Kelâmda asi olan mana-yi hakikîdir" ifadesinde asi, râcih anlamın­dadır Yani kelâmın mecazî değil de hakikî manasına hami olunması tercih olu­nur, demektir "Kitâb (Kur´ân), kıyasa nisbetle asıldır" sözünde asi, tercih anlamındadır Yani Kur´ân delil olma yönünden, kıyasa tercih olunur, demektirwww.kitaptakipcileri.com

Kaide: "Lâşe´nin zaruret, içinde bulunan insan tarafından yenilebileceği, asi olanın hilâfınadır" sözünde asi, kaide anlamındadır"Bu babda asi olan budur" denir ki, bu konuda kaide budur, demektir

Müstashab: "Berâet-i zimmet, asıldır" ifadesinde asi, müstashab anlamında kullanılmıştır[4] Yani aksi sabit oluncaya kadar kişi, suçtan, mes´uliyetten, gü­nah ve borçtan beri (uzak) olduğu kabul edilir, demektir

Delfl: "Bu mes´elenin aslı, icmâ´dır" ibaresinde "asi, delîl anlamındadır Yani bu mes´elenin delîli, icmâ´dır, demektirUsûlu´l-fıkıh terkibinde asi (çtisûl) delîl anlamında kullanılmıştır [5]

b- Fıkıh:
www.kitaptakipcileri.com
Fıkıh kelimesi lügatta birşeyi bilmek, anlamak manasına gelir Kur´ân´da fıkıh kelimesi mutlak ilim için değil, ince anlayış, keskin idrak ve konuşanın ga­yesini anlamak manalarında kullanılmıştır[6] Şu halde fıkıh bir şeyin künhüne va­kıf olarak ve deliliyle birlikte bilmek anlamına gelmektedir

Hanefîler Fıkıh´ı ıstilâh´ta "kişinin amel yönünden lehine ve aleyhine olan şer´î hükümleri bir meleke halinde bitmesidir" şeklinde, Şâfiîler ise "şer´î-amelî hükümleri yani ibâdet, muamelât ve ukûbât´a ait hükümleri, tafsili delillerinden çıkararak bilmektir" şeklinde tarif etmişlerdir[7] Bu iki tarifin lafızları farklı ol­makla birlikte, aynı manayı ifade etmektedirler Çünkü Hanefîler bilmek (ma´-rifet) tabirinden "delilinden çıkararak bilme, meleke ve iktidarı" manasını kastetmişlerdir
www.kitaptakipcileri.com
Fıkh´ın şu şekilde de tarifi yapılmıştır: "Fıkıh, ibâdet, ukûbat ve muamelâ­ta ait şer´î hükümlerin hey´et-i umûmiyesidir"[8]

Şer´î hükümleri, delillerinden çıkarak bilen âlîme fakîh denir ki, müctehid demektir İctihâd ve istinbât melekesine mâlik olmayan bir kişiye, ne kadar çok fıkhı meseleyi öğrenmiş ve ezberlemiş olsa da fakîh (hukukçu) denmez Bu kişi­lere âlim denir Âlim başka fakîh başkadır Aralarında fark vardır Her fakîh âlimdir Fakat her âlim fakîh değildir Ancak bu kişilere mecazî olarak fakîh denir[9]


C- Fıkıh Usûlü´nün Terkip Manası


Bu tamlamada usûl kelimesinin delîl anlamında kullanıldığını kabul etmek daha uygun düşmektedir Zira Fıkıh, aklî bir şekilde deliller üzerine oturtulmuş, bina edilmiştir
www.kitaptakipcileri.com
Buna göre Usölu´I-fıkh "fıkhın delilleri", "Fıkh´a mahsus deliller" "fıkh´ın kökleri", "hukukun kökleri" demektir[10] Ancak Fıkıh Usûlü bir ilim dalı olarak ıstılahta terkib manasından daha farkh ve daha geniş konulan ihtiva etmekte­dir Çünkü fıkıh usûlü ilminde fıkhı delillerden bahsedildiği gibi, şer´î hüküm­lerden, istinbât kaidelerinden ve benzerî konulardan da bahsedilir [11]


d- Fıkıh Usûlü´nün Istilâhî Tarifi[12]


Fıkıh usûlü iki şekilde tarif edilebilir: Fıkıh usûlü:

1- Şer´î hükümlerin, tafsili delillerden çıkarılmasını (istinbitmı) mümkün kı­lan kaideleri ve icmali delilleri öğreten bir ilimdir Veya,

2- istinbât kaideleri ve icmâiî delillerdir
www.kitaptakipcileri.com
Şu halde bu ilim bize bir takım kaideler öğretecek[13] biz de bir mes´ele hak­kında anlamak, öğrenmek istediğimiz şer´î hükmü, o kaideler yardımıyla özel delillerinden çıkaracağız[14] Meselâ, ben namazın farz olup olmadığım bilmiyo­rum Bilmek istediğim bu meçhule Mantık ve Usûl ilimlerinde "matlûb-i haberi" adı verilir Bunun için önce şer´î delillerden Kitâb´a bakar ve "namazı dosdoğru kılınız" âyetmdeki[15] emri görürüm Fıkıh Usûlü kaideleri arasında "vücûba mânı bir karine bulunmadıkça emir sıygası, vücûb ifade eder" kaidesi bulunur Ben bu usûl kaidesini kullanır ve bir mantık kıyası kurarak namazın farz olduğu hük­müne şöyle varırım:

Matlûb-ı Haberî: Namaz farzdır

Küçük önerme: Çünkü Allah "namazı dosdoğru kılınız" âyetiyle namazı emretmiştir

Büyük önerme: Allah´ın yapılmasını kesin olarak istediği (emrettiği) her şey farzdır

Netice: O halde namaz da farzdır

Ben zina´nın haram olup olmadığım bilmiyorum Bunu öğrenmek istiyorum Şer´î delillerden Kitâb´a baktığım zaman "zinaya yaklaşmayın"[16] âyetindeki neh-yi görürüm Fıkıh usûlü kâdileri arasında "Haram kılmayı engelleyici bir karîne bulunmadıkça nehy sıygası hürmet ifade eder" kaidesi bulunur Ben bu usûl ka­idesini uygulayarak zinaya yaklaşmanın haram olduğu hükmüne şöyle varırım:

Matlûb-ı Haberî: Zina haramdır
www.kitaptakipcileri.com
Küçük önerme: Çünkü Allah, "zinaya yaklaşmayın" âyetiyle zinaya yak­laşmayı yasaklamıştır

Büyük önerme: Allah´ın kesin olarak yasakladığı her şey, haramdır

Netice: O halde zina da haramdır

Aynı şekilde bu ilim bize kitab, sünnet, icmâ, kıyas gibi icmâiî deliller hak­kında da bir takım bilgiler öğretecek biz de bu bilgiler yardımıyla icmalî delille­rin hüccetliklerini, kendileriyle istidlal ederken mertebelerinin ne olduğunu ve bu delilleri ilgilendiren her türlü hususları öğreneceğiz

İşte bir kişi, istinbât kaidelerini ve icmâlî delilleri bu ilmin yardımıyla öğre­nir ve nasslardan hüküm çıkarma melekesini elde ederek müctehid mertebesine ulaşır [17]
www.kitaptakipcileri.com
B- Fıkıh Usûlünün Konusu
www.kitaptakipcileri.com
Âlimlerin, Fıkıh Usûlü´nün konusu ile ilgili görüşlerini şu dört maddede özet­leyebiliriz: 

1- Deliller, ictihâd ve tercihtir

2- Şer´î hükümlerdir, dolayısıyla şer´i delillerdir 

3 Şer´î delillerdir, dolayısıyla şer´î hükümlerdir

4 Şer´î hükümler ve şer´î delillerdir[18]
www.kitaptakipcileri.com
Biz bu ilmin konusunun şer´î deliller ve şer´î hükümler olduğunu kabul edi­yoruz Çünkü usûlcü, teşrî ve hüküm çıkarma açısından delillerle meşgul olur ve şer´î hükümlerin nasıl çıkarılacağını gösterir Şu halde fıkıh usûlü´nün konu­su Şer´i Deliller ve Şer´i Hükümlerdir Bu konuda biraz daha ayrıntılı bilgi verelim

Usûl âlimi, Fıkıh Usûlü ilminde şer´î hükümlerin çıkarıldığı Kitab, sünnet, İcma ve kıyas gibi delillerden icmali bir şekilde bahseder Delilleri hüküm çıkar­ma, teşri´ (kanun koyma) açısından inceler, delillerden hüküm çıkarırken hangi esaslara uyulması gerektiği üzerinde durur Aynı şekilde usûlcü, şer´î deliller ara­sında tearuz vukuunda hangisinin diğerine tercih edileceğine dair esasları tesbit eder Bu ilmin konuları arasında istihsân, istishâb, maslahat, örf-âdet, sedd-i zerâyi´ gibi fer´î deliller bulunurHikmet-i teşrî, mekâsidü´ş-şerî´a gibi fıkh´ın en faydalı ve en önemli esasları dahi bu İlmin konuları arasında yer alır Hüsün-kubuh, irâde hürriyeti, hikmet-i ilahiyye gibi Kelâm ilmine ait konular da Fıkıh Usûlü ilminde tetkike tabi tutulur Vücûb, hürmet, sıhhat, fesâd, rükün, şart, illet gibi hükümler, zimmet, ehliyet gibi mefhumlar, hâss, âmm, müşterek, mü-evvel, mecaz, kinaye, hafî, müşkil, emir, nehiy gibi lafızlar Fıkıh Usûlü ilminin konulan arasında bulunur

Yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı gibi Fıkıh Usûlü ilmi, kıs­men İslâm Hukukunun hikmet-i teşri´iyesini, kısmen kelâm ilminin konularım, kısmen de her dü´e şâmil ve tatbiki kabil dil kaidelerini tetkik eder Usûlcü, bu tetkik ve incelemeleri esnasında Lügat, Sarf, Nahiv, Mantık, Kelâm ve Fıkıh gi­bi ilimlerden faydalanır[19] 
www.kitaptakipcileri.com
C? Fıkıh Usûlü´nün Gayesi Ve Faydaları

A- Gayesi:
www.kitaptakipcileri.com
Bu ilmin gayesi, şer´î hükümlerin, şer´î delillerden nasıl ve ne şekilde çıkarı­lacağını öğretmektir Burada ifade edelim ki, şer´î hükümlerin hakikatlerine bü­tün şartlarıyla vukuf kesbetmek, ancak bu ilim sayesinde mümkün olabilir Fıkıh Usûlü ilminin koyduğu kaideleri bilmeyen bir kimse, tefsîr, hadîs ilimlerini bilse bile, şer´î hükümlerin hakikatlerine nüfuz edemez Aynı şekilde Kur´ân ve Sün-net´in ihtiva ettiği hükümleri hakkıyla anlamak için dil ilimlerini bilmek de kâfi değildir Fıkıh Usûlü ilminde de ihtisas yapmak gerekir Müctehidler ictihâdla-rında, fakîhler hüküm istihracında bu ilmin kaide ve esaslarından son derece fay­dalanırlarBu ilmîn esaslarını bilmeyenler, Kur´ân ve Sünnetten hüküm çıkarırken hata edebilirler Sonuç olarak diyebiliriz ki, bu ilmin esaslarını öğre­nen bir fakîh, hüküm istinbâtında isabetli neticelere varabilir İsabetli kararlara varabilen ve onları hayatına tatbik eden bir âlim ise dünya ve âhiret saadetini kazanabilir[20] 
www.kitaptakipcileri.com

b- Faydalan[21]


Fıkıh Usûlü ilmi, Kur´ân ve Sünnet´den hüküm çıkarmayı amaçlayan bir ilimdir Bu ilmin tahsilinden elde edilecek faydaları şöyle sıralayabiliriz:

1 Kişi bu ilimde mütehassıs olunca, Kur´ân ve Sünnet´in aşağı-yukan bü­tün lafızlarım öğrenmiş olur

2 İnsan bu ilim sayesinde müctehidler tarafından hükümlerin ne suretle çı­karıldığını, hangisinin rey ve ictihâdlannın diğerlerine üstün bulunduğunu bile­bilir Dolayısıyla müctehidlerin, istinbât ve ictihâd etme yollarını ve bunların Fıkıh´a ne kadar hizmetlerinin geçtiğini müşahade eder

3 Fıkıh kitaplarında bulunan hükümlerin delilleri ve bu hükümlerin hangi­lerinin Kur´ân ve Sünnet´den çıkarıldığı ve hangilerinin müctehidlerin içtihâdla-rına dayandığı, bu ilmin yardımıyla bilinebilir

4 Cenâb-ı Hakk´ın dinî hükümleri koyarken gözettiği maksad ve gayesinin ne olduğu (hikmet-i teşri´) bu ilim vasıtasiyle Öğrenilebilir

5 Bu ilimde ihtisas yapanların, hukukî, kanunî bilgileri artar ve muhakeme kudretleri gelişir, hukuk nosyonları (hukuk melekesi) teşekkül eder, Kur´ân ve Sünnet´den hata yapmadan hüküm çıkarabilirler [22]


D- Fıkıh Usûlü İle Fıkıh Ve Fıkıh Kaideleri Arasındaki Farklar

a- Fıkıh ile Fıkıh Usûlü Arasındaki Fark:


Fıkıh ilminin konusu, mükellefin hukuk düzeniyle ilgili fiilleri ve bu fiille­rin hükümleridir Fakîh, mükellefin alış-veriş, kiralama, şirket, rehin, vekâlet, namaz, vakıf, hırsızlık ve benzeri fiillerinin her birine ait şer´i hükmün ve delilin ne olduğunu araştırır Biraz Önce de geçtiği gibi Fıkıh Usûlü, şer´î hükümleri, tafsili delillerden istinbât etmek için gerekli kaideleri öğreten bir ilimdirMesela, emir sıygasının vücûb, nehiy sıygasının hürmet ifade ettiğini bize Fıkıh Usûlü öğretir Fakîh, vâcib olup olmama yönünden namazın hükmünü ortaya koyaca-ı zaman, "namazı dosdoğru kılınız" âyetine bakar[23] Zekât da böyledir Hacc´ın ükmünü açıklamak istediği zaman "Resuluiîah´m, "Allah, size haca farz kıl-i, haccediniz" hadisini ileri sürer[24] Aynı şekilde içkinin dini hükmünü tayin deceği zaman, ´ ´Ey iman edenler, içki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şey-3U işi pisliklerdir; bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz" âyetini zikreder[25]

İşte, Usûlcü mes´eleleri ayrı ayrı ele alarak onlarla meşgul olmuyor, genel âideler koyuyor O kaideler fakîh için hüküm çıkarmada malzeme oluyor Hai­ni ki fakîh her meseleyi ayrı ayn ele alıyor ve her mes´elenin hükmünü ve delilini ıyrı ayrı değerlendiriyor ve bir neticeye varmış oluyor İşte fıkıh ile Fıkıh Usûlü ırasında böyle bir fark vardır Yani Fıkıh Usûlü; Fakih´in, delillere dayanarak lüküm çıkarırken tutacağı yolu ve delilleri kuvvetine göre tertip ederek, Kur´-ın´ı Sünnet´den, Sünnet´i kıyas ve doğrudan doğruya nassa dayanmayan diğer idillerden Önce alınmasını açıklayan kaideler ilmidir Fıkıh ise bu kaidelere bağlı :alarak çıkarılmış hükümlerin tümüdür

Fıkh´a nisbetle Fıkıh Usûlü, diğer felsefi ilimlere nisbetle mantık ilmi yi bi­lir Mantık, akıl için terazi ve onu düşünürken hatadan koruyan bir âlettir Arap­ça konuşmak ve bu dil ile okuyup yazmak için Nahv ilmi, nasıl dili ve kalemi yanlışlardan koruyan ölçü ise, Fıkıh Usûlü ilmi de Fıkıh sahasında fakîhi hata-lan koruyan ve hüküm çıkarırken yanılmasını önleyen bir kıstastır Fakîh, çı-cardığı hükmün sağlam olup olmadığını bu sayede anlayabilir [26]
www.kitaptakipcileri.com

b) Fıkıh kaideleri ile Usûlu´l-Fıkıh Arasındaki Fark:


Usûlu´l-fıkıh ile cüz´î hükümleri bir araya toplayan fıkıh kaideleri (el-kavâidul-fıkhiyye) arasındaki farkı belirtmekte fayda bulunmaktadır Bu kaide­lere, muhteva itibariyle "Fıkhın genel prensip ve hükümleri" adı verilebilir Fı­kıh Usûlü ilmi, fakîhijn uyması gereken kaideleri açıklar ki, bunlar onun, hüküm çıkarırken hataya düşmesini önler Fıkıh kaideleri ise, bir kaç hükmü birleştiren bir kıyas veya fıkhî kaidede toplanabilen benzer hükümler kolleykisoyunudur İslam hukukuna göre, mülkiyet kaideleri, muhayyerlik kaideleri, fesih kaideleri, burada misal olarak verilebilir Bunlar, cüz´î ve dağınık hükümlerin neticeleridir ki mes´eleleri genişçe ele alan fakîh, uğraşmış ve bunları, bir araya toplayıcı kai­de ve genel hükümler yardımı ile birbirine bağlamıştırBu tür çalışmalara misal alarak, Şâfiîlerden İzzüddin b Abdisselâm´ın "Kavâidü´l-Ahkâm" Mâlikîler-den el-Karâfî´nin "Envâru´l-burûk fi envâri´l-furûk", Hanefîlerden îbn Nüceym´-in "el-Eşbâh ve´n-Neziir", yine Mâlikîlerden İbn Cezzî Muhammed b Abdillah b Yahya´nın "el-Kavânînu´l-Ftkhiyye", Hanbelî mezhebinin dağınık meselele­rini bir araya toplayan İbn Receb´in "el-Kavâidu´1-Kubrâ", İbnu´l-Lehhâm el-Hanbelî´nin "el-Kavâid ve´1-Fevâdu´î-Usuliyye" adlı eserleri burada zikredilebilir

Buna göre diyebiliriz ki, bu kaideleri okuyup incelemek bir fıkıh çalışması­dır; Fıkıh Usûlü çalışması değildir Bu kaideler, fıkhî hükümlerden birbirine ben­zeyen meseleleri bir araya toplama, birleştirme esasına dayanır ki, bu kaidelere "Fıkh´ın Genel Hükümleri" denebilir[27] 



II- FIKIH USÛLÜ´NÜN TARİHÇESİ


A- Hz Peygamber Zamanında Fıkıh Usûlü


Hz Peygamber (sas), dinî hükümleri insanlara tebliğ ediyordu Mekke devrindeki hükümler genellikle ahlâk ve itikâd hususlarında idi Bu devrede hu­kukî hükümler nadirdi Hukuki hükümler daha ziyade Medine devrinde teşri´ edildi Hz Peygamber (sas) devrinde Fıkh´ın kaynakları: Kur´ân, Sünnet ve ictihâd idi Nebî (sas), teşri´ usullerini sahâbilerine tatbikatıyla öğretiyordu Onlar dinî bir müşkil karşısında nasıl hareket edeceklerini biliyorlardı Şu halde Peygamber (sas) fıkıhtaki tatbikatıyla teşri usûllerini tayin ve tesbit ediyordu Bu bakımdan teşri´ usûllerinin fıkıhla birlikte doğduğunu söyleyebilirizŞurası­nı da hatırlatalım ki, teşri´ usûlleri tedvin edilmemişti, fakat hu usûller şifahen biliniyor ve tatbik olunuyordu

Fıkıh Usûlü ilminin fıkıh ile birlikte doğup birlikte geliştiğini görmek bakı­mından Peygamber (sas)´in tatbikatına bir göz atmak faydalı olacaktır Nebî (sas) Muâz b Cebel´i Yemen´e kâdî olarak gönderirken ona ne ile hükmede­ceğini sordu O, önce KitâJb (Kur´ân) ile sonra Sünnet ile ve daha sonra re´y ve ictihâd ile hükmedeceğini söyledi ve Peygamber (sas) de bu cevabdan büyük bir memnuniyet duydu[28] Bu cevapta Fıkıh Usûlü ilminin terimlerinden Kitâb, Sünnet, Re´y, İctihâd, hüküm kelimeleri bulunmaktadır Hz Peygamber (sas) tarafından kurban etlerinin saklanmasının Önce yasaklanışı, sonra müsaade edilişi[29] ve aynı şekilde kabir ziyaretinin önce yasaklanışı, sonra müsaade edilişi[30] neshe verilecek misâllerdendir Kıyas yoluyla sığırın, koyun gibi sadece bir şahıs tarafından kurban edilmesi gerekmektedir Çünkü kurbandan maksat kan akıt­mak (irâke-i demm)´tırFakat Peygamber (sas) sığırın yedi hisse olarak kur­ban edileceğini söylemiş ve tatbikatı da bu istikamette olmuştur Böylece sığırın istihsân deliline göre - yedi hisse olarak yedi kişi tarafından kurban edilmesi caiz görülmüştür Görüldüğü gibi bu devirde teşri´ bir takım usûller çerçevesinde ya­pılıyordu Fakat bu usûller şifahî olup tedvin olunmamıştı [31]



B- Sahabe Zamanında Fıkıh Usulü


Sahabe zamanında hüküm çıkarılırken bir takım kaideler vardı Sahâbiler, müşkil durumlar karşısında bu kaidelere tabi olarak hüküm çıkarıyorlardı Hz Ali içki içenin cezasını tesbit ederken şöyle bir kıyas kullanmıştır: "însan içki içince hezeyanda bulunur, hezeyanda bulununca iftira eder, dolayısıyla kazif ce­zası gerekir, yani seksen değnek vurulması gerekir"[32]Hz Ali bu davranışıyla zerâyi´ metodunu kullanmış oluyordu Abdullah b Mes´ûd "Kocası ölen hâmi­le bir kadının iddeti doğuma kadardır" diyor[33] ve "Gebe kadınların iddeti do­ğurmaları ile tamam olur"[34] âyetini delil olarak getiriyor ve böylece küçük Ni­sa sûresinin büyük Nisa sûresinden sonra indiğini ifade ediyordu Bu davranışıy­la Talâk sûresinin Bakara sûresinden sonra geldiğini anlatmak istiyordu Bu da sonra gelen nass´ı Önce gelen nass´ı nesh ve tahsis etmesi hususunda bir kaide olmuş oluyordu

Sahabe devrinde Fıkh´ın kaynaklan: Kitâb, Sünnet, İcmâ ve tçtihâd idi Hz Ebû Bekir hüküm verirken bu dört kaynaktan istifade ediyordu Ona bir mesele arzedilince ilk önce Kitâb´a bakar, ona göre hüküm verirdi Kur´ân´da hükmü bulunmayan mes´elenin hükmünü bulmak için Sünnet´e bakardı Onda da hük­mü bulunmayan mes´eleler için sahâbîlerine danışırdı İcabında onları toplar, on­larla istişare eder ve toplantı neticesinde o mes´ele hakkında vuku bulan icmâ´ ile hükmederdi[35] Hz Ömer de bu metodu tatbik ediyordu[36] Hz Ömer, vali ve kadılarına gönderdiği talimatlarla Kur´ân ve Stinnet´in tatbik edilmesini isti­yordu[37] Hz Ömer, Küfe kadısı Şureyh´a gönderdiği mektubta Kur´ân, Sünnet, tcmâ ve İctilîâd´ın mahkemede hükümlere mesned olmasını istiyordu[38] Hz Ömer´in Basra vali kadısı Ebû Mûsa´l-Eş´arî´ye gönderdiği kazaî talimatname­de, İslâm Hukukunun kaynakları: Kur´ân, Sünnet ve Kıyas olarak belirtiliyor­du[39] Bu mektupta geçen "KIS" ifadesi ile Kıyas deliline işaret ediliyorduİşte bu kaynaklar, İslam hukukunun kaynaklarıdır Bu kaynaklardan Fıkıh Usûlü ilmi bahsetmektedir

Görüldüğü gibi sahabe devrinde Fıkıh Usûlüne ait ıstılahlar ortaya çıkmaya başlamıştır Sahabe, bir takım kaideler muvacehesinde hüküm çıkarmış, fetva vermiş ve ictihâdlarda bulunmuşlardır Bu devirde de teşri´ usûlleri şifahî olup tedvin olunmamıştır [40]


C- Tâbiün Zamanında Fıkıh Usûlü


Tâbiün devrinde ehl-i rey ve ehl-i hadîs mektepleri ortaya çıkmış, her mek­tep kendilerine has bir takım teşri´ prensipleri benimsemiştir Hüküm istinbâünda her mektep kendi prensip ve kaideleri muvacehisinde harekette bulunmuştur Ehl-i hadîs, Kur´ân ve Sünnet´e sımsıkı sarılırken, ehl-i rey, bulundukları muhit gereği Kıyas ve İstihsân metodundan son derece faydalanmışlardır Bu devrede de Fıkıh kaynaklan: Kur´ân, Sünnet, İcmâ ve îctihâd idi ve teşri´ usûlleri hâlâ şifahî halde bulunuyordu ve tedvîn edilmişti [41]


D- Müctehid İmamlar Zamanında Fıkıh Usûlü


Bu devrede Fıkıh Usûlü´nün haram, vâcib, mubah, farz gibi ıstılahları orta­ya çıktı Her mezhep, kendisine ait bir takım usûller benimsedi O usûlleri uygu­layarak hüküm çıkarıyordu Bu devrede her mezhebin kendisine ait fer´î kaynaklan vardı Hanefîler, İstihsân kaynağım kullanırken, Şâfiîler buna karşı çıkıyorlardı Mâlîkîler, Istıslâh metoduna önem veriyorlardı Bu devrede ortaya çıkan ve önceleri tatbik olunan kaideler artık yavaş yavaş kitap haline getirilme­ye başlandı İbn Halligân´a göre Fıkıh Usûlüne ait ilk kitap yazan Ebû Yusuf (öl 182)´tur[42] Fakat onun kitabı zamanımıza kadar gelmemiştir İmâm Şafiî (öl 204)´nin "er-Risâle" adlı eseri, zamanımıza kadar gelmiş ilk Fıkıh Usûlü kitabı­dır Müellif, bu kitabında icmal, beyân, emir, nehiy, hâss, nâsih, mensûh, sün­net, icmâ, kıyas, istihsân gibi meselelerden bahsetmiştir Müctehid imamlar devrinden sonra Fıkıh Usûlü kaideleri yazılı ve müdevven bir hale getirildi İmâm Şafiî´den sonra, teşri´ usûllerini ve kaidelerini anlatan kitaplar yazıldı[43]


3 FIKIH USÛLÜ MESLEKLERİ VE ÖZELLİKLERİ:


Fıkıh Usûlü ilminin tedvininde,

A- Fukâha mesleği (Hanefî mesleği,) 

B- Mütekellimîn mesleği (Şafiî Mesleği),

C- Memzûc meslek olmak üzere üç meslek tatbik edilmiştir Şimdi bunları kısaca özellikleriyle birlikte izah edelim [44]


A-Fukahâ Mesleği Ve Özellikleri


Âlimler, bu ilmin tedvininde önceleri iki usûlden birine tabi olarak kitab yazıyorlardı Bunlardan biri fukahâ usûlü, diğeri mütekellimîn usulü idi Bu usul­lerden fukuha usûlünü Hanefiler uygulamıştır Bu sebeple bu usûle "Hanefîmes­leği ve usûlü" denmiştir, Bu usûlü tatbik eden fakîhler, fıkhîmes´eleler hakkında usûl kaidelerinin tatbikatına önem vermişler, usûl kaidelerini Fıkhın tatbikatın­dan çıkarmışlardır Bu usûlle eser yazanlar, konuları izah ederken konunun an­laşılmasını sağlamak ve tatbikatını gerçekleştirmek bakımından çokça misaller vermişlerdir Hanefî usûlü biraz sonra izah edeceğimiz Şafiî usûlünden daha güç olmakla birlikte İslam hukukunun anlaşılmasına daha elverişlidir[45] Bu usûl, Mantık ilminde cüzden külle (tüme) varım esasına dayanmaktadır Olaylardan hareketle genel kaidelere varılır [46]

www.kitaptakipcileri.com
B- Mütekellimîn Mesleği Ve Özellikleri


Bu ilimde tatbik edilen usullerden biri de mütekkellimîn (kelâmcılar) usûlü­dür Bu usûlü Mutezile ve Şafiî mezheblerine mensup kelâm âlimleri uygulamış­lardır Kelâm âlimlerinin uygulaması sebebiyle bu usûle Mütekellimîn mesleği, uygulayan âlimlerinin ekserisinin Şafiî mezhebine mensub olması sebebiyle de "Şafiî mesleği ve Usûlü" denmiştirMâlikî, Hanbelî mezheblerine mensup âlim­ler de bu meslek üzere eser yazmışlardır Bu mesleği uygulayan âlimler, teşri´ usûllerini aklî istidlale meylederek izah etmişler ve konulan izah ederken pek fazla misal vermemişlerdir Bu usûl, mantık ilminde tümden cüze gelim metodudur Genel kaidelerden olayların hükümleri çıkarılır [47]


C- Memzüc Meslek Ve Özellikleri


Yukarıda isimlerini verdiğimiz iki usûlü tatbik eden âlimlerden sonraki de­virlerde yetişen hukukçular, bu iki usûlün nitelik ve özelliklerini birleştirmek su­retiyle eserler kaleme almışlardır Bu usûle Memzûc (birleştirilmiş) meslek ve usûl adı verilmiştirHanefî, Şafiî, Mâliki ve Hanbelî mezheplerine mensup âlimler, bu usûie uygun olarak eserler te´lif etmişlerdir [48]


IV? FIKIH USULÜ ESERLERİ


A- Fukahâ Mesleğine Göre Yazılmış Eserlerin En Meş­hurları


1- Kerhî (öl 340), Usûl, 

2- Cassâs (öl 370), el-Fusûl fî´1-usûl,

3- Debûsî (öl 430), Takvîmul-edille,

4- Pezdevî (öl 482), Usûl,
www.kitaptakipcileri.com
5- Serahsî, (öl 483), Usûl,

6- SemerkandS (Öl 533), Mizânu´1-usûl fî netâici´1-ukûl,

7- Abdulaziz Buhârî (öl 730), Keşfü´l-esrâr,

8- Nesefî( öl 710), Menânı´l-envâr,

9- İbn Melek (öl 885), Şerh Menâri´l-envâr

Yukarıda Hanefî mesleği üzere yazılmış kitapların en meşhurlarının isimle­rini bir şema halinde gösterdik Şimdi bu kitaplar ve müellifleri hakkında kısa bir bilgi verelim

Hanefî mesleği üzere Fıkıh Usûlü kaidelerini ilk önce te´sis eden Ebû Yusuf (öl I82)´dur Ancak onun kitabı, bize kadar gelmemiştir, imâm Ebû Yusuf ile tmâm Muhammed (öl 189)´den sonra onların talebeleri, Fıkıh Usûlü sahasında tetkiklerde bulunmuşlardır Bunlar arasında İsâ b Ebân (Öl 221), Hücec adıyla bir kitab te´lif etmiştir Bağdad´da Ebû´l-Hasan el-Kerhî (öl340), Fıkıh Usû­lünde pek meşhur olmuştur Bunun bu sahada kaleme aldığı "Usûl" adlı eseri matbudur Bu eseri, Necmüddin Ebû Hafs en-Nesefî (öl 537) şerhetmiştir
www.kitaptakipcileri.com
Hicri dördüncü asırda yaşadığı ifade edilen Ebû Tâhir ed-Debbâs fıkıh kai­delerini tetkik ve tahrîc eden bir âlimdir İbn Nüceym (öl970)´e göre bu âlim, fıkhi kaideleri 17 külli kaideye irca etmiştir[49]

Kerhî´nin talebelerinden Ebû Bekr el-Cassâs (Öl 370) da Fıkıh Usûlü timi­nin tekemmülüne hizmet eden fakîhler arasında kabul edilir Te´lif ettiği eseri, yakın tarihte basılmıştır,

Ebû Zeyd ed-Debûsî (öl 430) hem usûl de hem de fürû da büyük bir imâm olarak kabul edilmiştir Fıkıh Usûlü sahasında müdekkikane çalışmalarda bu­lunmuştur Hilâfiyât ilminin kurucusudur Takvîmui-edİlle adıyla te´lif ettiği eserinin, İstanbul Kütüphanelerinde yazmaları bulunmaktadır

Debûsî´den sonra Fahru´l-İslâm el-Pezdevî (öl 482) ile Şemsü´l-Eimme es-Serahsî (öl 483) lakaplanyle maruf olan iki zat daha gelerek Hanefî usûl ve mes­leğini tekemmül ettirmişlerdir Bunlar Debûsî´nin Takvîmu´l-edîlle adlı kitabın­dan faydalanarak usûl mes´delerini, pek açık ve geniş bir şekilde tetkik ve izah etmişler ve bu tetkiklerini birer kitap haline getirmişlerdir

Debûsî, Pezdevî ve Serahsî, Hanefî mezhebinde Fıkıh Usûlü sahasında üç rükün (üç direk) olarak kabul edilmiştir[50] Bu üç âlime Hanefî Usûlü´ 1-Fıkhında Eimme-i Selâse (üç imâm), Pezdevî ile Serahsî´ye de Şeyheyn adı verilmiştir De­bûsî, Fıkıh Usûlü ilminde, imamlar imâmı ve Üstâzü´l-kül´dür Pezdevî de ikin­ci imamdır Hanefî mezhebinde Ebû Yusuf´un İmam A´zam´a nisbeti ne derecede ise, Usûlü´1-Fıkıh´ta da Pezdevî´nin Debûsî´ye nisbeti o derecededir Yani bu da onun kadar muktedir bir zâttır ve Usûlu´l-Fıkıh´a Debûsî kadar hizmeti olmuş­tur Pezdevî´nin Usûl´ul-Fıkh´a dâir kaleme aldığı meşhur metni, Abdulaziz Bu-hârî (öl 730) tarafından Keşfü´l-esrâr adıyla şerh edilmiş ve onunla birlikte basılmıştır Keşfü´l-esrâr´m ibaresi açık, ifadesi tatlı olup, gayet güzel ve çok fay­dalı bir eserdir Kendisinden sonra gelen âlimler onu kaynak olarak kullanmış­lardır Teftezânî (öl792), Telvîh adlı kitabını yazarken ondan istifade etmiştir Hatta Telvîh´in ifadelerinin çoğu, hatta yerine göre yarım sahifeden ziyadesi ay­nen bu eserden alınmıştır Keşfü´l-esrâr´da Semerkandî (öl 553)´nin Mİzânu´l-Usûl adlı eseri çok geçer Hatta Keşfü´l-Esrâr müellifi, en muğlak (kapalı) mese­lelerin tahkikinde çoğunlukla bu kitabdan faydalanmıştır Abdulaziz Buhârî, el-Müntehabu fi´1-usûl adıyla bilinen kitabı dahi şerh etmiş ve onaĞâyetü´t-Tahkîk adını vermiştir Bu da nefis bir eserdirAbdulaziz Buhârî´nin talebesi Celaled-din Habbâzî (öl 691) el-Muğnî adlı eserini yazmıştır Matbu olan bu eser, Kara Hoca (Alaaddin Esved) tarafından şerh edilmiştir

Şemsü´l-Eimme Serahsî´ye gelince: o da Usûhı´l-fikih ilminde üçüncü imâm olarak kabul edilir Hanefî mezhebinde İmâm Muhammed´in İmam A´zam´a nis­beti ne derecede ise, Usûlu´l-fıkıhda da Serahsî´nin Debûsî´ye nisbeti o derece­dedir Serahsî de başlı başına Usûlu´l-fıkhı icad ve ikmal edecek derecede ilmi iktidara sahip bir fakîhtir Fahru´l-İslâm Pezdevî gibi usulde müteahhirinin imâmı kabul edilir Usûlü´1-fıkha dair yazdığı eseri, iki cild halinde basîlrmştır

Bu büyük üç âlim (Debûsî, Pezdevî ve Ser´ahsî)den sonra gelen âlimler, bun­ların eserlerine başvurmuşlar ve onların kitablarını kaynak olarak kullanmışlar­dır Te´lif ettikleri eserlerde usûle ait meseleleri Özetlemekten ve bazı bahislerin yerlerini değiştirmekten başka bir şey yapmamışlardır

Vakıa Fahru´l-İslâm Pezdevî´nin kardeşi Sadru´l-İslâm Ebu´1-Yusr Muham-med el-Pezdevî (öl 493) gibi onların zamanında Necmüddin Ömer Nesefî (öl 537), Burhaneddin Kebîr İbn Mâze (öl, ?), oğlu Sadru´ş-Şehîd İbn Mâze (öl 536), Mizânu´1-Usûl adlı eserin müellifi Alaaddin Semerkandî (öl 553) gibi onların zamanını takip eden asırda ilim yönünden Pezdevî ve Serahsî´ye yakın ve bazıla­rı onların derecesinde ilmi iktidara sahip, pek büyük ve gayet muhakkik bir çok usul ulemâsı daha gelmiştir Ancak bunların bazıları yalnız usûl ilmini tedris ile
www.kitaptakipcileri.com
iktifa edip kitab te´lifine lüzum görmemiş, bazılarının eserleri de her nasılsa on­ların ki (Pezdevî ve Serahsî) kadar yayılmamış ve meşhur olmamışlardır Bununla beraber bunlaf, zaten Pezdevî ile Serahsî´nin ele alıp işledikleri konulara ilâve edecek bîr şey de bulamamışlardır Onun için hiç biri, Debûsî, Pezdevî, ve Se­rahsî´nin Usûlu´l-Fıkıh ilmindeki yerini tutamamıştır

Bu arada Hanefî usûlünü canlandırmak üzere Şemsü´l-eimme el-Kerderî (öl 642)´nin gelmiş olduğunu görmekteyiz Bu zat, zamanın Debûsî´si kabul edil­miştir Bu zatın talebesi Ebû´l-Berekât Hafizüddin en-Nesefî (öl 710) de hocası kadar bu ilme hizmette bulunmuştur Menâru´l-envâr adıyla bîr metin kaleme almış ve buna bir de şerh yazmıştır İbn Melek (öl 885) de fr- güzel metne bir şerh yazmıştır ki bu şerh Osmanlı Medreselerinde senelerce ders kitabı olarak okutulmuştur, [51]



B-Mütekellimîn Mesleğine Göre Yazılmış Eserlerin En Meşhurları


1 Abdulcebbâr (öl; 415), el-Umd,

2 Ebû´l-Hüseyn el-Basrî (öl 463), el-Mu´temed, 3İmâmu´l-Harameyn el-Ceveynî (öl 487), el-Burhân,

4 Gazalî (ÖL 505), el-Mustasfâ,

5 Fahruddin er-Râzî (öl, 606), el-Mahsûl,

6 el-Âmidî (öl 631), el-İhkâm fi Usûli´l-Ahkâm

Yukarıda mütekellimîn mesleği üzere yazılmış eserlerin en meşhurlarını bir şema halinde gösterdik Şimdi bu konuda biraz daha bilgi verelim

Önceden de ifade ettiğimiz gibi Fıkıh Usûlüne dair ilk önce eser neşrine mu­vaffak olan İmâm Şafiî (öl 204)´dir Bu zatdan sonra bu meslek üzere Mu´tezile imamlarından Abdulcebbâr (öl 415) el-Umd adındaki eseri kaleme almıştır Bu eseri, Mu´tezile imamlarından Ebû´l-Hüseyn el-Basrî (öl 463) el-Mu´temed adıyla şerhetmiştir Bu zat, itikatta mutezilî olmakla birlikte-Fıkıhta Şafiî mezhebine mensuptur el-Mu´temed, M Hamİdullah tarafından neşredilmiştir

İmâmu´l-Harameyn Ebû´l-Meâlî el-Cüveynî (öl 487) el-Burhân adlı eserini yazmıştır Bunun talebesi Gazâlî (öl 505) de el-Mustasfâ´yi te´lif etmiştir Her ikisi de Ehl-i Sünnet ve´1-Cemaat imamlarından olup kelâm âlimî ve Şafiî îakîhi-dirler Bu iki kitap da matbûdur

Bu dört kitap, usûl âlimleri nezdinde mütekellimîn mesleğinin dört rüknü (direği) olarak kabul edilir Sonradan bu dört kitabı, yine kelâm âlimlerinden iki büyük zat telhis (özet) etmişlerdir Fahruddin er-Râzî el-Mahsûrü,el-Âmidî de el-İhkâm´ı telif etmiştir Her ikisi de yukarıda zikri geçen dört kitabın, bütün bahislerini kitablarına almışlardır er-Râzi, delilleri çoğaltmak cihetine, el-Âmidî ise mezheplerin tahkiki ve meselelerin teferruatı cihetine itina göstermiştir Bu iki imâm da ilmi iktidarı haiz olup fıkıhda Şafiî mezhebine mensupturlar, er-Râzî´nin el-MahsûPünü yine onun talebelerinden Kadı Siraceddin´el-Ermevî (öl 682) özetleyerek et-TahsîPi, Tacüddin el-Ermevî (öl 656)´de el-Hâsıl´ı te´lif et­miştir Mâlikî fakîhlerinden el-Karâfî (öl 684), el-Mahsûl´ü özetleyerek Tenkîhu´l-fusûl adında veciz metni yazmış sonra da onu şerh etmiştir Bu eser basılmıştır Kadı Beyzâvî (öl 685), Mahsûl´ü özetleyerek, el-Minhâc adlı muhtasar metni meydana getirmiştir Bu iki eser pek muhtasar olduğu için Mısır´da mübtediler, bunlara çok rağbet etmişler ve bu sebepten üzerlerine pek çok şerhler yazılmıştır | Seyfüddin el-Âmidî´nin el-İhkâm´ını Mâliki âlimlerinden tbn Hâcib (öl 646), ietleyerek Müntehâ´l-vüsûl adlı muhtasar kitabını te´lif etmiş, sonra da bunu iha da kısaltarak Muhtesaru´l-inüntehâ´yı meydana getirmiştir Muhtesaru´l-üntehâ pek ziyade rağbet görmüş ve onu İsmail Şirâzî (öl 756), Kadı Âdud il 759) gibi âlimler şerh etmiş, bu şerhler üzerine de haşiyeler kaleme alınmıştır Bu şerhler ve haşiyeler, Fıkıh Usûlü sahasında daha önceden yazılmış kıymetli eserlerin unutulmasına sebep olmuş, böylece Fıkıh Usûlü sahasında bir du-ıklama devri başlamıştır [52]


C- Memzûc (Birleştirilmiş) Mesleğe Göre Yazılmış Eserlerin İn Meşhurları


1 İbnü´s-Saâtî (öl 694), Bedîu´n-nîzâm,

2 Sadrü´ş-Şerîa (öl 747), Tenkîhu´1-Usûl,

3 İbnü´l-Hümâm, (Öl 861), Tahrîr,

4 Molla Hüsrev (öl 885), Mir´ât,

5 Molla Fenârî, (öl 834), Fusûlü-bedâyi´,

6 MuhibuHah b Abdişşekür (öl i 119), Müsellemü´s-sübût

7 Tâcu´s-Sübkî (öl 771), Cem´ül-cevâmi´,

8 Şâtibî (öl 780) Muvafakat

9 İbn Kayyım (öl 751), riâmu´l-muvakkiîn

Yukarıda iki mesleği birleştirerek eser te´lif eden müellifleri bir şema halin- le gösterdik Şimdi bunlar hakkında kısa bir bilgi verelim

İbnü´s-Saâtî Muzafüriddin el-Bağdâdî (öl 694), BedîVn-nizâm adlı eserini e´lif ederken bu kitabında Fahru´l-îslâm el-Pezdevî´nin Usûlü ile Seyfüddin el-Vmidî´nin el-İhkâm´ında bulunan mevcut bahisleri özetleyerek toplamış ve her vahşin sonunda hilafiyata dair mes´eleleri idhal etmiştir Bu eser güzel olması iolayisıyle bir çok âlim tarafından şerh edilmiştir

Sadru´ş-Şerîa (öl 747), Tenkîhu´1-usûl adlı eserinde Hanefî ve Şafiî usûlle­rini birleştirmiştir Bu eseri, Pezdevî´nin Usûl´ünü, er-Râzi´nin el-Mahsûl´ünü İbn Hâcib´in Muhtasaru´l-Müntehâ´sım Özetlemek suretiyle te´lif etmiştir Son­ra da bunun üzerine Tavdîh adıyla gayet güzel bir şerh yazmıştır Teftezânî (Öl 792), Tavdîh´i, Telvîh adıyla şerh etmiştir Sadru´ş-Şerîa amelde Hanefî itikatta Mâturîdî mezhebine mensuptur Teftezânî ise amelde Şafiî, itikatta ise Eş´arî mez­hebine bağlıdır Bu sebeple Teftezânî eseri Telvîh´te Sadru´ş-Şerîa´nın görüşleri­ni tenkid etmiş ve ihtilaflı konularda ona cephe almıştır Teftezânî´nin bu eserini yazarken Keşfü´l-esrâr´ı kaynak olarak kullanıp ondan faydalandığını yukarıda ifade etmiştik İbn Kemâl (öl 940) Tağyîru´t-Tenkîh adıyla bir eser kaleme al­mış ve bu eseriyle Tenkîh´i tenkid etmiş ve itibarını düşürmek istemişse de mu­vaffak olamamıştır

Osmanlı Devleti Şeyhu´l-îslâmlan´ndan meşhur bir âlim olan Molla Fenârî (öl 834) tam otuz senede Fusûhı´l-bedâyi´ adlı eserini te´lif etmiştir Molla Hüs­rev de Mir?ât adlı eserini te´lif etmiştir Bu eser, senelerce Osmanlı medreselerin­de ders kitabı olarak okutulmuştur

Hanefî ve Şafiî Usûllerim toplayan pek güzel ve değerli bir eser olan Tah-rîr´i, İbnü´l-Hümâm (öl 861) kaleme almıştır Tahrîr, pek kısa cümlelerle, başı ucu kesik ibarelerle yazılmış olduğundan bir ilim kitabı olmaktan çıkmış adeta bir lügaz (bilmece) ve muamma halini almıştır Sanki İbnü´l-Hümâm bu kitabını ammenin istifadesi için değil de, bir bilmece tertibinde ilmi iktidarını tecrübe et­mek için yazmıştır Bu âlimin talebesi, İbn Emîrü´1-Hâc (öl 879), Tahrîr´i, et-Takrîr ve´t-Tahbîr adıyla kelime kelime, cümle cümle şerhetmiş ve bu suretle Tah-rir´i anlaşabilir bir kitap haline getirmiştir

Hindistan´a MuhibuHah b Abdişşekür (öl 1119), Müsellemü´s-Sübût adlı eserini te´lif etmiştir Bu eser, Şerhi Fevâtihu´r-Rehamût ile birlikte basılmıştır Bu eser, güzel bir üslubla kaleme alınmıştır Sanki müellif, İbnü´l-Hümâm´in Tahrîr´ini, ibarelerindeki eksik, mahzuf mukadder olan kelimeleri ilave ederek istinsah etmiştir Bu sebeple Müsellemü´s-subût, Tahrîr´in bir kopyesi gibidir

Ömer Nasuhi Bilmen, Şafiî mezhebine mensup Beyzâvî´nin Minhâc´ım mem-züc eserler arasında zikretmiştir Abdulkerim Zeydan da Şafiî mezhebi hukuk­çusu Tâcuddin Abdulvahhab b Ali es-Subkî (öl 771)´nin Cem´ü´l-cevâmi´ adlı eserini bu metodla yazdığını ifade etmiştir Saya Paşa´mn, Baha Ankan tarafın­dan "îslam Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd" adıyla türkçeye tercüme edilen eseri çok kıymetlidir Bu eserin en önemli kaynağı, Hâdimî´nin Mecâmi´ul-Hakâik´ıdır

Burada, yukarıda zikrettiğimiz Fıkıh Usûlü kitaplarına metod ve muhteva yönünden benzemeyen iki eserden bahsetmemiz faydalı olacaktır Bunlardan bi­risi Ebû İshâk eş-Şâtibî (öl 780)´nin el-Muvafakât adh eseridir Şâtibî, mekâsidü´ş-Şerîa konularına ağırlık vermiştir Hükümlerdeki hikmetlerin nelerden ibaret ol­duğunu ifade etmiştir Bu eser dört cüt halinde basılmıştır Bu eserlerden diğeri, İbn Kayyim el-Cevzî (öl 751)´ye aittir İbn Kayyım, İ´lâmu´l-muvakkiîn adıyla yazdığı bu eserinde, diğer usul konuları yanında ictihâd, kıyas gibi konuları ge­niş bir şekilde tetkike tabi tutmuştur Bu eser de dört cild halinde basılmıştır

Bu arada, son asırda yaşayan Muhammed b Ali eş-Şevkânî (öl 1255)nin İrşâdu´l-fuhûl adlı eseri ile Sıddık Hasan Han (öl 1307)´nin Husulü´1-me´mül adlı eserinin meşhur olduğunu ifade edelim 

Muhammed Hudarî Bey, Abdulvahhab el-Hallâf, Muhammed Ebû Zehra ve Abdulkerim Zeydân´ın te´lif ettikleri Fıkıh Usûlü eserlerinin son asrın kıy­metli çalışmaları olduğunu ilave edelim Bu eserlerden son üçü türkçeye de ter­cüme edilmiştir[53] 


D- Bazı Mezheplere Göre Yazılmış Fıkıh Usûlü Eserleri


Bundan önceki bahislerde genellikle Hanefî ve Şafiî mezhebi hukukçuları­nın eserleri zikredilmiştir Bunların dışında bulunan mezheplerin hukukçuları­nın Usûl-İ fıkha ait yazdıkları eserlerden örnekler vermek faydalı olacaktır [54]


a- Hanbelî Hukukçuları ve Eserleri:


1 Ebû Ya´lâ el-Ferrâ (öi 458)

el-Udde fi usûli´1-fıkh ve

el-Kifâye fî usûli´l-fıkıh

2 îbn Kudâme el-Makdisî (öl 620), er-Ravdah fi´1-Usûl [55]


b- Mâliki Hukukçuları ve Eserleri: 


1 Karâfî, (öl 684) et-Tenbihât, ve Tenkîhu´l-fusûl

2 Abdulvahhab et-Talebî (öl 422), el-İfâde

3 İbnu´l-Arabî (öl 543), el-Mahsûl fi usûli´1-fıkh [56]


c- Şiî Hukukçuları ve Eserleri:


1 Mutahharel-Hillî (öl 726), Mebâdiu´1-usûl ilâ ilmi´1-usül

2 Seyyîd Şerif Murtazâ (öl 336), K ez-Zerîa ilâ usûli´ş-Şerîa

3 Ebû Ca´fer et-Tûsî (öl 460), K Öddet´il-Usûl [57]


d- Zahiri Mezhebi Hukukçusu ve Eseri:


1 İbn Hazm, (öl 456), el-İhkâm [58]


E- Türkçe Yazılmış Bazı Eserler


Burada Türkçe yazılmış bazı fıkıh usûlü kitapların isimlerini vereceğiz:

1 ÎHakkı İzmirli, İlm-i Hilaf, İstanbul, 1330

2 Abdussettar, Medhal-ı fıkıh, İst 1299

3 Mahmud Es´ad, Telhîs-i Usûl-ı Fıkıh, İzmir, 1309

4 M Seyyid Bey, Usûl-ı Fıkıh, 2 cild, İstanbul, 1333, 1338

5 Büyük Haydar Efendi, Usûl-ı Fıkıh Dersleri, İst 1336

6 ÖN Bilmen, Hukuki îslamiyye ve îstılahatı Fıkhiyye Kamusu (1 Cild)

7 Hayreddin Karaman, Fıkıh Usûlü, İstanbul, 1967 [59]


DELİL KAVRAMI


Şer´î Deliller 


bölümünde, aslî ve fer´î delilleri incele­yeceğiz Burada delîl hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra delilleri ayrı ayrı izah edeceğiz[60]


A- Delilin Tarifi


Delîl luğatta rehber ve klavuz manasına gelmektedir Çoğulu edille?dir

Istılah´ta delîl, "Kendisinden şer´îhüküm istinbât olunan", "üzerinde dü­şünülünce, insanı istenen bir sonuç ve hükme ulaştıran şey" şekillerinde tarif edil­miştir Delil ıstılahta şöyle de tarif edilmiştir: "Üzerinde sıhhatli bir şekilde düşünüldüğü takdirde haber cinsinden rnatlüb olana (şer´i hükme) ulaşmayı müm­kün kılan şeydir"

[61]Haber cinsinden matlûb olan şey, şer´î hükümdür Mesela, emanetlerin sa­hiplerine tevdî edilmesinin dini durumunu öğrenmek istediğimiz zaman, şu âye­te başvururuz: "Allah emânetleri ehline vermenizi emrediyor"[62] Bu âyet, emânetlerin ehline verilmesini vacip kılan bir delîldir Aynı şekilde "namazı dos­doğru kılınız"[63] âyetine baktığımız zaman, bu delille namazın farz olduğu hük­müne varırız [64]


B- Delil´in Çeşitleri


Deliller çeşitli yönlerden kısımlara ayrılabilir Biz burada delilleri "aklî ve nakli deliller," "vahye dayanan ve dayanmayan deliller"´, "aslî ve fer´î deliller", "nass olan ve olmayan deliller" olarak gruplandırıp kısaca izah edeceğiz [65]


a- Aklî ve Naklî Deliller[66]


Aklî delil: iç ve dış duygulara veya zihin muhakemesi neticesine dayanan delildir Mesela, insan aklı, kâinatın, Allah´ın varlığı için bir delil olduğunu ka­bul eder

Naklî delil: başkasının sözünü nakletmeye dayanan delildir Nakli delil ta­biri dini olanını ve olmayanım da içerisine alır Fakat Fıkıh Usûlü ilminde naklî delil denince kaynağı Allah ve ResuFünden olan haberler, başka bir ifade ile Kur´-ân ve Sünnet kasdedilir Bu tür delillere "şer´î deliller: edilîe-i şer´iyye" denir

Aklî delil: Dinimizde şer´î bir delil olarak kabul edilmiştir Çünkü Cenâb-ı Hak insanlara aklı en büyük bir nimet olarak bahşetmiş ve bu sebeple akıllı insa­nı kendisine muhatap kabul etmiştir İslâm âlimleri "akıl da Kitâb ve Sünnet gibi şer´î bîr delildir, onlar gibi ilâhî bir hüccettir, ilâhî hüccetler arasında ise teârruz (çelişki) olmaz" demişlerdir Bu sebeple akl-ı selimin tecvîz ettiğim Kur´-ân ve Sünnet yasaklamaz Aynı şekilde Kur´ân ve Sünnet´in tecvîz ettiğini de akl-ı selim yadırgamaz Ancak bazen akıl ile naklin tearuz ettiği zahiren (görünüşte) zan olunabilir Hakikatte bu ikisi arasında tearuz bulunması mümkün değildir Görünüşte bu ikisi arasında bir tearuz görülürse, kaynağı kesin olarak Allah ve Resulüne dayanan naklî delile uyulur Çünkü aklın vereceği hükümlerde yanıl­malar her zaman söz konusu olabilir [67]


b- Nass Olan ve Olmayan Deliller:


Kur´an ve Sünnet´in lafızları vardır Bu bakımdan bunlar nass olan deliller­dir Halbuki Kıyas, İstihsân gibi delillerin ise lafızları yoktur Bu bakımdan on­lar da nass olmayan delillerdir [68]


c- Vahye Dayanan ve Dayanmayan Deliller[69]

Şer´î delillerin bir kısmı Vahye istinad eder Bunlardan vahy-i metlûv olanı­na Kur´ân, Vahy-i gayr-i metlûv olanına ise Sünnet denir Bu ikisine birden "edille-i sem´iyye" adı verilir

Şer´î delillerin diğer bir kısmı ise Vahye istinat etmez Bunlar icmâ ve Ki-yas´tır Bu dört delil, Fıkıh Usûlü ilminde "edille-i erbaa" olarak bilinir

Fıkıh usûlü ilminde bu dört delilden başka deliller de bulunmaktadır Bun­lardan bazıları: Geçmiş Şerîatler, Örf ve âdet, İstisna» Sahâbî, kavli ve benzerleri­dir Ancak bazı İslâm âlimleri, bunları ayrı ayrı birer müstakil delil saymayıp Geçmiş Şeriatları, Kur´ân ve Sünnet´e, örf ve âdet´i ise îcmâ´a mülhak etmişler­dir Bu arada İstishâh delilini Kur´ân, Sünnet, İcmâ ve Kıyas´dan biri içinde, Sahâbî Kavli´ni ise Sünnet içinde mütalaa etmişlerdir [70]


d- Aslî ve Fer´î Deliller[71]


Şer´î deliller bir yönden de aslî ve fer´î deliller olmak üzere iki kısma ayrılır Aslî deliller dört, fer´î delillerin başlıcaları ise yedidir Aslî deliller: Kur´ân, Sün­net, İcmâ ve Kiyas´dır Eer´î deliler ise îstihsân, İstislâh (Mesâlih-i mürsele), Is-tıshâb, Örf ve Adet, Şer´u Men Kablenâ, Sahâbî Kavli ve Sedd-i Zerâyi´dir Bu dört aslî delil ve onlara bağlı ve onlardan çıkarılmış fer´î deliller, müctehîd alimler tarafından hüccet olarak kullanılıp hüküm İstinbât edilebilir İctihâd derece­sine vasıl olamayan kimselerin şer´î deliller ile hüküm istinbât etmeleri mümkün değildir Mukallid kimseler için tabi oldukları müctehidin re´yi, yegane delildir[72] Biz burada şer´î delilleri aslî ve fer´î olarak inceleyeceğimizden bu delilleri bir şema halinde gösterelim: [73]



Şer?i Deliller

Aslî Deliller Fer´î Deliller

1 Kitâb (Kur´ân) 1 İstihsân

2 İstishâb

3 İstislâh (Mesâlih-i Mürsele) 

4 Örf ve Âdet

5 Sahâbî kavli

6 Sedd-i Zerâyi´

7 Şer´ü Men Kablenâ (Geçmiş Şerîatler)

2 Sünnet

3 İcmâ

4 Kıyas[74]



C- Delillerin Tertip Ve Sırası


Müctehid, bir mes´elenin şer´î hükmünü öğrenmek istediğinde, önce Kur´-ân´a onda hükmü bulamazsa Sünnet´e başvurur Bu iki kaynakta, hükmü bula­mazsa İcmâ´a müracaat eder Şayet onda da bulamazsa, o meselenin hükmünü kıyas ve diğer fer´î deliller ile ictihad ederek bulur Şu halde hüküm çıkarma hu­susunda delillerin tertib ye sırası şöyledir:

1 Kitâb (Kur´ân)

2 Sünnet

3 İcmâ

4 Kıyas ve diğer fer´î deliller

Burada delillerden hüküm çıkarmada bu tertip ve sıraya uyulması gerektiği­ni ortaya koyan iki tatbikatı zikredelim:

1 Nebî (sas) Muâz b Cebel´i Yemen´e kadı olarak gönderirken araların­da şu konuşma geçmişti:

Hz Peygamber (sas) O´na sordu: Sana bir dava getirildiğinde ne ile hük­medeceksin yâ Muâz?

- Allah´ın Kitâb´ında bulduğumla hükmedeceğim

- Onda bulamazsan ne ile hükmedeeksin?

- Peyamberin Sünneti ile hükmedeceğim Hz Peygamber tekrar sordu:

- Ya onda da bulamazsan?

- Kendi reyimle İctihâd ederim

Muâz´ın bu suretle cevap vermesi üzerine Peygamber çok sevinmiş ve Al­lah´a hamdü senada bulunmuştur
www.kitaptakipcileri.com
2-Hz Ebû Bekir ve Hz Ömer, hilâfetleri esnalarında kendilerine gelen bir davanın hükmünü vermek üzere önce Kitâb´a onda bulamazlarsa Sünnet´e baş­vururlardı Onlarda da bulamazlarsa Sahabenin İleri gelenlerini toplar, onlarla istişare ederlerdi Bu hususta bir icmâ hasıl olursa onunla hükmederlerdi İcmâ hasıl olmadığı zamanlarda ise reyleriyle ictihâdda bulunarak hüküm verirlerdi...

Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Fıkıh Usulü, Telhisu Usül-i Fıkıh, Mahmud Esad Seydişehri Fıkıh Usulü, Telhisu Usül-i Fıkıh, Mahmud Esad Seydişehri, Anahatlarıyla Fıkıh Usûlü - Telhîs-u Usûl-i Fıkıh Kitabı- İbn'ül Emin Mahmud Esad Seydişehri - Yazar: İbn'ül Emin Mahmud Esad Seydişehri -Usûl-ü Fıkıh gibi, ancak birkaç ciltlik kitapların kuşatabileceği bol ayrıntıları bulunan bir konu, yetmiş iki dersten azmaya lüzum gördüm. Fıkıh Usûlü´nün Tarifi -Fıkıh: Fıkıh Usûlü´nün Terkip Manası Fıkıh Usûlü´nün Istilâhî Tarifi Fıkıh Usûlünün Konusu Fıkıh Usûlü´nün Gayesi Ve Faydaları Gayesi Faydaları Fıkıh Usûlü İle Fıkıh Ve Fıkıh Kaideleri Arasındaki Farklar Fıkıh ile Fıkıh Usûlü Arasındaki Fark Fıkıh kaideleri ile Usûlu´l-Fıkıh Arasındaki Fark II- FIKIH USÛLÜ´NÜN TARİHÇESİ- Elif Kitabevi Konya, Arifan, Dergisi, Yayınları, Yayınevi, Cübbeli, Ahmed, Hoca, Kitapları, Mahmud, Efendi, Ustaosmanoğlu, Yasin, Yayınevi,İndiirmli,, Yasin Yayınevi, Fıkıh - İlmihal Usulü Fıkıh Telhis
Fıkıh Usulü, Telhisu Usül-i Fıkıh, Mahmud Esad Seydişehri

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.